Sosyal psikologların uzun yıllar sürdürdükleri çok sayıda araştırmanın sonucuna göre insanların birbirleriyle yüz yüze kurdukları ilişkilerde sözsüz mesajların etkisi % 90 oranındadır. Sözsüz mesajlar jestler, göz ve baş hareketleri, beden duruşu, yüz ifadeleri, mesafe, temas gibi beden dili öğeleriyle ifade edilir. Bu mesajlar düşmanlık, sıkıntı, güven, saldırganlık, hoşlanma ve benzeri gerçek duygu ve tavırları yansıtma konusunda, söylenen kelimelerden çok daha önemli rol oynar. Söze dökülmeyen bu mesajlar, özellikle diğer insanlar üzerinde yaratılan ilk izlenim sırasında son derece önemlidir. İlk İzlenimin Önemi “Bir görüşte âşık olmanın” iş hayatındaki karşılığı “ilk izlenimdir.” Dünyada tekrarlanamayacak olan tek şey ilk izlenimdir. İnsanlar üzerinde yarattığımız ilk izlenim 30 saniye içinde oluşur. Bu süreyi bilinçli olarak kullanmak, karşımızdakiler üzerinde istediğimiz izlenimin doğmasına imkân verir. Bu kitap beden dilinin çeşitli yönlerini açıklamaktadır. Bu açıklamalar iş toplantılarında ve mülakatlarda, gündelik hayatta insanlararası ilişkilerde sözsüz iletişimle ilgili algınızı ve anlayışınızı artıracaktır. Böylece kendi beden dilinizi geliştirerek, kişisel gelişiminize katkıda bulunacak ve yüz yüze ilişkilerde daha başarılı olacaksınız. Bu kitap, mesleği ne olursa olsun her insanın yüz yüze kurduğu ilişkilerde söze dökülmeyen ipuçlarından yola çıkarak, kendisini ve çevresiyle ilişkilerini tanımasına ve geliştirmesine imkân sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır. Beden dili yaşanan şartlar içinde, birbirini izleyen hareketlerle değer ve önem kazanan, ses tonuyla desteklenen ve kelimelerle son şeklini alan karmaşık bir süreçtir. Kitapta anlatım açısından kolaylık sağlamak için büyük çoğunlukla her beden dili öğesi tek tek ele alınarak incelenmiştir. Oysa gerçekte beden dilini yukarda anlatılan bütünden ayırmak yanıltıcı olabilir. Bu sebeple beden dilimizi değerlendirirken, hareketleri ortaya çıkaran şartların ve hareketlerin ortaya çıkma sırasının büyük önem taşıdığını unutmamalıyız. Kitabımızın amacı, size diğer insanlarla ilgili bilgiler edindirmek, onların gizli düşünce ve duygularını okutmak ve böylece onlara üstünlük sağlamanızda yol göstermek değildir. Kitabımızın temel amacı, okuyucunun kendi ve diğer insanların davranışlarıyla ilgili anlayışını geliştirmektir. Bu noktada esas olan bilginin niteliği değil, kullanılış biçimidir. Bu da insanın hayat karşısında aldığı temel tavırla ilgilidir. Bazı insanlar bilgilerini, kendilerine ve çevrelerindeki insanlara yaşamı zorlaştırmak için, bazıları da kolaylaştırmak için kullanır. Beden dilinin ve beden diliyle ilgili işaretlerin öğrenilmesi ve bilinçli olarak uygulanması insanların kendilerini daha iyi tanımalarına ve ilişkilerinde daha etkili olmalarına, diğer insanlara karşı anlayış ve hoşgörülerini geliştirmelerine yardımcı olur. Türk Toplumuyla İlgili Değerler Kitabın ilk üç bölümünde iletişim konusundaki temel bilgiler ve iletişim öğeleri anlatılmıştır. Daha sonraki yedi bölümde ise beden dilinin insan hayatındaki yeri, önemi ve uygulamasına çok sayıda örnekle yer verilmiştir. Böylece “Beden Dili” gibi, bütünüyle hayatın içinde yer alan bir konunun, okuyucunun hayatıyla bütünleşmesi ve okuyucunun kazandığı bilgileri özümleyerek kullanmaya başlaması amaçlanmıştır. Beden dili evrensel özellikleri sebebiyle bir yönüyle kültürden ve toplumsal yapıdan bağımsız olma özelliğine sahipken, bir yönüyle de kültürel ve toplumsal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Bu sebeple kitapta beden dili konusunda Türk toplumuyla ilgili araştırma sonuçlarından elde edilen bilgilere yer verilmiş ve böylece elinizdeki çalışma Türkiye’de kendi alanında yayınlanan ilk kitap olma niteliği kazanmıştır. Sevmenin Yolu Anlamaktan Geçer Yirmi yıla yaklaşan meslek hayatımızda edindiğimiz en temel inançlarımızdan birisi, sevmenin yolunun anlamaktan geçtiğidir. İnsanlar arasındaki şüphe ve korku, her zaman bilgisizlik ve uzaklıktan kaynaklanır. Bu sebeple insanları anlamayı kolaylaştıran her bilginin onları birbirlerine yaklaştıracağına, aralarında anlayış ve sevgi oluşturacağına inanıyoruz. Kitabımızın, okuyucularımızın beden dillerini hayat amaçları doğrultusunda kullanmaları için anahtar olması; kendilerine eleştiri, çevrelerine hoşgörü geliştirmesi dileğiyle. Zuhal-Acar Baltaş 1 Aralık 1991 28. Baskıya Sunuş Bedenin Dili kitabını 10 yıl önce yayına hazırlarken, yeni bir kavramı Türk toplumuna sunmanın heyecanını ve kaygısını yaşıyorduk. Kaygılıydık, çünkü Türkiye’de beden dili dendiğinde akla, konuşurken jestleri ve mimikleri kullanmak geliyordu. Özel sohbetlerimizde, “Ben beden dilimi kullanmam,” diyerek konuya ilgisizliğini belirten birçok kişiye rastlıyorduk. Heyecanlıydık, çünkü yayınladığımız Stres ve Başaçıkma Yolları kitabı, stres kavramının Türkiye’de tanınmasını, kabul görmesini ve yaygınlaşarak kullanılmasını sağlamıştı. Benzer bir farkındalığın beden dili konusunda gerçekleşmesinin ülkemizdeki iletişim çatışmalarını azaltacağına inanıyorduk. Aradan geçen zaman, kaygılarımızı ortadan kaldırdı, heyecanımızı haklı çıkardı. Bugün artık Türk kamuoyu beden dilinin ve ses tonunun, kişinin tarzını ve üslubunu ortaya koyduğunu fark ediyor. Bir şeyi söyleme biçiminin, “ne söylediğinden” çok “ne söylemek istediğinin” önemli olduğunu biliyor. Bedenin Dili kitabının birinci baskısı yayınlandıktan sonra ortaya çıkan “duygusal zekâ” kavramı, konunun önemini bir kat daha artırdı. Beden dili duyguları yansıttığına göre, başkalarının duygularına duyarlı olmanın yolu (empati) beden dilini anlayabilmekten geçiyordu. Benzer şekilde olumsuz duyguları denetleyebilmek de kişinin beden dilini denetleyebilmesiyle yakından ilgilidir. Bu iki özellik de duygusal zekânın en önemli belirtileri arasında yer almaktadır. Bu nedenle beden dili ve duygusal zekâ birbirini tamamlayan iki kavram olarak, olgun insanların en önemli özelliğini oluşturur. Bunlar, yönetim sorumluluğuna sahip olanların asla görmezden gelemeyeceği niteliklerdir. Beden dilini de içine alan konularda yaptığımız seminerlerde, katılımcılardan ve kitaplarımızın okuyucularından uzun yıllardır iki dilek duyarız: “Keşke bunları televizyon ve okullar aracılığıyla bütün Türkiye’ye öğretmek mümkün olsa”, “Keşke bunu bizi yönetenler de öğrense, bilse.” Özellikle ikinci dileğin ne kadar önemli olduğu, cumhuriyet tarihimizdeki en ağır krizin yaşanmasıyla ortaya çıktı. Dileğimiz, bu konulara gereken önemin –her düzeyde yönetim sorumluluğunu üstlenen kişiler tarafından– verilmesi ve bu niteliklerin bireyler tarafından, gecikmeden içselleştirilmesidir. Aradan geçen yıllar, kitabın ilk baskısına can veren sanatçıların giysi ve aksesuvarlarının eskimesine yol açtı. Elinizdeki yeni renkli baskı, yeni sanatçılarla ancak yine Adil Gümüşoğlu’nun ustalığı, Erol ve Ömer Erduran’ın geleneksel özenleriyle gerçekleşti. Kendilerine teşekkür etmek, bizim için gurur verici bir görevdir. Arnavutköy, 25 Mart 2001 Giriş BEDEN, İÇ DÜNYAMIZIN ELDİVENİDİR İnsanlar konuşarak anlaşmayı geliştirmeden önce, beden dilleriyle anlaşırlardı. Beden dili insanların ilk anlaşma aracı ve ilk dili olmuştur. Bedenlerinin dili aracılığıyla insanlar duygularını, düşüncelerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve ruhsal zenginliklerini başka insanlarla paylaşmışlardır. Bugün artık geçmişte olduğu gibi beden ve ruh birbirinden ayrı olarak düşünülmemektedir. Ruh ve beden birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Ancak kendimize sormamız gereken soru şudur: “Bedenim benim sahip olduğum şeylerden sadece biri mi, yoksa ben bedenimden mi ibaretim?” Bugün birçoklarına göre bu sorunun cevabı çok açıktır: Yaşadıkça ve başka insanlarla iletişim içinde bulundukça, ben bedenimden ibaretim. Günümüzde dünyanın en çok konuşulan dili olan İngilizce’de bu kimlik problemini açıkça vurgulayan sözcükler vardır. Örneğin bu dilde “birisi” anlamına gelen “somebody” ve “hiç kimse” anlamına gelen “nobody” sözcüklerinin her ikisinde de bulunan “body” sözcüğü “beden” anlamına gelmektedir. Beden olmaksızın varlık olmaz ve dolayısıyla insanın kendisiyle ilgili bir kavram da söz konusu olamaz. Bedenimiz iç dünyamızı saran bir eldivendir ve varlığımızın dünyaya açılışıdır. Bu varlık ancak bilinçli bir duyarlılıkla kavranabilir. Halk arasındaki yaygın görüşlerin ve dinlerdeki cezalandırıcı yaklaşımlarına göre “bedenin terbiye edilmesi gerekir; bedensel arzular ahlaka aykırıdır ve günahtır.” Bu anlayış açısından beden olumsuz bir varlık olarak algılanır. Belki bu inançların etkisiyle insanlar dikkatlerini bedenlerinden uzak tutmuşlar ve bedenlerine karşı olumsuz bir tutum içine girmişlerdir. Bu da bedenimize gitgide yabancılaşmamıza sebep olmuştur. Güçlüğün temelinde, bedenimizi kabul etmemek ve onunla olan ilişkilerimizi özgürce ve bilinçli olarak yaşamamak yatmaktadır. Biz kendimizi ve çevremizi ancak kendi bedenimizle algılayabiliriz. Sinir sistemi ve duyu organları çevreden aldıkları uyaranları beyne gönderirler. Bu uyaranlar beyinde iki yönlü değerlendirilir. Birincisi yaşantının kendisinin, ikincisi de bu yaşantının hoş veya nahoş olarak değerlendirilmesidir. Bu değerlendirmeleri kullanarak dünyaya karşı kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda bir tavır alırız. İLK DİLİMİZ BEDEN DİLİMİZDİR Anadilimizden başka bir dil öğrenmek için, zaman ve enerji harcarız. Bir yabancı dili, iyi öğrendiğimiz ölçüde kendimizi o dilde daha iyi ifade edebilir, karşımızdakini daha iyi anlarız. Temel dilimiz olan bedenimizin dilini öğrenmek için neden zaman ayırmadığımızı anlamak güçtür. Hiç kimse beden dilinin ifadelerinden kaçamayacağı veya bunu bastıramayacağı için, bu dili öğrenmeye çalışmak çok yararlıdır. Böylece kendi dünyamızı yansıtma biçimimiz ve birlikte yaşadığımız insanların iç dünyalarıyla ilgili önemli bilgilere sahip oluruz. Aslında her insan, beden dili konusunda, bildiğini düşündüğünden çok daha fazlasını bilir. Eğer beden dilimize önyargısız ve cesaretle yaklaşırsak birçok görüşme ve karşılaşmanın sonucunu başarılı kılmamız mümkün olur. Duyguların ve düşüncelerin kelimelere dökülmediği durumlarda bunu çok açık olarak hissederiz. Böyle anlarda bir bakış, başın bir dönüşü, kavrayan bir jest, savunucu bir mimik binlerce kelimeden fazla anlam taşır. İnsanlar kelimeleri, çoğunlukla gerçek duygu ve düşüncelerini örtmek için kullanırlar. Bir bebeği gözleyerek, ailesinin ondan beklediği beden davranışlarını zamanla nasıl geliştirdiğini izleyebiliriz. Bu olmasaydı, bebeğin ailesi tarafından anlaşılması mümkün olamazdı. Gelişim temel olarak daima aynı kalıbı izler ve çocuk, bedeninin davranışlarını içinde yaşadığı aile çevresine uydurur. Genç bireyler de yaşadıkları çevrede duygu ve düşüncelerini beden dilleriyle kelimelerden çok daha açık bir şekilde ifade ederler. Gençlerin, kendi çevrelerinde geçerli olan normlara karşı çıkışları da, kelimelerden çok daha güçlü olarak beden diliyle ortaya konur. Bunu gençlerin hem bir başkasıyla olan sıradan ilişkilerinde, hem de yetişkinlerle olan teşhirci davranışlarında görmek mümkündür. Ana-babalar, öğretmenler bunu “kötü davranış” olarak kabul edebilir ve öfkelenebilirler. Böylece gerginlik ve halk arasındaki ifadesiyle “kuşak çatışması” ortaya çıkar. Bütün bunların nedeni beden işaretlerini anlayamamamız ve yanlış değerlendirmemizdir. Genç bir insanın elini sallamasını ve omuzlarını silkmesini, yaşıtları kayıtsızlık ve isteksizlik olarak algılarken, anne-babası veya öğretmenleri saygısızlık veya saldırganlık olarak algılarlarsa, bu onların öfkelenmelerine sebep olur. Böylece bir yanlış anlama giderek bir çatışmaya dönüşür. Bu yanlış anlamanın sebebini kavramak çok kolaydır. Yetişkinlerin sosyal rollerdeki beden dilinin başka bir kodu vardır. Bütün yetişkinler işyerlerinde ve toplumsal rollerinde belirli beklentileri karşılamak zorundadır. Bir işçi, bir yönetici, bir doktor, bir şoför için farklı davranış kuralları söz konusudur. Bu beklenti ve normlar beden dilini de şekillendirir. Beden dili aynı zamanda bize sosyal rolleri gösteren bir aynadır. Sosyal statü ve bir grup içindeki hiyerarşi; bireyin kendisini grup içinde algılayışı, grubun yapısı ve insanların toplumsal konumlarını beden dilleriyle yansıtmalarından anlaşılır. Beden dilinin kelimelerden çok daha kolay anlaşılma özelliği ise hiç değişmez. Bu kitabı okuduktan sonra girdiğiniz bir topluluk içinde kendinizi ve çevrenizi gözleyerek, insanların birbirlerine karşı olan gerçek duyguları, sizi algılayış biçimleri gibi birçok değerli bilgi edinecek ve sizinle ilgili izlenimi etkileme şansına sahip olacaksınız. İnsan hayat boyunca çoğunlukla farkında olmaksızın günlük beden dilini son derece etkili olarak kullanır. Ancak bedenini, kelimeleri kontrol ettiği gibi kontrol edemez. Bedenimiz olaylara veya durumlara karşı çok daha fazla –kendiliğinden– tepkiler verir. Gerçek duygu ve düşüncelerimizi kelimelerin arkasına gizlemek belki mümkündür ama beden dilimizi gizlememiz çok kere mümkün değildir. Duygu ve düşüncelerin anlaşılmasında kelimeler değil, beden esastır. Beden Dilimiz Topluluğu Nasıl Etkiler? İnsan bilerek veya bilmeyerek yaptığı hareketlerle sadece karşısındaki kişiyi değil, büyük toplulukları bile –onlar bunu tam anlamıyla fark etmeden– etkilemekte ve yönlendirmektedir. Bu konuda kendi yaşadıklarımızla ilgili aşağıda vereceğimiz örnek, beden dilinin insanları etkileme konusunda ne kadar önemli olduğunu gösterecektir. Gerek eğitim seminerleri sırasında, gerek sınıfta ders anlatırken sık sık topluluk karşısında konuşuyoruz. Aynı konuyu hemen hemen aynı kelimelerle anlattığımız halde, bazı seminerlerde dinleyicilerin son derece olumlu katılımıyla karşılaşırken, bazı seminerlerde de sessiz kaldıkları veya verilmek istenen temel mesajlara karşıt görüşleri ısrarla savunduklarını gözledik. Bu değişikliğin sebeplerini araştırdığımızda, sorunun bizim beden dillerimizden kaynaklandığını fark ettik. Belirli bir mesajı verip, dinleyicilere “bu konudaki görüş, soru ve katkılarını” eğer Resim 1’deki [1] gibi sorduğumuzda, topluluk konuya olumlu yaklaşıyordu. Ancak soruyu aynı ses tonu ve aynı kelimelerle Resim 2’deki [2] gibi sorduğumuzda bu defa topluluğun suskunluğu veya bazı dinleyicilerin dirençli tutumlarıyla karşılaşıyorduk
Zuhal Baltas, Acar Baltas – Bedenin Dili
PDF Kitap İndir |