Gerard De Villiers – 14 Kizil Grenada

Santiago Gimenez, Richmond Hill Hapishanesi’nin yeraltındaki sekiz gizli hücresi önünden sessizce geçiyordu. G2*’deki arkadaşları ona boyundan ve yapısından dolayı “King Kong” adını takmışlardı. Kısa saçları, hergünkü sinek kaydı tıraşı, kaba kuvvetinin somut örneğini sergiliyordu. Kısa kollu gömleği kaslarının üzerinde yırtılacakmış gibi duruyordu. İnce pantolonu, iri kalçalarının kalıbını çıkarıyor, lastik ayakkabıları sayesinde sessizce ilerleyebiliyordu. Her beş metrede bir, çıplak ve büyük bir ampul ortalığı aydınlatıyordu. Bu “özel Bölüm”ün kapısı tek bir anahtarla kilitliydi. Santiago Gimenez ve adamları buraya rahatça girip çıkabiliyorlardı. Grenadalı bir asker elindeki Kalaşnikof ile tek başına nöbet tutuyordu. Görevi normal bölümdeki gardiyanların bu özel bölümle ilgilenmesini engellemekti. Özel bölüme getirilen tutuklular kayıt edilmiyorlardı. Gece getirilip yine gece götürülürler, Grenada G2’sinin arabalarında gözleri bağlı olarak taşınırlardı. Bir keresinde, tutuklulardan birisi öldürülmeden önceki iki yıl hapis yatmıştı da ailesinden hiç kimsenin hakkında en ufak bir fikri dahi olmamıştı. , King Kong Gimenez, 7 numaralı hücrenin kapısının (*) Küba Karşı Casusluk Örgülü. önünde durdu ve gözetleme deliğinden içeri baktı.


Talihin cilvesi, hücreler 13 Mart 1979 Küba İhtilali sırasında devrilen diktatör Eric Gairy tarafından yaptırılmıştı. Amacı, asileri buralara tıkmaktı. Kendisini endişelendiren bazı gelişmelerden rahatsız olan Eric Gairy, Birleşik Devletler’e sıvışmayı tercih etti. Orada, ilgilendiği tek konu olan uçandaireler üzerinde bilgi alacaktı. Bu arada iktidarı da rakiplerinin eline bırakıyordu. O günden beri, Trinidad veya ABD’ye kaçamayan taraftarları Richmond Hill’in hücrelerinde, gardiyanların da utanmadan belirttiği gibi SaintGeorges Koyu’na bakan harika bir manzarada yaşayıp gidiyorlardı. Gerçekten de hapishane, birkaç yüz metre uzunluğundaki bir kayalığın üzerine yapılmıştı. Küçük başkente ve limana tepeden bakıyordu, özel bölümdeki tutuklular manzaradan faydalanamıyorlardı. Onların zindanları dışarıyla hiçbir bağlantısı olmayan bir kayanın içine yapılmıştı. Üç metre uzunluğunda ve iki buçuk metre genişliğindeki hücrelerde sadece bir kova ve bir de şilte vardı. King Kong, göz deliğinden içerdeki tutukluyu inceliyordu. Eskiden rengi bej olan yırtık, lekeli bir şort giymiş, sakalı kırlaşmış, yanakları çökmüş, uzun kahverengi saçlı bir beyazdı bu. Kolları arkasından bağlanmış ve aynı iple tavana asılmıştı. Ayakları yere değmiyordu. Başı önüne düşmüştü.

Vücudunun ağırlığıyla eklemleri müthiş sancıyordu. Ölü gibiydi. Üç hafta süren işkencenin sonunda Malcolm Siddeley’in tek bir umudu kalmıştı. İşkencecilere karşı direnebilmeye yeterli bir umut. Altmış iki yaşındaydı, ama Gestapo okulunda yetişmişti. Kendine geldiğinde, Almanlar bile direncini kıramadığına göre, bir grup zalim zencinin bunu hiç başaramayacağını düşünüyordu. Santiago Gimenez anahtarı çevirdi. Malcolm Siddeley gözlerini açmadı. Bu saatte bir ziyaret, yeni acıların habercisiydi… Öğleye doğru günde bir defa yemek veriliyordu. Birkaç muz, biraz pirinç lapası veya patates ve bulanık su. Santiago kapıyı kapattı. Derin hatları, kalın dudakları ve yüzünün ifadesiyle King Kong, tam bir Grenadalı gibiydi. Toyota jipinin direksiyonunda onu görenler, aslında Kübalı olduğunu ve on beş yıldan beri Havana siyasi polisinde çalıştığını bilmiyorlardı. Küba gizli servislerinin bir organı olan 15. Büro’da işe başlamış, Küba Devrimi sırasında dışarı kaçan siyasi rakiplerin ortadan kaldırılmasıyla görevlendirilmişti.

Daha sonra, Küba karşı Casusluk Örgütü G2’nin ekip sorumlusu olmuştu. New-Jewel* iktidara gelir gelmez Küba’nın ilk işi, Grenada’da gizli bir siyasi polis teşkilatı kurmak oldu. Sovyet albayı Stanislas Petrosyan, Havana’ya tamamen hakim olan bir binanın ondördüncü katında, G2’nin bütün operasyonlarını kontrol altına almıştı. Grenada’da Küba modeli bir G2 yaratmak gerekiyordu. Bu iş için Küba G2’sinin güvenilir adamı Albay Pedro Chamaco Saint-Georges’daki Küba Elçiliği’ne askeri ataşe maskesi altında geldi. Albay Pedro, “King Kong” denilen Santiago Gimenez’i bu ekibin şefi yaptı. Zenci oluşu sayesinde bir Grenadah gibi gözüküyordu. King Kong’un ekibi, resmi polis teşkilatının birkaç yüz metre ötesinde, dışarı kaçan gestapo şefi “Mongoose Gang”ın eski bürolarına yerleşti. Böylece rahatça hareket edebiliyorlardı. King Kong Gimenez’in ekibinde otuz kadar adam vardı. Yarısı Küba”lı idi. Grenadalılar ise, Grenada İhtilalini Koruma Komitesi’nden seçilmişti. Kilise Caddesi’ndeki Protestan Kilisesi’nin yanındaki küçük yapı kısa zamanda kötü bir ün salmıştı. Santiago Gimenez, tutuklunun etrafında dönerek (*) Sosyal refah, özgürlük ve eğitim hareketi 7 zayıf ve yarı çıplak vücudundaki kırbaç ve sopa izlerini, sigara yanıklarını inceleyerek dolaşıyordu. Nihayet durdu ve tutuklunun karnını örten paçavraya bir yumruk attı.

— Gringo, uyan! Malcolm Siddeley hay kırarak gözlerini açtı. Vücuduna değen en küçük şey bile acı veriyordu. King Kong bir yamyam gibi dişlerini göstererek gülümsüyordu. — Esta bien, gringo! Bu akşam konuşacaksın. Konuşursan serbestsin. Güzel villana dönüyorsun. İngiliz vatandaşı olan tutuklu, beş yıldan beri adanın güneyinde Prickly Bay’a hakim olan bir yerde oturuyordu, tngiliz ve Amerikalıların yerleştiği bir yerdi orası. 1979 Küba Ihtilali’nden bu yana, oturanların hepsi terketmişti bu güzel bölgeyi. Evlerin birçoğu gür bitkiler ve büyük tropikal çiçeklerle sarılmıştı. Tepelerin üzerindeki bu yer, küçük kayalara ve doğal limanlara bakıyordu. Emeklilik için ideal bir yerdi. İngilizin bu cennet köşeyi seçmesinin sebebi, günlerini yelkenlisinde sarışın ve zenci birkaç tatlı yaratık arasında bitirmekti. Ada küçük olduğu için, yaşayış tarzı cinsel gücüne yansıyordu. Böylece yeni gelenlerin de katıldığı bir harem oluşturmuştu… — Gusano!* Malcolm Siddeley gözlerini kapattı. Kübalı ona bakıyordu.

Gözbebekleri öfke doluydu. Bir haftadır Saint-Georges’deki Yabancılar Bürosu’ na telgraflar yığılıyordu. Malcolm Siddeley’in dostları onun kayboluşundan endişelenmişler ve tngiliz Elçiliği’ ne haber vermişlerdi. Grenadalılar, Grenada’nın bağlı olduğu Trinidad İngiliz konsolosunun hiç durmaksızın – harekete geçeceğini biliyorlardı. Zaten adada Küba ve Venezuela’nınkinin dışında hiçbir elçi yoktu. Öyle ya da (*) Solucan (Küba’da alyaal rakipler» kartı kullanılan bir kütür) 8 böyle Malcolm Siddeley’i ortaya çıkarmak gerekiyordu. İngilizlerin bu oyunu farketmesi daha kötü sonuçlara yol açabilirdi. Bu yüzden Albay Pedro Chamaco, King Kong Gimenez’e ne pahasına olursa olsun îngilizi konuşturmasını emretmişti. Kübalı kurbanını seyre daldı. Zayıf yapılı birinin bu kadar direnebileceğini hiç düşünmemişti. Santiago Gimenez’in yaptıklarının karşısında elbetteki inlemiş, kendinden geçmiş, hatta küsmüştü, ama istenilen kelimeyi söylememişti. “Görüştüğü” muhbirin adini. Malcolm Siddeley’in tutuklanması, Grenada’da uygulanan Küba modeli siyasi oyunun ilk başarısıydı. New-Jewel’in en koyu militanları her kasabada, her mahallede İhtilali Koruma Komiteleri olarak yeniden toplanmışlardı. Grenada G2’sine gözkulak oluyorlardı.

Karşı devrimci olan veya olabilecek her şeyin peşindeydiler. Bir başka deyişle, her yabancı onlar için bir casustu. Bunun sonucu, günlerini Saint-Georges Mezarlığı’nda kertenkele avlamakla geçiren on dört yaşındaki zenci bir çocuk, Malcolm Siddeley’in sık sık yaptığı ziyaretlere dikkat etmişti… Bu haber Santiago Gimenez’e kadar gitti. King Kong’un adamları da Îngilizi, gizli bir belge hakkında bilgi toplarken yakaladılar. Belge, Küba ile Grenada arasındaki çok gizli bir anlaşma ile ilgiliydi… Başlangıçta basit bir haber sızdırma işi olan bu olay daha sonra Devlet sorunu oldu. Yalnızca, Devrim Konseyi’nin on dört üyesi ile hükümet üyelerinin bu “anlaşma”dan haberi vardı. Kuramsal olarak da hepsi, her türlü şüphenin dışındaydılar. Malcolm Siddeley’in, Richmond Hill Hapishanesi’ndeki özel bölümün yedi numaralı hücresine kapatıldığından bu yana, birçok kimse doğru dürüst uyuyamıyordu. Küba G2’sinin gerçek patronu olan KGB Albayı 9 Stanislas Petrosyan gelişmeleri günü gününe izliyor, her ne pahasına olursa olsun “diken”i bulmak istiyordu. Santiago Gimenez başarısızlıkların, Afrika’nın bir ucundaki Carlotta’ya gönderilerek ödüllendirildiğini biliyordu. Yine de Albay Chamaco’ya soruşturmasının değişmeyen sonuçlarını bildiriyordu. Suçlunun tutuklanmasını iyi değerlendirmek gerekiyordu. — Hey Gusano! Biraz geri çekilerek, tutuklunun karnına var gücüyle bir yumruk attı. Adam o kadar zayıftı ki, neredeyse eli omurgasına değecekti. Malcolm Siddeley sıçradı, acının verdiği sesle birlikte midesindeki safrayı da çıkardı.

Bayılmıştı. — Sersem gringo! diye mırıldandı Kübalı. Görürsün sen! Kübalı, yerden silaha benzer tuhaf bir alet aldı. Bir metre uzunluğundaki beyaz plastik borunun bir ucunda siyah bir kutu ve sarı bir sap, diğer ucunda da mavi bir silindirden çıkan pirinçten iki elektrod vardı. King Kong Gimenez elektrodları tutuklunun kalbinin üzerine yerleştirdi ve sapın üzerindeki siyah bir düğmeye bastı. Elektrodlardan kıvılcımlar fışkırdı. Malcolm Siddeley’in gözleri yerinden çıkacakmış gibiydi. Haykırıyor ve vücudunu sağa, sola sallıyordu. Elektriğin etkisiyle tüm kasları titriyordu. Kübalı elektrodları kaldırdığında bile vücudu titremeye devam etti. ingiliz acıdan dolayı hıçkırıyordu. — Gringo, dedi Gimenez, karar ver! Sabaha kadar bu aletle oynanmaz. Belgeleri sana kim verecek? İngiliz hıçkırmayı kesti ve sessiz sedasız durmaya başladı. Daracık hücre çok sıcaktı. Yaz mevsimi olmamasına rağmen, hava otuz derece sıcaklıktaydı ve Richmond Hill de klima sistemi henüz bilinmiyordu.

Malcolm Siddeley bayılmış gibiydi, ama Gimenez onu tanıdığı için pek aldırış etmiyordu. Adamın arkasına geçti ve elektrodları sol kulağının arkasına yapıştırdı. ıo rmı ımşı M ımm<‘mmv»*’M – Malcolm Siddeley müthiş bir çığlık attı. Çene kasları titriyor, dişleri birbirine vuruyordu. İngiliz, sanki kafatası kaynıyormuşcasına bağırıyordu. King Kong elektrodları istemeyerek bıraktı. — Bunu sevdin mi? dedi. Keyfin bilir, ya konuşursun ya da inlersin… Yeniden tutuklunun önüne geçti. Tek eliyle adamın şortunu sıyırdı. Elektrodları dikkatlice hayalarının altına yerleştirdi. — Hayır, lütfen, bunu yapmayın! diye bağırdı Malcolm Siddeley. Kübalı siyah düğmeye bastı. Tutuklu tüyler ürpertici bir çığlık attı. Bacakları havada çırpınıyor, ama yine de Kübalı elektrodları yerinde tutabiliyordu. îngilizin insana benzer hali kalmamıştı.

Sürekli hırlıyordu, gözleri dışarı fırlamıştı. Çırpınırken ayağı King Kong’un göğsüne çarptı. Dengesini kaybeden Santiago elindeki aleti bıraktı. İngiliz, uzun müddet çırpınmaya devam etti ve sonunda dudaklarının arasından gelen salya ile sakinleşti. Öfkelenen King Kong, adama elindeki aletle kuvvetlice vurdu, sonra aleti bırakarak alnını kuruladı. Becerebilse adamı elleriyle parçalayacaktı. Bu kadar direnen birisine hiç rastlamamıştı. Ama bu kadarı da fazlaydı. G2 disiplinli bir teşkilattı ve Albay Chamaco’nun bu tür olaylara müsamahası yoktu. — Bana adamın ismini söyle. Sonra seni çözerim ve uyursun. Yarın da evine gidersin… Malcolm Siddeley’in cevap verecek gücü yoktu. Kübalının söylediklerinin yarısını duyabiliyordu. Kulakları çınlıyor, kasları titriyordu. İradesini toplamaya çalışıyordu.

Er ya da geç onu bırakmak zorundaydılar. Dış dünya onun kaderiyle ilgileniyor olmalıydı. Hücrede günlerini saymamıştı, ama epeyce olduğunu biliyordu. Bir gürültüyle sıçradı. Hücre kapısı gıcırdamıştı. Yarı açık ıı göz kapaklarının arasından baktığında içini bir sevinç kapladı. King Kong’un dev gibi vücudu ortalıkta yoktu. Cellat vazgeçmişti. Birdenbire, bir kasap dükkanındaki asılı et gibi durduğunu unutup konforlu bir hamakta yattığı düşüncesine kapıldı. * ** Anahtar sesi, İngilize gözünü yeniden açtırdı. Endişeden midesi sancıyordu. King Kong bir askerle beraber geri dönmüştü. — Oraya bırak, dedi Kübalı. Bu emir, İngilizin kaygısını biraz daha artırmıştı. Kalaşnikof’u omuzuna asılı olan asker bir kova suyu yere bıraktı.

Hücrenin ortasında asılı duran tutukluya kaçamak bir göz attıktan sonra çıktı. Grenadalılar zalim, saldırgan ve de güçlü insanlar değillerdi. İhtilalin başlangıcında sokağa çıkma yasağı saat sekizde başlamıştı ama daha beşte sokaklarda kimseler yoktu. Hücrenin kapısı askerin arkasından korkunç bir sesle kapandı. King Kong kurbanına haince baktı. — Trinidad Karnavalı’ndaymış gibi dans edeceksin! dedi. Konuşacak olursan ben de dururum… Kovayı aldı ve içindekini tngilizin üzerine attı. Önce ılık su Malcolm’a iyi geldi; hücreye girdiğinden beri yıkanmamıştı. Daha sonra King Kong’un kafasından geçenleri anladı. Su bütün vücudunu iletken hale getirmişti. Acı dayanılmaz olacaktı. — Tanrı aşkına ! Durun ! diye haykırdı. Santiago Gimenez, aleti İngilizin erkeklik organının birkaç santimetre ötesinde tutuyordu. Yeniden yüzünü bir gülümseme kapladı. — Kabul.

Adı? Malcolm Siddeley tüm iradesiyle direniyordu. Gözlerini kapattı, nefesini tutarak kendisini olacaklara hazırladı. Kübalı elektrodları dikkatlice erkeklik organına vı değdirdi. Küçük bir hayvanı öldürebilecek güçte olan elektrik, tırnaklarının ucuna kadar İngiliz in tüm vücuduna yayıldı. Gözleri yerinden fırladı. Bağırıyor, bacaklarıyla havayı dövüyordu. Vücudu bir sancı dalgasının içindeydi. King Kong elektrodları yerinde tutmakta güçlük çekiyordu, ama bu sefer tutukluyu konuşturmaya karar vermişti. İpin ucunda kıvranan ingiliz, King Kong’a avladığı balıkları hatırlatıyordu. Ölmeden önce kuyruklarını bir o yana bir bu yana vuran balıkları… Malcolm Siddeley uluyor, inliyor ve peşpeşe yalvarıp yakarıyordu. — Adı ?diye tekrar etti Kübalı. Adını söyle, ben de durayım! Malcolm Siddeley birdenbire kustu. Müthiş sancısı vardı, ağzını açtı. King Kong kazandığını zannetti. Fakat îngilizin ağzı açık kaldı ve bacakları haraketsiz düştü.

Santiago Gimenez hemen elektrodları çekti ve aleti bıraktı. Öfkeyle evinde kendisini bekleyen Angela’yı düşündü. Bu işkence sahneleri ona güzel ve uysal bir dişi ile dayanılmaz bir sevişme ihtiyacı. veriyordu. Tutuklu kendisine gelinceye kadar kusmuk. kokusunu unutmak için bir sigara yakmıştı ki, adamda hiçbir hareket olmadığına dikkat etti. Endişelenen Kübalı yaklaştı ve kulağını adamın terli göğsüne yasladı. En ufak bir hareket bile yoktu. Geri döndü ve elektrodları alıp yeniden erkeklik organının üzerine değdirdi. Bu sefer vücutta hiçbir hareket yoktu. Sanki elektrodları duvara değdirmiş gibiydi. — Orospu çocuğu! Kızgınlıkla aleti yere fırlattı ve ölünün göğsüne bir yumruk attı. İngiliz sırrını da birlikte götürmüştü…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir