Roald Dahl – Çarlinin Çikolata Fabrikası

Bay ve Bayan Bucket ile Charlie ise öbür odada yere serilmiş şiltelerde yatarlardı. Yazın durum pek kötü sayılmazdı, ama kış geldimi, bütün gece boyunca dondurucu bir yel kapının altından, yerden eser, bu da doğrusu çok korkunç olurdu. Daha iyi bir ev -hem de içinde yatabilecekleri bir yatak daha- satın almaları sözkonusu bile değildi. Bunları alamayacak kadar yoksuldular. Bay Bucket, ailenin çalışan tek kişisiydi. Bütün gün boyunca bir diş macunu fabrikasında, bir sıranın üstüne çöker, diş macunu tüplerini doldurur, sonra da onların kapaklarını kapatırdı. Ama diş _________________ ROALD DAHL – ÇARLİ’NİN ÇİKOLATA FABRİKASI _________________ 7 macunu tüplerine kapak takan bir işçiye de doğru dürüst bir ücret ödenmezdi. Bay Bucket’ın da, ne kadar sıkı çalışırsa çalışsın tüp kapaklarını ne kadar hızla kapatırsa kapatsın, böyle kalabalık bir ailenin gereksinmelerini karşılamaya gücü yetmezdi. Herkese gereken yiyeceği alacak kadar paraları bile yoktu. Yalnızca sabah kahvaltısı için ekmek ve margarin, öğlen yemeği için haşlanmış patates ve lahana, akşam yemeği için de çorba yapmak üzere yine lahana alabiliyorlardı. Pazar günleri biraz daha iyi geçerdi. Hepsi de pazar günlerini iple çekerdi, çünkü o günler yemekler aynı olmakla birlikte herkes birer tabak daha yiyebilirdi. Bucket’lar açlıktan ölmüyorlardı, ama hepsi de – iki yaşlı büyükbaba, iki yaşlı büyükanne, Charlie’nin babası, Charlie’nin annesi, özellikle de küçük Charlie- sabahtan akşama dek midelerinde büyük bir açlık duygusuyla yaşıyorlardı. Bu duygudan en çok rahatsız olan da Charlie idi. Her ne kadar annesi ile babası kendi paylarını yemeyip ona veriyorlarsa da, bu, gelişmekte olan bir çocuk için yeterli değildi.


Lahana yemeği ve lahana çorbasından daha besleyici ve doyurucu besinler gerekiyordu Charlie’ye. En çok canının çektiği şey ise ÇİKOLATA idi. Sabahları yürüyerek okula giderken Charlie, Dükkanların vitrinlerinde üstüste dizilmiş çikolata tabletlerini görür, durup burnunu cama dayar, ağzının suyu akarak onlara bakardı. Okuldaki çocukların, ceplerinden çıkardıkları şekerleri oburca, şapır şupur yediklerini görürdü; bu da düpedüz bir işkence olurdu Charlie’ye. Ancak yılda bir, o da doğum gününde, Charlie Bucket bir parça çikolatanın tadına bakardı. O büyük gün için biriktirilen parayla alınan bir küçük tablet çikolata Charlie’ye ailenin armağanı olarak verilirdi. Her seferinde, o şahane doğum günü sabahları, çikolatayı küçük tahta kutusuna yerleştirir, altından yapılmış değerli bir maden gibi onu dikkatle saklar, sonraki günlerde ona dokunmadan bakar, en sonunda, dayanamayarak paketin köşesini yırtıp minicik bir delik açar, yalnızca diline bir tad verebilecek kadar küçük bir parça koparıp ağzına atardı. Ertesi gün minicik bir parça daha ve bu böyle sürüp giderdi. Böylece, birkaç kuruşluk doğum günü armağanı olan çikolatasını yemeyi bir ay boyunca sürdürürdü. Ama çikolataya bu kadar düşkün olan küçük Charlie’ye her şeyden çok acı veren şeyi size daha söylemedim. Bu, dükkânların vitrinindeki çikolata yığınlarını seyretmekten, yada öbür çocukların ceplerinden çıkardıkları şekerleri gözünün önünde yemelerinden çok daha kötü bir şeydi. Bu, düşünebileceğiniz en büyük işkenceydi Charlie için. O da şuydu: Bu kentte Charlie’nin oturduğu evden görülebilecek bir yerde KOCAMAN bir ÇİKOLATA FABRİKASI vardı. Düşünebiliyor musunuz? Yalnızca kocaman bir çikolata fabrikası değildi bu. Dünyadaki en büyük, en ünlü fabrikaydı.

Adı: WONKA Fabrikası idi. Sahibi de çikolatayı ilk bulan ve yapan en önemli kişi Bay Willy WONKA’ydı. Ne kadar kocaman, harika bir yerdi burası. Büyük demir kapıları vardı, yüksek bir duvarla çevrelenmişti, bacalarından dumanlar çıkardı; içerden garip vızıltılar gelirdi. Duvarların dışına yayılan yoğun, erimiş çikolata kokusu, her yönde yarım mil öteden duyulurdu. _________________ ROALD DAHL – ÇARLİ’NİN ÇİKOLATA FABRİKASI _________________ 8 Küçük Charlie Bucket, okula giderken de, okuldan dönerken de fabrikanın kapısının önünden geçerdi. Kapıya yaklaşınca yürüyüşü iyice yavaşlardı; burnunu kaldırır, derin derin havayı koklar, bu güzel yoğun çikolata kokusunu içine çekerdi. Ah bu güzel kokuyu ne kadar severdi! Fabrikaya girip içeride neler olup bittiğini görmeyi ne kadar isterdi! 2 Bay Willy Wonka’nın Fabrikası Her akşam Charlie çok sulu lahana çorbasını bitirdikten sonra, büyükbabalarıyla büyükannelerinin yanına gider, öykülerini dinler ve sonra onlara iyi geceler dileyip odasına dönerdi. Bu yaşlı insanların her biri doksanın üstündeydi. Her yanları kuru erikler gibi bumburuşuktu ve hepsinin zayıflıktan iskeleti çıkmıştı. Bütün gün, Charlie okuldan dönene kadar, ikisi bir uçta, ikisi öbür uçta olmak üzere evin tek yatağında dertop olmuş biçimde yatarlar, başları üşümesin diye takkelerini giyerler ve hiçbir şey yapmadan uyuklarlardı. Ama kapının açıldığını ve Charlie’nin “İyi akşamlar Büyükbaba Joe ve Büyükanne Josephine, Büyükbaba George ve Büyükanne Georgina” dediğini duydukları an, dördü birden hemen yatağın içinde oturur, yaşlı buruşuk yüzleri sevinç gülümsemesiyle aydınlanır ve sohbete başlarlardı. Çünkü bu küçük çocuğu çok severlerdi. O hayatlarındaki tek neşeli varlıktı; onun akşam ziyaretleri de, bütün gün dört gözle bekledikleri bir olaydı. Çoğu kez Charlie’nin annesiyle babası da gelir, yaşlıların anlattığı öyküleri dinlemek için kapının yanında dururlardı; böylece, belki de her gece yarım saat kadar bu odaya mutluluk ve neşe dolar, tüm aile, aç ve yoksul olduğunu unuturdu.

Bir akşam Charlie, büyükanneleriyle büyükbabalarının yanına gittiğinde şu soruyu sordu onlara: «Wonka’nın Çikolata Fabrikası’nın dünyanın en büyük fabrikası olduğu gerçekten doğru mu?» «Doğru mu?» diye bağırdı yaşlıların dördü birden. «Tabii ki doğru! Yoksa sen bunu bilmiyor muydun? Bütün çikolata fabrikalarının hepsinden hemen hemen elli kez daha büyüktür!» «Peki Bay Willy Wonka, gerçekten dünyadaki en akıllı çikolata üreticisi mi?» «Benim sevgili oğlum,» dedi Büyükbaba Joe, yastığından biraz doğrularak, «Bay Willy Wonka, dünyanın gelmiş geçmiş en şaşırtıcı, en inanılmaz, en olağanüstü çikolata üreticisidir! Bunu herkesin bildiğin sanıyordum!» «Onun ünlü ve çok akıllı olduğunu biliyordum Büyükbaba Joe…» «Akıllı!» diye bağırdı Büyükbaba Joe. «Akıllıdan da öte! Çikolata sihirbazıdır o! O her şeyi – istediği her şeyi yapabilir! Doğru değil mi, canlarım?» Öbür üç yaşlı insan da başlarını yavaşça bir aşağı bir yukarı salladılar ve «Kesinlikle doğru!» dediler. Büyükbaba Joe’ysa, «Yani sana Bay Willy Wonka’dan ve fabrikasından hiç sözetmediğimi mi söylemek istiyorsun?» diye sordu. _________________ ROALD DAHL – ÇARLİ’NİN ÇİKOLATA FABRİKASI _________________ 9 «Hayır, hiç sözetmedin!» diye yanıtladı küçük Charlie. «Hay Allah, bana da ne oldu böyle anlayamıyorum!» «Lütfen şimdi anlatır mısın, Büyükbaba Joe?» «Tabii anlatacağım. Yanıma yatağa otur sevgili yavrum ve dikkatle dinle.» Aralarında en yaşlı olanı Büyükbaba Joe’ydu. Doksanaltıbuçuk yaşındaydı. Bütün çok yaşlı insanlar gibi Büyükbaba Joe da duygulu ve zayıftı; gün boyunca çok az konuşurdu. Ama akşamları, sevgili torunu Charlie odaya girince, sanki olağanüstü bir biçimde yeniden baştan aşağı gençleşirdi. O anda bütün yorgunluğunu atar, bir delikanlı kadar heyecanlanırdı. «Bay Willy Wonka ne adamdır!» diye söze başladı Büyükbaba Joe. «Örneğin Bay Willy Wonka’nın, öbür çikolata fabrikalarının yapabileceğinden daha tatlı, daha lezzetli ikiyüzden çok yeni şeker çeşidi keşfettiğini biliyor muydun?» «Çok doğru!» diye bağırdı Büyükanne Josephine. «Ve bunları dünyanın dört bir köşesine yolluyor! Öyle değil mi, Büyükbaba Joe?» «Doğru, hayatım, doğru.

Ve dünyadaki bütün başkanlara, krallara da yolluyor. Ama yalnız şeker yapmıyor, canım, hayır. Bay Willy Wonka’nın bir yığın inanılmaz buluşu var. Sen onun, buzluğa koymadığın halde saatlerce erimeden kalan çikolatalı dondurma yapmayı keşfettiğini biliyor muydun? Sıcak bir günde güneşin altında bırakabilirsin ve dondurman asla erimez!» «Ama bu olanaksız! » diye haykırdı küçük Charlie, gözlerini büyükbabasından ayırmadan. «Tabii olanaksız!» dedi Büyükbaba Joe. «Tümüyle saçma! Ama Bay Willy Wonka bu işi başardı!» «Evet doğru!» diye onayladı öbürleri. «Bay Wonka bunu başardı.» «Sonra,» diye sürdürdü konuşmasını Büyükbaba Joe; Charlie bir tek sözcük kaçırmasın diye ağır ağır konuşuyordu. «Bay Willy Wonka menekşe tadında lokumlar ve yaladıkça her on saniyede bir renk değiştiren karamelalar, dudaklarının arasına koyduğun anda eriyen tüy gibi hafif şekerler yapabilir. Tadını hiç yitirmeyen çikletler ve şişirip koca balonlar yaptıktan sonra iğneyle patlatıp ağzına atabileceğin şeker balonlar üretebilir. Ve çok gizli bir yöntemle, üstünde siyah noktalar bulunan nefis mavi kuş yumurtaları yapar; bunlardan birini ağzına koyduğunda, yumurta yavaş yavaş erir, giderek küçülür ve sonunda dilinin üstünde şekerden küçücük pembe bir yavru kuş kalır.» Büyükbaba Joe konuşmasına ara verdi ve diliyle dudaklarını yavaşça yaladı. «Düşünmek bile ağzımı sulandırıyor,» dedi. «Benimkini de,» dedi küçük Charlie. «Ama lütfen devam edin.

» Onlar konuşurken, Bay ve Bayan Bucket yani Charlie’nin annesiyle babası, yavaşça odaya girdiler, kapının yanında durup dikkatle dinlemeye başladılar. «Charlie’ye şu deli Hintli prensten sözetsene,» dedi Büyükanne Josephine. «Çok hoşuna gider.» «Prens Pondicherry’yi mi söylüyorsun?» dedi Büyükbaba Joe ve kahkahalarla gülmeye başladı. «Tam birkafadan çatlak!» dedi Büyükbaba George. «Ama çok zengin,» dedi Büyükanne Georgina. «Ne yapmış?» diye sordu Charlie merakla. «Dinle,» dedi Büyükbaba Joe, «anlatacağım.» _________________ ROALD DAHL – ÇARLİ’NİN ÇİKOLATA FABRİKASI _________________ 10 3 Bay Wonka ve Hintli Prens «Prens Pondicherry, Bay Willy Wonka’ya bir mektup yazmış,» diye söze başladı Büyükbaba Joe, «Hindistan’a kadar gelmesini ve kendisine çikolatadan kocaman bir saray yapmasını istemiş.» «Bay Wonka bu sarayı yapmış mı, Büyükbaba?» «Tabii yapmış. Ama ne saraymış! Görenler hayran olmuş. Yüz tane odası varmış ve her şey ya sade yada sütlü çikolatadan yapılmışmış! Tuğlaları çikolatadanmış, sıvası çikolatadanmış, pencereleri çikolatadanmış, bütün duvarları, tavanları hep çikolatadanmış. Saraydaki halılar, resimler, mobilyalar, yataklar da çikolatadanmış; banyodaki muslukları açtıklarında bile sıcak çikolata akıyormuş. «Bütün bunlar bitince Bay Wonka Prens Pondicherry’ye ‘Sizi uyarıyorum, sakın uzun zaman saklamayın bu sarayı, hemen yiyin.’ demiş.

» «’Saçma!’ diye bağırmış Prens. ‘Sarayımı yemeyeceğim! Ne merdivenlerimi ısırırım, ne de duvarları yalarım! Ben sarayımda oturacağım!’» «Ama Bay Wonka haklıymış, çünkü kısa bir süre sonra çok sıcak günler gelmiş; kızgın güneş bütün sarayı eritmiş, ve saray yavaş yavaş batmaya başlamış; o sırada oturma odasında uyuklayan deli Prens de, kendini kocaman kahverengi, yapışkan bir çikolata gölünün içinde yüzer bulmuş.»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

7 Yorum

Yorum Ekle
  1. Kitap guzelllllll ama 😈 kotu

      1. Gerçekten öyleymiş sj

    1. O düzgün konuşun