Kolektif – Uluslararası İlişkiler Tarihi 3

İki büyük olay, Birinci Dünya Savaşı’nın sona erişi ve Rusya’da patlayan Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferle sonuçlanması diplomasi tarihinde yepyeni bir çağın başlangıç noktasıdırlar. Bu yeni dönem, temel karakterini şu iki ana öğede bulur: Birincisi birbirlerine kesinlikle karşıt iki sistemin, kapitalizm ile sosyalizmin birlikte varoluşu, karşılıklı etkileşme hâline girişi ve mücadelesi. İkincisi ise kapitalizmin tüm çelişkilerinin, insanlığı ikinci bir evrensel savaşa sürükleyecek derecede keskinleşmesi. Diplomasi tarihinin 1919 yılından 1939 yılına dek uzanan iki savaş arası döneminde, üç evre belirgin bir şekilde ardı ardına sıralanmaktadır. 1919-1923 yılları arasındaki ilk evrenin belli başlı karakteristiğini meydana getiren olgu, galip devletlerin gösterdiği yoğun diplomatik etkinliktir. İtilaf Devletleri diplomasisi bu dönem boyunca temel olarak şu iki doğrultuda çaba göstermiştir:

  1. Savaş sonrasında uluslararası ilişkileri düzenleyen Versay ve Washington barış antlaşmalarıyla kurulan sistemi pekiştirmek ve yaygınlaştırmak. B. Sovyetler Birliği’ni tecrit etmek, sonra da en kısa sürede silahlı bir müdahaleyle egemenlikleri altına almak ya da toptan ezmek. 1923-1929 yılları arasındaki ikinci evre, karakteristiğini, belli başlı şu üç olguda bulur: A) VersayWashington sisteminin iç çelişkilerinin keskinleşmesi.
  2. B) Bu sistemin, sisteme düşman devletlerin ortak çabası sonucunda yavaş yavaş çökmeye başlaması. C) Kapitalist ülkelerin, Kızıl Ordu’nun kudreti ve diplomatlarının uyanıklığı sayesinde gittikçe biraz daha güçlenen ve kendisini silahla ezmek ya da diplomatik yalnızlık çemberi içinde tutmak çabasındaki emperyalist girişimleri etkisiz bırakan Sovyet hükûmetini tanımaya yönelmeleri.

Büyük ekonomik bunalımla başlayan ve 1929-1939 yılları arasını kapsayan üçüncü evrede ise Versay-Washington sisteminin bir yandan kendi iç çelişkilerinin itişi, öbür yandan da tam bir savaş kundakçıları bloğu hâlinde birleşmiş olan Alman, İtalyan ve Japon saldırganların darbeleri altında çöküp devrilişine tanıklık ediyoruz. Ve galip devletlerin gerici yönetim çevreleri bu saldırgan blokla bir çatışma tehlikesini ortadan kaldırmak için. Sovyet Rusya tarafından ısrarla önerilen ortak caydırma eylemleri yerine, diplomatik manevralarla blok üyelerini birbirine düşürüp bölge ve sonra da Sovyetler ülkesine saldırtma hesapları içindedirler. İşte bu, saldırganlarla ardı ardına anlaşmalar imzalamayı ve hatta onları Sovyet Rusya’ya karşı açıktan açığa kışkırtmayı hüner bilen “yatıştırma” hoşgörü ve ödün verme politikası, insanlığı her gün biraz daha hızla İkinci Dünya Savaşı’na doğru sürüklemiştir.


Gerçekten de Uzak Doğu’daki, Afrika, İspanya ve Orta Avrupa’daki yerel ocaklardan yükselen alevler çok geçmeden birleşip bütün dünyayı saran bir büyük yangın meydana getireceklerdir 1 . Üç Büyük Devlet Arasındaki Çatışmalar ve Alman Diplomasisi 1919-1923 yılları arasındaki evrede İtilaf Devletleri Versay Barış Antlaşması’nın hükümlerine dayanarak Almanya ile müttefiklerini gerek toprak, gerekse askerî ve ekonomik bakımdan iyice zayıf düşürüp savaş alanında kazanmış oldukları zaferi perçinlemek çabasındaydılar 2 . Ama galipler arasındaki rekabet, bu tasarının gerçekleşmesine ket vurmaktaydı. İtilaf Devletleri’ni bu konuda karşıt tutumlara iten uzlaşmazlıklarını şöyle özetleyebiliriz: İngiliz hükûmeti, müttefiki Fransa’nın gücünü aşırı şekilde arttırma özlemi içinde olduğunu görüyor ve korkuya kapılıyordu. Bundan ötürü de Almanların savaş tazminatı konusundaki yükümlülüklerini tastamam yerine getirmelerini ve sözcüğün gerçek anlamında silahsızlanmalarını Fransızlar gibi ısrarla talep etmekten uzak kalıyordu 3 . Dolayısıyla da özellikle Ruhr ve Ren bölgelerinin işgali ile tazminatların ödenmesi konularında iki müttefik arasında başlayan mücadele her gün biraz daha kızışmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri yönetici çevreleri ise kendi yönlerinden, Avrupalı müttefiklerindeki alacaklarını biran önce toplamak ve Almanya’ya yatırılmış Amerikan sermayelerinin bütünlüğünü korumakta çıkar görmekteydiler 4 . Dolayısıyla da Amerikalı diplomatlar, yeni uluslararası sarsıntıların meydana gelmesini önlemek için Avrupa’daki durumu bir an önce istikrara kavuşturmak ve Almanya üzerindeki Fransız baskısını frenlemek için ellerinden geleni yapmaktaydılar. Alman diplomasisi de bu durumda, galip ülkeleri birbirlerine düşüren sürtüşmeleri kendi yararına kullanmak için elinden geleni ardına bırakmıyordu: Gerçekten de Almanlar Versay Barış Antlaşması’nın hükümlerini sistemli bir şekilde çiğnemeye koyulmuşlardı. Silahlı kuvvetlerini terhis etmiyorlardı örneğin; tam tersine, ordularının mevcudunu gizlice artırıyorlardı. Tazminatların ödenmesini ise ertelemekteydiler durmadan 5 . Öyle ki bir yandan Almanya’nın iflas etmesi olasılığı öte yandan da Avrupa’da sözüm ona kaçınılmaz hâle gelen bir Bolşevik devriminin tehdidi karşısında korkuya kapılan Müttefikler, Almanlar tarafından şart koşulan ödünleri birer birer vermekteydiler 6 . Örneğin Dawes planı, Almanya’ya Amerika ve Batı Avrupa Devletleri tarafından verilecek krediler halinde bir mali yardım öngörmekteydi 7 . Alman parasının değerini düşürmek ve yeniden solvabilite 8 kazanmasını sağlamak amacını güdüyordu bu yardım. Galip devletlerin ticaretini Almanya’nın rekabetinden korumaya yönelik bir tedbirler demeti olarak tasarlanmış olan bu aynı plan, ayrıca, Alman ihracatçılarını Sovyet piyasasını fethe özendirmek için kurnazca bir girişimdi 9

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir