Mutluluğun Nesi Kötü? Başlıktaki soru birçok okuru şaşırtacaktır. Sorudan beklenen de şaşırtmasıdır zaten –duraksatıp düşünmeyi teşvik etmesidir. Ne için duraksatacaktır peki? Çoğu zaman kafamızı meşgul eden mutluluk arayışımız −birçok okurun muhtemelen kabul edeceği gibi− yaşamımızın büyük bir kısmını meşgul eder ve durmak şöyle dursun … en azından (akıp giden, her zaman akıp giden) bir an […]
Kategori: Genel
Zygmunt Bauman – Modernite ve Holocaust
Janina, gettoda ve gizlenerek geçirdiği özel yaşamının öyküsünü yazmakla bana, “benim olmayan” bir dünyaya tekrar geri döndükten sonra iki yıl süren yazma süresince uzayan yokluğuna katlanan kocasına teşekkür etmiş oldu. Aslında bu dehşetle dolu, insanlıkdışı dünya Avrupa’nın en uzak köşelerine dek uzandığında ben bu beladan kaçmıştım. Ve o, yeryüzünde görünmez olduktan sonra da, çağdaşım pek […]
Zütfü Livaneli – Leyla’nın Evi
Çoğu kişi İstanbul Boğazı’nı yazın sever, ben kışına vurgunum. Kar yağarken camgöbeğine dönüşen akıntılarını, kıyıya çekilmiş san, kırmızı, mavi boyalı sandalların üzerinde biriken beyaz karı, yiyecek arayan martıları sık sık seyrederim. Bir de iki yaka arasında mekik dokuyan motorlarını. Bir kış günü hiçbir işim yokken bu motorlardan birine binip karşı kıyıya gittim, sonra geri döndüm. […]
Zülfü Livaneli – Son Ada’nın Çocukları
İ lkokula başladığım Amasya’da, iki dağ arasından akan Yeşilırmak kıyısındaki iki katlı bir evin üst katında otururduk. Babam o kentin savcısıydı. Yeşilırmak her yıl en az bir kez taşar, evin alt kapısını kaplayan sular bizi tepelerdeki tanıdık evlerine sığınmak zorunda bırakırdı. Nehrin öte yakasındaki dağla ilgili güzel bir masal anlatılır, Ferhat adlı delikanlının, sevdalısı Şirin’e […]
Zülfü Livaneli – Sevdalım Hayat
Bir miras kavgasında köylünün birini dövmüşler. Adam kasabadaki arzuhalciye gitmiş, “Beni dövdüler!” demiş ve bir şikayet dilekçesi yazmasını istemiş. “İyi” demiş arzuhalci, “öğleden sonra gel al.” Sonra geçmiş daktilosunun başına, usta bir arzuhalcinin bütün hünerlerini kullanarak, en etkili kelimeleri seçerek başlamış yazmaya. Köylü öğleden sonra gitmiş. Arzuhalci, onun parmak basarak onaylamasından önce yazdıklarını baştan sona […]
Zülfü Livaneli – Sanat Uzun Hayat Kısa
Nâzım’m dediği gibi, insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri, bir ulu ırmak akıyor bu dünyada. İnsanın resim yapmaya başlamasından bu yana on binlerce yıl geçti. Larry Shiner’i anarak söylersek, birileri onu “icat” etmeden önce de, insanın hayatında sanat vardı. Geçinme çabasının, daha kolay ve daha güzel yaşama uğraşının, hayatını ve kendini üretme sürecinin […]
Zülfü Livaneli – Rüzgarlar Hep Gençtir
Zülfü Livaneli – Livaneli’nin Penceresinden
Ankara’da Ziilfii Livaneli Kiiltiir Merkezi’nin ac;1h§1 s1rasmda kiirsiiye c;ikan Yunanistan eski Bai;;bakan1 Yorgo Papandreu “Livaneli’nin konui;;mas1na, onun birlei;;tirici diline ve sozlerine bugiin her zamankinden daha fazla ihtiyac; var” demi§ti. Papandreu’nun o giin miizikten yazma, pek c;ok sanatsal alana biiyiik katkida bulunmu§ yaratic1 bir zihin ve diinya c;ap1nda ilerici hareketlere omuz veren bir aydm olarak tammlad1gi […]
Zülfü Livaneli – Harem
Zülfü Livaneli – Gölgeler
Konstantiniyye Oteli’ni yazarken bunun hem dünyada az da olsa örnekleri bulunan bir senfonik roman hem de bir şehrengiz olmasına çalışmıştım. Özellikle, şehirdeki olayları ve kişileri anlatan ve bizde ı8. yüzyılda doruğa çıkmış olan edebi gelenek “şehrengiz”in tekrar gündeme getirilmesiydi amacım. Öyle ya; modern romam Batı’dan aldık ama bu türün dışında çok zengin anlatı biçimlerimiz var. […]
Zülfü Livaneli – Arafatta bir Çocuk
Gözlerinin üstüne dek indirdiği şapkayı hiç çıkarmıyordu başından. Çok uzun siperlikli, kırmızı, mavi, sarı dilimli bir boyacı şapkasıydı. Boya fabrikasının adı yazılıydı üstünde. Kıyıdan köşeden tek tel saçı görünmesin diye sıkı sıkı çekiştiriyor, önüne baktığında bir şey göremez oluyordu. Öğretmen bile bir şey söylediğinde, görebilmek için başını iyice arkaya atması gerekiyordu. Eski eşyaların atıldığı bir […]
Zulfu Livaneli – Son Ada
Zülfü’nün yeni romanı üstüne çoktandır bir yazı yazmak istiyor, rahat günler arıyordum. Son Ada romanı beni vurmuştu. Bu romanı bir kere okudum. Elim değdikçe bir daha, bir daha okudum. Üst üste okuduğum bu roman üstüne ne yazılacaktı, merak ediyordum. Bekledim, bekledim, eleştirmenlerimizden ses çıkmıyordu. Bir tane mi, iki tane mi eleştiri gördüm. Eleştirmen olduğunu bildiğim […]
Zulfu Livaneli – Serenad
Uçakta rahat eden insanlar, yeryüzünden sekiz bin metre yukarıda, boşlukta, metal bir kutunun içinde olduklarını unutup kafalarını şarabın kalitesine, yemeğin lezzetine, koltukların genişliğine takanlardır ki, hemen söyleyeyim ben de onlardan biriyim. Frankfurt-Boston uçağının rahat koltuğunda, beyaz Porto şarabımı yudumlayarak, jet motorlarının tatlı homurtularını dinlemekteyim. Yemek servisinden sonra uçak karanlıklara gömüldü bile. Yolcuların kimi kendilerine dağıtılmış […]
Zulfu Livaneli – Leyla’nin Evi
Çoğu kişi İstanbul Boğazı’nı yazın sever, ben kışına vurgunum. Kar yağarken camgöbeğine dönüşen akıntılarını, kıyıya çekilmiş sarı, kırmızı, mavi boyalı sandalların üzerinde biriken beyaz karı, yiyecek arayan martıları sık sık seyrederim. Bir de iki yaka arasında mekik dokuyan motorlarını. Bir kış günü hiçbir işim yokken bu motorlardan birine binip karşı kıyıya gittim, sonra geri döndüm. […]
Zulfu Livaneli – Konstantiniyye Oteli
Düşerken adı Zehra’ydı, bunu biliyor. Otel odasının banyosunda başını önce lavaboya, sonra küvetin kenarına vuran genç kadın parlak mermer zemine düşerken adının Zehra olduğunu biliyor; soyadı Ertan, Zehra Ertan. Bunu aklımda tutmam gerekiyor diye geçirdi mi içinden, sonradan mı böyle bir yakıştırmada bulundu, bunu bilmesi –bilmemiz– olanaksız; çünkü düşüşten sonra başka bir dünyaya ait olduğunu, […]
Zulfu Livaneli – Kardesimin Hikayesi
Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde […]