Sevinç Doğan – Mahalledeki AKP

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidar süreci boyunca toplumsal alanda destek oluşturabilmeyi ve korumayı başardı. İstanbul’a özel bir önem verdiği bilinen AKP, kentin çeperlerine kadar yayılan örgütlenme ağları oluşturdu. AKP’nin kentte yerel politik çalışmalarla örgütlülük ağlarını genişletmeye ve belediye seçimlerini kazanmaya azami düzeyde dikkat ettiği de bilinmektedir. Kentin, özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük olan çevre bölgelerinden o(na)y alan AKP, örgütsel yapısını mahalleleri içerecek biçimde oluşturur ve siyasal çalışmalarını mahalleler üzerine bina eder. Kentin eski semtlerinden biri olan Kâğıthane’ye bağlı Sanayi Mahallesi de parti örgütlülüğünün güçlü olduğu yerlerden biridir. Bu kitapta Sanayi Mahallesi üzerinden, AKP’nin toplumsal destek gördüğü yerellerde kendi iç örgütlenmesini, işleyiş biçimini ve siyaset yapma koşullarını ortaya koymaya çalışıyorum. Bu çalışmaya başlarken AKP ile ilgili sıkça tartışma konusu edilen soruların etkisindeydim: Otoriter yönetim pratiklerinin görünür hale gelmesine ve toplumun her köşesine sirayet eden serbest piyasa sisteminin tahribatına rağmen, AKP nasıl hâlâ iktidarda kalmaya devam ediyordu? Cevaplar, konjonktürel gelişmelerden sosyoekonomik politikalara, parti liderinin “karizmasından” en hafif tabirle “cahil” olarak nitelenen seçmene, din-cemaat ilişkilerinden neoliberalizmin yapısal koşullarına kadar geniş bir yelpaze içinde değişiyordu. Bunlarla birlikte, AKP seçim süreçlerini, toplumsal desteğini kaybetmeden atlatmaya devam ediyordu. Bu durum çelişkili ve soru işaretleriyle dolu bir tablo oluşturuyordu. Çalışmanın çıkış noktası da böylesi bir merakla oluştu. AKP’yle ilgili yapılmış çalışmalar; partinin ideolojisi, muhafazakâr İslâmî kimliği, askerî vesayete karşı tutumu, demokratik “atılımları”, dış politikası, neoliberal ekonomi politikaları gibi konular üzerine pek çok şey söylemekteydi. Fakat örgütsel bir bütün olarak partinin kendisine bakan çalışmalar, özellikle de saha araştırmaları yok denecek kadar azdı. Büyük oranda siyaset teorileri, parti politikaları, önemli politik figürler ya da üst düzey siyaset sınırlarında kalan çalışmaların dışına çıkmanın ve partiye yerel-toplumsal ilişkileri merkeze alarak bakmanın anlamlı olduğunu düşündüm. Böylece, AKP’nin onay bulduğu ve ilişki ağlarını genişlettiği yerellerden biri olan Sanayi Mahallesi’nde parti örgütü üzerine araştırma yapmaya başladım. Fabrikalar arasında kalmış eski gecekondu ve işçi semtlerinden biri olan Sanayi Mahallesi, bugün büyük alışveriş merkezlerinin ve rezidansların arka bahçesinde kalan, bölük pörçük dönüşüm yaşayan mahallelerden biridir.


Aslında Sanayi Mahallesi’nin adı, Kâğıthane ve Büyükşehir Belediye Meclisleri’nde itirazlara ve yaşanan tartışmalara rağmen oy çokluğuyla alınan kararlarla Nisan 2015’te “Sultan Selim” olarak değiştirildi. Değişikliğin çok yeni olmasından, partililer ve halk arasında halen Sanayi isminin kullanılmasından dolayı kitapta isim değişikliğine gerek görülmedi. Sanayi Mahallesi’nin siyasi tarihi ve sınıfsal yapısı, isim değişikliğinin politik ve ekonomik veçheye sahip bir müdahale olduğunu ortaya koyuyor. Böylesi bir isim değişikliği Sanayi Mahallesi’nin sol geçmişini de içeren siyasi ve sosyal tarihini, mezhepsel çoğulculuğunu ve işçi kimliğini yok sayıp ona yeni bir kimlik kazandırmaya çalışan otoriter muhafazakâr-piyasacı yönetim anlayışının dışavurumu olarak değerlendirilebilir. Sanayi isminin fabrikalar döneminden kalma bir isim olması ve geçmişten bugüne mahallenin süregelen sosyal-sınıfsal kompozisyonunu yansıtması, piyasacı bakış için “demode” ve “rahatsız edici”dir. Sanayi isminin, kentsel dönüşümün hızlandığı bir süreçte mahalledeki arsa ve konutların rant değerini düşürdüğüne dair hakim söylemler de bunun yansımasıdır. Sanayi’den Sultan Selim’e geçiş, eski işçi mahallesinin mezhepçi-muhafazakâr rengiyle ve kentsel rant değeriyle öne çıkartılan bir mahalleye dönüştürülmesinin hikâyesi olarak görülebilir. Dolayısıyla bu çalışmada, şu an için büyük oranda resmî yazışmalarda anılan yeni ismi (Sultan Selim) değil, kuruluşundan bugüne anıldığı haliyle Sanayi Mahallesi ismi kullanıldı. Sanayi Mahallesi’nde ücretli çalışan sınıflar yine ağırlıklı olmak üzere, “vasıfsız” gruplar, küçük girişimciler, yerel sermaye grupları ve farklı çaplarda kendi hesabına çalışan kesimler de varlık göstermektedir. Mahallenin yerleşimcileri arasında, hatırı sayılır çoğunlukta farklı etnik ve mezhepsel gruplar da yer almaktadır. Mahalle artık sağ-muhafazakâr çizginin ağırlık gösterdiği mutaassıp bir yerdir. Bu kitapta Sanayi Mahallesi’nde bulunan farklı sosyal sınıfların ve grupların, yine bu mekân ve sosyallik içinde oluşan parti kurum ve örgütleriyle ilişkisine bakıyorum. Yerel parti örgütünü, Sanayi Mahallesi’nden idari olarak ayrılmış olsa da mahallenin zamanla genişlemesinin sonucu olarak ortaya çıkmış Şirintepe’yi ve mahalle örgütlerinin hiyerarşik olarak parçası oldukları ilçe örgütünü de araştırmaya dahil ederek ele alıyorum. Çalışmada parti örgütünün kendisine bakarken; ilk olarak, yerel-toplumsal süreçler üzerinden hareket ediyorum. Çünkü parti, toplumsal alandan yalıtık ve soyut bir total kurum olmanın ötesinde, içinde bulunduğu mekânsallıkta ve toplumsal ilişkiler içinde var olan bir alandır.

İkinci olarak, farklı sosyal sınıflara mensup toplumsal aktörleri, yani partinin “yerel aracıları”nı öne çıkarıyorum. Burada, kayıtlı belgeler üzerindeki resmî üyelerden ya da partiye “platonik” olarak bağlılık duyan taraftarlardan farklı bir toplumsal grubu kastediyorum. Partili aktörler; kendilerini parti “oyununa” adayan, gündelik yaşamını parti faaliyetleriyle dolduran ve geleceğe yönelik stratejilerini parti içinde kuran, partinin asıl gövdesini oluşturan toplumsal gruplardır. Nitekim partinin toplumsal tabanını oluşturan bu gruplar, tanınmış üst düzey liderler ve partiyle ilişkisi oy vermekle sınırlı olan seçmenlerden daha az ilgi görmekte, gölgede kalmaktadır. Oysa bu gruplar yerellerde parti örgütlülüğü ve işleyişini sürdürmekte, siyasal ağlara dahil olarak partinin mevcudiyetini, yani yeniden üretimini sağlamaktadır. Aynı zamanda partinin geniş kitlelerle iletişimini ve bağını kuran onlardır. Sanayi Mahallesi’nde ve ilçe örgütlerinde yer alan toplumsal aktörler, bölge halkı arasından çıkan fakat partili kimlikleriyle onlardan farklılaşan parti aracılarıdır. AKP, yerel halka tanıdık yüzlü ve kilit konumdaki bu aracılar üzerinden ulaşmakta; siyasi kanaatlerini ve ürünlerini onlar üzerinden yaymaktadır. Bu çerçevede, çalışmanın amaçlarından biri de AKP’nin yerellerde kendi tabanını nasıl mobilize ettiğini ve kitlelere nasıl bir siyaset taşıdığını anlamaktır. Partiye nasıl bakmalı?: Aygıt nosyonu karşısında “alan” yaklaşımı AKP ile ilgili parti kavrayışları genel olarak, merkezî hükümetten ve onun uyguladığı politikalarla sınırlandırılan soyut bir aygıt formu üzerinden hareketle yapılır. Partiye salt bir kurumlar dizisi ve kamusal bir aygıt olarak bakmak; partinin toplumsallığını, yerel-mekânsal süreçler içindeki işleyişini ve partiyi oluşturan toplumsal bileşenleri (toplumsal aktörlerin ya da grupların pratiklerini) göz ardı eder. Böylece; parti çelişkilerden ve çekişmelerden uzak, homojen bir bütün; önceden hesaplanabilir çeşitli kararlar alan rasyonel bir aygıt; toplumun dışında ve üzerinde özerk bir yapı olarak ele alınır. Dahası; parti akıllı bir makine gibi hareket eden, bağımlı sınıfların “yanlış bilinçleri” dolayısıyla destek gören bir mekanizma olarak tarif edilir. Bu çalışmada ise partiye, diğer eleştirel yaklaşımlardan farklı olarak, Bourdieucü biçimde bir “alan” olarak yaklaşılıyor. 1 Alan nosyonu, aygıt nosyonuna alternatif bir yaklaşım sunması açısından tercih ediliyor.

Bu noktada, Bob Jessop’ın devlet yaklaşımları üzerine yaptığı eleştirilerinin ve devlete toplumsal bir ilişki biçimi olarak bakma önerisinin, partiye nasıl yaklaşmak gerektiği noktasında benim için esinlendirici olduğunu belirtmeliyim. 2 Bu yoldan gidilirse, Bourdieu’nün aygıtlar üzerine söylediklerine kulak kabartmak anlamlı hale gelir. Bourdieu işlevselci yaklaşımda aygıtın, birtakım amaçlara ulaşmaya çalışan programlanmış bir makine gibi, bir Truva atı gibi ele alındığını söyler. Ona göre bu komplo fantezisi, toplumsal dünyada olup bitenleri, şeytani bir iradenin sorumlu olduğu düşüncesine bağlar. Oysa Althusserci çerçevede ideolojik aygıtlar olarak görülen; eğitim sistemi, devlet, kilise ya da siyasal partiler de birer alandır. 3 Alan yaklaşımı, her şeyden önce içsel çözümlemeler yapmaya olanak sağlar; indirgemeci ve işlevsel düşünme alışkanlığına karşı uyarıda bulunur. Bu açıdan, partinin içyapısı, işleyişi ve ilişkiler bütününe dair önemli ayrımlar sunan alan nosyonunun; partiyi hareketli, dönüşümlü toplumsal bir ilişkilenme biçimi olarak kavramaya olanak sağladığı söylenebilir. AKP, merkezî düzeyde devlet alanı içinde, iktidar-yönetim veçhesi taşıyan, kendi stratejilerini ve Gramsciyen anlamda hegemonya projesini gerçekleştirmeye çalışan güçlerden biridir. Fakat parti bunları toplumsal kesimlerin desteğini alarak, onları da bu projeye dahil ederek yapar. Partinin hitap ettiği kesimlerden aldığı destek, basit bir “yanlış bilinçliliğe” değil, onların belirli çıkar, beklenti ve özlemlerinin egemen bloğun iktidarını sürdüren projeye eklemlenmesiyle başarılır. AKP toplumsal alanda kendi varlığını “belli” toplumsal kesimler için meşru ve hatta biricik kılmayı; kendi çıkarını genel çıkarlar olarak sunmayı ya da kendi çıkarıyla bu kesimlerin çıkarlarını bütünleştirmeyi başarmaktadır. Aslında AKP’nin sağladığı kısmi bir hegemonyadır. Partinin bu çalışmada ortaya konmaya çalışılacak mezhepsel ve etnik sınırları, sahip olduğu hegemonyanın kırılganlığının da göstergesidir. Ayrıca partinin yaşam tarzı ve kültürel pratikleri açısından yalnızca belli eğilimlere, yatkınlıklara (habitus) sahip toplumsal kesimlere açık olması da bu kırılganlığı artırır. Devlet alanındaki güç odaklarından biri olan AKP’nin, herhangi bir devlet organından – ordu ya da yargı gibi– farklı olarak toplumsal alanla daha doğrudan bağları vardır.

Yurttaşlara “meşru” algılama ve ifade biçimleri sunmaya çalışan aktörlerin mücadele ettiği siyasal alanda parti (AKP), ideolojik üretim araçlarına sahip, kendi politik ürünlerini (fikir, kavram, program) toplumsal alana sunan öznelerin başında gelir. 4 Bununla birlikte, işleyişini, örgütlülüğünü ve gücünü toplumsaldan alır. Basitleştirmek gerekirse, parti burada devlet alanıyla toplumsal alanın kesiştiği bir ara “alan” olarak görülebilir. Meşruiyetini toplumsal üzerinden kurar ve hegemonyasını kuracak desteği buradan alır. Parti siyasi algılama ve eylem kategorilerini, verili bir şekilde, salt söylemsel düzeyde değil; Sanayi Mahallesi’nde olduğu gibi, toplumsal ilişkiler içinde örgütsel işleyişiyle, yerel siyasal süreçler üzerinde yarattığı etkilerle; yani pratikte yarattığı gerçek ilişki biçimleri ve dönüşümlerle yaygınlaştırır ve meşrulaştırır. Araştırma sürecinde AKP’yi, kentsel sermaye süreçlerini, siyasi partileri, yerel siyaseti konu alan kaynaklardan yararlansam da kuramsal çerçeveyi “alan” yaklaşımıyla kuruyorum. Aynı zamanda Bourdieu’nün habitus, strateji, illusio, doxa gibi ilgili kavramlarıyla Marksist literatürden aldığı sermaye, sermaye dönüşümleri, mülksüzleşme, tekelleşme, siyasal fetiş ve siyasal yabancılaşma gibi kavramlarla da bütünlüklü bir anlatım kurmaya çalışıyorum. Kuramsal-kavramsal açıklamaları ilgili görülen yerlerde açıyorum. Bourdieu’nün kavramlara yönelik kesin ve net bir tanım çizmektense, ampirik çalışmalarla bağıntısal olarak tasarlanması tavsiyesini önemli buluyorum ve kavramlardan ilgili görülen yerlerde kendi bağlamları içinde bahsediyorum. Araştırma yöntemi ve süreci AKP’nin yerel örgütlerine, Sanayi Mahallesi ve Kâğıthane İlçesi üzerinden bakma fikrinin tesadüfler sonucu ortaya çıktığını söyleyebilirim. Temmuz 2011 tarihinde Kâğıthane’ye bağlı 19 mahallede “Kâğıthane Toplumsal Tarih Projesi” kapsamında, sözlü tarih görüşmelerine dayanan bir çalışma içinde yer aldım. Burada mahallelerin kuruluşunu, siyasi tarihini, sosyal yapısını, kentsel süreçler içinde değişen konumunu anlamaya yönelik araştırmalar yaptık. Mahalleleri gruplayarak, ekipler halinde çalıştığımız projede, ben Sanayi Mahallesi Grubu içinde yer aldım. Bu grupta Sanayi Mahallesi ve çevresinde yer alan Çeliktepe, Emniyet Evleri, Seyrantepe, Şirintepe, ve Hamidiye mahalleleri vardı. Sağ-muhafazakâr/milliyetçi rengin artık baskın olduğu bu mahallelerde çalışmak benim de tercih ettiğim bir seçenekti.

Sol tarihi canlı, muhalif kimliğiyle öne çıkan diğer mahallelerdense, bana “yabancı” gelen böylesi mahallelerde çalışma yapmak, yeni şeyler öğrenmek için bir fırsat gibi geldi

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir