Walter Isaacson – Benjamin Franklin

F ranklin’in Philadelphia’ya ayak basışı, otobiyografik literatürün en bilinen sahnelerinden biridir: Mütevazı görünümüne karşın küstah tavırlı, pejmürde kılıklı, 17 yaşındaki kaçak tekneden iner ve Market Sokağı’nda amaçsızca dolaşırken üç kabarmış çörek alır. Ama bir dakika. Dahası var. Üstteki katmanı kaldırınca onu, bir İngiliz kır evinde oturmuş, bu sahneyi, bir kraliyet valisi olan aristokrasi özentili oğluna, mütevazı geçmişinin hatırlatılması gereken gayrimeşru oğluna yazdığı mektubun bir parçasıymış gibi kaleme alan, 65 yaşında alaycı bir gözlemci olarak görebiliriz. Elyazmasına dikkatle bakınca ortaya yeni bir katman daha çıkar. Market Sokağı’nda yaptığı hac yolculuğunu anlatan cümleye sayfa kenarından başka bir cümlecik iliştirilmiştir. Burada müstakbel eşi Deborah Read’in evinin önünden geçtiğini söyleyerek, “Kapıda dururken beni görmüş ve oldukça gülünç ve sakar -ki kesinlikle öyleydim- olduğumu düşünmüş” diye yazmaktadır. Yani küçücük bir paragrafta ortaya, yazarının sevecen bir dille Benjamin Franklin diye andığı çok katmanlı bir kişilik çıkmaktadır: Öncelikle bir genç olarak, sonra yaşlı halinin gördüğü genç olarak, son olarak da eşi tarafından sonradan aktarılan bir hatıra olarak. Yaşlı hali, tüm bu katmanların üstüne “ki kesinlikle öyledim” ifadesiyle küçük ama ustaca bir de rötuş yapmıştır. Ancak kendi kendisiyle dalga geçen bu ifade, onun bu dünyadaki olağanüstü yükselişinden duyduğu gururu gizleyememektedir. 1 Benj amin Franklin bize göz kırpan kurucu babadır.* George Washington’ın meslektaşları bu ciddi generalin omzuna dokunmayı akıllarından bile geçirmemişti. Böyle bir şeyi bugün hayal etmek daha da güçtür. Jefferson ve Adams da en az onun kadar göz korkutmaktaydı. Ama Ben Franklin, o hırslı şehirli girişimci, mermerden ziyade etten ve kemikten yapılmıştır. Ona takma adıyla seslenmek mümkündür. O da tarih sahnesinden bize dönüp son moda gözlüklerinin ardından parıldayan gözlerle bakar. Mektupları, muziplikleri ve otobiyografisi üzerinden bizimle konuşur. Tantanalı söylemlerle değil, sohbet eder gibi, oldukça güncel ve zekice esprilerle, hatta bazen de karşısındakini sinirlendirerek yapar bunu. Onun etkilerini bugün de görebiliyoruz. Franklin seksen dört yıllık yaşamı boyunca Amerika’nın en iyi bilimadamı, mucidi, diplomatı, yazar ve iş stratejisti oldu. Aynı zamanda Amerika’nın en derinlikli değilse bile en pratik siyasi düşünürlerinden biriydi. Uçurtma uçurarak yıldırımın bir elektrik olayı olduğunu kanıtladı ve onu zararsız hale getirecek çubuğu icat etti. Çift odaklı gözlük camını, temiz yanışlı sobayı icat etti, Gulf Stream haritaları yaptı, soğuk algınlığının bulaşıcı özelliği hakkında teoriler geliştirdi. Ödünç kitap veren kütüphane, kolej, gönüllü itfaiye birlikleri, sigorta birliği ve eşli bağış sistemiyle kaynak yaratma gibi çeşitli kentsel gelişim proj eleri başlattı. Amerika’ya özgü saf mizah ve felsefi pragmatizm anlayışlarının gelişmesine katkıda bulundu. Dış politikada idealizm ile kuvvetler dengesine dayanan gerçekçiliği iç içe geçiren bir yaklaşım geliştirdi. Politikada ise, kolonileri birleştirip federal modele dayalı ulusal bir hükümet oluşturmayı amaçlayan ufuk açıcı planlar ortaya attı. Ama Franklin’in tekrar tekrar icat ettiği en ilginç şey kendisiydi. Amerika’nın ilk büyük tanıtımcısı olarak hem yaşamında hem de yazılarında bilinçli bir şekilde yeni bir Amerikan modeli yaratmaya çalıştı. Bu süreç içinde kendi personasını dikkatle geliştirdi, kamuoyu önünde resmetti ve gelecek kuşaklar için cilaladı. Sorun, kısmen imaj sorunuydu. Philadelphia’da genç bir matbaacı olarak, çalışkan imajı vermek için el arabasıyla sokaklarda kağıt tomarları dolaştırdı. Fransa’da yaşlı bir diplomat olarak, sade taşra bilgesi rolü oynamak için kürk şapka taktı . Aralarda da kendisi için, çalışkanlık, tutumluluk, içtenlik gibi esnaflık erdemlerini sürekli geliştiren, cemiyetin güvenilir ve hayırsever üyesi, basit ama gayretli bir tüccar imajı oluşturdu. Ancak yarattığı bu imaj gerçekti. Deri önlüklü sınıfın üyesi olarak doğup büyüyen Franklin, en azından hayatının önemli bir bölümünde, Benjamin Franklin ve Amerika’nın İcat Edilişi 3 zanaatkar ve düşünürlerin yanında, seçkinlerle olduğundan daha rahattı. Doğuştan soyluların şatafat ve ayrıcalıklarına alerji duyardı. Hayatı boyunca kendisini “Matbaacı B. Franklin” olarak tanıttı. Franklin’in en önemli vizyonu bu tavırların bir ürünüdür. Bu vizyon, orta sınıf erdem ve değerlerine dayalı bir Amerikan ulusal kimliğidir. O demokrasiyi içgüdüsel olarak kurucu arkadaşlarından daha fazla içine sindirmişti ve daha sonraki muhaliflerin Franklin’in esnaf değerlerine karşı takındığı züppe tavır onda yoktu. Franklin sıradan insanın bilgeliğine inanıyor ve yeni ulusun, gücünü “orta halli” dediği insanlardan alacağını düşünüyordu. Kişisel meziyetleri geliştirmeyi amaçlayan kişisel gelişim önerileri ve ortak faydayı artırmayı hedefleyen kentsel gelişim projeleriyle, sıradan yurttaşlardan oluşan yeni bir yönetici sınıfın ortaya çıkarılıp ünlenmesine katkıda bulundu. Franklin’in kişiliğinin farklı yönleri -pratik zekası ve tefekküre dayanmayan bilgeliği, dogmacı olmayan Protestan ahlakı, sıkı sıkıya tutunduğu ilkeleri ve uzlaşmaya istekli olduğu ilkeleri- arasındaki karmaşık etkileşim, ona yöneltilen her yeni bakışın, ulusun değişen değerlerinin doğrudan veya kırılmış bir yansıması olması anlamına gelir. Franklin romantik dönemlerde yerden yere vurulmuş, girişimci dönemlerde kahramanlık mertebesine çıkarılmıştır. Her dönem onu yeniden değerlendirmiş ve böylece o dönemin kendisi hakkında birtakım düşünceler ortaya koymuştur. Franklin yirmi birinci yüzyıl Amerika’sında özellikle farklı bir yankı yaratmaktadır. İcat merakı olan başarılı bir yayıncı ve mükemmel bir örgütçü olarak, bilgi çağında kendini kesinlikle evindeymiş gibi hissederdi. Yükselen meritokrasinin * bir parçası olmak uğruna harcadığı bitmek tükenmez çabaları ise onu, toplumbilimci David Brooks’un deyişiyle, “kurucu Yuppie’miz” * * yapardı. Kendimizi iş çıkışında onunla birlikte birer tek atarken, ona yeni çıkan dij ital aleti nasıl kullanacağını anlatırken, yeni bir girişimin iş planlarını paylaşırken yahut son siyasi skandalları veya fikirleri tartışırken kolayca hayal edebiliriz. Bir rahip ve haham hakkında olduğu gibi bir çiftçinin kızıyla ilgili son esprilere de kahkahayla gülerdi. İçtenliğine ve kendi kendisiyle dalga geçmesine hayran kalırdık. Şan, zenginlik, dünyevi ve ruhani değerler arasında bazen 2 zorlanarak da olsa denge kurma çabasını anlamaya çalışırdık. · Franklin’in günümüz dünyasındaki yansımalarını gören bazı kişiler, materyalist kültürün içine işlemiş görünen manevi sığlık ve kayıtsızlıktan kaygı duyuyorlar. Franklin’in bizlere soylu bir varoluşu öğretmek yerine, işini bilen ve paralı bir hayat yaşanabileceğini öğrettiğini iddia ediyorlar. Aynı yansımayı gören başkalarıysa bugün elitistler, radikaller, gericiler ve burjuvazinin diğer muhaliflerinin saldırılarına hedef olan temel orta sınıf değerlerine ve demokratik düşüncelere hayranlık besliyorlar. Franklin’i modern Amerika’da eşine pek rastlanmayan bir kişisel karakter ve erdemli yurttaşlık örneği olarak görüyorlar. Hayranlıkların olduğu gibi kaygıların da haklı gerekçeleri var. Ancak Franklin’in hayatından çıkarılması gereken dersler, genellikle hem hayranlarının hem de karşıtlarının çıkardıklarından çok daha karmaşıktır. Her iki taraf da onu çoğunlukla otobiyografisinde çizdiği didinip duran yolcuyla karıştırmaktadır. Bu kişiler onun benimsediği ılımlı ahlaki ilkelerle davranışlarına yön veren temel inançları da birbirine karıştırmaktadır. Franklin’in ahlak anlayışının temelinde, erdemli bir hayat sürüp çok sevdiği ülkesine hizmet etmek ve iyi şeyler yaparak ebedi cennete ulaşmak yatmaktadır. Buradan yola çıkarak kişisel erdemle yurttaşlık erdemi arasında bağlantı kurmuş ve Tanrı’nın iradesi hakkında edindiği kıt bilgilere dayanarak bu dünyevi erdemlerle ilahi erdemler arasında bir bağlantı bulunmadığını düşünmeye başlamıştı. Kurduğu kütüphanenin mottosuna da yazdığı üzere, “Kamu yararına çalışmak kutsaldır.” İnsanların öfkeli bir Tanrı’nın avucundaki günahkarlar olduğuna ve kurtuluşun yalnızca onun inayetiyle mümkün olabileceğine inanan Jonathan Edwards gibi çağdaşlarıyla karşılaştırıldığında, bu bir bakıma kendini beğenmişlik olarak görünebilir. Nitekim Franklin bazı yönleriyle öyleydi ama aynı zamanda da samimiydi. Benjarnin Franklin ve Arnerika’nın İcat Edilişi 5 Görüşümüz ne olursa olsun Franklin’i yeniden ele almakta yarar vardır. Bu yolla temel bir sorunla da yüzleşmiş oluruz: İnsan nasıl faydalı, erdemli, değerli, ahlaklı ve manevi bakımdan anlamlı bir hayat yaşar? Bu özelliklerden en önemlisi hangisidir? Bu sorular o zamanların devrimci çağı için olduğu kadar günümüzün halinden memnun bir çağ için de hayati önemdedir.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir