Doris Lessing – Pek Sevimli Olmayan Bir Hikâye

Anlatılması oldukça güç bir hikaye bu. Neresini vurgulamalı? Kimin bakış açısında yazmalı? .Aşıkları (onlar kendilerini bu kelimeyle tanımlamadıklarına göre, suçu işleyen çift mi demeli yoksa?) bakış açısından anlatmak, bir hayatı onun içinde pek fazla yer tutmayan birinin ağzından anlatmak gibi olur, sözgelimi, Cornwall’da oturan çiftçi kuzenini ara sıra birkaç kez ziyarete giden bir Kanadalının bu sıradan buluşmaları Cornwall’daki çiftliktekilerin hayat hikayesiymiş gibi yazmaya kalkışmasına benzer bu. Ya da akıp giden yılları Artık Yıl’daki bir fazla günle açıklamak gibi bir şey olur. Oysa geleneksel bakışla anlatmak çok kolay: iki evlilik var, ikisi de evlilikler ne kadar mutlu olabilirse o kadar mutlu. Toplumun bakış açısından örnek sayılabilecek bu evlilikleri bozan gizli bir kanser, görünmez bir kötülük var. Ama bu gizli felaket evlilikleri çürütmedi, hatta hiçbir önemi yok gibiydi. Hikayeyi aldatılan iki kişinin bakış açısından anlatmak imkansız çünkü ikisi de aldatıldıklarını bilmiyordu. Anlatabilecekleri bir şey yoktu. Bütün bunlar yirmi yıl kadar böyle gitti: sonra bir şey oldu ve durum değişti. Açıkçası, olan şuydu: Sözkonusu dört kişiden biri öldü. Jwna o yirmi yılın herhangi bir anında yukarıda anlatılanlar olduğu gibi doğruyu yansıtıyordu: geleneksel ahlak bu evlilikler için iki yüzlü, tamamen yalana ve şehvete bulaşmış diyebilirdi; zina yapanların bakış açısından ise, yaptıkları doktor yasakladıktan sonra çukulata yemenin zevkini birbirleriyle paylaşmaktan fazla bir şey değildi. Ama ölümden sonra, vurgunun yeri kaydı: yirmi yıl çukulata yemenin uzunca süren önemsizliği bambaşka bir şeyin giriş bölümü gibi görünebilir: şans eseri sorumluluk duygusu bir hafiflik ya da duyarsızlığın yerini mi almıştı? Ama ya o ölüm olmasaydı? Konuya böyle değişik açılardan bakmanın saçma olduğu düşüncesinden kolay kolay kurtulamıyor insan. Frederick Jones Althea ile, Henry Smith Muriel ‘le aynı tarihte, 194 7’ de evlendiler. Hepsi ayrı ayrı savaşla çok içli dışlı olmuşlardı, hem bazen tehlikeli biçimlerde.


Ama savaş bittikten sonra onları en çok etkileyen şeyin savaşın hiç bitmeyecek gibi sürüp gitmesi olduğunu anlamışlardı. Sonu hiç gelmeyecekti sanki. Pek Sevimli Olmayan Hir Hikaye 47 Evlendikleri sırada nasıl duygular içinde olduklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Frederick ile Althea, Henry ile Muriel o cins insanlar (orta sınıf, liberal, edebiyattan epey haberli) kendilerini öyle durumlarda nasıl hissederlerse tam öyle hissediyorlardı. Onların koşulları ise başta güvence, şefkat, sıcaklık olmak üzere her türlü duygusal açlıktan oluşuyordu ve bütün bunlar uzunca sürmüş bir savas yüzünden ortalamanın üstünde seyrediyordu. Dördü de tam anlamıyla durumlarının farkındaydı, ve kendilerine o cins insanların alaylı hoşgörüsüyle bakabiliyorlardı, birbirleriyle kendi psikolojileri üzerine oldukça zeki tartışmalar yapıyorlardı. Anne babaları, onların kendileriyle ilgili görüşlerine uygun bir hayata asla katlanamazlardı. Ama gene de bu gençlerin tasarı ve amaçları onların aynı yaştaki tasarı ve amaçlarıyla benzeşiyordu. İki çift de, evliliklerinin hayatlarının temeli olmasını, çocuk doğurmayı ve onları iyi yetiştirmeyi umuyorlardı. Ve istedikleri gibi de oldu. Ayrıca birbirlerine sadık kalmayı da umuyorlardı. Bu evliliklerin gerçekleştiği tarihlerde çiftler tanışmıyordu. Dr. Smith ‘ve Dr. J ones her biri kendi köşesinde bir ortaklığa girmeyi ve imkan olursa yoksul bir bölgede bir klinik açmayı düşünüyorlardı.

İkisi de savaş dolayısıyla idealist olmuştu, hatta ideoloji yapmayan cinsten sosyalistlerdi. İlan verdiler, mektupla ilişki kurdular, birbirlerinden hoşlandılar ve zenginler kadar yoksul insanların da bolca bulunduğu İngiltere’nin Batısında bir kır kentinde iş kurdular. Birbirlerine çok uzak olmayan evler satın alındı. İki erkek birlikte çalışabileceklerine güvenip çoktan arkadaş oldukları sırada karıları henüz tanışmıyordu. Bu olayın gerçekleşme zamanının artık geldiği anlaşılıyordu. Bu bir kutlama olacaktı. Dördü, küçük kentin beş mil uzağında, içinde barı da olan bir lokantada buluşacaktı. İyi geçinmenin önemini dördü de biliyordu. Aslında iki kadın da kendilerinin “geçinmesi” gerçekten bu kadar önemliyse bu işin neden bu kadar geciktirildiği konusunda ufak şakalarla yakınmaya başlamışlardı. Kent dışındaki lokantaya yol alan iki arabada da aynı hava esiyordu. Tatsız, neşesiz. Kadınlar kendilerini küçümsenmiş hissediyorlardı, erkekler kadınların belki de haklı olduklarını ama asıl meselenin işe başlayıp eve yerleşmek olduğu sırada bu konuda huysuzlanmanın mantıksız olduğunu düşünüyorlardı. Dördü de bu yemeği dört gözle beklemişti, iyi yemekleriyle ünlü bir lokanta seçmişlerdi, ama hepsi de farklı sebeplerle orada bulunmaya içerliyordu. Çok farklı psikolojilerle birbirlerinin huzuruna çıktılar. Kadınlar ilk anda birbirlerini sevdiklerini anladılar ama pekala tersi de olabilirdi! – ve erkeklere karşı ortak bir dava açıldı.

Dördü birlikte bara geçtiler, canlı ve iddialı bir grup oldukları göze çarpıyordu. Yemek zamanı lokantaya döndüklerinde tatsız hava dağılmıştı. Sofraya geçip şarap ve güzel yemeklerin başına oturdular. İlgi çekiyorlardı çünkü belirli 48 Defter bir olay için giyinip kuşandıkları belliydi ama daha çok durumlarının iyi olduğunun bilincinde olan insanların hoşnutluğunu yansıttıkları için ilginçtiler. Bu onların hayatının ·doruk noktasıydı: çok uzun süren savaş bıkkınlığı sona ermişti, erkekler henüz otuzlu kadınlar ise yirmili yaşların içindeydi. Nihayet gerçek hayatlarının başladığı duygusunu yaşıyorlardı. Dördü de güzel görünüşlü insanlardı. Erkeklerin tipi aynıydı; bu konuda daha şimdiden birçok şaka yapılmıştı. İkisi de esmer, iri yapılıydı, ikisinde de doktorlara yaraşan o otorite havası vardı, eşlerinin dediği gibi rahat tiplerdi. Kadınlar da hoştu. Çok geçmeden hayat üzerine birçok görüşlerinin aynı olduğunu ortaya koydular (birbirlerine pasaportlarını gösterir gibi): Hayat güçtü ama kendisinden iyi şeyler beklenmeliydi; Tanrı- ölmüştü; çocuklar- yetiştirilmelerinde önemli olan anlayış ve disiplin dozunu ayarlamaktı; toplum – sağduyuya dayanan yumuşak ama kararlı bir yönetimle’düzelebilirdi ama asla aşırılığa gidilmemeliydi. Onlar için her şey yolundaydı; her şey düzelecekti. Epeyce uzun bir zaman, lokanta kapanana kadar masada, yemekleri, şarapları ve mutluluklarıyla başbaşa oturdular. Toprağın kırağı ile örtüldüğü soğuk, berrak bir geceye çıktılar. Öyle oldu ki, Frederick Jones ile Muriel ve Henry Smith ile Althea arasında süren konuşma kesilemedi ve çiftler bu düzen içinde arabaların başına geldiler.

Henry, “Son kadehi bizde içelim” diye seslendi, arkadaşının karısına yanına binmesi için yardım ederken ve sonra eve doğru hareket etti. Frederick ile Muriel bir tek söz bile söylemeden onların gitmesini seyrettiler, sonra birbirlerine döndüler ve sarıldılar. Bu sarılmayı, konuşmalarının kaçınılmaz devamı olarak tarif etmek en uygunu. Bundan sonra Frederick arabasını birkaç yüz metre ilerideki, kırağının parladığı küçük koruya sürdü ve motoru durdurdu, ceketini otların üzerine serdi, sonra da Muriel’le seviştiler- hayır, bu doğru değil, seks yaptılar, enerjiyle, zevkle, hoşlanarak; altlarında bir kat tüvit kumaş, buz gibi bir kırağı soğuğunda çıplaklıklarıyla kendilerini ayıran hiçbir şey olmadan yattılar. Sonra kalkıp giyindiler, arabaya dönüp kente gittiler. Frederick Muriel’i kapıya getirdi ve ötekilerle sözleştikleri gibi son kadehi içmek için içeri girdi, sonra kendi karısını alıp eve gitti. O gece her iki evli çift de geçirdikleri gecenin atmosferinden bekleneceği gibi uzun uzun seviştiler. Muriel de Frederick de, onlar gibi davranış incelemesine meraklı olan insanlardan beklenebileceği kadar incelemediler bu davranışlarını. Mesele şuydu: Olay o kadar beklenenin dışında, inançlarına o kadar ters, onlara o kadar aykırıydı ki, ne duyduklarını anlamak bir yana ne düşünmeleri gerektiğini bile bilmiyorlardı. Muriel olup biteni hep bir gecelik bir şey olarak düşünmekten yanaydı. Önemsiz bir şey demişti -“alçakça” fazla ahlakçı bir kelime olacaktı bunun için. Frederick, o güne kadar hem mesleği gereği hem de kişisel Pek Sevimli Olmayan Bir Hikaye 49 görüşü olar�k rasgele cinsel ilişkilerin doyurucu olamayacağı konusunda çok söz söylemişti. Muayene odasında, bu tür ilişkilerin dikkatle hesaplanmış sonuçlarını -zührevi hastalıkları, gebeliği- anlatırdı. Yaptığının ahlaki bir yargı vermek olmadığını hep belirtirdi; hayır, yalnızca sağlık üzerine bir yargıydı onunkisi. “Pislik” kelimesini kullandığı işitilmişti.

Muriel ile Frederick gibi iki insanın ilke olarak ciddi bir aşk ilişkisinden, derin bir bağlanmadan yana oldukları söylenebilir. Savaş sırasında bile rasgele cinsel ilişkilerden kaçınmrşlardı. Böylece, bu kadar olağandışı bir davranışı unutmak mümkün olmadığı halde ikisi de bu konu üzerine çok düşünmediler. Olayı kendileri ile ilgili düşünceleri arasına sığdıramıyorlardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir