Paul Strathern – 90 Dakikada Kant

Bir çoğuna göre Kant, Platon’dan bu yana yaşamış en büyük filozoftur. Ne yazık ki Kant felsefe sahnesine oldukça uygunsuz bir zamanda çıktı. Önceki yüz yıl boyunca İngiliz empiristler – Locke, Berkeley ve Hume – insanların o zamana dek felsefe olarak adlandırdıkları şeyi sistematik olarak tahrip ettiler. Locke’un iddiasına göre bilginin tek bir kaynağı vardır: Deneyim. Berkeley bu varsayımı gülünçlüğe varana dek geliştirdi ve son olarak da Hume geriye kalanını şüpheciliğin enkazı haline getirdi. Platon’dan bu yana yaşamış “en büyük felsefi akıl” sahneye çıktığında felsefeden geriye pek bir şey kalmamıştı. Öyleyse Kant ne yapmalıydı? Aydınlanma İli i v1 :• Aydınlanma “inŞanmJ fs^ıçlusu ok ‘ ,v ‘ &■ * ‘ duğu suskunluğundan çıkışıdır” – ^ K ant – H ayatı ve E serleri Bir işin olanaksızlığı, kimsenin o işe kalkışmayacağı anlamına gelmez. Kant, olanaksız olanı sadece denemekle kalmadı, başardı da. Hume, felsefeyi ve bununla beraber metafizik bir sistem yaratabilmenin olanağını yok ettikten sonra, Kant metafizik sistemlerin en mükemmelini yarattı. Kant’m amacı Hume’un iddialarını çürütmekti. Ne var ki Hume’un sadece İnsan Aklı Üzerine Araştırmalar adlı eserini okumuştu. Hume’un daha önce yazdığı İnsan Doğası Üzerine bir İnceleme’yi de okumuş ve Hume’un bu eserde daha derinlemesine ■ t) değindiği şüpheciliği hakkında bilgi sahibi olsaydı belki de bir sistem yaratmazdı. Ama bu çok üzücü olurdu, çünkü yaratmasaydı 19. yüzyılın Alman felsefe profesörleri işsiz kalacaktı. Kant’ın sistemi Newton’un yerçekimi kanununa benzer.


Sorunun nihai çözümünü ortaya koymasa da, yine de günümüzün dünya görüşünü yansıtmaktadır. Dünyaya Kant’ın gözleriyle bakarsak, yanlış bir şeyler yapma ihtimali çok düşüktür. Hume’un felsefesi özünde bir basitleştirmedir: Felsefi pozisyonumuzu tekbenciliğin (“Deneyim her zaman benim deneyimimdir ve bundan dolayı da benim ötemde hiçbir şey var değildir.”) çıplak kayalıklarına indirgiyor. Düşüncelerinde yanılgının aldatıcı kumunu kullanan Kant, muhteşem bir kum kalesi yarattı. Öyle muhteşem ki, insan böylesi bir kaleyi inşaa etmek için tüm yaz tatilini, elinde kova ve kürek, saadet içinde geçirebilir. Kant’m yaşamı hakkında ne düşünmemiz gerektiğini doğrusu pek bilmiyoruz. Aslında (kafasının içindeki hariç) pek de bir yaşam sürdüğü söylenemez. İlginç olabilecek hiçbir şey yaşamadı. Buna rağmen oldukça tekdüze olan yaşamının betimlenişi sıkıcı olmak zorunda değil – Kant’m çağdaşı Kazanova veya, bundan kısa bir süre önce, Hemingway bize bunu kanıtladı. Immanuel Kant 22 Nisan 1724’de, bir zamanlar bir Alman eyaleti olan Doğu Prusya’nın taşra kenti Königsberg’te dünyaya geldi. Söylen­ tilere göre Kant’ın ailesi o tarihten yaklaşık bir yüzyıl önce İskoçya’dan göçmüş. Bu durumda 17. yüzyılda yaşamış ünlü İskoç vaazcı Andrew Cant ile bir akrabalık söz konusu olabilir. Andrew Cant zamanında İngilizce “cant” (boş gevezelikler) kelimesinin bir temsilcisi olarak görülürmüş; özellikle de anlatmak istediği şeyleri sanki yüksek düzeyde Çince konuşuyormuş gibi ifade etmesinden dolayı.

Bu durum, Immanuel Kant’ta daha da aşırı bir şekilde ortaya çıkan ve aileden gelen kalıtsal bir hastalık. Kant doğduğunda anayurt topraklarından uzakta kalan Doğu Prusya, nüfusun yansının ölümüne mal olan savaş ve vebanın yarattığı tahribatın yaralannı sarmaya çalışıyordu. Kant’ın çocukluğu fakir ama dindar bir ortamda geçti. Babası eyerciydi ve espirili bir üslupla, hem evde hem işinde kemerlerin her geçen gün biraz daha fazla sıkılması gerektiğini ifade ederdi. Kant’m annesi hiç eğitim görmedi ama onun doğasından gelen bir zekâya sahip olduğu söylenir. Filozofun baba evinde ölçülü bir pietizm* hakimdi ve Kant sekiz yaşından, on sekiz yaşına dek Königsberg’deki pietist Collegium Fridericianum’da okudu. Bitmek bilmez din dersleri olağanüstü zeki ve bilgiye aç olan genç Kant için kısa sürede çekilmez hale geldi. Kiliseye karşı besledi­ *Pietizm: 17. ve 18. yy.’da Protestanlar arasında, aklı ön plana çıkaranlarla; Ortodoks kilisesine karşı yürekten dindarlığı ve aktif insan sevgisini savunan inanç akım ı.(Ç.n.) ği isteksizlik hayatının sonuna dek sürdü. (Kant reşit yaşa erdiğinde pazar günleri kiliseye gitmekten tamamen vazgeçti).

Ancak Kant, pietist dünya görüşünü, yani pietizmin az şeyle yetinme, basit ama ahlaki bir yaşam sürme ilkesini, hayatının sonuna dek korudu. 1737’de Kant’ın annesi öldü ve kilisenin fakirlere sunduğu bir hizmet olarak ücretsiz bir cenaze töreniyle gömüldü. Dört yıl sonra Kant, Königsberg Üniversitesi’ne ilahiyat öğrencisi olarak kabul edildi. Başlangıçta tamamiyle pietist cemaatin kendisine sağladığı parasal desteğe muhtaçtı. Daha sonra geçimini dersleri zayıf olan sınıf arkadaşlarına özel ders vererek de sağladı. Kant bir süre sonra ilahiyattan sıkılmaya baş­ layarak matematik ve fizik eğitimine yöneldi. Araştırmalarını Newton üzerinde yoğunlaştırdı. Newton, Kant’ın bilimsel alandaki son bulguların felsefe için önemini kavramasına neden oldu. 1746’da babası da öldüğünde Kant 22 yaşındaydı. Beş kız kardeşiyle birlikte cepte bir kuruş olmaksızın ortada kaldı. Kız kardeşlerinden en küçük olanları pietist bir aile tarafından evlat edinildi, daha yaşlı olanlar ise yatılı hizmetçi veya odacı olarak çalışmaya başladı. Kant yerel bir okula iş başvurusunda bulundu ama kabul edilmedi. Bu nedenle üniversiteden mezun olmadan ayrılmak zorunda kaldı. Takip eden dokuz yıl boyunca geçimini Königsberg civarında yaşayan üç asil ailenin özel öğretmenliğini ya­ parak sağladı. Belirli bir süre için Kont ve Kontes Keyserling’in malikanesinde çalıştı.

Bu aristokrat aile daha sonraları sözde filozof Hermann Keyserling’i ortaya çıkardı. Keyserling’in yapıcı ama yalancı görüşleri I. Dünya Savaşı sonrasında aristokrat madamlar için uygun bir teselli oldu. Kant ne zaman biraz para arttırsa derhal muhtaç kız kardeşlerine gönderirdi. Bu alışkanlığını hayatının sonuna dek sürdürdü. Ancak bu parasal yardımlara rağmen kız kardeşleriyle hemen hemen hiç görüşmedi. Bunun, söylentilere göre, Kant’m bir kibarlık budalası olmasıyla değil, daha çok kişiliğinin, ilerleyen yaşamında çok baskın olan doğal katılığı ve ciddiyetiyle ilgisi var. Tahminlerin aksine Kant, zengin ailelerin evinde özel öğretmen olarak çalışmaktan hoşlanmaya başladı. Ne var ki görünüşü biraz garipti. Kant yaklaşık 1,57 m. boyunda ve iskeleti hafiften çarpık bir adamdı. Bunun sonucunda sol omuzu biraz sarkık ve sağ omuz kemiği arkadan biraz çıkık durmaktaydı. Kafasını ise öne doğru hafif eğik tutardı. Vasatın altındaki giyim kuşamı ve meteliksiz haliyle Königsberg Üniversitesi’nin parlak simalarından biri olmaktan uzaktı. Kaldı ki bu üniversite kozmopolit zümrenin buluşma yerlerinden biri de sayılmazdı.

Ancak, işvereni tarafından kibar bir özel öğretmen üniformasıyla kuşanmış ve ailenin özel misafirleri arasına karışma konusunda cesaretlendirilmiş olan Kant, kısa sürede çiçek açtı. Girişken bir yap ı, en- tellektüel bir özgüven kazandı; hatırı sayılır bir iskambil ve bilardo oyuncusu oldu. Aile yaz aylarında kırsal kesimdeki yazlıklarına yerleştiğinde Kant onlara eşlik etti ve böylece Königsberg’ten elli kilometre kadar uzaklaştı. (Doğduğu kentin civarından daha uzağa hayatı boyunca hiç gidemedi.) Ama göreceli şık olan bu süreç sadece bir ara oyun idi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir