Danielle Steel – Tutku Yillari

Alarm saat altıyı biraz geçe çaldı. Kadın gerindi, bir kolunu yorganın altından çıkararak saati susturdu. Hâlâ onu hiç duymamış olduğunu farzedebilir, uykusuna devam edebilirdi. Gitmek zorunda değildi… Her şey farklıydı… Sonra telefon çaldı. “Kahretsin!” Kaitlin Harper yatağın içinde doğruldu. Önceki gün örmüş olduğu kahverengi uzun saçları omuzlarındaydı ve yüzü güneşten bronzlaşmıştı. Telefon bir kez daha çaldı. Kaitlin içini çekerek ahizeyi kaldırırken, esnemesinin duyulmaması için dişlerini birbirine kenetledi. Mutlu olduğu zamanlar hep gülermiş gibi görünen çok hoş bir ağzı vardı, ama bugün yeşil gözleri şimdiden çok fazla ciddi görünüyordu. Artık iyice uyanmıştı. Oysa uyuyup her şeyi unutmak çok daha kolaydı. “Selam, Kate,” Tanıdık sesi duyunca gülümsedi. Arayanın Felicia olduğunu tahmin etmeliydi. Nerede olduğunu başka hiç kimse bilmiyordu. “Bu saatte ayakta ne yapıyorsun?” “Eh, alışılmış şeyleri.


” Kate’in yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. “Saat altıda mı? Ne kadar da alışılmış.” Licia’yı. buna inanmayacak kadar iyi tanıyordu. Felicia Norman saat sekizden önce pek yataktan çıkamazdı ve bürosundaki sekreteri onu saat ondan önce sarsıcı haberlerle yüz yüze getirmemesi konusunda dikkatlice uyarılmıştı. Sabahın altısının onun saati olduğu kesinlikle söylenemezdi. Ama Kate sözkonusu olduğunda durum farklıydı. Kate için bu inanılmaz saatte bile kalkabilirdi. “Beni kontrol etmekten daha iyi bir işin yok mu, Licia?” “Şu anda yok. Eee, yeni bir şey var mı?” Felicia’nın kendini uyanık tutmak için ne kadar zorlandığı sesinden anlaşılıyordu. Manikürlü eliyle – 5 – keskin hatlı yüzündeki buz mavisi gözlerini kaparken, omuzlarına inen biçimli sarı saçları yastığının üzerine yayılmıştı. Kate gibi onun da yüzü tıpkı bir modelinkini andırıyordu, ama o Kate’ten on iki yaş büyüktü. ‘Tabii ki yok, aptal. Ve seni seviyorum. Ama ben iyiyim.

Yemin ederim.” “İyi. Yalnızca belki bugün oraya gelmemi istersin diye düşünmüştüm.” Oraya… Gizli bir yer için, gizli bir sözcük. Ve Felicia yalnızca arkadaşıyla ‘orada’ buluşabilmek için, iki saatlik araba yolculuğunu göze alıyordu. Ne için? Kate bunun üstesinden yalnız başına gelmek zorundaydı. Bunu biliyordu. İnsan sonsuza dek sırtını başkalarına dayayamazdı. Bunu zaten yeterince uzun bir süre yapmıştı. “Hayır, Licia, iyiyim. Ayrıca, bana bakıcılık yapmak için gün ortasında işten çıkmaya devam edecek olursan seni kapı dışarı ederler.” Felicia Norman, San Francisco’nun en şık mağazalarından birinin moda direktörüydü ve Kate onunla orada mankenlik yaptığı sıralarda tanışmıştı. “Saçmalama. Yokluğumu farketmeyeceklerdir bile.” Ama bunun bir yalan olduğunu her ikisi de biliyordu.

Kate’in bilmediği bir diğer şey de, Felicia’nın o öğleden sonra Norell gösterisini denetlemek zorunda olduğuydu. Bütün kış çizgisini. Üç gün sonra Halston, gelecek hafta da Blass gösterileri yapılacaktı. Bu hayal gücünün sınırlarını zorlayacak bir durumdu. Felicia için bile. Ama Kate bütün bunlardan kurtulmuştu. Aylardan beri mevsim ve çizgileri düşünmüyordu. “Küçük dostum nasıl?” Bu soruyu sorarken Felicia’nın sesi yumuşamıştı. Kate’in de gözlerinde yeniden bir gülücük belirdi. Bu seferki gerçek bir gülücüktü. Elini karnının üzerinde gezdirdi. Üç hafta daha… üç hafta… ve Tom… “Oğlum çok iyi.” “Bebeğin erkek olduğundan nasıl emin olabiliyorsun? Beni bile buna inandırdın.” Felicia geçen hafta yedinci kata ısmarlamış olduğu bebek giysilerini düşünerek gülümsedi. “Her neyse, erkek olsa iyi olur!” Her ikisi de güldüler.

“Olacak. Tom dedi ki…” Bunu bir sessizlik izledi. Bu sözleri ağzından kaçırmıştı. “Her neyse hayatım, bugün bir bakıcıya ihtiyacım yok. Yemin ederim. San Francisco’da kalıp iki saat daha uyuyabilir ve huzur- – 6 — lu bir biçimde işine gidebilirsin. Sana ihtiyacım olursa ararım. Güven bana.” “Bu sözleri daha önce nerede duymuştum?” Felicia yumuşak ve derin bir ses tonuyla güldü. “Eğer senin aramanı bekleyecek olursam saçlarım beyazlar. Bu arada, önümüzdeki hafta sonunda gelsem olur mu?” “Yine mi? Buna dayanabilecek misin?” Dört aydır neredeyse her hafta sonu gitmişti. Öte yandan Kate de onu bekler olmuştu. Felicia’nın sorması ve Kate’in buna verdiği yanıt formaliteden başka bir şey değildi. “Sana ne getirmemi istersin?” “Hiçbir şey! Felicia Norman, eğer bana bir hamile giysisi daha getirecek olursan bağırırım! Bütün bu elbiseleri nerede giyeceğimi düşünüyorsun? Süpermarkete giderken mi? Hayatım, ben bir sığır kasabasında yaşıyorum. Bilirsin işte; burada erkekler fanila, kadınlarda ev elbiseleriyle dolaşıyorlar.

İşte böyle.” Kate’in sesi neşeliydi. Ama Felicia’nınki değildi. “Bu senin kahrolası hatan. Sana söylemiştim.” “Aman, kapa çeneni. Ben burada mutluyum.” Kate kendi kendine gülümsedi. “Sen çılgının birisin. Bu yalnızca hamileliğin neden olduğu bir yuva içgüdüsü. Hele bir bebek doğsun. Aklın başına gelecektir.” Felicia buna kesin olarak inanıyordu. Şimdiden uygun bir daire aramaya başlamıştı bile. Telegraph Hill’de, kendi evinin hemen yakınında çok iyi iki üç daire vardı.

Kate’in orada kalması delilikti. Ama o da bunu farkedecekti. Başlangıçtaki coşkusu yavaş yavaş ölmekteydi. Birkaç ay sonra huzura geri dönecekti. “Hey, Licia,” Kate çalar saatine baktı. “Kalksam iyi olacak. Önümde üç saatlik bir araba yolculuğu var.” Yatağının içinde dikkatle gerindi. Bacaklarına kramp girmesinden korkuyordu. Kramp yüzünden yataktan sıçrayak kalkmak zorunda kalmak istemiyordu. Yaptığına ‘sıçramak’ denebilirse tabii. “Bu da ayrı bir konu. Önümüzdeki ay içinde oraya gitmekten vazgeçmelisin; en azından bebek doğana kadar. Gereksiz yere,” “Licia, seni seviyorum. Hoşçakal.

” Kate yavaşça telefonu kapadı. — 7 — Bu sözleri daha önce de işitmişti. Ne yaptığının bilincindeydi. Bu, yapmak zorunda olduğu, yapmak istediği şeydi. Ayrıca başka bir seçeneği var mıydı? Oraya gitmekten şimdi nasıl vazgeçebilirdi? Yavaşça yana doğru yuvarlanarak, yatağının kenarına oturdu. Pencereden görünen dağlara bakarak derin bir soluk aldı. Düşünceleri yıllarca ve kilometrelerce uzaktaydı; bir ömür boyu uzakta. Tom…” Çok sessiz konuşmuştu. Yalnızca tek bir sözcük. Bunu yüksek sesle söyleyip söylemediğinden bile emin değildi. Tom… neden burada değildi? Neden şu anda küveti doldurmuyor, duşun altında şarkı söylemiyor ya da mutfakta ona takılmıyordu?. Gerçekten gitmiş miydi? Adını söylediğinde, onun sesini duyması üzerinden henüz o kadar az bir zaman geçmişti ki! Yanında olmuştu. Her zaman. Uzun boylu, sarışın, yakışıklı Tom. Her zaman güler, onu kucaklardı.

Harika anlar yaratmakta ustaydı. Tom’la kolejdeki ilk yılında tanışmıştı. Tom’un takımı San Francisco’ya gelmiş ve Kate önce maça, sonra da bir partiye gitmişti. Oradakilerden biri takımdan birini tanıyordu. Çılgınlık ve şans… Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştı. Ona on sekiz yaşında âşık olmuştu. O bir futbol oyuncusuydu. Bu durum başlangıçta komiğine gitmişti. Bir futbolcu… Ama Tom yalnızca bir futbolcu değildi. O özeldi. O Tom Harper’dı. Sevgi dolu, sıcak ve düşünceliydi. Tom’un babası Pen-silvanya’da kömür işçisiydi, annesi ise oğlunun okuyabilmesi için garson olarak çalışmıştı. Tom koleje gidebilmek için gecegündüz, yaz-kış demeden çalışmış, sonunda da futbolu sayesinde burs almıştı. O bir yıldız olmuştu.

Sonra da bir profesyonel. Sonra gerçek bir yıldız. Bir tür ulusal kahraman. Tom Harper… Kate onunla karşılaştığında Tom bir yıldızdı. Tom… “Selam Prenses,” Gözleri Kate’in üzerinde sıcak yaz yağmuru damlaları gibi gezindi. “Selam,” Kate kendini aptal gibi hissediyordu. Selam… aklına söyleyecek daha iyi bir şey gelmemişti. Gerçekte ona söyleyebileceği başka bir şey yoktu. Midesinde keskin bir sızı vardı. Gözlerini başka yana çevirdi. Araştırıcı bir ifadeyle yüzüne bakan parlak mavi gözler, o gülümseyiş, onun için çok fazlaydı. O gözlere bakmak, güneşe bakmaya çalışmaktan farksızdı. “San Francisco’lu musun?” Tom dev boyuyla ona yukarıdan baka- — 8 — rak gülümsüyordu. İriyarı, güçlü yapılı bir adamdı; vücut biçimi tam mesleö1 ıin gerektirdiği gibiydi. Kate onun kendisi hakkında ne düşün-düğr.

-ıü merak ediyordu. Herhalde gülünç olduğunu veya bir yeniyet-rv’i /a da yalnızca bir çocuk olduğunu. “Evet, San Francisco’luyum. Ya sen?” Birdenbire her ikisi de gülmeye başladılar; çünkü Kate, Tom’un oralı olmadığını biliyordu. Tom Harper’in nereli olduğunu herkes biliyordu. Ve takımın merkezi de Chicago’daydı. “Neden bu kadar utangaçsın?” “Ben… şey… ah kahretsin!” Yine güldüler ve o andan sonra her şey yoluna girdi. Birlikte partiden sıvışıp hamburger yemeye gittiler. “Arkadaşların buna üzülürler mi?” “Herhalde,” Tezgâhta hemen onun yanındaki tabureye oturmuş tek bacağını sallayan Kate, sosu damlayan hamburgerinin üzerinden bakarak mutlu bir ifadeyle gülüyordu. Aslında partiden sonra bir yerde randevusu vardı, ama artık bunun önemi yoktu. Şu anda Tom Harper’la birlikteydi. Bu fikre alışmak oldukça zordu. Öte yandan onun, hakkında işitmiş olduğu efsanelerle de pek bir ilgisi yoktu. O yalnızca bir erkekti. Kate ondan hoşlanmıştı.

Tom Harper olduğu için değil, nazik biri olduğu için. Hayır… bundan da fazlası vardı… ama Kate bunun ne olduğundan pek emin değildi. Tek bildiği şey; tuhaf küçük bir kelebeğin, içinde mutlulukla uçup durduğuydu. Tom’a ne zaman baksa aynı şey oluyordu. Acaba o da bunu farketmiş miydi? “Bunu sık sık yapar mısın, Prenses? Yani partilerde randevularını atlatır mısın?” Bir an için Kate’e ciddi ciddi baktı, sonra birlikte gülmeye başladılar. “Asla. Yemin ederim.” “Bunu bana yapmasan çok iyi olur.” “Başüstüne efendim.” Gece boyunca birbirlerine takılıp, birlikte güldüler. Kate bir yandan ona yakınlaştığını hissederken, bir yandan da kendini çok önemsiz hissediyordu. Tom, Kate’in kendisini küçük bir kız gibi hissetmesine neden oluyor; ama aynı zamanda da sanki ömrü boyunca onun gelip kendisini korumasını beklemiş gibi güven duymasını sağlıyordu. Bu çok tuhaf bir duyguydu, ama Kate bundan hoşlanmıştı. Hamburgerleri-__ g __ ni yedikten sonra Carmel’e gidip, okyanus kıyısında yürüdüler. Ama Tom onunla sevişmeye kalkışmadı.

Yalnızca yürüdüler, el ele tutuştular ve güneş doğana kadar konuştular. Birbirlerine çocuklukları ve gençlik-leriyle ilgili anılarını anlattılar. “Bak bir de ne anlatacağım…” “Çok güzel bir kızsın, Kate. Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Kate bu soruya gülerek karşılık verdi ve yavaşça Tom’un gömleğinin arkasına bir avuç dolusu kum fırlattı. Tom da ona aynı şekilde karşılık verince, Kate onun kendisini öpeceğini sandı. Ama Tom bunu yapmadı. Oysa Kate onu öpmek için umutsuz bir arzu duyuyordu. “Yeter artık. Ben çok ciddiyim. Ne yapmak istiyorsun?” Bu soru karşısında Kate omzunu silkerek arkasına yaslandı. “Bilmiyorum. Koleje daha yeni başladım. Sanırım ya siyasi bilimler ya da edebiyat gibi yararlı bir dal seçeceğim. Kim bilir? Belki de mezun olduktan sonra Saks’ta kozmetik ürünleri satarım.” Ya da buralardan kaçar, serseri olur veya öğretmenlik, hemşirelik, itfaiyecilik yapardı… Bu ne aptalca bir soruydu böyle.

Tom masmavi gözleriyle ona gülümseyerek bakınca, neredeyse pantolonunun dikişlerinin erimesine neden oldu. “Kaç yaşındasın, Kate?” Sorularla dolu biriydi ve Kate’e onu önceden tanıyormuş gibi bakıyordu. Sanki bütün bu sorular yalnızca bir formaliteden ibaretti. Nedense Kate, Tom’un sorduğu soruların yanıtlarını bildiğini hissediyordu. “Geçen ay on sekizimi doldurdum. Ya sen?” “Yirmi sekiz yaşındayım hayatım. Senden tam on yaş büyüğüm. Hemen hemen yolun yarısına geldim. Bu meslekte sonuna geldiğim bile söylenebilir.” Bunları söylerken yüzü gerilmişti. “Peki ya jübilenden sonra ne yapacaksın?” “Seninle birlikte Saks’ta kozmetik ürünleri satarım.” Kate bunu gözünün önüne getirince gülmekten kendini alamadı. Tom çok uzun boyluydu, onun zırhlı bir savaş gemisinden daha küçük bir şey sattığını düşünmek olanaksızdı. “Emekli futbolcular ne yaparlar?” “Evlenirler. Çocukları olur.

Bira içerler. Şişmanlarlar. Sigorta poliçesi satarlar. Hayattaki diğer iyi şeyleri yaparlar.” Sesi yan alaycı, yarı korkulu ve çok ciddiydi. — 10 — “Kulağa korkunç geliyor.” Kate hafifçe gülümseyerek denize bakarken Tom koluyla omuzlarını sardı. “Pek sayılmaz.” Bu sözleri söylerken aklında sigorta poliçesi satmakla ilgili söyledikleri vardı. Sonra Kate’e baktı. “Sence evlenmek ve çocuk sahibi olmak korkunç mu, Kate?” Kate omuzlarını silkti. “Sanırım. Bütün bunlar benden çok uzakta.” “Çok gençsin.” Tom bu sözleri öylesine ciddi bir ifadeyle söylemişti ki, Kate gülmeye başladı.

“Evet, büyükbaba.” “Mezun olduktan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” “Ciddi olarak mı? Avrupa’ya gitmeyi. Birkaç yıl orada yaşamak istiyorum. Etrafta dolaşmak… Çalışmak… Önüme gelen fırsatları değerlendirmek. Sanırım o zamana kadar okul disipliniyle iyice beslenmiş olurum.” Bütün bunların gerçekleşmesi İçin daha önünde üç yıl vardı. “Demek bunu böyle adlandırıyorsun: ‘Disiplin’. Tom, Kate’in partiye birlikte geldiği zengin çocuklardan oluşan gürültücü grubu düşünerek kendi kendine gülümsedi. Hepsi de Stanford’a gidiyordu. Hepsinin de parası ve şık giysileri vardı, dışarıdaki park yerinde de bir Morgan’la yepyeni bir Corvet duruyordu. “Avrupa’nın neresine gideceksin?” “Viyana ya da Milano’ya. Belki de Bolonya’ya. Ya da Münih’e. Henüz karar vermedim. Ama gideceğim yer küçük bir yer olacak.

” “Cık, cık, cık.” “Hey, kes sesini.” Tom’u öpme arzusu yine iyice kabarmıştı. Karanlık gecede gülümsedi. İşte tam burada, Tom Harper’in kollarının arasında oturuyordu. Ülkedeki kadınların yarısı onun yerinde olmak için çıldırırdı. İşte iki çocuk gibi oturmuş, neşeyle konuşuyorlardı ve Tom kolunu onun omzuna atmıştı. Anne babası bilse bu duruma pek sevinmezlerdi. Bunu düşünerek bir kez daha gülümsedi. “Seninkiler nasıl insanlar?” Sanki Tom düşüncelerini okumuş gibiydi. “Sıkıcı, ama samrım iyi insanlar. Ben tek çocuğum ve oldukça geç doğmuşum. Benden çok şey bekliyorlar.” “Sen de bunları yerine getiriyor musun?” “Çoğu zaman. Ama aslında bunu yapmamalıyım.

Onlara kötü alışkanlıklar kazandırdım. Şimdi her zaman onların isteklerine uymamı bek- — 11 — liyorlar. Birkaç yıllığına buradan uzaklaşmak istememin nedenlerinden biri de bu zaten. Kolejdeki son yılımı bile yurtdışında okuyabilirim. Ya da gelecek yaz giderim.” “Babacığının desteğiyle tabii.” Tom’un sesinde bir kendini beğenmişlik havası vardı. Kate öfke saçan yeşil gözlerini ona doğru çevirdi. “Bu şart değil. Kendi paramı kendim kazanıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, yolculuğumun parasını kendim ödemeyi tercih ederim. Orada bir iş bulabilirsem tabii.” “Üzgünüm, Prenses, bu yalnızca bir tahmindi. Bilemiyorum…bu gece partiye geldiğin grup son derece varlıklı görünüyordu. Michigan State’deyken böyle tiplerle beraber oldum.

Hepsi de Grosse Pointe, Scottsdale ya da buna benzer bir yerdendi. Hep aynı şey.” Kate başını salladı. Ona katılmıyor değildi, ama bütün o çocuklarla aynı kefeye konmak hoşuna gitmemişti. Ne var ki, onun ne demek istediğini biliyordu. Hiçbir zaman karşı koymadığı halde, bu yaşam tarzı aslında onun da pek hoşuna gitmiyordu. Herkes her şeye sahipti sanki. Yaşamlarında baskı, acı, sorun ve dert yoktu. Çok fazla şeye sahiptiler ve Kate’in de durumu onlardan farklı değildi. Ama en azından o bunların bilincindeydi. “Kendi paranı kazanmakla ne kastettin?” Tom’un neşesi yerine gelmişti. Kate sıkkın bir ifadeyle karşılık verdi. “Modellik yapıyorum.” “Ciddi misin? Dergiler için filan mı?” Bu gerçekten onun için sürpriz olmuştu. Bu meslek için uygun bir görünüme sahip olmasına sahipti, ama Tom onun çalışmadığını tahmin etmişti.

Öte yandan modellik hoş bir işti. Bundan oldukça etkilenmişti. Dönüp Kate’e baktı, yüzündeki öfke izleri yumuşamıştı. “Her türlü iş için modellik yapıyorum. Geçen yıl bir reklam filmi çevirdim. Çoğu zaman I. Magnin, Saks ve bunun gibi mağazalardaki defilelere çağrılırım. Yalnızca bu iş için kente inmek bazen çok sıkıcı oluyor, ama iyi para ödüyorlar ve bu da bana bir tür bağımsızlık kazandırıyor. Ayrıca bazen de son derece hoş vakit geçiriyorum.” Tom, Kate’in, ince uzun gövdesi üzerinde beş yüz dolarlık bir elbiseyle podyumda bir ceylan gibi yürüdüğünü görür gibiydi. Tom’un moda hakkında pek bilgisi yoksa da doğru tahmin etmişti. — 12 — ‘ “Okulu bitirdikten sonra Avrupa’da yapmak istediğin iş mankenlik mi?” Sıcacık koluyla Kate’in omuzlarını sararken, ona merakla baktı. Kate’in rahatı yerindeydi. “Yalnızca açlıktan ölmekten başka seçeneğim kalmazsa. Aslında başka şeyler yapmak istiyorum.

” “Ne gibi şeyler?” Kate’i kendine biraz daha yaklaştırdı. Kate hayatında ilk defa bir erkeğin kendisiyle sevişmesini istiyordu. Bu çılgınlıktı. Bakireydi ve onu tanımıyordu bile… henüz. Ama o, bir kızın ilk defa birlikte olmayı isteyeceği erkeklerdendi. Onun son derece nazik ve sevecen olacağını hayal edebiliyordu. “Hadi, Kate, Avrupa’da ne tür ‘başka şeyler’ yapmak istiyorsun?” Sesinde belli belirsiz bir alay vardı. Kate gülümsedi. Her zaman bu şekilde konuşan bir ağabeyi olmasını dilemişti. “Bilmiyorum. Belki bir gazete için çalışmak. Ya da bir dergi için. Gazeteci olabilirim. Örneğin Roma ya da Paris’te.” Konuşurken yüzü aydınlanmıştı.

Tom onun saçlarını karıştırdı. “Dinle, küçük, neden mankenlikte karar kılıp bir hanımefendi gibi yaşamıyorsun? Yangın ve katillerin peşinden koşup ne yapacaksın? Tanrım, bu işi burada da yapabilirsin. İngilizce olarak.” “Babam bunu duyarsa sinir krizi geçirir.” Kıkırdadı. “Ben de öyle.” Sanki Kate’i görünmeyen kötülüklerden korumak istermişçesine, onu iyice kendine yaklaştırdı. “Sen bir parti kuşusun, Tom Harper. Ben korkunç iyi bir yazarım. Çok iyi bir gazeteci olabilirim.” “iyi bir yazar olduğunu kim söylüyor?” “Ben. Ve günün birinde bir kitap yazacağım.” Kahretsin, ağzından kaçırmıştı. Gözlerini kaçırıp sustu. “Bu konuda ciddisin, öyle değil mi, Kate?” Tom’un sesi sabah kadar yumuşaktı, Kate yavaşça başını salladı.

“Öyleyse belki bir gün gerçekten yazarsın.” Onun hayallerini altüst etmek istemediği için son derece dikkatli konuşmaya çalışıyordu. “Bir zamanlar ben de kitap yazmak istiyordum. Ama bu düşünceden vazgeçtim.” “Neden vazgeçtin?” Kate dehşete kapılmış gibiydi. Tom ciddiyetini bozmamak için kendini zorladı. Onun bu ateşliliği hoşuna gidiyordu. “Yazamadığım için bu düşünceden vazgeçtim. Belki bir gün kitabı- — 13 — mı benim yerime sen yazarsın.” Bir süre denizi seyrederek ve yüzlerine vuran gece melteminin tadını çıkararak, sessizce oturdular. Birlikte Tom’un kalın parkasının altına girmişlerdi. Yeniden konuşmaya başlamadan önce epey bir zaman geçti. “Ailen ne yapmanı istiyor?” “Daha sonra mı?” Tom başını salladı. “Ah, herhangi ‘hoş’ bir şey. Müzede bir iş ya da üniversitede veya lisede öğretmenlik.

Ya da hepsinden iyisi bir koca bulmam. Sıkıcı şeyler. Ya sen? Gazeteler bize senin ne kadar muhteşem bir oyuncu olduğunu anlatmaktan vazgeçince, ne yapmayı düşünüyorsun?” Kumsalda yatarken tıpkı bir çocuğa benziyordu, ama gözlerinde kadınsı bir ateş vardı ve Tom.Harper da bunun farkındaydı. “Sana söylediğim gibi, jübilemi yapacağım, sonra da birlikte kitabımı yazacağız.” Kate bu sözler karşısında hiçbir yorum yapmadı. Sessizce güneşin doğuşunu izledikten sonra San Francisco’ya döndüler. “Seni bırakmadan önce kahvaltı etmek ister misin?” Palo Alto’daydı-lar ve Tom’un kentte kaldığı sürece kullanmak için kiraladığı küçük İngiliz spor arabayla Kate’in oturduğu sokağa iyice yaklaşmışlardf “Sanırım gitsem iyi olacak.” Eğer annesi arayıp, onun bütün geceyi dışarda geçirdiğini öğrendiyse, Kate buna iyi bir bahane bulmak zorundaydı. Ama herhalde kızlar onu ele vermemişlerdi. O da sık sık onlar için küçük yalanlar söylerdi. Dört kızdan ikisi artık bakire değildi. Ve üçüncüleri de bu durumu değiştirmek için fırsat kolluyordu. Kate buna aldırmıyordu ya da en azından Tom’u tanıyana kadar aldırmamıştı. “Bu geceye ne dersin?” Kate üzgün bir tavırla karşılık verdi.

“Çıkamam. Aileme onlarla akşam yemeği yiyeceğime söz verdim. Yemekten sonrası için de senfoni için bilet almışlar. Ondan sonra buluşmaya ne dersin?” Kahretsin, kahretsin, kahretsin… Sonra o kentten ayrılacak ve onu bir daha göremeyecekti.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir