Mahir Kaynak, Emin Gürses – Yeni Ortadoğu Haritası

Yeni Ortadoğu Haritası Đsrail’in Đstediği Haritadır Doç. Dr. Emin GÜRSES Sakarya Üniversitesi – Uluslararası Đlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi -Büyük Ortadoğu Projesi Amacına Ulaştı mı? • Büyük Ortadoğu Projesi, sonraki adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin temel amacı nedir? Bu projeyi ortaya atanlar ne düşünüyordu? 1990’lı yıllarda öncelikli konulardan biri olarak gündeme getirilmiş olan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi tartışmaları aslında özellikle batılı emperyal merkezlerin yeni süreçteki ihtiyaçlarından doğmuş ve yönetimlerle doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantı içinde bulunan strateji üretme merkezlerinde kotarılmaya başlanmıştı. ABD dışişleriyle yakın ilişkide olan bu kuruluşlardan Rand Corporation’da 1995’te Genişletilmiş Ortadoğu diye bir bölüm oluşturuldu. Bu coğrafyanın tanımını yaparken, Afganistan’dan başladılar, Hazar’ın doğusu, Kafkasya, geleneksel Orta Doğu coğrafyası, Kuzey Afrika’yı da içine alan bir hat çizdiler. Kissinger, Aralık 1994’de Washington Post’daki bir yazısında ABD’nin hayati çıkarlarının bulunduğu alanı Hindistan’ın batısından başlayan ve Akdeniz’e uzanan bir bölge olarak tanımlıyor ve NATO’ya Hindistan’ı da içeren bir rol verilmesini öneriyordu. Bu coğrafya enerji kaynaklarının da yoğun olarak yer aldığı çoğunlukla Đslam coğrafyası. ABD başkanı Bush’un ileri sürdüğü stratejisinde Ortadoğu için daha fazla özgürlük yaratılması amacıyla ‘Genişletilmiş -Büyük- Ortadoğu Girişimi’ ortaya atıldı. Ba-tı’nın Arap ülkelerine demokrasi, pazar reformları ve insan hakları doğrultusunda çaba göstermek için destek vermesi öngörü11 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI lüyordu. ABD başkan yardımcısı Dick Cheney de 24 Ocak 2004 tarihinde Đsviçre’de yapılan Dünya Ekonomi Forumu’ndaki konuşmasında proje konusunda ipuçları veriyordu. Özgürlük ve demokrasinin Büyük Ortadoğu’da yaygınlaştırılması herkesin çıkarına olduğunu ifade etmekteydi. 1995’te ABD’nin Ulusal Güvenlik Konseyi direktörü Ant-hony Lake, “Demokrasi için mücadele ediyoruz, çünkü demokrasi havuzu ne kadar geniş olursa, bizim güvenliğimiz ve refahımız o kadar büyük olur” diyordu. Wilson Center ve Brooking Instituüon ile bağlı çalışan Pensilvanya Üniversitesi’nden Prof. G. John Ikenberry Wilson, Qu-arterly dergisinin Đlkbahar 1999 tarihli sayısında demokrasinin neden ihraç edilmesi gerektiğini tartışırken bu yöntemle Amerika’nın değerlerini yaymakla kalmadığını, çıkarlarını da koruduğunu belirtirken, bunun Amerikanın gizli stratejisi olduğunu ifade ediyordu.


Genişletilmiş (Büyük) Ortadoğu Projesi aslında Kuzey Afrika’yı da içermekteydi. Burada büyük oranda Đslam coğrafyası da diyebileceğimiz Büyük Ortadoğu coğrafyası, yeni sistemde hegemonyayı sürdürmek için gerekli olan malı kaynağın sağlanması açısından en uygun ürün olan ve bu nedenle günümüzde hegemonya yarışında hayati bir rol oynayan enerji kaynaklarını ve özellikle de petrolü barındırması nedeniyle öne çıkmıştı. Emper-yal merkezler arasında geçiş dönemlerinde meydana gelen, sistemden alınan payın yeniden düzenlenmesinde enerji kaynaklarının bulunduğu alanların önemli bir rol oynayacağı açıktır. Merkezi Avrupa bugün, enerji ihtiyacını önemli oranda başka alanlardan sağlamak zorundadır. Japonya merkezli Batı Asya da Amerika Birleşik Devletleri’ne ekonomik alanda alternatif güç olabilecek bir merkez olarak enerjide dışarıya bağımlıdır. 1992 tarihli Pentagon raporunda da bir risk olarak gösterildiği gibi, ABD’ye ekonomik alanda alternatif olabilecek ülkelerin enerji 12 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI kaynaklarının yoğun olarak bulunduğu bölgelerde etkinlik sağlama çabaları enerjide bağımlılıklarını azaltma sonucunu doğurabilecektir. Bu da Almanya, Fransa, Rusya, Japonya, Çin gibi alternatif güç merkezlerinin kendi ayakları üzerinde durmalarının ve dünya politikasında bağımsız bir aktör gibi hareket etmelerinin yolunu açabilecektir. Enerji ihtiyacını önemli oranda Ortadoğu’dan ya da Kuzey Afrika’dan karşılayan ve kendi ordusunu kurmuş bir Avrupa, ABD’nin kontrolünden çıkarsa Amerika’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu uluslararası düzen bozulabilir, savaş sonrası dönemde ABD’nin refahını önemli oranda Avrupa’nın ekonomik olarak ayakları üzerinde durmasına bağlayan Washington yönetiminin beklentileri boşa çıkabilirdi. Doğu Avrupa’yı Almanya’nın, Kuzey Afrika’yı Fransa’nın kontrol ettiği bir Avrupa’nın ABD’yi bölgeden dışlayacağı ve Dr. H. Kissinger’m belirttiği gibi Avrasya’nın kenarında bir ada haline getirebileceği riski mevcuttu. Buradan yola çıkarak Amerika Birleşik Devletleri’nin Batı Avrupa ve Doğu Avrupa pazarıyla birlikte Kuzey Afrika ve Ortadoğu pazarını ve kaynaklarını da kontrol etmek çabası GOKAP çerçevesinde anlaşılabilmektedir. Hegemonyanın sorunsuz sürdürülebilmesi için projenin başarılı olması zorunludur. Amerika’nın bugünkü uluslararası operasyonları bu hesap üzerine kurulmuştur.

AB’nin doğu Avrupa’ya doğru genişlemesine karşılık NATO’nun doğu Avrupa’ya yönelmesi geniş Avrupa’yı kontrol etmekle ilgilidir. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Bulgaristan’a doğru bir kontrol hattı oluşturulmuştur. Bu ülkelerin NATO içine alınmasıyla bu hattın güvenceye alınması çabası dikkat çekmektedir. ABD açısından, Almanya’nın etki alanını doğuya doğru genişleterek bu pazarları kontrol etme çabasını ve Rusya ile yakınlaşmasını engellemek önemlidir. Dr. Henry Kissinger Almanya’nın Avrupa’da lider rolü talep edebileceği ve Rusya Federasyonu ile arasında bir yakınlaşmanın doğabileceği konusundaki tedirginliğini ifade etmiştir. 13 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI ABD’li Cumhuriyetçi senatör Chuck Hagel 23 Ocak 2004’te Brüksel’de yapılan “ABD, NATO, ve Büyük (Genişletilmiş) Orta Doğu” adlı güvenlik seminerinde NATO’ya tehditlerin büyük güçlerden değil küçüklerden geldiğini, NATO’nun büyük Ortadoğu’ya istikrar getirmek için daha fazla müdahil olması gerektiğini ifade ediyordu. ABD Dış Đlişkiler Konseyi’nden Prof. C.A. Kupchan ise Atlantic Monthly adlı derginin kasım 2004 sayısında aksini iddia etmekte ve ABDAvrupa arasındaki gerginliğe dikkat çekmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin olumlu bir çaba olduğunu ifade edenler Demokratik emperyalizm iyidir diyorlar. ABD bölgeyi zorla demokratikleştirsin diyorlar. Bu ne demektir? Aslında buna en açık cevabi Dr. Kissinger veriyor.

Kissinger, ABD dış politikası ile ilgili 2001 tarihli son çalışmalarından birinde, “En iyi ve gerçekte en akla uygun seçim tüm dünya için Amerikan sitili ekonomik ve siyasal önceliklerin uyarlanmasıdır” diyor. Bu, emperyalizmin dayatmalarının önünü açma gerekçesi yaratmak için meşruiyet arama çabasından başka bir şey değildir. Uluslararası sistem henüz oturmadığı için gerginlik arttı. Soğuk Savaş sonrası sistem oturtulamaymca, kontrol edilmesi gereken güçler farklı hareket etmeye başladılar. Buna Dr. Henry Kissinger Soğuk Savaş bitmeden evvel parmak basmıştı; eğer Almanya ile Fransa’nın ittifakını önleyemezseniz ve bunlar Rusya ile ittifaka girerlerse büyük felaket olur diyordu Newsweek’deki 4 Aralık 1989 tarihli makalesinde. Bu sistemi kontrol etmekte zorlanmayacaklarını düşünenler, Sovyetler Birliği’nin ABD politikalarına direnemediğini, diğerlerinin de aynı yolla dize getirilebileceğini hesap ediyorlardı. Fakat yeni güç merkezleri artan oranda taleplerini ortaya koymaya başladıklarında Washington yönetimi bunları reddetmekte zorlanmaya başladı. 11 Eylül yeni sistemin oturtulabilmesi için bir fırsat yarattı. Göre Vidal’in 27 Ekim 2002 tarihli The Observer’da belirttiğine göre, 11 Eylül’ün bilindiği 14 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI halde önlem alınmadığı için meydana geldiği konusunda iddiaların ortaya atıldığı da bilinmektedir. • Amerikan dış politikasında etkili isimlerden Kissinger’in yanında Jimmy Carter’ı da sayabiliriz herhalde… 1977-81 yılları arasında başkanlık görevi yürüten Jimmy Carter özellikle Soğuk Savaş sonrası Latin Amerika konusunda çok öne çıkarıldı. Buradaki anlaşmazlıklara çare bulma görevi yüklendi kendisine. Fakat unutulmamalıdır ki, Carter’ın görevde olduğu dönem Afganistan işgalinin, Đran Devrimi’nin, Türkiye’de askeri darbenin, Nikaragua’da Sandinistaların yönetimi almalarının, Irak’ın Đran’a karşı saldırtıldığı bir sürecin yaşandığı dönemdi. Ocak 1980 tarihli Carter doktrini özellikle Ortadoğu’daki enerji kaynaklarına Sovyetlerin uzanmasının engellenmesine öncelik vermişti. Ama Ortadoğu’da bugün daha ziyade Kissinger ile Brzezinski öne çıkar.

Biliyorsunuz Zbigniew Brzezinski, Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik başdanışmanıydı. Afganistan’ın Sovyetlerle karşı savaşma işini de Brzezinski organize etmiştir. Sovyetler Birliği’nin bu batağın içine çekilmesinin, dağılmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir. Afganistan’daki mücahitlere de o dönemde Amerika büyük destek vermiştir, fakat özellikle 1998 sonrası anlaşmazlığa düşmüşler. Bugün, Kissinger Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda Brzezinski’ye göre daha fazla müdahaleden yana. • AB’nin de aslında bir ABD projesi olduğu söyleniyor. Evet, bir Amerikan projesidir. Projenin amacı Avrupa coğrafyasında ekonomik olarak yurttaşların refahını belli bir düzeyde tutup, ilerde bunu daha da yükseltmek ve eski Alman başbakanı H. Kohl’un söylediği gibi eskiye dönüşü engellemektir. Ne diyordu Kohl 4 Şubat 1996 tarihli Observer’daki açıklamasında; Avru15 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI pa’nın entegrasyonu politikası gerçekte savaş ve barış sorunudur ve 21. yüzyılda entegrasyon süreci devam etmezse geriye gidiş söz konusu olacaktır. Eskiye dönüş ne demektir? Đkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa devletleri anlaşmazlığa düştükleri zaman birbirlerini boğazlayarak çözmeye çalışırlardı aralarındaki anlaşmazlıkları. Şimdi bu proje ile eskiye dönüşü engellemeye çalışıyorlar. 1948’de Amerika’da bir rapor hazırlandı. Bu raporu George Kennan hazırladı.

George Kennan Amerika’da dış işleri bakanlığına bağlı olarak çalışan planlama dairesinin direktörü olarak görev yapıyordu. Mr.X olarak bilinir. Geçen sene 101 yaşında öldü. Bütün çabası, komünizmin Avrupa’da yayılmasını engellemekti. Çok gizli ibareli bir rapor hazırladı. Tarih 28 Şubat 1948. Bu rapordaki öneriler arasında Batı Avrupa’da bir federasyona gidilmesi vurgulanıyordu. Bu federasyonun kurulmasındaki amaç, Batı Avrupa’da komünizmin yayılmasını engellemekti. Neden komünizmin yayılmasını engellemek istiyorlardı? Çünkü komünizmin girdiği yerde, Amerika’nın pazarı tehlikeye girer. Pazar kapanırsa, ticaret biter, ticaret biterse de dönemin ABD dışişleri bakanı G. Marshall’ın 1947’de Harvard Üniversitesi’ndeki bir konuşmasında belirttiği gibi Amerika’nın refahı azalır. ABD’nin eski Bonn büyükelçisi George McGhee, Ortak Pazar’ın doğuşuna yol açan Roma Antlaşması’nın temelleri Bilder-berg toplantılarında atılmıştır diyordu. Bilderberg’in amacı neydi? Bilderberg toplantıları öncelikle bir Atlantik birliği girişimidir ve II. Dünya Savaşı’ndan çıkartılan derslerle kapitalist enternasyonal dayanışmanın yeniden inşa edilmesi ve bunun sürdürülmesi amacını taşımaktadır.

Dr. Joseph Retinger, Bilderberg’in öncü ismidir. II. Dünya savaşı sırasında Londra’da sürgündeki Polonya hükümetinde görev almış, Đngiliz gizli servisinde özel operasyonlar biriminde çalışmış, Avrupa Hareketi’nin (1940’lar ve 50’ler) içindeki öncülerden birisidir. Bu hareket ‘Federal Av16 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI rupa’ oluşturma çabası için oluşturulmuş seçkin bir çalışma grubunun şemsiye örgütü görevi yapmıştı. Bunlar ayrıca ‘Avrupa Hareketi’ne Destek için Amerikan Komitesi’ adlı kuruluşun desteğini de almayı amaçlamışlardı. Burada savaş döneminde ABD’nin önemli istihbarat şeflerinden William Donovan ve Ailen Dulles’da yer almaktaydı (Dulles kısa bir süre sonra CIA başkanı olmuştu). Bunlar 1951 tarihinden itibaren Avrupa Federalistleri-ne CIA desteğini organize etmişlerdir. CIA, Avrupa’daki bazı sosyal demokrat parti, yayın organı ve gruplara da mali destek sağlamıştı. Avrupa Hareketi gibi, Bilderberg’de CIA tarafından mali açıdan desteklendi. Đlk toplantının kaynağı Unilever’di. Diğerleri özel Amerikan kuruluşlarınca karşılandı. Đngiliz istihbarat teşkilatı MI6’in Bilderberg’de etkili olduğu ise hiç inkâr edilmedi. 1989’da Soğuk Savaş bitti. Avrupa Birliği hâlâ bir ekonomik topluluk idi.

Amaç Avrupa’da elden geldiğince geniş bir ekonomik coğrafyayı kontrol altında tutmaktı. Soğuk Savaş bitince Avrupa’da durum değişmeye başladı. 1992’nin sonunda Avrupa’da bir ordu kurma düşüncesi ortaya atılmaya başlandı. Ordu kurma süreci ne demektir? Avrupa’dan Nato’nun dışlanması demektir. NATO dışlanırsa ne olur? Amerika dışlanır. Çünkü NATO demek ABD demek. Fakat Avrupa Birliği zaten bir Amerika proje-siydi. Avrupa’dan Amerika’yı dışlayabilir misiniz? Mümkün değil… Amerika ise NATO’nun imkânlarını kullanamazsınız diye Türkiye’ye üzerinden bazı koşullar koydu. Türkiye’yi öne sürdü ve Avrupa’da ordu kurma süreci tıkandı. Bu arada Amerika ne yaptı? 60.000 kişilik bir ordu kurulacaktı Avrupa’da. ABD yönetimi bunun yerine 21.000 kişilik NATO içinden bir çevik kuvvet ayırdı. Sizin bir ordu kurmanıza gerek yok, bunu kullanın dendi adeta. 17 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI • AB’nin ABD karşısında global alanda ağırlığı ne olacak? Medeniyetler Çatışması peşinde koşan Prof.

Samuel P. Hun-tington’un Foreign Affairs dergisinde 1999’da yayınlanan bir makalesinde ABD’nin Avrupa ile sağlıklı bir işbirliğinin Amerikan süpergücünün yalnızlığını giderecek temel çare olarak gösterilmektedir. Prof. James Kurth’un National Interest’te 2001’de yayınlanan bir makalesinde ise ABD’nin tüm Avrupa’yı (batı-orta-doğu) Amerikan globalleşmesinin şemsiyesi altında güvenli bir merkezde birleştirmesi öneriliyor. Avrupa nüvesinin Amerika-nınkiyle (NAFTA) birleşerek Amerikan liderliğini kabul etmesinin hayati önemde olduğu da ifade ediliyordu bu yazıda. Temmuz 2000 tarihli Amerika’nın ulusal çıkarları adlı raporda (hazırlayan ekip arasında Condoleezza Rice, Richard Armita-ge, Brent Scowcroft gibi isimler var) Avrupa’da Amerika’nın hayati çıkarları müttefiklerinin bağımsız ve özgür olmalarının güvenceye alınması ve NATO’nun güçlü ve etkili bir askeri-siyasi ittifak olarak (Avrupa ile Kuzey Amerika arasında) kalması not edilmekteydi. En büyük korkulardan birinin Avrupa’dan dışlanmak olduğu açıktı. 1948’de George Kennan’ın yönetime sunduğu dış politika raporunda Avrupa’da bir federasyon kurulması uygun görülmekteydi ABD çıkarları için. 1940lı yılların sonları ve 1950’li yılların başlarında Avrupa hareketi isimli bir örgütlenme vardı. Elit bir gurubun kurduğu bu hareket federal bir Avrupa için çalışıyordu. Bu harekette önemli bir yeri olan Joseph Retinger de Bilder-berg’in kurucularındandı. Ailen Dulles gibi ABD’li istihbarat şeflerinden bazıları 1951 sonrası Avrupa federalistlerine CIA’nın mali kaynak aktarma işinde yardımcı olmuşlardı. Bunlar ayrıca Birleşik Avrupa için Amerikan Komitesi’nin de yönetimindeydi-ler ve Avrupa hareketine destek veriyorlardı. Washington yönetimi Avrupa’da sürekli bir kontrol kurma ve sürdürme ve geliş18 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI meleri yönlendirme çabası içerisinde olmuştur ve bunu önemli ölçüde sürdürmektedir. ABD’nin eski Bonn büyükelçisi George McGhee Ortak Pazar’ı oluşturan Roma Antlaşması, Bilderberg toplantılarıyla beslenmiştir diyordu.

Fransa’nın Soğuk Savaş sonrasını fırsat bilerek NATO’nun Avrupa’dan dışlanması ve AB içinde yeni bir güvenlik yapılanmasına gidilmesi çabası 4 Aralık 1998’de St. Malo Deklerasyonu’nda kendisini göstermişti. Đngiltere ile yapılan bu zirvede AB’nin bağımsız hareket edebilecek bir askeri güç kapasitesine sahip olması gereği karara bağlanmıştı. Fakat Đngiltere’nin NATO’dan bağımsız ve ABD’yı dışlayacak bir askeri yapılanmaya engel olacağı açıktı, çünkü NATO’nun Avrupa’da kalması Londra’nın Brüksel-Washington arasında aracı rolü üstlenmesine yardımcı olacaktı. Londra’nın tavrı bellidir. Bir taraftan AB içinde güçlü, diğer taraftan da ABD ile güçlü bir ilişki kurmak ve ikisi arasında köprü görevi üstlenmek. 22 Kasım 1999’da Blair, Đngiltere’nin Avrupa’da bir eksen/esas güç rolü üstlendiğini belirtiyordu. Churchill’in Avrupa hükümetlerine Amerikan dış politikasını tercüme etme rolünü üstlenmesinin bugüne uyarlanmış biçimi Blair’inki. Almanya’nin siyaseti AB’nin etki alanını doğu Avrupa’ya yaymak, Fransa’yla Avrupa’da iyi ilişkiler geliştirmek ve NATO aracılığıyla ABD ile var olan ilişkileri güçlü tutmaktır. Özellikle Putin’in yönetime gelmesinden sonra Almanya’nın Fransa’yı da yanına alarak Rusya Federasyonu ile yakınlaşması Washington açısından kuşkulu bulunmuştur. Washington’daki The Nixon Cen-ter’dan Peter W. Rodman’ın 1997’deki bir yazısında, “Eğer Rusya Avrupa’da huzur istiyorsa batının hayati çıkarlarına saygılı olmalıdır” açıklaması Washington’un bu ilişkilere bakışını yansıtması bakımından dikkat çekicidir. NATO’nun, AB’nin genişlediği alanlara öncelikle girme çabası ABD’nin Avrupa coğrafyasından dışlanmaya direneceğini göstermektedir. Ayrıca ABD’li büyük şirketlerin NATO’nun etki ala19 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI nının genişletilmesine destek vermesi bu alanlarda sivil ve askeri alanda kullanılacak mallar için önemli bir pazar oluşturması konunun önemini göstermektedir. 30 Mart 1998 tarihli New York Times’ta askeri alanda çalışan lobilerin NATO’nun genişlemesi için yoğun çaba gösterdikleri ifade edilmektedir.

Diğer taraftan da Almanya merkezli bir sanayici grubun doğu komitesi başkanı olan Otto Wolff von Amerongen’in 16 Şubat 1992 tarihli Washington Post’da yaptığı açıklamasında doğu Avrupa’nın Almanya’nın doğal pazarı olduğunu ifade etmesi büyük güçlerin genişleyen yeni Avrupa coğrafyası üzerindeki rekabetin boyutlarını göstermesi bakımından ilginçtir. ABD’nin Avrupa’daki varlığının bir ifadesi olan NATO’nun buradaki amacının Rusya’yı dışarıda tutmak, ABD’yi Avrupa’da tutmak ve Almanya’yı kontrolde tutmak olduğu görülüyor. • AB, Rusya Federasyonu, Çin ve Hindistan ABD’nin hegemonya çabasına nasıl bir engel oluşturabilir? Avrupa ve Asya coğrafyasında alternatif yapılanmaların gündeme gelmesiyle ABD’nin bu alanlarda etkinliğini sürdürebilmesinin tehlikeye girdiği gözlenmiştir. Pentagon’un Mart 1992 basına sızdırılan ‘Yeni Bir Rakibin Doğuşunun Engellenmesi’ adlı raporda, “Öncelikli amacımız eski Sovyetler Birliği coğrafyasında ve diğer bölgelerde yeni rakiplerin doğmasını engellemektir” deniyordu. Bunda amaç “ileride global bir güce dönüşebilecek kaynaklara sahip herhangi bir gücün bölgede hegemonya kurmasını önlemek” olarak belirtiliyor ve stratejileri “ileride global bir rakibe dönüşme gücü olanın engellenmesine odaklanmak” olarak açıklanıyordu. Bu alanlar batı Avrupa, doğu Asya, eski Sovyet coğrafyası ve güney batı Asya olarak belirtilmekteydi. Beyaz Saray’ın Ekim 1998’de yayınladığı ‘Yeni Yüzyılda Yeni Bir Ulusal Güvenlik Stratejisi’ adlı raporda NATO’nun Ameri20 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI ka’nın Avrupa’daki varlığının temeli olduğu vurgulanmaktaydı. Bu raporda ayrıca Transatlantik ilişkinin sürdürülmesi ve ABD’nin NATO’daki liderliğinin korunması gerektiği belirtilmekteydi. Atlantik’te bunca sorunlarla karşılaşan ABD, Asya coğrafyasında da Moskova ve Pekin’in öncülük ettikleri ve ABD’nin dış politika amaçlarının önünde önemli bir engel oluşturma riski taşıyan, Avrasya işbirliğine dönüştürülmesi hesaplanan, 1996 tarihinde temeli atılan ve 2001’de Şangay Đşbirliği Teşkilatı adını alan yapılanmanın önünü kesmeye çalışıyordu. Burada Çin ve Rusya Federasyonu’nun öncülüğünde Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan dayanışması ABD’nin geniş Orta Asya coğrafyasında etkinlik çabasını zora sokmuştur. ABD’nin hegemonyası önünde engellerin yükselmeye başladığı bir dönemde 11 Eylül saldırısı gündeme gelmiş, bu saldırı sonrası Washington bazı müttefiklerini de yanma alarak sistemsel sorunların ABD hegemonyası önünde yarattığı engelleri aşmak için yeni durumu bir fırsat olarak kullanma çabası içerisine girmiştir. Moskova toparlanma sürecinde, Bağımsız Devletler Toplulu-ğu’nu birarada tutmak, ABD ile iyi ilişkiler içinde olmak ve uluslararası sistemde Sovyetler Birliği dönemindeki konumunu sürdürmek çabasındadır. ABD’yle yakınlaşma çabasında Avrupa kartını kullanarak ulaşmaya çalışan Putin yönetimi Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılamak için çaba göstermeyi de sürdürmektedir. Bu amaçla Almanya ile yaklaşık 5 milyar doları bulacak bir boru hattı döşeyerek Almanya ve Avrupa enerji pazarına girme adımını atması son derece önemli bir gelişmedir. Bu hat tamamlanınca ABD ve Đngiltere merkezli petrol şirketlerinin Avrupa pazarlarına petrol taşıma yolları önemli ölçüde devre dışı kalabilir.

ABD Hazar havzasındaki kaynaklarının Rusya üzerinden batıya, Çin üzerinden doğuya, Đran üzerinden güneye kendisinin dışlanarak taşınmasını engelleme çabasındadır. Aksi taktirde he21 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI gemonya için elzem olan enerji kaynakları üzerinde uzun dönemde kurduğu kontrol mekanizmasını elinden kaçırma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilecektir. Kazakistan ve Türkmenistan devlet başkanları Çin ve Japonya’ya petrol ve doğal gaz satmak konusunda anlaşmıştı. Özellikle Japonya, Ortadoğu petrollerine olan bağımlılığını azaltmak için Çin üzerinden gelecek petrol ve doğal gaz boru hattının yapımına önem vermekteydi. Bu hattan kalkınma hızı %4-5’lerde dolaşan ve bu nedenle enerji ihtiyacı artan Hindistan da yararlanabilecekti. Böyle bir ortamın oluşmaya başlaması Washington yönetimini, gelecekte kendisinin dışlanabileceği olası bir bölgesel ticari blokun kurulmasının önüne geçme çabasını artırmaya itmiş ve 11 Eylül ile birlikte Washington yönetimi Afganistan’da ABD taraftarı bir rejimin yolunu açma çabası içerisine girmiş ve Karzai’yi göreve getirerek bu çabasında başarılı olmuştur. 1997 sonunda Unocal’ın başkan yardımcısı Marty Mülar, Türkmenistan-AfganistanPakistan üzerinden Hint Okyanusu’na uzanan boru hattı projesinin Afganistan’da barış ve işbirliği yapabilecekleri bir hükümetin gelmesine bağlı olduğunu belirterek bu projenin yapılmasında anlaşmazlığa düştükleri Taliban yönetimi nedeniyle yakın ihtimal olmadığını belirtmiş ve boru hattı projesini askıya almıştı. Afganistan müdahalesi sonrası 30 Mayıs 2002’de Türkmenistan, Afganistan ve Pakistan liderleri Hint Okyanusu’na kadar uzanan doğal gaz boru hattı projesini imzalamıştır. • Yeni bir sistem diyorduk… Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu sistemine uygun olarak şekillenmiş olan uluslararası sistem çöktü ve yerini yeni bir yapılanmanın alması gerekiyor. Şimdi bir sistem çöküp yerine yeni bir sistem kurulacağı geçiş sürecinde kriz dönemine girilir. Ta22 YENĐ ORTADOĞU HARĐTASI rihte hep böyle olmuştur: 1648’de Westphalia ile bir sistem kurulmuş, 1789 Fransız Devrimi’yle kırılma olmuş, 1815’de Viyana Kongresi ile sistem restorasyon geçirmiş. Bu da 1914’e kadar 100 yıl sürmüş. 1914’de Birinci Dünya Savaşı ile bu sistem de kırılmış. Birinci Dünya Savaşı ile kırılan sistem geçici olarak 1919 Paris Antlaşmasıyla toparlanmaya çalışılmış fakat tam toparlanama-dan Đkinci Dünya Savaşı’yla birlikte 1914 kırılmasının tamamlanması gündeme gelmiş. Bu anlamda Đkinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’mn devamıdır.

Birinci Dünya Savaşı’nda ertelenen sorunların çözüme ulaştırılması amaçlanmış. Nasıl bir çözüm olmuş? Almanya tasfiye edilmiş ve Đngiltere dünya liderliğini Amerika’ya bırakmış ABD yeni sistemi kendi hesaplarına uygun kurma yoluna gitmiş. Sistemin siyasi ayağı olarak Birleşmiş Milletler, askeri ayak olarak NATO, ekonomik ayak olaraksa Dünya Bankası ve IMF’nin kurulmasına önayak olunmuş Bu ayaklar halen varlığını sürdürüyor, fakat artık tıkanma yaşandığı açık. Eski sistemin kırılmasıyla sonrası kurulacak olan yeni sistemin ihtiyaçlara cevap verecek yeni düzenlemeler gerekiyor. 1990’lı yıllarda bu ayakların yeniden düzenlenmesi gündeme getirildi. BM’yi yeniden gözden geçirelim, NATO’ya yeni görevler verilsin diye tartışmalar öne çıktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir