Michael J. Gelb – Da Vinci Cozumu

Uzay Yolu serisinin 1997 yılında gösterilen Uzay Yolu: Gezgin adlı bölümünü belki izlemişsinizdir. Bu filmde Leonardo da Vinci’nin holografisi kaptana danışmanlık yapıyordu. Leonardo’nun bilgece öğütleri gemiye ve mürettebata, en büyük amaçlarına ulaşmak üzere, daha önce hiç gitmedikleri bir yere giderlerken rehberlik ediyordu. İleriki sayfalarda, onu kendi kişisel ve ruhsal danışmanınız, en büyük amacınızı keşfetmenize ve o amacınıza ulaşmanıza —tıpkı bana olduğu gibi— yardımcı olacak bir rehber olarak görüp Leonardo’yu keşfedeceğinizi umuyorum. Ayrıca bu kitapta duyacağınız, her biri kendi yaşamınızın amacını anlamanıza katkı yapabilecek birçok başka sesten de esin alabileceğinizi ümit ediyorum. Bir süre önce, Venedik’te gerçekleşen ve benim de davet edildiğim bir konferansta ünlü fizikçi Michio Kaku, yaşamın ne kadar anlamlı bir şey olduğu düşüncesine farklı bir açıdan bakmamı sağlayan bir konuşma yaptı. Uzay Yolu’nun yazarlarına bilimsel danışmanlık da yapmış olan Dr. Kaku sicim kuramının kurucularından biri, Hiperuzay, Öngörüler, Einstein’ın Ötesinde gibi uluslar arası pazarda çok satan kitapların yazarı, ve New York City Üniversitesinde kuramsal fizik dalında Henry Semat profesörüdür. 2001 yılında düzenlenen bu konferansta şirket başkanlarından oluşan bir dinleyici kitlesine hitap eden Kaku o gerçekçi ve boş lafa karnı tok yöneticileri başka gezegenlerde hayatın varlığına ilişkin kuramlarıyla büyülemişti. En nitelikli bilimsel düşünce sadece böyle bir yaşamın var olduğu fikrini desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda uçsuz bucaksız evrende bizimkinden çok daha ileri uygarlıkların var olmasını da olanaklı görüyor, diye açıklamıştı Kaku. Ne yazık ki, demişti, biz en alt uygarlık düzeyinde yer alıyoruz çünkü çevremizi ve birbirimizi yok etme tehlikesiyle karşı karşıyayız; bu tehlikenin boyutu ne kadar artarsa uygarlık seviyesi o kadar azalıyor. Kaku’nun Birinci Düzey dediği bir üst tabakada (bizim bulunduğumuz düzey bir rakama bile layık değil) teknolojisini ve bilincini, kendini atmosferini ve ekosistemini koruyarak doyuracak, giydirecek ve eğitecek aşamaya kadar geliştirebilmiş uygarlıklar bulunuyordu. İkinci Düzey adını verdiği en üst tabaka, arı bilincin safına geçmiş, zamanda ve mekânda sadece iyi niyetin gücüyle seyahat eden (Uzay Yolu’n&aki Q gibi) uygarlıklardan oluşuyordu. Kaku bunun bilim-kurgu değil en büyük bilimsel beyinlerimizin yaptığı en nitelikli değerlendirme olduğunu anımsatarak önümüzde Birinci DüXIII iebilmemiz için yüz yıldan az bir zaman bu-iU, eğer bu zamanın kıymetini bilmezsek bir insanlığa gömülüp kendi kendimizi yok edeceğimizi ^-müştü. konuşmanın en önemli mesajı beni derinden etki-iCaku’nun sözlerini ister sözcük anlamında ister pzi anlamda ele alalım, anlattığı öykü kendi yazgımız üstünde düşünmemiz ve dikkatimizi yaşamımızın :ını oluşturan daha büyük resme odaklamamız için » son derece yararlı bir yöntem sunuyor.


Amacımız uyanın Birinci Düzey’e çıkmasına yardım etmek ol-lii! Bunu sadece ve sadece her birimiz bilinçli evrim . jcine kişisel olarak bağlılık gösterirsek yapabiliriz. Gary Zukav, New York Times’m en çok satan kitap-idr listesinde yer alan eserinde bizi bir üst düzeye çıkaracak yüksek bilinç türüne nasıl ulaşacağımızı gösteriyor. Zukav bu bir üst düzeyi, bizi kendimizin ötesinde, “zaman, mekân ve madde … diyarının ötesinde yer alan bir şeyle, kişiliğin ötesinden gelen büyük bir vizyonla ilgili bir şeyle,” temasa geçirerek sezgimizi artıran bir yer, “esin bölgesi” olarak tanımlıyor. İnancını şöyle ifade ediyor: “Şu anda her birimiz şu ya da bu şekilde bu büyük vizyonun çekimine kapılmış durumdayız. Bu bir vizyondan daha büyük bir şey. Bu yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan bir güç. Evrim yolculuğumuzun bir sonraki basamağı.” Zukav evrimsel açıdan daha gelişmiş bu bilincin sezgiye, bilinçsel düzeydeki inceliklere, ruhun etkilerine daha duyarlı olduğunu, çünkü onun, deneyimleri, sadece fiziksel gerçekliğe ve bireyin hayatta kalmasına odaklanan alışılmış “beş duyu” moduyla değil “çok duyu” moduyla edindiğini iddia ediyor. XIV Zukav’a göre beş duyulu insan şöyle düşünür: Uçsuz bucaksız, boş ve safî fiziksel evrende her birimiz yapayalnızız. Amacımızın ne olduğu bir anlam taşımıyor, ve eylemlerimiz sadece kendini hemen gösteren gözle görünür etkiler doğuruyor. Hayatta kalmak için fiziksel çevreyi egemenliğimiz altına almalıyız. Çok duyulu insan ise şöyle: Evren tanrısal zekânın canlı bir dışavurumudur, ve hepimiz kendi egomuzdan/hayatta kalma itkimizden daha büyük bir şeyin parçalarıyız. Amaçlarımız gerçekliğimizi tayin eden güçlü etmenlerdir ve başka insanlar üstünde büyük etkileri vardır. Dünyamız bizim öğrenmemiz ve ruhumuzun gerçek amacına hizmet etmemiz için tasarlanmıştır.

Leonardo Zukav’ın tanımladığı çok duyulu bilincin erken ortaya çıkmış fakat son derece gelişmiş bir halidir. Sonsuz merakı, her tür deneyime açık oluşu, çevresini saran dünyanın her öğesinde Tanrı’nın zekâsını görmesiyle bize “esin bölgesinin” karmaşık bir haritasını sunar. Ona kendi yaşamlarımıza yansıtmak üzere esin almak için bakarsak, o —büyük ruhların her zaman yaptığı gibi— bir sonraki evrimsel basamağa atlamamıza yardım edebilir. Zukav’ın belirttiği gibi, “Bireysel olarak yapacağımız her ilerlemeyle —kolektif bilinçaltı dediğimiz— insanlığın grup ruhu da ilerleyecektir.” İnsanlık tarihinde hiç • xv kimse Leonardo da Vinci’ninkinden daha olağanüstü “bireysel ilerlemeler” kaydetmemiştir. Bugün onun etkisinin her zamankinden daha büyük olması normaldir. Yine de son yıllarda her yerde karşımıza çıkan bir kişilik haline gelmesi şaşırtıcıdır. Leonardo’nun büyüklüğü neredeyse doğaüstü bir nitelik taşıyormuş gibi görünmesine karşın, onun başarıları, düşüncesinin kapılarını, yaşamlarımıza dahil etmeyi öğrenebileceğimiz nitelikler olan sezgiye ve esine son derece insani bir tutumla açık bıraktığını düşündürtmektedir bize. Çok duyulu bilincin ete kemiğe bürünmüş hali olan Leonardo, her varlığın içindeki tanrısal potansiyeli kehanet eden kişidir. Hepimize üst kişiliklerimize doğru uzanan yolu gösterebilir. Aslında her belli başlı ruhsal gelenek bu tür yolların araştırılmasını teşvik eder. Hindular Ramana Maharişi ya da Ramakrişna gibi büyük öğretmenlerin açıkça görülen kusursuzluklarını taklit etmeye çalışırlar. Hıristiyanlar, “İsa ne yapardı?” diye sorarlar. Ve Budistler, “Buda nasıl tepki verirdi?” diye düşünürler. Son zamanlarda birtakım kitaplar tanrısal öğretilerin dünyevi bağlamla ilişkisi konusuna ışık tutmuştur; örneğin, şirket genel müdürleri için İsa’nın öğretilerine dayanan bir el kitabı, ya da bekârlara Buda’nın öğretilerinden esin veren bir rehber.

Bu tür konulara kafa yormak, büyük bilgelikleri gündelik yaşantımızla bütünleştirmemize yardım eder. Ne yazık ki, popüler kültür ve kitle iletişim araçları bünyesinde bilgelik, iyilik, sevgi ve güzellik model ve imgeleri elde etmek pek kolay değildir. Haberleri izlediğinizi ve ekranın altından kayan bandı okuduğunuzu düşünün: “Leonardo’nun kayıp not defterleri ortaya Xvi çıktı… ama önce ünlülerle ilgili en son skandallar hakkında biraz daha bilgi verelim.” Biz öyle bir toplumuz ki, en yüksek ideallerimiz çoğu zaman en büyük önceliklerimiz arasında yer almıyor. Aslında bunun nörolojik bir açıklaması var. İnsan aklının en güç ve en çelişkili yanlarından biri, beynin ağımsı oluşumunun (orta beyinde yer alan bir yapı) bizi yeni, farklı ve “heyecan verici” görünen her şeye özel ilgi göstermeye, fakat öte yandan belli bir zamana daha az ait, daha az güncel olan —evrensel ruhsal bilgelik gibi— konuları unutmaya koşullamasıdır. Ama ruhsal konular daima eninde sonunda kesin olarak yeniden ortaya çıkar, çünkü onlar belli bir zamana ait değildir ve evrenseldir; bunu, dünya üstünde yaşayan çeşitli toplumların, gelişmelerinin bir aşamasında, birbirine olağanüstü derecede benzer temel kavrayış biçimlerine ulaştıkları gerçeğine bakarak da görebiliriz. Yazar Al-dous Huxley buna “daimi felsefe” adını vermiştir. Bir araştırma grubu on emrin en az sekizinin dünyanın tüm kültürlerinin ortak paydası olduğunu keşfetmiştir; bu ortak payda, tüm dünyada geçerli olan insani değerlerin bir ifadesi olabilir. Sekreterim, saygıdeğer Mary Hogan’ın belirttiği gibi: “Köklerimiz farklı takımlarda olabilir, ama hepimiz beysbolü seviyoruz.” Ne talihli bir insandım ki, ruhsal arayışım sırasında farklı geleneklerin temsilcisi olan birçok muhteşem öğretmenden bir şeyler öğrenme fırsatını buldum. Safkan gurulardan darşan’ı öğrendim ve J. Krişnamurti’nin ruhsal usturasının yakıcı parlaklığını tecrübe ettim. Bir Kamboçya Budist manastırının baş keşişinin rehberliğinde meditasyon öğrenmeye çalışarak aylar geçirdim, ve dervişlerle dans edip bir sufi şeyhi tarafından ı: Evrensel İnsan xvii İğe alınmak için Türkiye’ye seyahat ettim. Olağan-ı ruhani deha J.

G. Bennet yaşam boyu süren arayı-ı meyvelerini insanlarla paylaşırken on ay boyunca 1 gün onu dinleme şansını yakaladım. Ruhsal açıdan ^pcanlı eski bir İngiliz kilisesinde Kutsal Komünyona atıldım, ve peygamber Muhammed’in öğretilerini ta-ip eden kardeşlerimle birlikte yüzümü Mekke’ye dö-İtip yakardım. Ve, elbette, on üç yaşında TorahV öğ-[ rendim ve bar mitzvah2 oldum. Ancak, hiçbir öğretmen beni Leonardo’dan daha çok etkilememiştir. Onun hakkında ilk kitabımı, Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek’i yazarken yaşamının ve eserlerinin temelini oluşturan yedi ilke keşfettim; bunlar onun yaratıcılığını açıklıyor ve bize kendi yaratıcılığımıza giden yolu işaret ediyordu. Aynı yedi ilke, onun bütün eserlerinden —buluşlarından, resimlerinden, bilimsel deneylerinden ve yazılarından— yayılan ruhani-yeti de açıklıyor gibi görünmektedir. Leonardo’yu ideal uomo universale, yani Evrensel İnsan yapan, onu özlemlerimize hitap eden kişi haline getiren bu kusursuz ruhani niteliktir. Ve son yirmi beş yıl boyunca Avustralya, Japonya, Türkiye, Avrupa, İskandinavya, Latin Amerika, Afrika, ve ABD yolculuklarım sırasında öğrendiğim bir şey varsa o da insanlık olarak ne kadar çok ortak yanımız olduğudur. 1 Musevi Hukuku ve geleneklerinin tamamı. (Bu dipnot ve bundan sonraki bütün dipnotlar Türkçe basıma çevirmen tarafından eklenmiştir.) 2 On üç yaşına basmasıyla birlikte dinsel görev ve sorumluluk alma çağına giren Musevi erkek çocuk. xvııi • LEONARDO DALGASI | Bu kitabı elinize almanızdan yaklaşık beş yüz yıl önce Leo-i nardo da Vinci Mona Lisa’ya son fırça darbelerini indirmekle meşguldü. Yaşadığı zaman diliminin —15 Nisan 1452’de doğdu ve 2 Mayıs 1519’da öldü— üstünden yüzyıllar geçtikten sonra Leonardo dalga dalga bilginlerin ve halkın ilgisini üstüne çekmiştir. Yaşamını ve yarattığı efsaneyi sarmaya devam eden spekülasyon, gizem ve anlaşmazlıklar zaman zaman bu dalgaların iyice yükselmesine yol açmıştır.

Ama son on yıl içinde bu dalgalar gerçek bir heyecan tsunamisi şeklini almıştır. İşte dalgaların zirve yaptığı birkaç tarih: 1994: Bili Gates Leonardo’nun not defterlerinin on sekiz sayfasına 30,8 milyon dolar ödüyor. 1995-1996: On ciltlik çizgi roman, Chiaroscuro: Leonardo da Vinci’nin Özel Yaşamı, DC Comics’in Vertigo dizisinde yayımlanıyor. 1996: Shavvn Colvin’in Birkaç Küçük Onarım adlı albümü piyasaya sürülüyor; albümün içinde “Sen ve Mona Usa” adlı bir şarkı yer alıyor. 1997: Uzay Yolu: Seyyah’6a John Rhys-Davies Leonardo’nun holografisini canlandırıyor. Leonardo Kaptan Janevvay’in birkaç çirkin engeli aşmasına yardım ediyor. 1998: Ondan Sonra adlı Cindirella filminde Drevv Barrymore Leonardo’yu canlandırıyor. Leonardo bir perinin yapacağı işi yapıp filmin kahramanına yardım ediyor. XIX »98: Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek piyasaya çıkıyor ve birkaç en çok satan kitaplar listesinde görünüyor. $999: Leonardo’nun Son Akşam Yemeği adlı resminin harikulade restorasyonu yirmi iki yıl süren son derece titiz bir çalışmadan sonra tamamlanıyor. 1999: Charles Dent’in zihninde canlanan ve Nina Akamu tarafından yapılan yedi metre yüksekliğindeki bronz Z.eo-nardo Atı (orijinal kil modelin işgalci Fransız birlikleri tarafından yok edildiği günden tam beş yüz yıl sonra) Milan’da ilk kez sanatseverlere gösteriliyor. Bu heykelin ikizi Leonardo’nun ruhuna bir armağan olarak Michigan Grand Rapids’deki Frederik Meijer Gardens and Sculpture Park’a yerleştiriliyor. 2001: Norveç Kraliçesi Sonja sanatçı Vebjorn Sand’in Norveç ve İsveç’i birbirine bağlayan mükemmel Leonardo Köp-rüsü’nü yapmasına izin veriyor. Sand güzel olanın sevilmesinin ve insanlar arasındaki bağların bir sembolü olarak her kıtaya birer Leonardo Köprüsü yapılmasını teklif ediyor.

2002: Madeni bir euro’nun arka yüzüne Leonardo’nun Vitruvius Adamı yerleştiriliyor. 2002-2003: New York City’deki Metropoliten Sanat Müzesi Leonardo’nun çizimlerini o zamana dek görülmemiş derecede güzel bir şekilde sergiliyor. 1 ? ı vs»- XX ‘2003: Mary Zimmerman’ın oyunu Leonardo da Vinci’nin Defterleri New York’taki Second Stage Theater’da sahneye konuyor ve her gösteri kapalı gişe oynuyor. 2003: Leonardo yine Holyvvood’a gidiyor: Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek, İtalyan İşi adlı filmin açılış sahnesinde görünüyor. 2003: Dan Brovvn’ın Da Vinci Şifresi okurun karşısına çıkıyor ve kısa süre içinde şimdiye dek yayımlanmış bütün romanlardan daha çok satıyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir