Gerard De Villiers – 04 Sas Icin Samba

Istakoz sambasının kanı kızıştıran müziği birden kesildi, hazin bir ses duyuldu! : ; — «Kardeşlerim, dua edin. Ruhunuzu gömlek yıkar ‘gibi yütayıp günahlarınızdan arının. Bugün ruhların, saf ruhların bayramadır. Gün yeniden doğana kadar günah işlemeyin…» Ses kesildi, yerini bir dinî şarkı söyleyen koro aldı.; Radyo-Guernavara’nın yeni başlayan dinî programını dinleyen bir zenci, kulağını portatif radyosuna yapıştırmış,,. dinî müziğin ritmine ayak uydurarak sallana sallana yürüyordu. Morro Babylonia’dan aşağıya doğru inen zencinin arkasından uzun bir insan dizisi geliyorduEllerindeki yanan mumlar ile zenciler, tek tek veya gruplar halinde Favella denilen gecekondulardan iniyorlardı-. Uzaktan bakınca, Morros’un yamaçlarındaki patikalar üzerinde sürünerek ilerliyen binlerce ayaklı bir kırkayağı andırıyorlardı. Tropiklerde âdet olduğu üzere, Rio de Janeiro’da da gece birden çöküyordu» Deniz,, kıyısında Copacabana’dan Flamingo’ya kadar uzanan modern binaların ışıkları yanmıştıMorros’un yamaçlarında çıkıntılar meydana getiren ve. âdeta asılı gibi duran Favellas’larda birkaç gaz lâmbası hafif hafif göz kırpıyordu; gaz lâmbalı evler, zengin sayılıyordu. Lüks ile sefalet, dünyanın başka hiçbir şehrinde Rio’daki kadar birbirine karışmış değildir. Brezilyalılar düz arazide, modern binalar inşa etmiş, Morros’un yamaçlarını da fakirlerle ormana terketmişlerdi.


Rio’nun göbeğinde bile insan başım kaldırınca, tropik bir gecekondudan başka bir şey olmayan bir Favella görebilirBunlarda elektrik ve su yoktur. Bir odada on kişi yaşarlarDünya yüzünde mevcut en yüksek ölüm nisbeti de buradadır. Fakat Brezilya’nın en iyi Samba’cıları da yine buralardan çıkarO gece zenciler, şehrin zenginlere ait mozaik kaldırımlarına doğru inerlerken, zıplayarak dansetmiyorlardı. Taksitle aldıkları on kruzeiro’luk mumlarım ciddî ifadelerle ellerinde tutuyorlardı- Mayıs’m ilk pazartesi günü kutlanan Ruhlar Bayramı dolayısiyle imkânı olan herkes, ibadet yerlerine birer — 6 — mum taşıyarak ölülerinin ruhlarına saygı göstermek zorundaydı. İbadet yerlerinden biri, Copacabana’yı Rio de Janeiro’- nun merkez mahallesi Botafogo’ya bağlayan tünelin ağzında bulunuyordu- Bir levha üzerine konulmuş yüzlerce mum, karanlıkta ışıldıyordu- Levhanın üzerinde tünelin inşaatından önce o mevkide oturan ve sefalet içinde yüzen yüz onaltı ailenin V.alj Lacerda’nm kendilerine hediye ettiği şahane evlerde oturdukları yazılı idi. Sessiz bir kalabalık, yanan mumları seyrediyor- Ayakta veya diz çökerek dua-ediyorduBirdenbire Rio’nun bütün kiliselerinin çanları çalmağa başladı. İnce ve sessiz veya Notre-Dame de Copacabana gibi şiddetli bir şekilde yas çanları çalıyor, çan sesleri trafiği» uğultusunu bastırıyorduişinden dönen yaşlı bir zenci kadın, çanların ritmine ayak uydurmuş, kafasını sallaya sallaya yürürken, anide dehşetle durdu: Mumların yandığı ibadet yerinden birkaç metre ötede, Aveftida JuÜano Moreira üzerinde bir ceset, upuzun yatıyordu- Etrafına dört mum yerleştirilmişti- Ruhlar Bayramı dolayısiyle yapılan dinî telkinlere herkesin kulak asmadığı belliydi, zira ölünün sırtında büyük çaplı iki kurşunun açtığı delikler görülüyorduZenci kadın, alelacele bir haç çıkardı, kendi kendine bir dua mırıldandı, sonra bacaklarının bütün hızı ile oradan uzak’aştıOtomobiiler ölüye hürmet göstererek yanından dolanı]» gidiyorlardı. Yayalar ise cesede korkuyla bakıyorlardı. Durup bakanların sayısı ise çok azdı. Brezilya âdetlerine göre, kaza veya cinayet neticesinde ölenlerin cesedi, aileleri gelip alıncaya kadar yerinde bırakılırdı- Ancak bu arada Ölüye hürmette de kusur edilmez, ayakucu ile başının gerisine ikişer mum dikilirdi. Mumlar yerde bir ceset yattığını da işaret etmeğe yarardıCesedi ilk gören Morro Babylonia’nm zencileri hiç tereddüt etmemiş, ibadet yerine gitmeden önce, ellerindeki mumları cesedin etrafına, hâlâ sıcak olan asfaltın üzerine yerleştirmişlerdi- Hattâ programlarında meydana gelen bu değişiklik onları memnun bile etmişti. Dindarlıkları, ölünün sırtında pahalı bir gri elbise, pırıl pırıl bir beyaz gömlek ve ayaklarında ince deriden ayakkabılar bulunduğunu farketmelerine mâni olmamıştı. Durmadan genişleyen adamın sırtındaki kan lekesi elbiseyi berbat etmişti. Fakat her şeye rağmen, iyi giyimli olduğu hade, Favella’lı bir fakir gibi sokakta ölmenin mümkün olduğunu düşünmek insana huzur veriyorduBir polis arabası gelerek cesedin yanında durdu,. İki polis arabadan inerek birer haç işareti çıkardılar, sonra yüzünü görmek için cesedi çevirdiler. Ölü, kaldırıma dikey durumda yatıyordu- Karşı kaldmma geçerken arkasından vurulmuş olacaktıKırk yaşlarında kadardı. Sarışındı- Sol elinin yüzük parmağında iri bir şövalye yüzük vardı.

Gözleri açıktı ve gözlerde hiçbir hayret alâmeti yoktuPolislerden biri ceplerini karıştırdı. Önce portföyünü aldı, içinden ikiye katlı bir uçak bileti çıkardı: Zürich – Rio de Janeiro SAS Şirketinin gidiş – geliş bileti idi. Uçağı o sabah Rio’ya varmıştı- Dönüş için rezervasyon yapılmamıştı- îç cebinden Prens Malko Linge ismini taşıyan bir Amerikan pasaportu çıktı. Viyana’da doğmuştu!. Resim, adamın resmi idiEvrakı, da yolunda görünüyordu. Yolunda olmayan şey, ölünün karnı üzerinde bir çıkıntı yapan siyah tabancası ile kılıfıydı. Tabanca doluydu, namluya da bir kurşun sürülmüştüBrezilyalı polis, son olarak pantakmun cebinden beş biner kruzeiros’luk kaim bir deste para çıkardı. Biraz tereddüt ettikten sonra onları portföyün içine yerleştirdi. Her ihtimale karşı halka sordu: — «Cinayete ait bir bilgisi olan mı var mı? Ortalıkta bir ölüm sessizliği vardı- Bütün gözler cesede doğru çevrildi- Orada bir görgü şahidi bulunmuş büe olsa, susardı- Ölüye hiçbir faydası olmadıktan sonra, güneşli bir günü müdüriyette geçinmeğe ne mâna vardı? Ancak bu sefer hakikaten kimsenin bir bildiği yoktu. Adam yoldan geçen bir otomobilden atılan ve ağzında susturucu bulunan bir silâhın kurşunları ile öldürülmüştüPolis, omuzlarını sükti- «Cesede kimse dokunmasın!» diye ihtar etti. Sonra devriye arabasına binerek uzakaştı. İhtar lüzumsuzdu, zira Brezilyalılar bir cesede dokunmayı göze almazlardı. Ancak ayakkabılarını çalmak istedikleri zaman, böy le tehlikeli işlere girişirlerdi. Fakat bu defa etraf fazla kalabalıktı, kimse de ayakkabı bile çalmağa teşebbüs etmezdi. Kalabalık dağıldı, ölü dört mumun arasında tek basma kaldı- Biraz ötede bulunan ibadet yerinde, diz çöken kalaba- — 8 — lığm dua mıı-ıidanırken çıkardığı ses duyuluyordu- Zenciler, •Adam her şeye rağmen iyi bir günde ölmüş,» diye düşünüyorlardı.

Onlara göre ruhunun istirahatı için en münasip zamanı bulmuştu,. Dört mum. sönmek üzereydi, ölünün göğsünden akan kanın yerde meydana getirdiği leke de epey büyümüştü- Bnden uzun siyah bir araba geldi, cesedin yanında durdu- içinden üç erkek indi, Biri Station – wagon arabanın arka tarafını açtı. Diğer ikisi cesedi omuzlarından tutarak kaldırdılar- Arabadan çıkarılan bir sedyenin üzerine koydular. Ölünün ayağı mumlardan birine çarparak söndürdü. Cesedi kaldıranlar Brezilyalı değillerdi. Etraftan seyredenlere aldırmadan arabalarına bindiler, yarım bir tur yaparak Copacabana’ya giden tünelin içinde kayboldular- Araba gözden kaybolunca birkaç yaramaz, yerde kalan mumları kapışmak için koşuştular- Büyük bir iş yaparcasına mumları Morı-o Babylonia ibadet yerine yerleştirdiler, sonra onlar da büyükler gibi diz çöküp dua etmeğe koyuldular. Yerde ziftin yavaş yavaş emdiği koyu bir lekeyle ve mum izlerinden başka bir şey kalmamıştı. , Bu arada siyah araba Copacabana plajı boyunca uzanan Barata Tiberio caddesinde yol alıyordu- Halkın oturduğu iyi mahallelerden biri olan İparıema’ya giden tünelden geçti. Şehrin lüks mahallelerinden Leblon’u katetti, deniz boyunca uzanan Avenida Niemeyer yolu ile şehirden çıktı- Kuzeye doğru bir müddet yol aldıktan sonra, Rio’nun otuz kilometre uzunluğımdaki en güzel plajı «Barra de Tijuca» ya doğru sola döndü. «Barra de Tijuca» Rio’nun en meşhur plajıdır. Kocalarına ihanet eden kadınlar, gece kulüplerinde eğlendikten sonra, buraya gelir ve Okyanusa karşı arabaların içinde âşıklarına teslim olurlardı. Gündüzleri bile yol boyuna sıralanmış bir düzine arabaya rastlanırdı. Siyah araba, âşıkların önünden geçti. Arkasını denize vererek küçük bir yola girdi, bir açıklığın önünde durduÜç adam arabadan çıkardıkları âletlerle bir çukur kazmağa koyuldular ve çok geçmeden derin bir mezar meydana getirdiler.

Tek kelime konuşmadan cesedi arabadan çıkararak çukura attılar. Toprağı tekrar çukura doldurdular, taze toprağı biraz ezdiler ve birkaç kürek çakıl taşı serpiştirdiler- — 9 — Urübuslar (1) cesedi bulana kadar, birkaç ay geçerdi. Araba yarım; tur yaparak tekrar Rio’ya doğru yola koyuldu- İçindekiler denize bakan yol boyunca duran âşıkların arabalarının yanındaki bir Volkswagen’i farketmediler bile. Halbuki Volkswagen yeni gelmişti ve içinde sıkışık vaziyette oturan dört erkek de aşktan bambaşka şeyler düşünüyordu. Vblkswagendeküer siyah arabanın uzaklaşmasını beklediler, sonra arabalarından çıktılar- İki kişinin ellerinde lâmbalar vardı. Mezarı bulmakta güçlük çekmediler. İçlerinden biri küfrederek koşmağa koyuldu- Biraz ötede köylülere ait bir kulübe vardı. Adam, oradan iki kürekle döndü Sıra ile onar dakika kazdıktan sonra nihayet sarışın adamın cesedini topraktan çıkardılar- Cesedi otların üzerine uzatarak soymağa, koyuldular. Adasın çırılçıplak kalınca, içlerinden biri cesedi yana çevirdi, sonra cebinden bir bıçak çıkararak açtı- Mehtapta bı- «;ak hafifçe parlıyordu,., Adam, bir doğum günü pastası keser gibi hareket ediyordu- Bıçağını ölünün koltuk altına batırdı, bir dikdörtgen çizdi- Sonra başparmağı ve işaret parmağı ile derinin bir ucunu yakaladı ve meyva soyar gibi dikdörtgen şeklinde deri parçasını etten ayırdı. Bu işi yaparken hiç de iğrenir bir ha ­ li yoktu, Bilâkis ciddiyetle çalışan bir tıp öğrencisi gibi, kaşlarım çatmıştı. Adam, deri parçasını etten tamamen ayırdıktan sonra, bıçağını cesedin koluna sildi; bükerek cebine yerleştirdiİşini pek iyi bir şekilde yapmamıştı ama, yara oldukça muntazamdı, ölünün atletini alarak deri parçasını sardı ve cebine koydu, sonra yüzünü buruşturarak ayağa kalktı; uzun müddet eğik vaziyette kaldığı için kalçası ağırmıştıArkadaşlarından, ikisi hemen onun yerini aldılar- Ölüyü giydirdiler. Sonra çukurun başına kadar sürükleyerek içine attılar. Ceset yüzüstü düştü. Adamlardan biri ayağı Ue hafif hafif vurarak cesedi düzeltti.

Diğer iki adam da küreklerine sarılarak çukuru tekrar doldurdular. Mezarın göze çarpmaması için üzerinde biraz dolaşarak toprağı ezdiler. Sonunda ter içinde durdular. (1) Akbaba. — 10 — Cesetten bir deri parçası alan adam, yol üzerinde gözcülük ediyordu- Oradan âşıklardan başka geçen olmazdı. Arabaların içinde bulunan çiftlerin ise dışarıda olan bitende» haberleri bile yoktu. Ayrıca Atlantiğitı dev dalgaları muntazaman plajı döverek bir uğultu yapıyor, bütün diğer sesleri boğuyordu, Bu dehşet verici sahnenin tek şahidi, plajın kumları üzerinde sıçraya sjçraya dolaşan ve midye gibi deniz hayvanları arayan, garip küçük kum çulluklarından ibaretti. Dört adam, otomobillerine binip yarını bir tur yaparak Rio’ya doğru yola koyuldular. Plaj boyunca yavaş gidiyor, ikide bir takip edilip edilmediklerini kontrol için arkalarına bakıyorlardı. Daha sonra küçük Volksvvagen îpanema ve Copacabana yolu üe şehre girdi- Arabayı kullanan Excelsior Otelinin önünde uzanan bomboş plajda ağır ağır dolaşan iki akbaba farketti. Fren yaparak arabayı durdurdu, sonra çıkarak plaja atladı. Kuşlar yerlerinden kıpırdamadılarAdam, onları korkutmamak için yavaş yürüyordu. Yeter derecede yaklaşınca cebinden o iğrenç paketi çıkardı, atleti açarak içindeki deri parçasını kuşlara fırlattı. Hayvanlar he ­ men yaklaştılar, bir tanesi gagasını deri parçasına batırdı. îkinci kuş deriyi ilkinin ağzından almak için atıldı.

Adam hayatından memnun, geri döndü, hafifçe gülerek ayakkabılarmdaki kumu temizlemeğe koyuldu. … Tekrar direksiyon başına geçti. Botafogo tüneline gitmek için Princessa Isabel meydanını dönerken arabayı kullanan adam ilk defa konuştu. Başım sallayarak: — «Ölüsü kandilli,» dediDiğerleri seslerini çıkarmadılar, fakat başlarını sallayarak onu tasdik ettiler. Küçük araba Avenida Presjdent Vargas’a doğru akıp giden trafiğin arasına karıştı. Üç defa birkaç saniye için durdu, her duruşta adamlardan biri indi- Arabayı kullanan yalnız kalınca, onu tenha bir parka götürüp bıraktı, öbür arkadaşları gibi, kalabalığın içine karıştı- Geç olmasına rağmen, hava hâlâ sıcaktı ve carioca’lar (2) serin bir yer bulmak ümidiyle mozaik kaldırımları arşınlıyorlardı- (2) Rio halk!. — 11 — Tijuca’nın yamaçları şehirden çok daha serindir. Burası Rio şehrine hâkim yemyeşil büyük bir dağdır. Turistler için açılan birkaç yoldan başka hiçbir yeri kesilmemiş, sık ve yemyeşil bir ormanla kaplıdır. Rio’dan sadece beş, altı kilometre uzakta bulunmasına rağmen insan burada kendini Amazonlarda zanneder. Esasen ot kümeleri gibi yanyana ve sıkışık olan ağaçlar Amazondakilerin aynıdır. Rengârenk çiçeklerin ve ateş çiçeklerinin bulunduğu te ­ peden geçen dar bir patika, ormanın derinliklerine doğru yönelir. Buraya gelebilmek için Vista Chinese yolunda döne döne kilometrelerce yol almak, Corcovado ismi verilen ve Rio’nun 785 metre yükseğinde, şehre hâkim, vaziyette duran meşhur îsa heykelini geçmek, sonra da ormanın ağır kokulan arasında ilerlemek gerekir. Rio’nun en güzel manzarasına sahip ola» Vista Chinese yolunda nöbet tutan iki polisi geçtikten sonra, artık etrafta in-cin top oynar. Bir Favella bile yoktur, zira zenciler ormandan korkarlar… O gece ise çok kalabalık vardı.

On metre uzaktan ormandaki açıklık bomboş zannedüebilirdi, çünkü tropikal ormanın dev ağaçları gökyüzüne uzanan sık bir çit meydana getirmişti,. Halbuki gecenin karanlığında sigaraların ateşi dansediyordu. Yirmi kadar erkek, kimi yere oturarak, kimi de bir ağaç gövdesine dayanarak bir daire teşkil etmişlerdi- Yüzleri görünmüyordu bile. Konuşmuyorlardı da. Biraz ileride akan bir suyun sesinden başka çıt duyulmuyordu. Aniden açıklığın ortasından korkunç bir çığlık yükseldi Tahammülü imkânsız bir acı duyan bir adamın çığlığı idi bu. Yüzlerinin kılı kıpırdamayan adamlar, sığalarını topukları ile ezerek söndürdüler. Merasim başlıyordu. Kimse yerinden oynamadı- Bütün gözler açıklığın ortasına dikilmişti Yerde çıplak bir adam yatıyordu- Anadan doğma, haç şeklinde çakılmış iki tahtaya el ve ayak bileklerinden bağlanmıştı- Yüzükoyun duruyordu. Açık renkli derisi vücudunun hatlarını karanlığın içinde belli ediyorduVücudunun orta yerinde, ura benzer iğrenç bir çıkıntı göze çarpıyordu: Bu, aslında ucu kesilmiş bir öküz boynuzu idi ve tabiî bir huni gibi kullanılmak üzere biraz önce adamın vücudunun on santimetre derinine batırılmıştı

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir