Reşat Nuri Güntekin – Olağan İşler

Rasim, bir akşam, mektepten döndüğü vakit, kendi ismine gelmiş bir zarf buldu. İçinde, çiçekli bir kâğıt üstüne, yeni yazı ile, şu satırlar yazılıydı: “Rasim Bey, Ben, sizi uzaktan uzağa seven bir gene kızım. Çok güzel olduğumu korkmadan söyliyebilirim. Dünyada en büyük emelim sizin tarafınızdan sevilmek ve sizin zevceniz olmaktır. Fakat, yaşlarımız çok küçük olduğu için zannederim ki, birkaç sene beklemek lâzım gelecek. Şimdilik kendimi size tanıtmıyacağım. Mektuplarınıza “….,, adresine ” post restant „ olarak gönderiniz. Benim fevkalâde mutaassıp bir beybabam vardır ki, çok nadiren sokağa çıkmama müsaade eder. Maamafih, belki bir gün ayaküzeri görüşebiliriz. Kendimi şimdiden sevgiliniz ve nişanlınız addettiğim için sizinle görüşmeyi fena ve ayıp bir şey sanmıyorum. Evde yalnızlıktan çok canım sıkılıyor. Mektuplarınız benim için büyük bir teselli olacaktır.” On altı yaşına gelmiş her mektep çocuğu gibi, Rasim için de hayatta sevip sevilmekten daha ehemmiyetli bir şey yoktu.


Bu mektubu okur okumaz yüreğine bir ateştir düştü. Tanımadığa bu kızı deli gibi sevmeğe başladı. O gece sinemaya gidecekti, vazgeçti. Erkenden odasına çekilerek kendisini seven bu genç kıza uzun bir mektup yazdı. Mektubu posta kutusuna attığı zaman birdenbire on yaş büyümüş gibi bir gurur duyuyordu. isminin Bedia olduğunu söyliyen bu genç kız, Rasimin mektuplarına muntazaman mukabele ediyor, şayet o, cevabını bir iki gün geciktirecek olursa kıyametleri koparıyordu. Tan Matbaası — 18S9 “Sizi ne kadar sevdiğini ve kapatıldığı yalnız evde sizin mektuplarınızdan başka tesellisi olmadığını söyliyen bir zavallı kızın gözlerini yollarda bırakmak doğru olur mu? Hem de mektuplarınızı çok kısa yazıyorsunu. Benimle fazla konuşmaktan sıkılıyor musunuz yoksa?. Bir rica daha: Mektuplarınızı biraz okunaklı yazıyla yazamaz mısınız?,. Genç mektepli, akşamları erkenden odasına kapanıyor, sevgilisine kendisini beğendirmek için saatlerce müsveddeler yaparak, kitaplar karıştırarak uzun mektuplar yazıyordu. Bedia, aynı zamanda meraklı bir kızdı. Bazan şöyle sualler sorduğu da oluyordu: “Evlendiğimiz zaman balayımızı geçirmek için acaba îtal-yaya mı gidelim, Isveçe mi? Bu iki memleket acaba nasıldır? Ahalisi nasıl yaşar, ne iş görür? Oralara gitmek için hangi denizlerden, hangi memleketlerden geçilir?” Yahut da “Sen, Ab-dülhak Hâmit Beyin “Eşber” ini okudun mu? Nerelerim en çok beğendinse yaz da ben de okuyayım.,, Genç mektepli, nişanlısına karşı küçük düşmemek için, coğrafya ve edebiyat kitapları karıştırıyor, onun istediği malûmatı toplamak için günlerce çırpmıyordu. Bedia. bir mektubunda ona şöyle darıldı: “Sizinle muhakkak görüşmeğe karar vermiştim. Dün, mektep dönüşünüzde yolunuzu bekledim.

Fakat bir genç kızın sevgilisi olduğunuzu hatırlamamış, çok fena giyinmiştiniz. Üstünüz, başınız, potinleriniz çamur içindeydi. Çocuk gibi arkadaşlarınızla mı boğuşmuştunuz acaba?. Bunu görünce sizi mahcu-betmekten korkarak yanınıza gelemedim.” Rasim, fena halde utandı ve üzüldü. O günden sonra fevkalâde dikkat ve ihtimam ile giyinmeğe başladı. Bedia, bir kere de onun mektepten çıkar çıkmaz eve gitmemesinden, geceye kadar sokakta dolaşmasından şikâyet etmişti. Acaba kendisi evde onun için ağlarken, o, başka kızların peşinde mi geziyordu? Rasim, dünyada Bediasmdan başka hiçbir kızı sevemiyece-ğini yeminlerle yazdı ve sokakta dolaşmağa, tesadüf ettiği kızlara göz ucuyla bakmağa cesaret edemez oldu, Bir akşam, Rasimin annesi Nedime Hanım, kocası Ahmet Beyi matemli bir çehre ile karşıladı, ağlar gibi bir tavırla: — Ah, Bey, başımıza gelenleri sorma. Oğlumuza Bedia isminde bir şıllık musallat olmuş. Bugün Rasimin odasını düzeltirken mektuplarını buldum. Evlâdımız elden gidiyor. Bir çare bul… Fakat, Allah aşkına meraklanma. Sen kanlı adamsın!. Ahmet Beyde hiçbir meraklanma alâmeti görünmüyor, bilâkis, kıskıs gülüyordu. Sesini alçaltarak: — Korkma Hanım, dedi, oğlana aşk mektuplarını yazan şıllık benim!.

Oğlandaki haylazlık arttıkça artıyordu. Ne mektepteki hocalar, ne ben, bütün gayretimize rağmen, ona doğru dürüst yazmağı bile öğretemiyorduk. Nihayet, düşüne düşüne bu çareyi buldum. Rasimin, kıza yazdığı mektuplar sayesinde yeni yazıyı mutlaka öğreneceğinden ve bu sene sınıf geçeceğinden eminim. Doğrusunu istersen, ben de eski yazıyı vaktiyle sana mektup yaza yaza öğrenmiştim! AHRET DÖNÜŞÜ — Neye gülüyorsunuz çocuklar? Ben de insan değil miyim? Kırk beş yaşındayım… Bu, oldukça uzun zaman içinde benim de hiç zaıf ve ümitsizlik saatim olmadı mı sanırsınız? İntihardan bahsediliyor, hikâyeler, hâtıralar anlatılıyordu. En yaşlımız Abdullah Şevki: — Biliyor musunuz… O münasebetsizliği bir kere de ben yapıyordum, dedi. Odada bir kahkaha koptu. Arkadaşlarımızdan biri: — Hadi canım… Sen kim, intihar kim… Efendim nerde, sen nerde? diye eğlendi. Abdullah Şevki, neşesi, nikbinliği ve kalenderliği ile meşhur bir adamdı. Demir gibi bir vücudu vardı. En olmıyacak şeyler için kahkahayı attığı zaman camlar sarsılırdı. Arkadaşımız, sözünün alaya alınmasına kızdı. Hattâ, biraz da mahzun olduğunu hissettim. Devam ediyordu: — Yüzlerdeki maskelere aldanmamalı… Kahkaha, mutlaka neşeye delâlet etmez… Size temin ederim ki, ben, bir defa ölüyordum… Bir mucize, hayatımı kurtardı. Bakın, anlatayım: On altı, on yedi sene evvel bir gün kendimi öldürmeğe karar verdim… Sebebini tahmin edersiniz… Bir kadın meselesi… Tekrar güleceksiniz diye aşk demeğe cesaret edemiyorum… Yakın akrabamdan birinin zevcesini seviyordum… O vakitki aşkların bir hususiyeti vardı.

Kaç göç sebebiyle insan, en yakın akrabasından başka kadınla görüşemezdi. Binaenaleyh çapkınlık komedileri, aşk faciaları daima aile ocaklarının mukaddes sahnesinde, yeğenler, yengeler, baldızlar, bacanaklar arasında geçerdi. Akrabam, aynı zamanda en sevgili bir arkadaşımdı. Fakat. biraz safça idi. Yüzü de hayli sakildi. Ben, onun yanında Eflâtun gibi âlim ve zeki, müteveffa Valântino gibi güzeldim. Kadına gelince, az tahsil görmüş, fakat çok zarif ve hisli bir şeydi,. Ailemize ilk gelin geldiği günden itibaren ona karşı duyduğum muhabbet ve incizap günden güne artıyordu. Evleriııo benden başka erkek gelip gitmiyor gibi idi. Aramızda gizli bir anlaşma oldu. O, bana üstü örtülü kelimelerle hayatının yalnızlıklarından, hüzünlerinden bahsediyordu. Ben, yine kocasının idrak edemediği kelimelerle anladığımı ve acıdığımı söylüyordum. Bu arkadaşlık, bir zaman sonra bir aşk, bir hastalık şekline girdi. Maamafih, bunu hiçbir zaman açığa vurmıyacağımıza, ölünceye kadar bu acıya tahammül edeceğimize emindim.

O; çok temiz ve sâf bir aile kızı idi. Ben, şimdiki gibi şen ve lakayt bir adam değildim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir