Cem Eroğul – Cumhurbaşkanının Denetim İşlevi

Söze, bir gerçeği saptamakla başlamak istiyorum. Günümüzde, cumhurbaşkanının rejim içindeki yeri konusunda, ne öğretide, ne de uygulamada, bir görüş birliğine varılmış değildir. Bazen, bu alandaki çekişmeler öyle bir düzeye ulaşmaktadır ki, işbaşındaki cumhurbaşkanları bile kendi yetkileri konusunda duraksamaya düşebilmektedirler. Gerçekten de, anımsanacağı gibi, TRT genel müdürlüğü ile ilgili kararnamelerin yarattığı yoğun eleştiriler karşısında, Korutürk, yetkilerinin açıklığa kavuşturulmasını isteme gereğini duymuştur1 . Cumhurbaşkanının rejim içindeki yeri konusunda, bu denli ayrık görüşlerin ortaya çıkmış bulunmasını nasıl açıklamak gerekir? Kanımca, bu ayrıklığın kaynağı, çok yönlü bir olguya, genellikle tek yönden bakma; veya çeşitli yönleri birleştirmeden, yanyana sıralama eğiliminde aranmalıdır. Bazı görüşler tarihe, göreneğe, uygulamaya, bazıları siyasal gerçeklere, bazıları tüzel (hukukî) düzenlemelere, bazıları benzer yabancı düzenlerle karşılaştırmalara, bazıları belli bir sisteme ilişkin dar kuramlara, bazıları ise günün gereksinmelerine öncelik vermekte; veya bu önceliklerden birini yeğlemeden, bunları arka arkaya dizmektedirler. Sonuçta ortaya, çok kez bağlantısız, bazen de çelişkili bir düşünce demeti çıkmaktadır. Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Türkçe Sözlük’e göre, «denetlemek», «neler olduğunu, ne olacağını anlamak için göz altında (1) Cumhuriyet, 22 Ocak 1976. 36 Doç. Dr. Cem EROGUL bulundurmak», demektir. Ancak, denetim salt bir seyircilik olmadığına göre, bu tanımın yetersizliği ortadadır. Denetimin, «anlama» ile sınırlı bu edilgin boyutunun yanı sıra, bir de, «belli bir işlem, eylem veya durumun belli bir kurala uygunluğunu sağlamak için ona karışma» biçiminde tanımlanabilecek, etkin bir yönü bulunduğu da açıktır. Bu karışmanın alanı ve ölçüsü, denetim hakkına sahip olanın denetlenecek düzen içindeki durumuna, bu durumdan doğan görev ve yetkilerine göre belirlenir. Dolayısıyla, cumhurbaşkanının denetim işlevi, doğrudan doğruya onun rejim içindeki yerine bağlıdır.


Bu yerin doğru bir biçimde saptanması, denetim işlevinin nitelik ve kapsamının belirlenebilmesi için zorunludur. O halde karşımızdaki temel yöntem sorunu, konunun türlü yönlerini birleştiren, kapsamlı ve türdeş bir yaklaşım bulabilmektir. Bana ayrılan kısa zaman içinde size sunacağım bildiri*, işte bu yolda bir denemedir. Amacı, cumhurbaşkanının denetim işlevini, rejimin tümünü göz önünden hiç ayırmadan belirleyebilmektir. Bu gereğe bağlı kalmaya çalışarak, konuyu dört ana başlık altında ele alacağım: I. Denetimin Dayanakları; II. Denetimin Araçları; III. Denetimin Sınırları; IV. Denetimin Geleceği. Ayrıca, Sonuç bölümünde, bu bildiride savunulan görüşlerin temel doğrultusunu özetlemeye çalışacağım. I. DENETİMİN DAYANAKLARI A. Tarihsel Dayanaklar Cumhurbaşkanının denetim işlevi araştırılırken, ilk bakılacak alan tarihtir. Gerçekten de, her ülkede cumhurbaşkanlığı kurumu, belli bir tarihsel oluşumun ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bugünkü durumunu anlayabilmek ve hatta belirleyebilmek için, bugünü yaratan süreci bilmek zorunlu olmaktadır.

Örneğin, Federal Almanya Temel Yasası’nın yarattığı cumhurbaşkanı modelinin gerisinde, Weimar Cumhuriyeti’nde demokrasinin katledilmesini önleyememiş cumhurbaşkanlarının acı deneyimi yatmaktadır. Fransa’da ise, V. Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı cumhurbaşkanı tipi, kökü tâ II. Cumhuriyeti yıkan Başkan Louis Bonaparte’a dek uzanan, karmaşık ve zengin bir mirasın ürünüdür. (*) Bu bildiri, 27-29 Ocak 1978 günlerinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde toplanan ve «Türkiye’de Demokrasinin Denetim Kurumları»nı konu edinen, Üçüncü Siyasal Bilim Kongresi’ne sunulmuştur. CUMHURBAŞKANININ DENETİM İŞLEVİ Aynı durum bizim için de geçerlidir. Bizde demokrasinin oluşum sürecine bakıldığında, tarihin sunduğu temel veri kısaca şöyledir: Türkiye Cumhuriyeti’nde, demokrasi tarihinin her önemli dönemecinde, bir cumhurbaşkanının damgası vardır. Ayrıntılara hiç girmeden, temel olgulara şöyle bir genel bakış bile, bu önermeyi kanıtlamaya yeter. Türk demokrasisinin temeli olan ulusal egemenlik, Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ürünüdür. Demokratik düzenin bizim için zorunlu olan devlet biçimi, yani cumhuriyet, Atatürk’ün girişimiyle ilan edilmiştir. Çağdaş Türkiye’de ilk siyasal parti, Cumhuriyet Halk Fırkası, Atatürk’ün başkanlığında kurulmuştur. Ülkemizde demokrasinin yeşermesi için vazgeçilmez, bir önkoşul durumunda olan laiklik, en çok Atatürk’ün çabalarıyla yerleşmiştir. Oluşmakta olan demokrasiye tüzel çerçevelik eden 1924 Anayasası, 1926 Yurttaşlar Yasası gibi yasalar kabul edilirken; bugün ellinci yılını kutladığımız abece (alfabe) devrimi gibi demokrasinin kaçınılmaz gereği olan kültür atılımları yapılırken, hep Atatürk önderdir. İlk cumhurbaşkanının başlattığı bu gelenek, onun ölümüyle de son bulmamıştır. Çok partili düzenin kuruluşu ve her türlü tehlikeye karşı azimle savunulması, ikinci cumhurbaşkanı olan İnönü’nün en büyük eseridir.

Üçüncü cumhurbaşkanı olan Bayar, Demokrat Parti’nin başkanı olarak, siyasetin halka götürülmesine, yani demokrasinin çok önemli bir aşamayı daha tırmanmasına öncülük etmiştir. Dördüncü cumhurbaşkanı Gürsel ise, 27 Mayıs ve 13 Kasım 1960 darbelerine önderlik etmiş, böylece bugünkü göreli çoğulculuğa ulaşmamızda büyük katkılarda bulunmuştur. Gerçi, demokrasi savaşımında, cumhurbaşkanlarının olumsuz etkileri de olmuştur. Atatürk halkçılığı gerçekleştirememiş, İnönü ile Bayar, ezilen sınıfların çok partili düzenden yararlanmalarını önlemişler, laikliğin önemli darbeler almasına göz yummuşlar, Gürsel, askeri siyasete katmış, Sunay ise, 12 Mart döneminin cumhurbaşkanı olma talihsizliğine uğramıştır. Ama, şu gerçek apaçık ortadadır ki, demokrasi terazisinde tartıldığında, Türkiye’de cumhurbaşkanları, hem kurucu, hem sürdürücü, hem de geliştirici olarak, daima ön sırada bir yer tutmuşlardır. İşte bu temel veri akılda tutulmazsa, günümüz rejimi içinde cumhurbaşkanlığı kurumunun yerini doğru olarak saptamaya olanak yoktur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir