Galina Serebryakova – Ateşi Çalmak 3

İngiltere sissiz düşünülemez. Tropik adaların güneşi, Kutupların kuzey ışığı ve uzun geceleri çağrıştırması gibi, İngiltere deyince de akla sis gelir. Derinliklerinde ilham perisi gizlenmiştir sanki. Sis, masalların da kaynağıdır. O olmaksızın, ne İrlanda efsaneleri, ne İskoç şiirleri, ne de İngiliz destanları yaratılabilirdi. Bu kaprisli büyücü, çevresindeki her şeyi keyfince yönlendirir. Sönmeye yüz tutmuş ateş kızgınlığını […]

Galina Serebryakova – Ateşi Çalmak 2

Çok sıcak geçen 1844 Ağustosu’nda St. Germain ıssızlaşmıştı. Sonradan zenginleşerek sınırsız bir servete kavuşan finans aristokrasisi ile Restorasyon’dan sonra güçlenen aristokratlar Brötonya’daki çiftliklerine, durgun Loire kıyısındaki kasvetli şatolarına ve Pirenelere çekilmişlerdi. Kentin üzerini Parisli bayanların şemsiyelerindeki danteller kadar ince, kızgın bir nem bulutu sarmıştı. Zengin bayanlar, gündüzleri, pliseli jüponları ve balina pullu dar korseleri içinde […]

Galina Serebryakova – Ateşi Çalmak 1

Romanın temelinde Marx, Engels ve onların çağdaşları hakkındaki tarihi ve biyografik belgeler, yanı sıra, romanda gelişen olayların geçtiği yerlere giderek topladığım materyaller yer alıyor. Marksizm-Leninizm Enstitüsü’ndeki işçilerin bana büyük yardımları dokundu. Geniş bilgilerini benimle paylaşan ve bana çok değerli öğütler veren G. D. Obiçkin’e, E. P. Kandel’e ve E. A. Stepanova’ya en içten teşekkürlerimi sunuyorum. […]

Galileo Galilei – İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog

Dünya’nın Evren’deki Adresini Değiştiren Galileo Kasasında “Evden eve nakliyat” yazılı kocaman kamyonlara rastladığınız olmuştur… Ev değiştirmek için taşınmanın zorluğunu bilenler, “İki defa ev taşımak bir yangına bedeldir” derler. 1632 yılında Galileo Büyük Evi, “Yerküre’mizi” taşımaya kalkışınca Dünya’nın nasıl bir yangın yerine döndüğünü düşünebiliyor musunuz? Böyle bir şeyi düşünmenin o tarihlerdeki imkânsızlığını, hatta “Dünyanın sonu mu […]

Mirza Esedullah Han Galib – Galib Divanı

Türklerin, Hindistan tarihinde olduğu kadar, kültüründe de önemli rol oynadıkları ve bölgede farklı bir kültür birikiminin oluşmasında pay sahibi oldukları bilinmektedir. Hindistan’da kurulan çeşitli Hint-Türk saltanatları, bölge tarihinin yaklaşık 800 yıllık bölümünün şekillendirici unsuru olmuşlar ve bu süreç içinde bölgenin kültür zenginliğine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Çeşitli dinler ve dillerin harmanlandığı, etnik kökenden halkların bir arada […]

Gabriel García Márquez – Yüzyıllık Yalnızlık

Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı. O zamanlar Macondo, tarihöncesi kuşların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yatağı boyunca dupduru akan bir ırmağın kıyısında kurulmuş, yirmi hanelik bir kerpiç köydü. Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin […]

Gabriel García Márquez – Mavi Köpeğin Gözleri

Gürültü işte yine başlamıştı. Gayet iyi tanıdığı bu soğuk, keskin, dikine dikine gelen ses, şimdi acı veren bir tizlikle çınlıyordu; delikanlı bunun nasıl bir gürültü olduğunu bir günde unutuvermişti sanki. Ses, içi oyulup boşaltılmış gibi bomboş kalmış kafatasının içinde yankılanıyordu. Kafatasının iç çeperleri birden peteklerle kaplanmıştı sanki. Gürültü, bitmek bilmez sarmallar halinde büyüyor ve kafasını […]

Gabriel García Márquez – Kolera Günlerinde Aşk

Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini. Ölüyü, her […]

Gabriel Garcia Marquez – Kırmızı Pazartesi

Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 5.30’da kalkmıştı. Rüyasında kendini koca koca incir ağaçlarından bir ormanın içinden geçerken görmüştü, incecik bir yağmur çiseliyordu, bir an için mutluluk duymuş, ama uyandığında üstü başı kuş pislikleri içindeymiş duygusuna kapılmıştı. “Rüyasında hep ağaçlar görürdü,” demişti bana annesi Plâcida Linero, o uğursuz pazartesinin […]

Paul Auster – Kırmızı Defter

1972 yılında, yakın bir kız arkadaşımın yasalarla başı derde girdi. O yıl İrlanda’da, Sligo kenti yakınlarındaki küçük bir köyde yaşıyordu. Onu ziyarete gittiğim bir gün sade giyimli bir dedektif, arkadaşımın oturduğu küçük eve arabayla gelip bir mahkeme celbi getirdi. Konu, arkadaşımın bir avukata başvurmasını gerektirecek kadar ciddiydi. Sağa sola akıl danışan arkadaşıma birisi önerildi ve […]

Paul Auster – Karanlıktaki Adam

Uçsuz bucaksız Amerika kırsalının bir beyaz gecesinde daha, dünyayı kafamın içinde döndürerek yeni bir uykusuzluk nöbetiyle boğuşurken karanlıkta tek başınayım. Üst katta kızımla torunum da kendi odalarında tek başlarına yatıyorlar; tek çocuğum, kırk yedi yaşındaki Miriam son beş yıldır yalnız yatıyor, Miriam’ın tek çocuğu yirmi üç yaşındaki Katya da eskiden Titus Small adında bir delikanlıyla […]

Paul Auster – Cebi Delik

Yirmileri devirip otuzlardan gün almaya başladığım yıllarda, elimi değdiğim her şeyin kuruduğu bir dönem geçirdim. Evliliğim boşanmayla sonuçlandı, yazdıklarım beş para etmedi, parasızlık canıma tak etti. Parasızlık derken gelip geçici bir sıkıntıyı, belirli bir dönem için kemer sıkmayı kastetmiyorum; ruhumu zehirleyen ve sonsuz bir panik havası yaratan sürekli, kemirici, soluk tüketici bir parasızlıktan söz ediyorum. […]

Gabriel García Márquez – Benim Hüzünlü Orospularım

Doksanıncı yaşımda, kendime bakire bir yeniyetmeyle çılgınca bir aşk gecesi armağan etmek istedim. Aklıma Rosa Cabarcas geldi, hani şu gizli genelevinde eline yeni bir parça düşer düşmez hatırlı müşterilerini haberdar eden kadın. Daha önce ne böyle bir şeye niyetlendiğim olmuştu, ne de onun baştan çıkarıcı müstehcen önerilerine kapıldığım, ama benim ilke sahibi biri olduğuma hiç […]

Gabriel Garcia Marquez – Başkan Babamızın Sonbaharı

Hafta sonunda akbabalar, balkon pencerelerindeki kepenkleri gagalayarak başkanlık sarayına girdiler, kanat çırpışları, içerdeki durağan zamanı dalgalandırdı ve pazartesi günü tan ağarırken, kent, büyük bir ölü ve çürüyen bir görkemin ılık esintisiyle, yüzyılların uyuşukluğunu üstünden attı. Ancak o zaman, kimilerimizin Önerdiği üzere ana kapıyı menteşelerinden sökmek için koçbaşı kullanmadan ve daha gözü pek olanlarımızın sözlerine uyarak, […]

Gabriel Garcia Marquez – Aşk ve Öbür Cinler

26 Ekim 1949, önemli haberlerle dolu bir gün değildi. Muhabir olarak ilk yazılarımı yazdığım günlük gazetenin yazı işleri müdürü olan Üstat elemente Manuel Zabala, o sabahki toplantıyı, alışıldık birkaç öneriyle kapatmış, redaktörlerden hiçbirine belirli bir iş vermemişti. Birkaç dakika sonra, telefondan, eski Santa Clara manastırının mahzenindeki mezarların boşaltıldığı haberini alınca, fazla bir umuda kapılmadan şu […]

Gabriel Garcia Marquez – Albaya Mektup Yazan Kimse Yok

Albay kahve tenekesinin tepesini kaldırdı ve yalnızca bir küçük kaşık kahve kalmış olduğunu gördü. Kabı ateşten indirip suyun yarısını toprak zemine döktü ve çekilmiş kahvenin son zerreleri de pas kırıntılarıyla karışıp kaba dökülene kadar tenekenin içini bir bıçakla kazıdı. Masum ve inançlı bir tavırla taş ocağın yanında oturup kahvenin kaynamasını beklerken, bağırsaklarında mantar ve zehirli […]