Ruşen Çakır – Sol Kemalizme Bakıyor

“Sol Kemalizm’e Bakıyor” başlığını taşıyacak olan bir çalışma yapmakta olduğumuzu duyan değişik çevre ve eğilimlerden solcu tanıdıklarımızdan çok farklı tepkiler aldık. İçlerinden bir kısmı, sol adına Kemalizm’e “yüklenmenin” yanlış bir şey olduğuna bizi ikna etmeye çabaladılar. Onlara göre Türkiye’de Kemalizm’in yıpratılması sosyalistlerin rakiplerine/düşmanlarına yarayacaktı. Örneğin İslamcılar, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da solun geliştirdiği eleştirileri deforme edip kendilerine propaganda malzemesi yapacaklardı. Bu kişilere göre, bugün Türkiye’de sosyalistlerin öncelikler sıralamasında Kemalizm eleştirisi, Kemalizm’le hesaplaşma hiç de öncelikli bir yere sahip değildi. Bazıları da, böylesi bir çalışmanın “reformist/sivil toplumcu” çevrelerin, “Marksizm-Leninizm’in evrensel ilkelerini iğdiş etme çabalarına” katkıda bulunmaktan başka pek bir işe yaramayacağını iddia ettiler. Türkiye’de “yerli” bir sosyalist olmanın gerektirdiği düşünce üretimini genellikle “reformist” diye yargıladıklarına havale ya da terk eden bu kişilerden kimilerine göre “zaten Türkiye’de Kemalizm aşılmıştı; 12 Eylül yönetiminin kendini Kemalist olarak sunmuş olmasından sonra artık hiçbir kişi ve kurum kendilerini bu şekilde tanımlamaya cesaret edemiyorlardı.” Kuşkusuz aldığımız tepkiler bunlardan ibaret değildi. Hatta çalışmamızın “gereksiz, işlevsiz, yanlış” olduğunu söyleyenler, bizi destekleyip yüreklendirenlerin yanında azınlıkta kaldılar. Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir * Peki neden böyle bir çalışma? Bu sorunun cevabı kısmen yukarıdaki satırlarda verildi. Ortaya çıkışından bugüne dek Türkiye’deki bütün süreçleri, bu arada kaçınılmaz bir şekilde solu da derinden etkilemiş, hatta zaman zaman onu belirlemiş, ona yön vermiş bir ideolojik-politik olgudan söz ediyoruz. Öte yandan, Türkiye’ nin son on yıl içinde bütünlüklü, çarpıcı değişiklikler, dönüşümler yaşadığı biliniyor. Bu gelişmeler sol/sosyalist düşünce ve harekete de doğrudan yansıyor. 12 Eylül ve ardından gelen karanlık dönem, Türk soluna tarihinin en büyük yenilgisini tattırdı: Sol, örgütsel olarak dağıldı, politik olarak yenildi, ideolojik olarak bir cazibe merkezi olmaktan çıktı. Zaten başlıbaşına çok ağır ve toparlanması oldukça güç olan bu yenilgiye dünyada sosyalist deneylerin iflası ve buna bağlı olarak sosyalizmin derin prestij kaybı eklenince, Türk solcuları neden hâlâ solcu olduklarını, her şeyden önce kendilerine açıklamak durumuyla karşı karşıya kaldılar.


Bu açıklama süreci, bir bakıma “yeniden kimlik tanımlaması” süreci olarak da değerlendirilebilir. Bu sürecin bir yanı genel olarak sosyalizme ilişkin yeni bir bakış açısı geliştirmekse, bir diğer yanı da Türkiye’de sosyalizmin olanaklarını saptamak ve yeniden oluşturulacak bir üslupla bunu anlatmak olsa gerek. Türkiye’de solun geçmişine ve bugününe bir de bu açıdan bakması, sanıyoruz sol siyaset ve düşüncenin —en azından— bugünkü önde gelen gerekliliklerindendir. Yukarıda söylenenler ışığında değerlendirildiğinde, sol, geçmişine ve bugününe bakarken Kemalizm üzerine bir şeyler —hatta çok şeyler— söylemek durumunda. Tabii ki bu konuda hiçbir şey söylenmediği iddiasında değiliz. Özellikle son yıllarda farklı sol çevre ve kişilerin Kemalizm’i tartışma gündemlerinin önemli bir maddesi haline getirdikleri gözlemleniyor. Kemalizm’i değerlendirme, eleştirme, onunla hesaplaşma olgusu yalnızca sola özgü bir olay değil. Kürt hareketi, İslamcılar, bir kısım sağcılar, bazı li8 SOL KEMALİZME BAKIYOR Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir beraller vs. de belki farklı yol ve argümanlarla Kemalizm’e bakarak, geçmişlerini, bugünlerini ve geleceklerini tanımlamaya çalışıyorlar. Kimi zaman farklı saiklerden doğan bu Kemalizm eleştirilerinin bir araya getirilmesine çalışıldığı oluyor. Kimi tekil olaylarda ise, hiç kimsenin iradi bir çabası olmaksızın bu eleştiriler buluşuyorlar. Böylece, tekrar başa dönecek olursak, “Türkiye’de Kemalizm’in aşıldığı” şeklinde bir eğilimden söz etmek mümkün. Özellikle Kemalizm’i doğrudan savunan bir siyasi öznenin kalmadığı göz önüne alınırsa, bu kısmen doğru da. Ama Taha Parla’nın belirttiği gibi, Kemalizm’in resmi ve silahlı bekçileri hâlâ işbaşındayken; Kürşat Bumin’in belirttiği gibi, kendi başına anlamı olan bazı kavramlar hâlâ Kemalizm dolayımıyla anlamlandırılıyorken; Ertuğrul Kürkçü’nün değindiği gibi, yeni bir bunalım döneminde tekrar gündeme gelebilme potansiyeli varken, Kemalizm’in “işinin bittiğini” söylemek ne derece işlevsel? Değişen koşullar çerçevesinde Kemalizm’in bütünsel olarak marjinal kaldığı, artık insanlara pek hitap etmediği söylenebilir ama onu oluşturan kimi ideolojik motiflerin —laiklik anlayışı gibi— ve yaklaşım tarzlarının —tepeden inmecilik gibi— “tamamıyla geçerliliğini yitirdiği, solu etkileme kanallarının tıkandığı” söylenebilir mi? Kimlik ve üslubunu yeniden tanımlamak durumunda olan sol, Kemalizm eleştirisini daha da derinleştirmek, etkisini bilince çıkarmak ve diğer şeylerle birlikte bu derinliğe de sahip olmak çabası içine girmeli. Üstelik bu sadece sol siyaset açısından bir zorunluluk değil, ülkemizdeki düşünsel yaşam için de elzem bir gereklilik.

* Çalışmamız, bu derinlikli eleştiriyi tüm yönleriyle aktardığı iddiasında değil. Ama en azından böylesi bir eleştiriyi dert edinenlere katkıda bulunacağını sanıyoruz. Kitabı hazırlarken solda bu konuda düşünce üretmiş kişileri/çevreleri kapsamayı hedefledik. Ama kitabın hacminin ister istemez sınırlı olması başta olmak üzere, SUNUŞ 9 Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir çeşitli nedenlerle hedefe tam ulaşmış saymıyoruz kendimizi. Bu çalışma Kürt solunu kapsamıyor çünkü Kürtlerin Kemalizm karşısındaki argümanları ve ondan etkilenme geçmişleri, Türk soluna göre çok farklı bir düzeyde seyrediyor. Ayrıca bu düzey bir başka çalışmanın konusu olabilecek kadar geniş. Bu arada, Yalçın Küçük’ün, Murat Belge ile aynı kitapta yer almak istememesi nedeniyle söyleşi önerimizi kabul etmediğine değinmeden geçemeyeceğiz. Kitap iki ana bölümden oluşuyor: görüşmeler ve belgeler. Görüşülen kişilerde iki ayrı özelliğin ön plana çıktığı söylenebilir. Birincisi, Türk sosyalist solunun siyasi platformunda yer alıp, Kemalizm üzerine düşünce ürettiklerini gözlediğimiz kişiler; ikincisi, Kemalizm üzerine yaptıkları çalışmalar ve geliştirdikleri düşüncelerle tanınan ve kendilerini solcu olarak tanımlayan aydınlar. Bu noktada çok önemli bir hususun altını çizmek istiyoruz: Türk solunda iyiden iyiye yer etmiş bulunan “bağımsızlar/angajeler” şeklindeki bir sınıflandırmanın biraz zorlama olduğu kanısındayız. Kimin ne zaman bir çevreye, eğilime angaje olup, ne zaman bağımsızlığını ilan ettiği ülkemizde fazlasıyla muğlak. Özellikle son dönemlerde —bu terminolojiye bağlı kalarak söyleyecek olursak— sol içinde bir bağımsızlaşma süreci yaşanıyor. Görüşmeler konusunda değinmek istediğimiz bir başka nokta, Türk solu içinde varolan tüm çizgi ve grupları temsil edecek kişilerle görüşme gibi bir zorunluluğu duymamış olmamız. Bunun iki nedeni var.

Birincisi, Kemalizm konusunda derinlikli ve özgün değerlendirmeler geliştirememiş çevrelerin temsilcileriyle sırf konuşmuş olmak için konuşup kitabın değer ve işlevini zayıflatmak istemedik. İkincisi, kitabımızın başlığı “Sol Kemalizm Sola Bakıyor” olmadığı için, Kemalizm’le hesaplaşma gibi bir derdi olmayan, aksine Kemalizm’in sol üzerindeki ipoteğinin sürmesinde ısrarlı davranan, bu kamburu solun sırtından atmaya çalışanlara kötü gözle bakan kişi ve çevrelere bir fırsat da biz vermeyelim istedik. 10 SOL KEMALİZME BAKIYOR Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir Belgeler bölümünde, Türk solunu derinden etkilemiş üç önemli liderin, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın eserlerinden alıntılar yer alıyor. Bu alıntılar aynı zamanda bu üç önderin bugünkü izleyicilerinin Kemalizm değerlendirmelerini de —hiç kuşkusuz bazı değişiklikler dışında— yansıtıyor. Bu bölümde ayrıca, Milli İnkılabı Yayma Komisyonu’nun l96l tarihli 2 no.lu broşüründen çeşitli bölümler ile Türkiye Komünist Fırkası yayın organı Bolşevik’te yayımlanmış bir yazıdan bölümler yer alıyor. Görüşmelerimizde izlediğimiz ana çerçeve, Türkiye’de solun Kemalizm’den etkilenmesinin nedenleri, bunun kanalları ve sonuçları ile bu sonuçların nasıl bertaraf edilebileceği oldu. Bu arada görüştüğümüz her kişiyle, özel olarak ilgilendikleri alt başlıkları daha derinlemesine tartışmaya çalıştık. Ancak çerçeve yalnızca Kemalizm ve sol irdelemesiyle sınırlı kalmadı; Türkiye yakın tarihinin değerlendirilmesi, totaliter ideolojilere bakış, sosyalizm, dünya komünist hareketi, milliyetçilik, Kürt sorunu gibi Türk solunun gündeminde olan birçok konuya değinildi. Murat Belge’yle yapılan görüşme Ruşen Çakır; Mete Tunçay, Kürşat Bumin, Levent Köker, Ertuğrul Kürkçü, Seyfi Öngider, Aydın Çubukçu, Metin Çulhaoğlu ve Cemal Yardımcı ile yapılan görüşmeler Levent Cinemre tarafından gerçekleştirildi. Asaf Savaş Akat, Taha Parla, Şirin Tekeli ve Ahmet İnsel ile yapılan görüşmelerde ikimizin de katkısı var. Metin Çulhaoğlu ve Murat Belge dışındaki tüm söyleşiler görüşülen kişiler tarafından gözden geçirildi. * Kitabın hazırlanmasına çok kişinin katkısı var. Başta bize vakit ayıran Sayın Tunçay’a, Sayın Köker’e, Sayın Parla’ya, Sayın Bumin’e, Sayın Akat’a, Sayın Tekeli’ye, Sayın Belge’ye, Sayın Kürkçü’ye, Sayın Öngider’e, Sayın Çulhaoğlu’na, Sayın Yardımcı’ya, Sayın İnsel’e ve Sayın Çubukçu’ya çok teşekkür ediyoruz.

SUNUŞ 11 Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir Tuncer Dilaveroğlu, Abdullah Onay bize çok yardımcı oldular. Levent Gürsel Alev, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın geniş külliyatını tarayarak bizim için Kemalizm hakkında güzel bir seçki oluşturdu. Fotoğrafçı arkadaşlarımız Oktay Kurtulan ve Alper Fidaner bize yine birlikte çalışmanın zevkini tattırdılar. Ergin Konuksever ise zengin fotoğraf arşivini ve zamanını bizlere ayırarak büyük bir incelik gösterdi. Levent Cinemre, Ruşen Çakır İstanbul, Kasım 1991 12 SOL KEMALİZME BAKIYOR Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir METE TUNÇAY: “MUSTAFA SUPHİ ÖLDÜRÜLMESEYDİ MUHTEMELEN BAKAN OLURDU” Kemalizm, çağdaşlaşmayı Batılılaşma diye anlayan, Osmanlı İmparatorluğu’nda en azından Tanzimat’tan beri oluşan çağdaşlaşmacı akımın devamı olarak, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Fransız devrimindeki Jakoben, tepeden inmeci yöntemlerle çağdaşlaşmayı gerçekleştirmeye çalışan ve bunu biçimsel öğelere ağırlık vererek düşünen bir harekettir. Esas itibariyle bir ekonomi politikası yoktur. Toplumsal yeniliği gerçekleştirmek için de siyasal araçlardan yararlanmayı ummaktadır. Kemalizm için bunlar söylenebilir. Başlangıçtan itibaren Türkiye’deki sol hareketle Kemalistler arasındaki ilişkilere bakarsak… Türkiye’de sol hareket de yine çağdaşlaşmacı genel akımın içinde yer almaktadır. Bunu vurgulamak gerekir. Solun ilk yıllarında biraz şabloncu da olsa, farklı bir gelişme, çağdaşlaşma stratejisi vardır. Ama geniş ölçüde, Kemalizm’in gerçekleştirmek istediği reformlarla solun çağdaşlaşmayla erişmek istediği noktalar çakışmaktadır. Bunun için solun cumhuriyet döneminde büyük sıkıntısı oldu.

Bir taraftan, diyelim, altyapıyla ilgilenerek toplumsal düzeltimleri farklı bir ekonomik temele oturtmak isterlerken, bir taraftan da sonunda erişmek istedikleri bazı durumların Kemalist reformlarla ortaya çıktığını görünce, buna bir sempatiyle bakmak, Yazar ve Yayıncı tarafından telif hakları serbest bırakılmış eserdir içten içe sevinç duymak durumunda kaldılar. Bir taraftan karşı çıkıyorlar, bir taraftan da sonuçlarını sevinçle karşılıyorlardı. Böyle bir ikircikli durumda kaldılar. Aslında Kemalizm’i bir anda oluşmuş bir şey değil, yıllar boyunca ortaya çıkan, kendisini tamamlayan bir düşünce diye görürsek, başlangıçta, mesela Türkiye’nin kapitalist-olmayan yolda bir Kemalist iktidarla geliştirilebileceğine dair solun umutları vardı. Özellikle 1925 öncesinde gizli partide, yani yasadışılığa itilmiş olan TKP’de böyle düşünülüyordu. 1925’ten sonra ise partinin içinde böyle düşünmeye devam eden insanlar dışlandılar ve bunlar daha sonra giderek “Kadro” hareketini kurdular. Benim Türkiye’de Sol Akımlar adlı kitabımda, daha sonra da doğru bir sezgi olduğuna inandığım görüş, Kadrocular’ın dönek olmadıkları, dönenin TKP olduğudur. Yani 25’ten önce onlar, Ankara’daki siyasal iktidarı işbirliği yapılabilecek, içine sızarak bir şeyler kotarılabilecek bir yapı diye görürlerken, 25’ten sonra bundan vazgeçtiler. Bunun nedeni, her durumda bir miktar görüş sahipleri arasındaki —diyelim, Şevket Süreyya ile Şefik Hüsnü grubu arasındaki— kişisel çekişmeye dayanır; fakat onun ötesinde Ankara hükümetinin de değiştiğini, yani 1925 öncesiyle sonrasında en azından tutumunda vurgu farkları ortaya çıktığını teslim etmek gerekir. Yani değişen sadece TKP değil, Ankara hükümetinin kendisidir de. Başka bir şey, Türkiye’de milliyetçilik çok yeni idi. Bugün nasıl çevremize bakınca, Kürt arkadaşlarımızın, hatta solcu Kürt arkadaşlarımızın önce Kürt olduklarını gözlemliyorsak, bundan 70 yıl önce Türk sol hareketindeki insanlar da çoğu kere farkında olmadan, milliyetçi idiler. Yani Türk milliyetçiliği o kadar yeni ve coşkun bir şeydi ki, soldaki insanlara da damgasını vuruyordu. Bu da bir ek faktör olarak, solun Kemalizm’e iyi gözlerle bakması sonucunu doğuruyordu. Zaten yavaş yavaş ortaya çıkıyor ki, 1925 öncesinde Türkiye solu henüz Sovyetler’le sıkı bir ilişkiye girmediği dönemde, Türkiye solunda çok daha özgür ve yaratıcı düşünce vardı.

Bu da Kemalizm’le yahut ön-Kemalizm’le işbirliği yapılabileceği duygusunun egemen olduğu bir döneme denk geliyor

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir