Etiket: Ray Bradbury

Ray Bradbury – Resimli Adam

Resimli Adam’la ilk kez eylül ayının başlarında, ılık bir öğleden sonra karşılaşmıştım. Wisconsin’i yürüyerek gezdiğim iki haftalık turun son ayağında, asfalt bir yolda yürüyordum. Akşama doğru mola verip biraz domuz eti, kuru fasulye ve bir tane de donut yedim. Resimli Adam tepenin ardından çıkıp gökyüzüne karşı bir an durduğunda uzanmış, kitap okumaya hazırlanıyordum. O zamanlar […]

Ray Bradbury – Mars Yıllıkları

Edebiya Bilimkurgunun, salt saygı duyulur olma düzeyinden çok daha yükseklerde ataları vardır. Örneğin, Homeros’un Odysseia’sı bilimkurgu değil de nedir? Çok az insanın seyahat şansı olduğu günlerde, egzotik, gizemli ve heyecanlı öyküler için gerek duyulan ortamı Dünya’daki uzak ülkeler sağlıyordu. Şimdilerde yaşantılarımız, belki de fazlasıyla birbirine benziyor. O uzak mesafeler küçüldü ve toplumun yarattığı yapay eşitsizlikler […]

Ray Bradbury – Gümüş Çekirgeler

Ocak 1999 : ROKET YAZI KAPALI kapıları, sürgülü pencereleri, buz tutmuş camları, saçaklardan sarkan buz sarkıtları, kızak kayan çocukları ve kaim kürkleri içinde, iri ve hantal birer ayı görünümüyle caddelerde dolaşan kadınları ile alışılmış bir Ohio kışı… Ve ardından, küçük kasabayı bir baştan bir başa saratı uzun bir sıcak dalgası, kabaran bir sıcak hava denizi. […]

Ray Bradbury – Fahrenheit 451

Ray Bradbury’nin Önsözü, Şubat 1993 Beş kısa sıçrama ve sonra büyük bir atlama. Beş kadınparmağı fişeği ve sonra bir patlama. Bu, Fahrenheit 451’in yaratılışını tam olarak anlatıyor. İki ya da üç yıllık bir zaman diliminde yazılmış beş kısa hikâye, bir bodrum kütüphanesinde daktilo kiralayıp, kısa romanı sadece dokuz günde bitirebilmem, bana dokuz dolar elli sente […]

Ray Bradbury – Fahrenheit 451 (Okat)

Yakmak bir eğlenceydi. Her şeyin alevler tarafından yutulmasını, alevlerin içinde kararmasını ve değişmesini görmek özel bir zevkti. Ellerinin arasında tuttuğu sarı marpuçla, petrol zehirini dünyanın üzerine kusan büyük bir piton yılanını andırıyordu. Elleri, tarihin parçalanmış ve kömürleşmiş kalıntılarını tamamen yok etmek için, ateş ve kıvılcım senfonisini idare etmek isteyen bir mayestronun ellerine benziyordu. Beyni uğulduyor, […]

Ray Bradbury – Ertelenen Aşk

Yeşilkentteki yaz okuluna Ann Taylorın öğretmen olarak atandığı haftaydı. Genç kadın yirmi dördünden henüz gün almıştı o yaz… Bob Spauldingsse bıyıkları bile terlememiş on dörtlük bir delikanlıydı. Aradan bunca yıl geçtikten sonra bile herkes hatırlıyor, Ann Tayloru. Öğrencilerin sabah gelirken ona vermek için kır çiçekleri topladıkları, elmalar, portakallar getirdikleri, karatahtayı pırıl pırıl etmek için yarıştıkları, […]

Ray Bradbury – Deliler Mezarlığı

Bir zamanlar bir şehrin içinde iki şehir vardı. Biri aydınlık, biri karanlıktı. Biri bütün gün hiç durmadan hareket ederdi, öteki hiç kıpırdamazdı. Biri sıcaktı, durmadan değişen ışıklarla doluydu. Öteki soğuktu, taşlarla yere çakılmıştı. Ve her akşamüstü güneş Maximus Filmleri’nin üzerinden battığında, bu yaşayanlar şehri, yolun hemen karşısındaki Green Glades Mezarlığı’na, yani ölüler şehrine benzemeye başlardı. […]

Ray Bradbury – Yakma Zevki

Bir süre sonra aşağılık kompleksinin üstesinden geleceksin. Belki. Bu konuda yapabileceğin bir şey yok. Geceleri dolaşmaya dikkat et sadece. Kızgın güneş seni zorlayacaktır muhakkak. Ve yaz geceleri de kolay geçmeyecektir. Dolayısıyla iyisi mi, serin havalan bekle, tik altı ay en iyi dönemin. Yedinci ayda suyun çekilmeye ve kurtçuklar oluşmaya başlayacak. Sekizinci ayın sonunda işlevselliğin azalacak. […]

Ray Bradbury – Karahindiba Sarabi

Birçok kitabım ve öyküm gibi, bu kitap da bir sürpriz oldu. Tanrı’ya şükür, yazar olarak çok genç olduğum zamanlardan beri böyle sürprizlerin doğasını öğrenmeye başlamıştım. Sanırım önceleri, her yeni başlayan kişi gibi, bir fikri var edebilmek için onu dövebilir, yumruklayabilir ve kırbaçlayabilirsiniz. Elbette, böyle bir davranış karşısında her iyi fikir tırnaklarını geriye çeker, size sırtım […]

Ray Bradbury – Ates ve Buz

Dalga beni gökteki kuşlardan, kumsaldaki çocuklardan, kıyıdaki annemden ayırdı. Bir yeşil sessizlik anı oldu. Sonra dalga beni göğe, kuma, bağırışan çocuklara geri verdi. Gölden çıktım, dünya beni bekliyordu, gittiğimden bu yana pek hareket etmemişti. Kumsala doğru koştum. Annem beni kürksü bir havluyla kuruladı. “Orda dur da kuru,” dedi. Orda durdum, güneşin kollarımdaki su damlacıklarını akışını […]