Kolektif – Uluslararası İlişkiler Tarihi 5

İkinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Başlangıç Aşamasındaki Karakteri Savaşın Diplomasisi 1 Eylül 1939’da faşist Almanya Polonya’ya saldırdı. 3 Eylül’de İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etti. Aynı gün İngiltere’nin dominyonları Avustralya ve Yeni Zelanda, az bir süre sonra da Kanada ve Güney Afrika Cumhuriyeti Almanya’ya savaş ilan etti. İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu. Bu savaş dünya egemenliği mücadelesindeki iki emperyalist gruplaşma arasındaki çelişkilerin son derece keskinleşmesi sonucunda kapitalist sistem içinde doğmuştu. V.İ. Lenin, “ ‘dünya egemenliği’, kısaca ifade etmek gerekirse, devamı emperyalist bir savaş olan kapitalist politikanın özüdür” diyordu. 1 Saldırgan, faşist Almanya idi. Ama İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya karşı savaşı da ilk başlarda emperyalist bir karakter taşıyordu. İkinci Dünya Savaşı, saldırganı ‘yatıştırmaya’ dönük Münih Politikası 2 ‘yaratıcılarının’, Hitler’in ordularını SSCB’ye karşı Doğuya süreceğini umarak onun ayakları altına yeni kurbanları sererken düşledikleri gibi, kapitalizm ile sosyalizm arasında bir çatışma olarak başlamamıştı. Münihlilerin, emperyalizmin çelişkisini Sovyetler Birliği hesabına çözme girişimleri başarıya ulaşmadı. AntiSovyet niyetlerin başarısızlığa uğramasında Sovyetler Birliği’nin aktif ve esnek politikası büyük bir rol oynamıştır. Faşist Almanya savaşı Avrupa’nın kapitalist ülkelerine karşı başlattı. Ama Münihliler, dünyada ilk sosyalist devlete karşı ‘Haçlı Seferleri’ örgütleme umutlarını yitirmiyorlardı.


Başlayan savaşın beklenmedik gidişi bunu belagatle 3 kanıtlıyordu. İngiltere ve Fransa’nın Polonya ile İttifak İlişkilerini İhlal Etmesi Faşist Almanya’nın Polonya’ya askerî saldırısı İngiltere ve Fransa’yı, onların garantörlüğü ve İngiltere ve Polonya arasında imzalanan 25 Ağustos 1939 tarihli yardım anlaşması da dâhil, ittifak anlaşmaları uyarınca müttefiki Polonya’ya derhâl “mümkün olan her türlü yardımı ve desteği göstermekle” yükümlü kılıyordu. 1 Eylül sabahı erkenden Polonya hükûmeti Batılı devletleri Paris ve Londra’daki elçileri aracılığıyla Almanya’nın Polonya’ya saldırısı konusunda bilgilendiriyor ve acil yardım çağrısında bulunuyordu. İngiltere ve Fransa hükûmetleri Varşova’ya ‘Polonya karşısında ittifak yükümlülüklerini’ yerine getirecekleri teminatını veriyorlardı. Ancak, izleyen günlerde Polonya elçilerinin Paris ve Londra’da, Fransa Başbakanı E. Daladier ve İngiltere Başbakanı N. Chamberlain’in, Batılı devletler tarafında üstlenilen yükümlülükler uyarınca Polonya’ya ne zaman ve hangi askerî yardımın yapılacağı konusuna açıklık kazandırmak için görüşme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Polonyalı büyükelçiler, kendilerine üzüntülerini ifade etmekten öteye gitmeyen Dışişleri bakanlarıyla buluşmakla yetinmek zorunda kalıyorlardı. Ne İngiltere ne de Fransa Polonya’ya pratikte hiçbir yardımda bulunmamıştı: İş Almanya’ya formalite gereği savaş ilan etmekten ileri gitmemişti. Chamberlain ve Daladier’in tam da böyle davranacaklarından Hitler’in kuşkusu yoktu. O, İngiltere ve Fransa’nın savaşa girmeyeceklerini, olsa olsa Almanya’ya karşı ekonomik boykot ilan etmekle yetineceklerini, müttefikleri Polonya karşısında yükümlülüklerini ihlal ettiklerine ilişkin kınamaları savuşturmak için Polonya’ya yardıma hazır olduklarını ortaklaşa ilan edeceklerini tahmin ediyordu. İngiliz ve Fransız hükûmetlerinin Almanya’ya karşı savaş ilan ettiklerine ilişkin habere yanıt olarak Hitler, “Bu, onların savaşacakları anlamına gelmez” 4diye yanıt veriyordu. Savaş ilan edildiği hâlde, Batı’da, ilanı izleyen değil birkaç saat, birkaç gün, birkaç ay içinde dahi savaş harekâtının başlamamış olması gibi garip bir durum vardı ortada. Fransa’da bu duruma “Drôle de guerre” (“garip savaş”), Almanya’da ise “Sitzkrieg” (“oturarak savaşma”) adı veriliyordu. İngiliz ve Fransızların hareketleri “sahte, gerçek olmayan savaş” olarak değerlendiriliyordu.

5 “Garip savaş”, Hitler’in “üçüncü Reich” 6 ile kendine özgü biçimsel savaş durumuna uygun saldırganı ‘yatıştırma’ politikası olan Batılı devletlerin eski Münih politikasının devamından başka bir şey değildi aslında. İngiliz ve Fransız hükûmetleri, faşist devletlerin, saldırganlıklarını Sovyetler Birliği’ne karşı yönlendirme umutlarını henüz yitirmemişti. Bu politika fiilen saldırgan devletleri kamçılıyor, başlamış olan İkinci Dünya Savaşı’nı dinamitliyordu. Bu politika için Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Maurice Thorez oldukça net bir değerlendirme yapıyordu: “Bizim yöneticilerimiz Hitler’i öfkelendirmek istemedi: Onlar, Hitler’in Sovyetler Birliği’ne saldıracağı gün kendisiyle gizlice anlaşacakları ümidini besliyordu.” 7 Hitler, Paris ve Londra’nın kendisine Polonya ordusunu yok ederek bir an önce Polonya’yı kuşatmak için sağladıkları elverişli olanaktan yararlandı. Polonya halkı buna özgürlük ve bağımsızlık için anti-faşist mücadeleyi başlatarak yanıt verdi. Ama güçler eşit değildi. Polonya’ya yıldırım kuşatması gerçekleştirmek için, Hitler batı sınırında çok önemsiz sayıda güç bırakarak Polonya’nın üzerine hemen tüm ordusunu saldı. Hitlerin Almanyası Polonya halkını kitlesel terör ve planlı bir şekilde yok etmek yoluyla, Polonya topraklarında ‘yeni faşist düzeni’ yerleştirmeye başladı. Bu durum karşısında İngiltere ve Fransa, faşist Almanya’ya karşı herhangi bir ciddi askerî operasyon düzenleme girişiminde dahi bulunmadılar. Yalnızca Fransız kamuoyunu sakinleştirmek için sınırlı harekâtlar düzenlendi ve bu harekâtlar boyunca öncü müfrezeler ve küçücük birlikler Almanya topraklarına girdi ve 18 kilometreden öteye gitmedi. Burjuva basını bu harekâtı müttefikleri Polonya’ya yardım olarak sunmakta gecikmedi. Ancak, daha 12 Eylül’de Fransız komutanlar, Müttefikler Yüksek Komuta Konseyi’nin kararıyla saldırının durdurulması için gizli bir emir verdi. Ekim ayında ise tüm askerî birlikler başlangıç noktalarına çekilmişlerdi. İngiliz ve Fransız hükûmetlerinin kendi müttefikleri olan Polonya’ya kasıtlı ihaneti olgusu, “Polonya’nın yazgısının savaşın genel sonuçlarına göre belirleneceği ve bu, Batılı devletlerin daha başlangıç aşamasında Polonya üzerinde Almanya’nın baskısını zayıflatıp zayıflatamayacağına değil, sonuçlar onların Almanya’ya karşı nihai zaferi kazanma yeteneklerine bağlı olduğu” mütalaalarıyla gerekçelendiriliyordu.

8 Burjuva yazarlarının, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki çok sayıda yapıtında Batılı devletlerin Polonya’ya yardım etmedeki isteksizliği, onların yetersiz askerî hazırlığıyla haklı gösterilmeye çalışılmıştır. Ama gerçekler başka söylemektedir. Savaşın ilk haftalarında Batı Cephesi’nde oluşan gerçek güç dengesi İngiltere ve Fransa adına Almanya’ya karşı kararlı bir saldırı için elverişli olanaklar yaratmıştı, bu da Polonya’nın durumunu önemli ölçüde kolaylaştırabilir ve olayların bundan sonraki seyrini kökten değiştirebilirdi. Fransa, 86 tanesi Almanya’ya karşı savaşmak için oluşturulmuş olan yüzden fazla tümenini tamamen hareketsiz hâle getirdi. Üstelik Fransa’ya 4 İngiliz tümeni de yerleştirilmişti. Meşhur Alman savaş suçlularından birisi olan Jodl, Nürnberg Duruşması’nda şunları söylüyordu: “Batıdaki 110 Fransız ve İngiliz tümeni, 23 Alman tümeni karşısında tamamen eylemsiz kaldıkları için biz bir savaş felaketinden kurtulmuş olduk… Bizim rezervlerimiz gülünç derecede azdı ve biz bu durumdan, istisnasız, Batıda askerî harekât yürütülmemesi sayesinde kurtulduk. 9Alman Genelkurmay eski komutanı General Halder de bunu teyit ediyordu: “1939 Eylülünde İngiliz-Fransız orduları, ciddi bir dirençle karşılaşmaksızın, ele geçirilmesi Almanya tarafından savaşın sürdürülmesi için belirleyici bir faktör olan Rhein’i geçip, Ruhr Havzasını tehdit edebilirlerdi. 10 İngiliz Mareşal V. Montgomery, anılarında, Hitler Polonya’yı kuşatıp ardından da Batıda saldırı hazırladığı yaparken, İngiliz ve Fransızların eylemsizliğine ilişkin son derece canlı bir tablo çiziyordu: “Almanya Polonya’yı yuttuğunda Fransa ve İngiltere’nin kılı kıpırdamamıştı” diyordu Montgomery; “Alman ordusu, bize saldırmak gibi çok açık bir amaçla Batıya yayılırken dahi biz hareketsiz kalmaya devam ediyorduk! Sabırla bize saldırmalarını bekliyorduk, tüm bu dönem boyunca ise zaman zaman haber vererek, bombalıyorduk. Ben bunun savaş olup olmadığını anlamıyordum.” 11 Fransa ve İngiltere yalnızca kara harekâtı yapmamakla kalmadılar, Hava Kuvvetlerini ve Deniz Kuvvetleri filosunu da harekete geçirmediler. İngiliz makamları Almanya’nın askerî tesislerinin bombalanmasının yasaklanması direktifini vermişti ve bu kararın iptali için İngiliz hükûmetinin özel kararı gerekiyordu. İngiliz ve Fransız hükûmetleri Almanya’ya karşı, Hitler Reich’inin askerî ihtiyaçlarında önemli bir kayba yol açmayan abluka ilan etmekle yetindiler. Almanya kendisine gerekli olan malzemeleri İtalya, İspanya ve Türkiye üzerinden almaya devam ediyordu. Almanya’ya savaş ilan etmekle birlikte Chamberlain ve Daladier hükûmetleri, Hitler’in, onların bu tavrının hakkını vereceği umuduyla Batıda askerî harekât başlatmamak için ellerinden geleni yapmışlardı.

Bu, “Führer”e Batılı devletler ile Almanya arasında olası geniş çaplı bir anlaşma karşılığında sunulan ciddi bir avanstı. Ama Hitler’den de en az bu kadar önemli karşı adım bekliyorlardı. Hitler, Paris ve Londra’nın umut ettiği üzere, Polonya’daki boşluktan yararlanıp, bu ülkeyi bir an önce kuşattıktan sonra SSCB’ye karşı ilerlemeliydi. Böylece, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Almanya’yı Sovyetler Birliği ile kapıştırma gizli düşü eninde sonunda gerçekleşmiş olacaktı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir