China Mieville – Şehir ve Şehir

NE SOKAĞI, ne de mahalleyi görebiliyordum. Etrafımız toprak rengi binalarla çevriliydi. Mahalleli uyanır uyanmaz üstüne ne bulursa geçirmiş, saçlar başlar darmadağın, ellerinde kahveleriyle pencerelerden sarkmış, bir yandan kahvaltılarını ederken, bir yandan da bizi seyrediyorlardı. Binaların ortasında kalan bu alan kim bilir ne amaçla açılmıştı. Maketten bir arazi gibiydi. Belki de burayı ağaçlandırıp bir de yapay göl konduracaklardı. Küçük bir koruluk vardı, ama fidanlar kurumuştu. Çimenlerin arasından ayrık otları fışkırmıştı, iki tarafı kamyon altında ezilmiş çöplerle kaplı patikalar oluşmuştu. Etrafta çeşitli birimlerden polisler vardı. Buraya ilk gelen dedektif ben değildim -Bardo Naustin ve tanıdığım birkaçı benden önce gelmişti- ama içlerinde en kıdemli olanı bendim. Komiser yardımcısının arkasından, memur arkadaşların toplaştığı yere giĴim. Fıçı şeklindeki çöp kovalarıyla çevrili bir kaykay sahasıyla, az katlı metruk bir yapının ortasında duruyorlardı. Uzakta rıhtımdan gelen sesleri duyabiliyorduk. Mahallenin gençleri, ayakta dikilen polislerin önündeki duvara oturmuştu. Martılar havada dönüp duruyor, yiyecek arıyorlardı.


“MüfeĴiş,” dedi biri. Başımı sallayarak dönüp baktım. Biri bana kahve ikram eĴi, ama istemedim ve görmem gereken kadının yanına gittim. Kaykay rampasının hemen yanında yatıyordu. Ölülerin dinginliği hiçbir şeye benzemez. Rüzgâr tıpkı bu kadının saçlarında dolaştığı gibi, bütün ölülerin saçlarında dolaşır, ama ölüler hiç tepki vermez. Kadın çok çirkin bir pozisyonda yatıyordu. Bacakları sanki kalkıverecekmiş gibi kıvrılmış, kolları da tuhaf bir şekilde bükülmüş, yüzü yere yapışmıştı. Genç kadının, tepesinde topladığı kahverengi saçları, topraktan fışkıran otlara benziyordu. Neredeyse çıplaktı. Sabahın ayazında kadını bu halde görmek, insanın tüylerini ürpertiyordu. Külotlu çorabı kaçmıştı. Topuklu ayakkabılarının teki ayağındaydı. Ayakkabının diğer eşini aradığımı gören bir kadın polis, uzaktan bana el salladı. Ayakkabının başında duruyordu.

Ceset bulunalı ancak birkaç saat olmuştu. Ölen kadına baktım. Pislik içindeydi, nefesimi tuĴum, yüzünü görebilmek için yere doğru eğildim, ama görebildiğim tek şey açık kalmış bir gözdü. “Shukman nerede?” “Daha gelmedi, Müfettiş…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir