Meselelere 1924’lerden bakılarak bugünlere doğru gelindiği zaman Türk siyasi hayatında çıkarlar için de manevralar çevrildiği, kelimeler üzerinde bile durularak nasıl spekülasyonlara girişildiği daha iyi anlaşılır. Nitekim, Sayın Mahmut Goloğlu’nun gerçekten uzun bir inceleme ürünü olan ve can alıcı noktalara parmak basan Devrimler ve Tepkileri: 1924-1930 adlı eserinde bunlar apaçık görülüyor… Sayın Goloğlu, uzun yıllar Parlamento’da bulunmuş, bir ara meclis başkan vekilliği yapmış, sonra politikadan çekilip özellikle kendisini yakın tarihimizin araştırmalarına vermiş nadir kişilerdendir. Tutanak dergilerini, yan yayınları iyi inceliyor, bilhassa yargıya varmadan seçtiği örnekler, tartışmalar, konuşmalar “büyük insanlar” ile “küçük çevreler”in, liderlerle liderciklerin ve çıkar zümrelerinin durumunu, bu arada “küçük çevreler”in ve liderciklerin neler yapabileceklerini açık seçik belirtiyor. Sayın Goloğlu’nun kitabını okurken ve özellikle Parlamento’da o zamanki pek ılımlı muhalefete karşı sıkıştırma kampanyasına girişen isimler sıralanırken, bunların sonradan nerelerden nerelere gittiğini ve Türkiye’nin siyasi hayatındaki çalkantıların aslında “küçük çevreler”den geldiğini bir kez daha gördüm. Şimdi sadece isimleri değişen bu küçük insanlar, değişik biçimde de çalışsalar yine faaliyet halindedirler, öküz altında buzağı aramak, nihayet kişisel ve hoşgörü ile karşılanacak bir davranıştır. Ama bu davranışlar, eğer kişinin ruhsal yapısından çıkar, telkinleri ülkeyi tehdit eder hale getirirse onun önüne dikilmek, hem de tarihsel gelişimden örnekler vererek dikilmek gerekir. Sayın Goloğlu, bu örneklerin 1930’a kadar olanlarını vermiştir. Biz Devrimler Ve Tepkiler kitabından çağrışım yaparak günümüze kadar geldik. Politikacıların bu kitabı dikkatle okumalarını salık veririz. Sırf ibret almaları için… 1924 yılında kendiliğinden ortaya çıkan Terakkiperver Cumhuriyet Partisi adındaki muhalefet kuruluşunun, Cumhuriyet’e karşı olan kimselerce de benimsenmiş olması nedeniyle kapatılmasından ve gerek bu parti, gerekse bu partiyi tutacaklarından kuşku duyulan eski İttihat ve Terakki Partisi artıklarının İstiklal Mahkemesi kararlarıyla ortadan kaldırılmasından ve 1930 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle denenmek istenen çok partili cumhuriyet düzeni için kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası adındaki muhalefet örgütünün toplumca benimsenerek güdümlü yönetim niteliğini yitirmesi ve bu yüzden başarısızlığa uğraması üzerine, Türkiye’de, uzun yıllar değişmeyen bir tek partili cumhuriyet düzeni ortaya çıkmıştı. (M. Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri: 71, 148-149, 212-213, 227, 299) Mustafa Kemal Paşa da, güdümlü muhalefet yoluyla denemek istediği çok partili cumhuriyet düzeninin başarısızlığa uğraması nedeniyle, henüz memlekette çok partili cumhuriyet düzenini uygulama zamanının gelmediği ve ulusal irade temelinden ayrılmaksızın toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırabilmenin ancak tek partili cumhuriyet düzeni ile mümkün olabileceği kanısına varmıştı. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, yurdu düşman istilasından kurtarmak ve ulusu bağımsızlığa kavuşturmak için nasıl ki silahlı milli mücadele döneminde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gibi bir örgütle tüm yapıcı güçler, olanaklar, yetenekler bir elde ve bir yönetimde toplanıp zafere ulaşılmışsa, toplumun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi için girişilecek silahsız milli mücadele döneminde de tıpkı onun gibi bir milli ve politik örgüte ihtiyaç vardı. Bu örgüt de, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı niteliğinde olan, Cumhuriyet Halk Partisi olabilirdi. Mustafa Kemal Paşa böyle düşünüyordu ve bu düşüncesi oldukça da eski idi. Daha Halk Partisi’ni kuracağı günlerde bu düşünceyi kafasına yerleştirmiş ve “Ben öyle bir parti kurmayı tasarlıyorum ki, bu parti milletin bütün sınıflarının rahat geçimini ve mutluluğunu sağlamayı hedef almış olan bir programa sahip olsun” demişti. (R. N. İleri, Atatürk ve Komünizm: 316) 1931 yılının başında ise, Mustafa Kemal Paşa’nın yanı sıra birçokları da böyle düşünüyor, hatta partilerinin kapanmış olmasına rağmen yine de sataşmalardan kurtulamayan eski Serbest Fırka mensupları bile bu düşünceye katılıyor ve mesela Ağaoğlu Ahmet Bey, 2 Ocak 1931 tarihli Son Posta gazetesinde “…ve insanın ‘iki partili Cumhuriyet’in uygun olmadığı kanısına yanaşacağı geliyor” diye yazıyordu. (S. Ağaoğlu, DP’nin Doğuşu: 32) Gerçekten de, bu tasarlamaya uygun bir uygulamaya girişildi. Cumhuriyet Halk Partisi, çok partili cumhuriyet düzeninin bütün görevlerini ve işlemlerini tek parti olarak üzerine alacak, hiçbir ayrıntı gözetmeksizin tüm ulusu kendi içinde toplayacak, bunun için de herkesin birlikte ve eşitçe çağdaş uygarlık düzeyine varabilmesini sağlayan bütün kurallara, koşullara, olanaklara ve yetkilere sahip olacaktı. Bu yapılabilirse, artık bir başka partiye, hatta başka bir sosyal kuruluşa ve örgüte ihtiyaç kalmayacak, milli birlik ve beraberliğin zedelenmemesi için de bu gibi kuruluş ve örgütlerin ortadan kaldırılmaları gerekecekti. Düşünce yolu bu noktaya varınca, ilk iş olarak Serbest Cumhuriyet Fırkası artıklarının temizlenmesi yoluna gidilmişti. Çünkü, Serbest Cumhuriyet Fırkası bütün örgütlerini kapatmıştı ama belediye seçimlerine Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın adayı olarak katılıp da kazanmış belediye başkan ve üyeleri vardı. Onlar makamlarında otururken uygulanması tasarlanan Tek partili cumhuriyet düzenine kolay gidilemezdi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, her yeni tasarısını uygulamadan önce yaptığı gibi, halkla konuşup görüşmek üzere yine bir yurt gezisine çıkmıştı. Ne var ki, bu kez uygulanmasını tasarladığı düşünceyi halk topluluklarına rahatlıkla kabul ettirmek pek kolay olacağa benzemiyordu. Çünkü, herkesten önce Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendi rahat değildi. Ankara’dan Kayseri’ye giderken yanındakilere hep “Serbest Fırka’yı kapatmakla iyi mi ettik?” diye soruyor ve sorarken de, adeta kabullenmeye hazır olduğu inandırıcı bir cevap gelmesini bekliyordu. Yanındakilerden sadece Ahmet Hamdi Bey’in (sonradan İstanbul mebusu olan Limancı Ahmet Hamdi Başar), Serbest Fırka’nın “gerici liberalist” programı ile devlet düzenindeki aksaklıkların düzeltilmesine imkan olmadığı, Serbest Fırka’nın varlığı ile memleketin tehlikelere düşebileceği, Halk Partisi’nin ise devrimci bir parti olduğu yollu açıklamalarını kendi düşüncelerine uygun buluyor ve uğradığı yerlerde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılış nedenlerini anlatıyordu. Böylece 18 Kasım 1930’da Kayseri’ye, 20 Kasım 1930’da Sivas’a varmış, Kongre’nin yapıldığı Lise binasını gezmiş, 21 Kasım 1930’da Tokat’a ve 22 Kasım 1930’da Amasya’ya uğrayarak Samsun’a gelmişti. Samsun’daki Vali Kâzım Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarından idi. Mustafa Kemal Paşa’nın giriştiği Güdümlü Muhalefet denemesine ayak uydurabilmek için, onun kız kardeşi Makbule Hanım’ı Serbest Cumhuriyet Fırkası’na yazdırdığı gibi, Kâzım Paşa da kızını Serbest Cumhuriyet Fırkası’na üye yaptırmıştı. Ve Samsun’da belediye seçimlerini Serbest Cumhuriyet Fırkası kazanarak Boşnakzade Ahmet Bey Belediye Başkanı olmuştu. Parti kapatılmış olduğu halde görevine devam ediyordu. Vali Kâzım Paşa şaşkınlık içinde idi. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması karşısında büyük bir kuşkuya düşmüş ve Mustafa Kemal Paşa’nın gelişi nedeniyle şehirde çok sıkı güvenlik tedbirleri almış, yapılacak karşılamalara ve ziyafetlere Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan olan Belediye Başkanı’nı çağırmamıştı.
Mahmut Goloğlu – Türkiye Cumhuriyeti Tarihi #2 – Tek Partili Cumhuriyet
PDF Kitap İndir |