Gerard de Villiers – Sas #1 – İsveç Operasyonu

Lee Edward Updike gözlerini kırpıştırarak açtı. Perdelerden sızan güneş ışığı onu uyandırmıştı. Stockholm’ün en lüks oteli olan Grand Hotel’in pencerelerinde güneşe karşı korunmak için ne panjur ne de başka bir şey vardı. Odanın içi o kadar sıcaktı ki kalın yatak örtüsünü uykusunda üzerinden atmıştı. Leslie, yatağın öbür ucunda yüzükoyun uyuyordu. Sarı saçları yastığa yayılmış, yüzü […]

Georges Simenon – Bellanın Ölümü – Kanaldaki ev

Kişinin, evinde gidip geldiği, yalnız kalmanın rahatlığı içinde gevşemiş, alışageldiğince devindiği, her günkü gibi davrandığı, sonra ansızın, başını kaldırınca, perdelerin açık kaldığının, sokaktan gelip geçenlerin kendisini seyrettiğinin farkına vardığı zamanlar olur. Spencer Ashby de, biraz bunu yaşadı işte. Gerçi, tıpkı öyle değil; çünkü, doğrusu ya, o gece kimsecikler ona dikkat etmemiş, ilgilenmemişti, istediği gibi bir […]

Georges Simenon – Manhattan’da Üç Oda

J.K.C. hafif bir sesle pek az konuşurdu. Bölme duvarlarının inceliğine rağmen adamın söylediği sözler, öteki akşamlar Boston’a telefon ettiği zaman kulağına gelen bazı kelime kırıntıları dışında hiç duyulmazdı. Hem niye gece yarısından önce, hatta çoğu defa sabahın ikisinden önce telefon etmezdi. Ne? Şehirlerarası mı? Laf arasında Boston kelimelerini tanıyorsa da, büronun adını bir türlü duyamıyordu. […]

Georges Simenon – Küçük Köpekli Adam

Acaba pazar günkü olay ona atfetmeye kalkıştığım öneme sahip mi? Abartmaya kaçmadan, olay bile denemez buna. Sokakta rasgele bir karşılaşma. Paris kalabalığında meçhul bir çift. Bir bakışma. Yine de, üç günden beri, ruh halim değişti ve kesin olduğunu sandığım kararlar artık gözüme o kadar kesin görünmüyor. Bu kararlan ne dramatik ne de duygusal bir şekilde […]

Georges Simenon – Katili Herkes Bulamaz

— Bana kalırsa Bay Sorgu Hâkimi, müsaade buyurulursa kendi anlayışıma göre vaziyeti açıklayayım, ne zaman ki… Polis komiseri, gözleri muallakta, bir sineğin uçuşunu seyrederken susuverdi. Baktığı şey sinek değil, küçük köy doktorunun pırıl pırıl parlayan, aynı zamanda gülmekten katılan diyebileceğimiz gözleri idi. — Devam ediniz, sizi dinliyorum komiser bey… — Affınızı dilerim efendim. Fakat maalesef […]

Georges Simenon – Hâkimin Evi

56, 57, 58… diye sayıyordu Maigret. Aslında saymak istemiyordu. Kendiliğinden oluyordu. Kafasının içi bomboş, gözkapakları taş gibi. – 61, 62… Dışarıya bir göz attı. Cafe Français’nin camekânının alt tarafı buzlu camdandı, üst kısımdan meydanın çıplak ağaçlan ve yağmur görülüyordu, hep yağmur… – 83, 84… Ayaktaydı, elinde bilardo sopası, duvarları kaplayan tüm aynalarda kendini görüyordu. Ve […]

Georges Politzer – Felsefenin Temel İlkeleri

“FELSEFE”, işte öyle bir sözcük ki, her şeyden önce, emekçilerin pek çoğunda hiç de güven uyandırmaz. Emekçiler der ki, filozof, ayakları yere basmayan kimsedir. Yiğit insanları “felsefe yapmaya” çağırmak, belki de onları ip üstünde bir cambazlık gösterisine çağırmak gibi bir şeydir diye düşünürler. Bu gösteriden sonra başımız dönecek… Felsefe çok kez şöyle görünür: gerçeklikle ilgisi […]

Georges Politzer – Felsefenin Başlangıç İlkeleri

SIK SIK şöyle denir: Georges Politzer her şeyden önce Gülüştür. Meydan okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, devrimcinin Gülüşü; anarşistin değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güçleriyle açıkça alay eden marksistin Gülüşü. Zincirler içinde, Pucheu’nün karşısında, Gestaponun işkenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü. Georges Politzer, 1903’te doğmuştu. Macaristan’ın kuzeyindeki […]

Georges Perec – Yaşam Kullanma Klavuzu

Yapboz sanatı ilk bakışta küçük, öyle pek fazla önemli olmayan bir sanat, Gestalt kuramının basit bir öğretisi gibidir: bakışlarımızı yönelttiğimiz ya da ilgilendiğimiz şey – algısal bir edim, öğrenme, bir psikoloji sistemi ya da ilgi alanımızdaki ağaçtan bir yapbozönce ayrıştınlıp sonra incelenecek bir parçalar toplamı değildir, bir bütündür, yani bir biçim, bir yapıdır: Parça bütünden […]

Georges Perec – Uyuyan Adam

GÖZLERİNİ KAPAR KAPAMAZ, uykunun serüveni başlıyor. Belleğinin, bir yansıma sayesinde lavaboya, bir kitabın biraz daha açık gölgesi sayesinde etajere yeniden hayat vererek, asılı giysilerin daha koyu kütlesini belirginleştirerek, pencerenin ışık geçirmez karesi sayesinde binlerce kez katettiğin yolları yeniden çizerek onları zahmetsizce tanımladığı odada, ayrıntıların parçalara böldüğü o karanlık hacimdeki bildik alacakaranlığın yerini, bir süre sonra, […]

Georges Perec – Şeyler

Gözler önce yüksek, dar ve uzun koridordaki halı döşemenin üzerinde kayacaktı. Duvarlar, akağaçtan yapılma gömme dolaplardan oluşacak, dolap kapaklarının üstündeki bakırlar ışıldayacaktı. Birincisi Epsom’da galip gelen Thunderbird’ü, Ikǚ incisi Ville-de-Montereau çarklı gemisini, üçüncüsü Stephenson’un bir lokomotiϐini canlandıran üç gravürü geçtikten sonra, itmek için minicik bir hareketin yeteceği, damarlı karaağaçtan iri halkalarla tutturulmuş deri bir perdeye […]

Georges Perec – Kayboluş

Üç kardinal, bir haham, bir farmason amiral, Anglosakson bir holdingin oyuncağı olmuş sıradan üç politikacı, açlıktan ölüm riskinin ortaya çıkmış olduğunu radyo konuşmalarıyla, ardından da duvar ilanlarıyla halka duyurdular. Başlangıçta onlara kulak asan olmadı. Güya bütün iddialar yalan dolan, saptırmaydı. Ama kamuoyunun kulağına kar suyu kaçmıştı artık. Bir cop ya da bir sopayla silahlanmayan kalmadı. […]

Georges Perec – Doğdum

Georges Perec 1969’da, Maurice Nadeau’ya tasarılarını anlattığı bir mektupta, dört kitaptan oluşacak geniş çaplı bir otobiyografik bütünle ilgili projesini açar. Bunlardan sadece W ya da Bir Çocukluk Hatırası’na dönüşen W gün ışığına çıkacak, L’arbre, Lieux oü j’ai dormi (“Ağaç, Uyuduğum Yerler”) askıda kalacaktır. Yirmi yıllık bir yazı programına dayanan Lieux (“Mekânlar”) ise altıncı yılın sonunda […]

Georges Perec – Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi

Saint-Sulpice meydanında birçok şey vardır, Örneğin: bir belediye binası; bir vergi dairesi; bir karakol; birinde sigara satılan üç kafe; bir sinema; yapımında Le Vau, Gittard, Oppenord, Servandoni ve Chalgrin’ in çalıştığı, 624 ile 644 yıllan arasında Bourges piskoposu olan, aziz günü 17 Ocak’ta kutlanan, Clotaire II dönemi rahibinin adını taşıyan bir kilise; bir kitapçı; bir […]

Georges Pachymeres – Bizanslı Gözüyle Türkler

IV.yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eden Bizans İmparatorluğu ve Türkler arasındaki ilişkiler, Türk tarihi için çok önemli bir dönemi kapsamaktadır. Pachymeres’in 1255-1308 yılları arasında Anadolu’da cereyan eden olayları anlatan ve bu dönemi de içine alan “Relations Historiques” adlı eserinde Türklerle ilgili birçok bilgi bulunmaktadır. Pachymeres 27 Temmuz 1302’de gerçekleşen […]

Andre Gide – Ahlaksız

Bu kitap neyse, odur. O, acı küllerle dolu bir meyvadır; kavurucu bölgelerde yetişen ve susuzluğa daha dayanılmaz bir yakıcılık ekleyen, ama altın sarısı kumlar üzerinde güzellikten de yoksun olmayan çölün Ebu Cehil karpuzları gibidir. Kahramanımı örnek olarak verseydim, kabul etmek gerekir ki, hiç de başarılı olamazdım; Michel’in macerasıyla birkaç kişinin isteyerek ilgilenmesi, iyiliklerinin bütün gücüyle […]