Necati Tosuner – Ozgurluk Masali

Bırakacaktım bu kentin sokaklarını. Bulvarda aylaklarca dolaştığım günler… Kızılay Durağı’nda üç kızın çocuksu gülüşüne kurban giden yıllarım… Annemin öğütleri, yalvarışları hatta: “Aman şu yılı bir atlatsan…” Kapı çarpıp çıkmalarım benim… Ağlamalar belki arkamdan… Bile bile, körü körüne bir gidiş… Çift çifttir herkes. Bir yalnız ben varımdır. Dayanılmaz yalnızlıkta bir yirmi beş kuruşluk sakız ya da bir Bafra sigarasıdır arkadaşım. Beklerim, beklerim eli boş…Umut bu, bilinmez işte. Bir gülücük, bir işaret belki… Oysa boşa. Pek iyi de bilirim ki; bugüne dek olmamış, olmayacak bundan sonra da. Yine de, uzun saçlı bir liseli kız arayacaktır gözlerim. Gözlerim arayadursun. Az ileride favorili oğlan bir sigara yakacaktır. Çakmağın parıltısında kızca yürekler nasıl da hoplar? Kıskanmalıyım. Kıskanmayı öğretmemişler bana. Hayat? Hayat onlarındır belki de. Ya ben? Akşam olur, ışıklar yanar. Çiftler biraz daha sokulurlar birbirlerine.


Geçerler, giderler hep. Ne bir bakış, ne bir merhaba… Bir ben kalırım plakçının önünde. Bir de yarım yarım ezgiler hoparlörde… umutlar, düşler… Hangi düşler? Düş mü kaldı ki?. Upuzun bulvarda bir yalnız benim sanki. Kararımı verdim, gideceğim bu kentten. Bir gece, bir ucuz otobüs kalkacak, ben üzgün, ben umutlu olacağım içinde. İyi ya… Bu şaşırıp kalmalarım niye? Niye gidiyorum, niye kalıyorum burada? İçimde bir eziklik… Kim caydırmaya çalışıyor beni? Bıktığım, usandığım şu sokaklar mı? Her gün yeniden yeniden gördüğüm şu yüzler… Allah bilir ya… Sevilecek nesi var şu kentin? Kentin suçu ne? Gideceğim yer daha mı iyi olacak? Ama düşler?. Düşler benim değil miydi? Bu pes ediş niye? Yer mi kalmamış koca evrende, beni mutlu kılacak? Bulana dek, topunuza inat çekip gideceğim işte. Kimden kaçıp, kime koşuyorum? Dedim ya, bunu ben de bilmiyorum. Nedir beni sıkan? Ne arıyorum? Mutluluk mu? Nasıl mutlu olabilirim? İç sıkıntılarından kurtulsam, belki mutluyum diyebilirim. Ama nedir iç sıkıntısı yapan bende? Yalnızlık mı? Savaşmaya, yalnızlığı yenmeye gücüm var mı? Yok. Öyleyse? Sevmeliyim. Mutluluğumun yolu yalnızlığımı sevmektir. Yalnız olmaktır yaşantım. Yalnızlık dostumdur benim.

Ben yalnız, ben mutlu. • •• Hava karardıkça bir ıssızlık belirir. Çevremde bir kalabalık yoktur, boşluk içinde yalnızımdır şimdi. Düşler kurar, başka evrenlere giderim. Oraların duraklarında kızlar cömerttir. Genç kız sesleri benim içindir artık. Yine de bir yana iterim hepsini. Tek aradığım yalnızlığım-dır. Bir bekâr odası… Küçük, belki penceresi bile yok. Kirli yatak, kirli yorgan… Ama yalnızım… Ama mutluyum ya… Artık duraklarda sevi aramak yok. Gittiğim kentte, çarşıda, pazarda sevi satan dükkânlar olacaktır. Bir sevi alırım oradan, iyi huylu bir sevi… Dikensiz olmaz, ama makas elimde ya… (Herkes kendi sevisini kendi yaratmalı.) Kırparım dikenleri bir bir… Bekâr odamda, kitaplığımın üstünde tanrıçasına duracaktır. Onu sevecek, ona tapacağım. Bir siyah tül örteceğim dışarı giderken, yalnızca benim olacak.

Yine de bilirim ki, gerçek seviler hiçbir yerde satılmaz. Rastlayan olmuş mudur? Mutluluk sevinin işaretidir. Gerçek sevidir bir bakıma mutluluk. Gözyaşlarıdır belki de seviyi yapan. • •• Güven Park’a doğru uzanırım bir. Havuzda birkaç su fışkırır incecik. Kavaklara bakarım, yirmi altı kattır hepsi de. Bir ben kalırım mermer koltuklarda. Bir köpek geçer kimi geceler. Bir çekingenlik vardır halinde, ürkek ürkek adımlar… Gizliden gece yaşayışına gider sanki. Dişisi yedi enikle kalmıştır geride. Viranenin çatı arasında kuşkuların soğukluğu eser. Parkta beni görür, aldırış etmez bile. Kızarım ya… Kuzum hiç mi sıkılma kalmadı bu köpek milletinde? Ben diyeyim de, siz inanmayın isterseniz. Salyaları akı-yordur, bir kuyruk oynar karanlıkta.

Yine de bir köpeğin günahını almaktan korkarım. Kızılay’ın yanında bir park daha vardır. Çiçek bozuğu yüzlü bir kadın, çatlak çatlak elli bir adamı, beş kâğıda razı eder orada. Adam gülümser, kadın kolundan tutar onu, güler. Aydınlıktan karanlığa, tepelere doğru giderler. Kadının çantasında bir battaniye vardır. Bulvarın yorgun, çizgi çizgi parkeleri uyku hazırlığındadır şimdi. Bir sigara yakarım, bir neon yeşil yeşil vurur parkelere. Ayaklarımı sürtmeden edemem. Canları mı sıkılır parkelerin? Yarı dalmış uykularında bir o yana dönerler, bir bu yana. Gençleri kötü kötü söverler arkamdan… Kötü dualar eder yaşlıları. Ben güler geçerim ama içimden bir ses: “Onların bu yakarışlarıdır seni yıkan.” der. Belki. Ama yine de onlar benimdir, ben onların.

Ne var ki, ara sıra kadınca bir kahkaha geliyor arkamdan. Kızmıyor değilim. Parkeler midir gülen? Bir bilsem… Bir gün usanacağım, hani şu, yaşantılarının ucunda çatlak çatlak duranlar yok mu? Bir topuk vuracağım ona, bir topuk öbürüne… “Çat” diyecek, ölecekler. Dua edin de gideyim buralardan. Yoksa bütün parkeleri öldüren ben olacağım. Dün beş parke öldürdüm. Az şey midir bu?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir