Yaşar Kemal – Dağın Öte Yüzü & Ortadirek & Yer Demir Gök Bakır & Ölmez Otu

Yaşar Kemal, daha sonra Dağın Ote Yüzü adını vereceği üçlemenin ilk romanı Ortadirek’i yayımladığında bir bakıma yazarlık serüveninin en önemli çıkışını da yapmıştı. l955’te yayımlanan İnce Memed öylesine büyük bir ilgi uyandırmıştı ki, okurun yazardan beklentisi nerdeyse masalsı bir boyut kazanmıştı. İnce Memed’in çıktığı yıl bir de kısa roman çıkmıştı, Teneke … Ama bundan sonra Yaşar Kemal adı sadece muhteşem röportajlarda görülüyordu. Yaşar Kemal’in ikinci romanı beklenirken, Türkiye’de bir “köy roınanı” akımı da başlamıştı. O dönemin eleştirel kolaycılığı içinde, İnce Memed de köy romanı diye adlandırılıyor, farklılıkları aramak yerine benzerlikler yani kişilerin köylü, olayların geçtiği yerin köy olması bu sınıflandırma içinde yer alınasına yetiyordu. Ve Yaşar Kemal’in büyük boyutlu ikinci romanı 1960 yılında çıkageldi: Ortadirek. Geleneksel olarak bizim de içinde bulunduğumuz, Don Quixote’den (Don Kişot) başlayan Batı romanı geleneğinde iki temel olaylar dizisi-kişi ilişkisinden söz edilebilir. Birinde, Don Quixote’de de görüldüğü gibi, kişiler olaylar dizisini oluşturur, ikincide ise olaylar kişileri oluşturur. Buna Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını örnek verebiliriın. Ortadirek, kişilerin olayları oluşturduğu bir romandır. Hatta, kişileri göz ardı ettiğimizde, tek cümlelik bir olaylar dizisine ulaşırız: Toroslar’ın arka yüzünde, bozkırın eşiğindeki yoksul bir köyün halkı, her yıl yapLıkları gibi Çukurova’da pamuk toplamak üzere yola çıkarlar. Oysa roman, muhteşem bir portreler (kişiler) galerisidir. Ve Yaşar Kemal’i bence “köy romanı” klişesinden sıyırıp, özgün kılan nokta da budur. Bu portrelerin, bu kişilerin, her biri bir bireydir, bir kişidir, “tip” değildir. Köyün ağası Sefer bile köy romanlarının “ağa” tiplemesinde ele alınamayacak kadar özgün bir kişilik çizer. Yaşar Kemal romanlarını, özellikle burada ele aldığımız üç romanı kişi bağlamı içinde dikkatle incelediğimizde, çok önemli bir başka özellikle karşılaşırız. Geleneksel romanda çoğunlukla romana adını da veren bir baş kişi bulunur. Flaubert’in Madam Bovary’si, Tolstoy’un Anna Karenina’sı, Hardy’nin Tess’i, Gonçarov’un Oblomov’u gibi … Romanlar, bu kişilerle, onların yaşamını etkileyen karşıt kişilerin çatışmasıyla ilerler. Oysa, Ortadirek’ten başlayarak üçlüele bir ana kişi yer almaz. Romanların her birinde, birelen fazla kişi (hatta zaman zaman bir kişi kimliğiyle bütün köy) birbiriyle etkileşerek romanın olaylar dizisinin akışını kurar. Şimdi bu ilişkileri önce roman roman inceleyelim: Ortadirek’in açılış sayfaları İnce Memed’in başlangıcı kadar çarpıcıdır: “Döngele geldi kapıya dayandı. Al götür döngeleyi.”/ “Yok,” dedi kendi kendine, “yok. Bu döngele şaşkın döngele. Çukurovada pamuğun açmasına daha çok var. Bu 6 Yaşar Kemal- Dağın Öte Yüzü yıl döngelderin kökünde bir şey var. Köklerini kurt yemesin? Sıçan yemesin? Kopup kopup geliyorlar.” Bu iki konuşma alıntısmdan ikincisi Koca Halil’in iç konuşması, ilk konuşmaya yanıtıdır. Ya ilk konuşan kimdir? Koca Halil’in yalnız olduğunu, evinin dışında tek başına oturduğu belirtir Yaşar Kemal hemen bu konuşmaların ardından. Çizgi roman diliyle söyleyecek olursak, bu iki “konuşma balonu”nun ilki de Koca Halil’e ait olmalıdır. Oysa ilk ses, öyle bir sestir ki, Koca Halil’i bastırır, onu zorlar. Onu iki ayrı kişiye dönüştürür. Hem Koca Halil’in kendiyle hem köy halkıyla çatışmasını başlatır. Yaşar Kemal, kişilerin iç seslerini kendilerine karşı ustalıkla düzenleyerek, kişiliklerini daha iyi görmemizi de sağlar daha sonra teker teker karşımıza çıkarttığı kişilerde. Kaldı ki bu açılış cümleleri ve Koca Halil Ortadirek’in diğer kişilerinin yaşamlanna hükmedecek ama asla baskın kişilik olmayacak, hatta zaman zaman sahneden uzunca bir süre çekilecektiL Bu noktada klasik romandan da adım adım uzaklaşmaya başlanz. Yaşar Kemal nasıl olaylar dizisini kişilerle kuruyorsa, kişileri de anlatı zamanı içinde tanıtır bize. Kişilerini onların iç konuşmaları ve hesaplaşmalarıyla ve diğer kişilerin onun için söylediği sözlerle çizer. Bu nedenle de tip olmaktan çıkıp bir özgün kişilik olarak yaşarlar romanda çünkü her kişinin kendini tanımlaması ve her bir başka kişinin onun için söyledikleri farklıdır hatta çelişkilidir. Her yıl köyünü Çukurova’da pamuğun olguntaştığını gelen döngeldere bakarak yollara düşüren Koca Halil kimdir, nasıl bir kişidir? Koca Halil’in hem kendi kendisiyle yaptığı iç konuşmalardan hem başkalarına aniattıklarından onun maceralı bir yaşamı olduğunu anlarız. Arabistan çöllerinde savaşmış, savaştan kaçmış, yakalanıp askere gitmemek için (özellikle İstiklal Savaşı sırasında) bir çeteye katılmış, önce onlar için sonra çeteden ayrılıp bütün bu serüveni yaşadığı arkadaşı İbrahim’le birlikte at hırsızlığı yapmıştır. Romanın başlangıcında İbrahim öleli uzunca bir zaman geçmiştir. Zaten Koca Halil’in döngelderin geldiğini yani aylardan ekim olduğunu ve Çukurova’da pamuğun toplanacak hale geldiğini söyleyememesinin nedeni de Çukurova’ya yürüyerek (bu yoksul köyde sadece Muhtar Sefer’in eşeği ve birlikte at çaldıklan İbrahim’in son hırsızlıklanndan getirdiği at vardır) inerneyecek kadar yaşlanmış olmasından, yolda ölüp kalacağı korkusundandır. Onun bu korkusu ve bu korkuyla hem köylülerin tümünü hem iki önemli kişinin yaşamını etkiler. Bu kişilerin başmda da İbrahim’in karısı Meryemce ve onun oğlu Uzun Ali’yle karısı Elif ve çocukları Hasan’la Ummuhan gelir. Gene de önce Meryemce üzerinde durmak gerekir. Nerdeyse bir antik trajedi kişisi, bir mitik kimliktir. Bütün öfkelerin, ağıtlann, muhteşem ilenınderin (beddualann), başkaldınların “anası”dır. Bir yandan da ölümcül bir öfkeden, yürek paralayıcı bir sevgiye geçebilir. Bırakın sadece Türk edebiyatını, bilebildiğim, okuyabildiğim kadarıyla Batı edebiyatmda da benzeri olmayan bir kurmaca kişisidir. İnanılmaz çok boyutlu, inanılmaz sahidir. Ve Dağın Öte Yüzü üçlüsü boyurica bir yanıyla daha belirir: Cesaretiyle. Brecht’in Cesaret Ana’sını fazlasıyla aşar bu yanıyla. Öte yandan, o da Koca Halil kadar Doğayla Çatışanların Öyküsü 7 yaşlıdır. Ne var ki Meryemce şanslıdır: İbrahim’in son hırsızlığından kalma Küheylan adlı atıyla iner Çukurova’ya. Müthiş bir öfke küpü ve müthiş bir isyan bayrağı olan Meryemce’nin en fazla kızdığı, adeta düşman olduğu kişiyse kocası İbrahim’in yoldaşı, Koca Halil’dir. Onun Koca Halil’e duyduğu ölümcül öfke ve nefreti açıkça ortaya koymasına karşın tam bir “dolapçı” olan Koca Halil ancak iç konuşmalarında Meryemce’ye duyduğu nefreti ortaya koyar. Gerçi Meryemce Ortadirek’in olay örgüsünü tek başına yaratmaz ve sürdürmez ama, baş kişi değilse bile “çekirdek kişidir”. Koca Halil, Uzun Ali ve Ailesi ile Meryemce, romanda yola çıktıktan sonra köyden koparlar ve romanın sonuna kadar köy halkı bir daha ortada görülmez ve roman bu altı kişinin serüveni olarak izlenir. Belki burada at da vurgulanmalıdır çünkü at da rol alır bu altı kişinin yaşamında, hem de başat bir rol alır. Uzun Ali ve ailesinden önce Muhtar Sefer üzerinde durmak gerekir. Muhtar Sefer, Hıdır Kahya’nın oğludur. O da muhtarlık etmiştir. Hatta Sefer, bütün soyunun muhtar olduğu savındadır. Daha önce de sözünü ettiğim gibi Sefer, “köy romanı” kalıpları içinde gördüğümüz muhtar kahbından çok daha boyutlu ve bireysel bir kişidir. Romanın başında hem Koca Halil’in tedirginliğini hem döngeleleri fark etmiştir ama harekete geçmemiştir çünkü köylünün bir bölümünün bir süredir Çukurova’da yaşadıklarından hoşnutsuz olduğunu, ona karşı cephe aldıklarını sezinlemiştir, kısacası pusuya yatmış, olup bitenin ortaya çıkmasını beklemektedir. Köylüyü kızdıran şey şudur: Sefer’le Delice Bekir köylüyü başka köylülerin girmek istemediği pamuğu az tarlalara sokmuştur, tarlaların sahipleriyle anlaşıp. Bu da onların daha az pamuk toplanmasına ve köylünün veresiye tek alışveris yaptığı Adil Ağa’ya olan borçlannın kabarınasına yol açmıştır. (Bu durum, üçlünün ikinci romanı Yer Demir Gök Bakır’ın temel izieklerinden birini oluşturacaktır.) Uzun Ali’nin arkadaşı ve akrabası Taşbaşoğlu başı çekerek köylüyü Sefer’le Bekir’in gösterdiği tarlaya girmemeye, kendilerine başk<ı. bir tarla bulmaya ikna etmeye çalışmaktadır. Başta başarılı olmanın eşiğine gelirler ama Muhtar Sefer’in hızla tavır alması ve yaptığı bir konuşmayla yandaşlarının çoğunu yitirirler. Muhtar’ın etkileyici (!) nutku tam bir mizah şaheseridir. Yaşar Kemal, üzerinde çok az durulmuş olmasına karşın, romanlannda komiği ustaca kullanır. Buna özellikle kutuplaşmaları belirlemek için başvurur. Burada da Muhtar’ın laf ebeliği ile köylünün saflığını belirler komiklik. Bunu yutmayan ve alaya alan sadece Taşbaşoğlu’dur. Taşbaşoğlu’nun kendisine başkaldırdığını fark eden Sefer, Koca Halil’in gecikerek haber vermesini de fırsat bilir ve köylüyü hareket ettinneyi bir de o erteler. Köylünün bu pasifliği, yola çıkmak için ille de Muhtar Sefer’in duyuru yapmasını beklemesi, köylülüğün pasifliğinin, kadere boyun eğmişçiliğinin, son derece belirgin örneklerinden biridir. Sefer’in giderek can düşmanı beliediği kül yutmaz ve son derece akılcı bir kişi, cahiller arasında bir bilge olan (yaşına karşın çok bilmiş olsa da bilge bir 8 Yaşar Kemal- Dağın Öte Yüzü kişi değildir Koca Halil ve üçlü boyunca bu defalarca serimlenir Yaşar Kemal tarafından) Taşbaşoğlu’nun asıl serüveni Yer Demir Gök Bakır’da izlenir, bu nedenle de Uzun Ali ve ailesine dönmek gerekir. Son derece iyi yürekli, anasından çok, hem Meryemce’in anlatımlarından hem Koca Halil’in anlatımlarından anlaşıldığı üzere, babası İbrahim’e “çekmiş” bir kişidir Uzun Ali. Sanatçı, “serazat” bir yanı da vardır, çok güzel “düdük” çalar, oynak havalan sever, çal denildiğinde de kurnaz hemen çalmaya başlar. Zaten bu romanda başına ne geldiyse bu iyi yürekliliği, hayır demeye yüzünün tutmamasından gelir. Koca Halil’in yakınmalarına dayanamaz, Meryemce’yle birlikte ayakta zor duran Küheylan’a bindirir, Meryemce’nin bütün karşı çıkışlanna karşın. Yola çıkıldığında, atla ve Meryemce’nin öfkesiyle ilgilenmez, çevresiyle ilgilenir. At, önce köylülerden geri kalır ve tökezler daha yolculuğun başlarında. Uzun Ali ortalarda yoktur ve bu Meryemce’yi büsbütün öfkelendirir. Köylüler yeniden Koca Halil’le Meryemce’yi bindirir, kısa bir süre sonra yeniden düşer. Köylülerden iyice koptuklarında at bir daha düşünce, ölür. Koca Halil ortadan kaybolur ve Meryemce çılgına döner. Ortadirek, bundan sonra Meryemce, Uzun Ali, Elif ve çocuklar arasında “menzile erişme”, sağ kalma çatışması olarak sürer. Meryemce’nin eziyet çekmesi ve çektirmesi, Uzun Ali’nin saflığı ve umuduyla yeni bir gerilim düzeneği kurar. Meryemce’nin daha at üstündeyken başladığı doğrudan konuşma yerine kullandığı dolaylı konuşma yöntemi bir tür antik trajedi ortamı yaratır. Atla konuşurken atın ölümüyle ağaçlarla, otlarla, taşlar konuşur, söyleyeceklerini Uzun Ali’ye değil, bunlara söyler. Başta E lif ve çocuklarla konuşurken, yol sarplaşıp iyice Toroslar’a sardırdığında bir çığlığa dönüşür Meryemce’nin monologları. Uzun Ali’nin önce atın yüzdüğü derisini sonra Meryemce’yi taşıması, bütün doğallığı yanında Sisyphas söylencesini de çağrıştırmadan edemez. Uzun Ali annesini dinlemediği için ağır bir cezaya uğramıştır. Yaşar Kemal patetik bir yazar değildir. O ağır, acılı, zorlu yürüyüşü, olağanüstü doğa betimlemeleriyle, daha önceki -hep aynı güzergah üzerinden iner köy Çukurova’ya- yolculukların anılarıyla özellikle malalarda yedikleri basit yemeklerin kişilerin bakış açılarından anlatımıyla bir ziyafete dönüşüyle, küçük komikliklerle (örneğin Meryemce’nin bir yatınn yanında uyandığını fark ettiğindeki tepkisi) hem okuru rahatlam hem akıcılığı sağlar. Bu zorlu yolculuğun sonunda hep birlikte Çukurova’ya indiklerinde daha köyün diğer kişileriyle karşılaşmadan Koca Halil ortaya çıkar. Ardından Meryemce’nin o muhteşem giyip takıp takıştırma faslı gelir. .. Ve köylülerini bulduklarında Muhtar Sefer’in Taşbaşoğlu’na duyduğu kinle onları gene verimsiz tarlaya soktuklarını öğrenirler. Hem geç kalmışlardır hem Sefer’in oyunun kurbanı olmuşlardır. Romanın son cümlesi tıpkı ilk cümlesi gibi son derece çarpıcıdır. Uzun Ali yaşadıkları onca serüvenin hem nedenini hem sonucunu verir bu cümleyle: “İndik ya!” dedi. “Geldik ya!”‘

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir