Ahmet Çiğdem – Bir İmkan Olarak Modernite Weber ve Habermas

Walter Benjamin, “eski güzel şeylerden değil, yeni kötü şeylerden başlamak gerekir” diye yazar. Her zaman Benjamin’in belirttiği ihtimâllerin dışında başka bir ihtimâlin varolduğuna inanarak hareket etmeye eğilimliyizdir; eski güzel şeylerden başlamanın, yeni kötü şeylerin belirlenmesine engel olmadığını veya yeni kötü şeylerden düşünmeye ya da eylemeye başlanmasının, eski güzel şeyleri unutturmaması gerektiğini düşünürüz. Ancak hareket noktamız, düşünme biçimimizin ruhu olarak somutlaştığından ve düşüncemizin muhtevasını belirlediğinden, genellikle ya eski güzel şeylere ya da kötü yeni şeylere teslim olduğumuzu kavramakta gecikmeyiz. Hem içinde yaşadığımız gerçekliğin hem de felsefe, sosyal teori ve sosyolojinin giderek başat kavramları haline gelen rasyonalite ve modernite kavramlarını, bir burjuva Marx olarak adlandırılan Max Weber ve Marksist bir Weber olarak yaftalanan Jürgen Habermas’m perspektifleri içerisinde, bu kavramları bireysel ve toplumsal varoluşun özgürleşimi açısından birer imkân olarak gören ve bu sıfatla yeniden inşa etmeyi amaçlayan bu 7 çalışmada, geçmişin artık diriltilemeyecek kadar uzakta kalması ve bu uzaklığın kırıcılığı nedeniyle kötü de olsa yeniyi olumlamaya, yemdeki diriltici ruhu ortaya çıkarmaya yönelik içerleyici tavrm dışında kalmaya çalıştım – sonuçsuz bir çaba olduğunu bile bile. Çünkü kişisel olarak yeni kötü şeylerin tedirginliğini, eski güzel şeylerin huzuruna tercih ederim. Nitekim rasyonalite ve modernite kavramlarının çağdaş ve dolaysız gerçeklik içerisindeki deformasyonlarmm anlaşılmasının ve yorumlanmasının geçmişten değil, ancak tarihsel bugünden, yaşadığımız şimdiden kalkılarak mümkün olabileceğini vurgulama iştiyakı, bütünüyle bu tercihten kaynaklanmıştır. Weber ve Habermas’a ilişkin adlandırmaları özellikle zikredişim, bazen birbirleriyle zorunlu olarak karşıtlaştırılan isimlerin, kavramların, teorilerin ve dünya görüşlerinin aslında ancak “birlikte” anlamlı ve işlevsel olacağı düşüncesine dayanır. Bilimlerin kendi teorik nesnelerini haklılaştırmak ve birer bilim olarak kurumsal saygınlıklarını korumak üzere, tarihi ve bu tarihin felsefe ya da sosyoloji olarak ortaya çıkan bilgisini dönemselleştirmeleri, karşıt kutuplara yerleştirmeleri ve ancak birini diğerinin varoluşuyla mümkün kılmaları her zaman yalnızca pedagojik niyetler taşımaz; aynı zamanda gerçekliğin ancak bu biçimde kavranabileceğine ilişkin açık bir ideolojik girişimi de yansıtır. İncelenen tarafları birbirine indirgeyerek, özerkliklerini ve özgünlüklerini ortadan kaldıran bir tür indirgemecilikten ya da her birini mutlaklaştırılmış bir ayrıştırılmışlık içerisinde ele alan düalizmden kaçınmak, hem teorik olarak daha verimli sonuçlar üretebilir hem de metodolojik olarak daha rasyonel bir yapının oluşmasına katkıda bulunabilir. Burada değişik biçimlerde ifade edilse de sonuçta, öznenin kendisini gerçeklikle ve araştırma nesnesiyle mesafelendirmesini dikte eden herhangi bir akademik ya da extra-aka8 demik kaygıdan uzakta kalmaya (örneğin “nesnellik” ya da muhtevası boşaltılmış bir “sorumluluk etiği”), ele aldığım bütün kavram ve kişileri, teori ve yaklaşımları metin içerisinde köşe taşlarını sunmuş olmayı ümit ettiğim bir zeminde değerlendirmeye çalıştım – hakettiklerini veren ve özgüllüklerini tanıyan bir zeminde. Bu kitap, büyük oranda 1995 yılında ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde yazdığım doktora tezine dayanmaktadır. Özellikle Weber ve Habermas’la ilgili 5. ve 6. bölümler, tezdeki biçimlerini ve hüviyetlerini korumaktadırlar. Ancak bunun dışındaki bütün bölümleri hemen hemen baştan yazdım; bazı eklemeler ve çıkartmalar yaptım.


En önemlisi de aklı, rasyonaliteyi ve moderniteyi yemden tarihsel bir imkân olarak değerlendirmeyi öngören esas iddiamı güçlendirecek hususları biraz daha öne çıkartmaya çalıştım. Bu nedenle çalışmanın bu biçimiyle değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Kendisine dair hissiyatımı ifade edebilmenin güçlüğüne rağmen, 1986 yılından bu yana gerek ODTÜ’deki akademik çalışmalarım gerekse diğer teorik ilgilerime gösterdiği alâka ve yaptığı katkılar nedeniyle Elisabeth Özdalga’ya minnettarım; hissettiklerim kuru bir şükranın ötesindedir. ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden Bahattin Akşit, Sencer Ayata, Haşan Ünal Nalbantoğlu ve Ahmet İnam’a, üzerimdeki emekleri nedeniyle teşekkür etmek isterim. Levent Köker’e dostluğu, arkadaşlığı ve öğreticiliği nedeniyle müteşekkirim; benim için yaptıkları, ödenemez bir borç olarak karşımda durmaktadır. Lise talebeliğimden bu yana Saadettin Elibol ve İsmet Özel, her zaman iyi şeyler yapmam için beni zorladılar. Barlas Tolan, Kadir Cangızbay, İhsan Sezai, Erkan Akın ve Belma Tokuroğlu’na Gazi Üniversitesi’ndeki dost iklimi nedeniyle teşekkür ederim. Tanıl Bora, Kemal Can ve Murat Gültekingil, Eser Köker, Nihat ve Nuriye Genç uzun yıllardır sıkıntılarımı paylaştılar, ilgilerini esirgemediler. 9 Ancak Mücellâ olmasaydı, bu çalışma asla bitmeyecekti. Kitabı, ben dünya işleriyle uğraşıp dururken, dünyanın yaşanılmayacak kadar kötü olduğunu çok önceden farkedip bizi terkeden kardeşim Osman Ramazan’a adıyorum. Onu özledim. Ahmet Çiğdem Haziran 1997, Küçükesat, Ankara BİRİNCİ BÖLÜM Giriş: Kavramsal Mukaddem e Toplumsal rasyonalite sorunu münhasıran “rasyonalizasyon olarak modernite” sorununa işaret eder ve bu durumda toplumsal rasyonalite sadece “modernite” anlamına gelecektir. Çağdaş toplumsal düşüncedeki diğer bütün başat kavramlar gibi, rasyonalite kavramı da modernite sorunu içerisinde yeni bir muhteva kazanmıştır ve bu muhteva ancak, kavramın tarihsel ve toplumsal boyutlarının bu soruna bağlı analiziyle anlaşılabilir. Bu biçimde algılandığında, bu tez, herhangi bir tekil girişimin üstesinden gelebileceği bir tez değildir ve birçok bakımdan haklılaştırılmaya muhtaçtır. Başlangıçta, öncelikle ve ilkesel olarak yapılması gereken, sosyolojinin, “teorik nesnesine” ve sonra da “tarih” yorumuna bağlı olarak yeniden inşasıdır.

Modernlik olarak toplumsal rasyonalite sorunu ve sosyolojinin teorik nesnesinde önerilen radikal değişiklik hem bilim kavramının hem de sosyoloji kavramının geleneksel ve yerleşik anlayışlarıyla yürütülemeyeceğinden, sosyolojide teorik ve metodik bir öncülleri yenileme uğraşını zorunlu kılar. Sosyolojinin ya da herhangi türden bir entelektüel atılımın tarihle 11 ilişkisini pratik bir niyetle yeniden kurmak, bu zorunluluğun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Böyle bir perspektif içinde Max Weber ve Jürgen Habermas, işaret edilen anlamda herhangi bir amaç taşıyan bir çalışmanın aslî figürleri olacaklardır. Elbette başka adlar ve başka yaklaşımlar da sözkonusu olabilir; nitekim özellikle IV bölümde, bu istikamette bir arayışa bağlı olarak Marx, Tönnies ve Simmel’in görüşleri ele alınmıştır. Tarihle ilişki kurmak, bugünle ilişki kurmak; bugünün, bugüne ait şeylerin ve süreçlerin olmuş olma ve olacak olma biçimlerinin tarihselliğini tekrar kurmak demektir. Tarihsel anlayış, tarihsel bugünün, tarihsel şimdinin anlayışıdır. Marx ve Nietzsche’nin, Weber ve Habermas için tarihsel bugünün tabiatına nüfuz etmenin anahtarları olması, Weber ve Habermas’m modernite vukufunun, modernite ve modern toplum tahayyülünün, modern birey imgesinin bu düşünürlerce belirlenmesi gibi, Weber ve Habermas da benim için modernliğin, geç-modern çağın, “postmodern durumun” konumlanabileceği, teşhis edilebileceği ve nihayet eleştirilebileceği bir çerçeveyi çizmelerinden ötürü anlamlı ve işlevseldirler. Weber ve Habermas, her biri farklı amaçlarla da olsa, tarihin bugünün üzerine kapanmış gerçekliğini analiz etmeyi hedeflediklerinden, geleneksel akademik kişiliğin, teorik tutumun da dışına çıkarlar ve bu nedenle de sundukları teorik çerçeve ve düşünür profiliyle paylaşılacak birçok özellikleri bulunmaktadır. Sosyolojinin, bir modernite teorisini gözeten yeniden oryantasyonu, bir rasyonalite teorisiyle de desteklenmek durumundadır. Bu teori, akim toplumsaldaki tamamlanmasını açığa çıkartarak modernitenin tarihsel oluşumunda belirleyici aktüalizasyonunu araştıran bir teori olmalıdır. Bu boyutlar gerçekte tam da bu çalışmanın merkezî sorusunu, modernitenin bir idea ve süreç olarak nasıl kurulduğu so12 rusunu karşılamaktadır. Bu soruyu yukarıda andığımız isimlere bağlı olarak şöyle ifade edebiliriz: Toplumsal rasyonalite olarak modernite sorununun sübjektif yanı (bir idea olarak modernite) Habermas’m modernite projesinin yeniden inşası çabasında nasıl ele alınmaktadır? Aynı sorunun objektif yanı (bir süreç olarak modernite), Weber’in, modernitenin tarihsel, ekonomik ve dinî formasyonunu açıklayan yaklaşımında nasıl analiz edilmektedir? Demek ki, total bir modernite kavramsallaştırımmdan çok, bir idea ve bir süreç olarak modernite kavramım izleyeceğiz. Bu amaçla özgül bir toplumsal düşünce geleneğine (Alman geleneği) eğildik, çünkü bu gelenek özellikle modernite teorilerinde örneklenmiş ve modernite sorunu bu gelenek içerisinde dolaysız bir şekilde ortaya konulmuştur. Weber ve Habermas’m düşünür kimliklerine ve düşüncelerine verilen ehemmiyet, modernite sorununun anlaşılmasına yaptıkları katkılar nedeniyledir. Weber, genellikle modernitenin bir süreç olarak konulmasıyla ilgilidir; bu husus, Weber’in rasyonalizyon ve dinî modernite ve modernitenin kurumsal gelişmesi üzerine çalışmalarıyla belirginleşir.

Habermas moderniteyi özellikle bir idea, bir tasarım olarak kavrar; modernite projesi, modernliğin tarihsel ve toplumsal formlarına -bu formlar modernite ideasınm gerçekleşimi olmalarına rağmen- indirgenemez. Modernitede hâlâ savunulabilecek olan, modernliğin özbilincinde yankılanan, modern kültürde, estetik ve ahlâkta gerçekleşen, bu projenin kendi üzerine düşünme yeteneğidir. Bir idea olarak modernite, rasyonalite sorunu ile iki ters, fakat tamamlayıcı boyutta ilişkilidir. Rasyonalite ve onun bir türevi toplumsal rasyonalite, modernitenin bir ürünü olarak değerlendirilebilir ve/veya modernite rasyonalitenin gerçek sonucu ya da ürünü olarak kavranabilir. Bu bir “tarihsel öncelik” sorunu değil ve fakat rasyonalite ve moder13 nite arasındaki “seçmeci yakınlaşma” sorunudur. “Dinî modernité sosyolojisi”nde Weber, moderniteyi rasyonalitenin bir vargısı (conséquence) olarak görmeye eğilimlidir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir