Gerard De Villiers – 23 Parola Matador

Roy Slockton içki kadehini sehpanın üstüne bıraktıktan sonra, ıslık çalarak hayranlık dolu bir anlamla karısına seslendi. — Harika görünüyorsun, sevgilim! Karısı Jane birkaç adım öne çıkarak siyah İskarpinlerinin ince topuklarını fildişi renkli halıya batırdıktan sonra kocasının tam önünde durdu ve bir manken ustalığıyla kendi çevresinde birkaç dönüş yaptı. Elbisenin etekleri havalanınca kadının uzun bacakları ortaya çıkmıştı. Jane Stockton son bir dönüşle kendisini kanepenin üstüne, kocasının tam yanına bıraktıktan sonra eğilerek dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu. — Thank you, darling! Beş yüz dolara patlayan bir delilik yaptık! Öğleden sonra Beverly Hills’te alışveriş yapmaya çıktıklarında Jane, Rodeo Drive’dakİ Saİnt-Laurent’nin indirimli satışlarından yararlanmak istemişti. İndirimli de olsa Saint-Laurent’de ufak bir kumaş parçası bile bir altın fiyatına satılırdı. — Vergisiyle birlikte dört yüz seksen yedi dolar, diye düzeltti Roy Stockton. Central Intelligence Agency’de yıllar boyu ” d u r um değerlendirme uzmanı” olarak çalışması ona kararlı olmayı öğretmişti. Elini, karısının damarları farkedilen dizine koyunca, bu temas duygularını harekete geçirdi. Roy Stockıon çıplak tene dokunmaktan büyük bir haz duydu. Jane kocasını gülerek izliyordu. Roy Stockton karısına şaşkınlıkla bakarak: — Çorap mı giyiyorsun? diye sordu. — Hoşuna gitmedi mi? Bu akşam oldukça serin… Güney California’da Huntington Beach’te ağustos akşamlan genellikle serîn olurdu. Roy Stockton’un Nevport İle Long Beach arasındaki kiralık evi, I numaralı Coast Highvay yoluyla kumsaldan ayrılıyordu. Gün batımından sonra Pasifik Okyanusu’ndan esen rüzgâr ısıyı düşürürdü.


Ev, Roy Stockton’un bürosuna bir saatlik uzaklıktaydı, ama manzara Malibu’ninkİnden çok daha nefis olduğu için Roy Stockton buna katlanabiliyordu. Salonu ısıtmak için bütün Californİalıiar gibi onlar da şömine yakıyorlardı. Jane Stockton kanepeden kalkarak mutfağa doğru uzaklaşmıştı. Salona geri döndüğünde elinde kırmızı şarapla doldurulmuş iki kadeh vardı. Acemi bir geyşa gibi kocasının önünde eğilerek kadehleri ona uzattı. — Château Haut-Brion, 1970. Şişesi, kırk yedi dolar. Kadehini karısının kadehiyle tokuştururken Roy Stockton’un mavi gözlerindeki pırıltıyı farketmemek imkânsızdı. Kırlaşmış saçları ve derinleşmiş yüz hatlarına rağmen, Roy Stockton elli yedi yaşını hiç göstermezdi. — Birlikte güzel bir akşam geçireceğiz,sevgilim, dedi karısına. Jane ile geçireceği ender hafta sonlarından birini yaşıyordu. CIA’daki uzun çalışma döneminden sonra, en güç projelerden birini değerlendirmekle görevlendirildiği için aylardan beri Long Beach ile San Diego ve Pearl Harbor ile Oahu arasında mekik dokuyup durmuştu. Şirket’in onu gönderdiği yer, Los Angeles’ taki Country Club’un tam karşısında, Century City.’nİn cennetten farksız bürolarından biriydi. Ama Roy Stockton, zamanının büyük bölümünü uçaklarda ya da trenlerde geçirdiği için cennetin nimetlerinden pek yararlanamamıştı.

Tadını çıkara çıkara şaraplarını içtiler. Karşı taraftaki Coast Highvay’in gürültüsü onlara dek erişemediği için eve huzur dolu bir sessizlik hakimdi. Hizmetçileri Lilian her şeyi hazırlamış ve bir saat önce evi terkederek onları başbaşa bırakmıştı. Brookhurst Street’in en sonuna kondurulmuş olan villa, kumsaldaki yalıyara varmadan önceki tek evdi. Roy Stockton kadehini masaya koyarak: — Şöyle ateşli bir seks filmi seyretsek? dedi. Yeni bir f i lm kiraladığını söylemiştin. Salonun bir köşesi, iki metre genişliğindeki büyük bir televizyon ekranıyla kaplanmıştı. Bu ekran, California’ nın lüks eşyalarından sayılan bir videoya bağlıydı. Jane ayağa kalkarak ekrana doğru yürüdü. Orada eğilince, kocası Jane’in dolgun kalçalarını hayranlıkla seyretti. Kırk iki yaşında olmasına rağmen karısı tazeliğinden henüz pek bir şey yitirmemİşti. Kaseti videoya yerleştiren Jane, görüntüyü verecek düğmeye bastıktan sonra, geri dönerek kanepeye oturdu. Ekran aydınlanınca ilk gördükleri bulanık bir resim oldu. Az sonra görüntü netleşince, Roy Stockton bir kadının dudaklarını bir erkeğin vücudunda, en olmadık yerlerde dolaştırdığını gördü. Kadın sarışındı.

Erkeğin bedenini saran beyaz slipi ise erkekliğini açık bir şekilde belirginleştiriyordu. Roy Stockton midesinin altında bir kıpırdanma hissetti. Kalp atışları hızlandı, damarlarındaki kanın dolaşımı çabuklaştı. Erkekliği ekrandaki dudaklar gibi bir inip bir kalkıyordu. Karısının yanında acemi bir çocuk gibi davranmaktan korkuyordu. Jane ise beyaz ve düzgün dişlerini göstererek gülümsüyordu. Siyah gözlerine belli belirsiz 7 bir ışık hakimdi. ‘— Bu filmi az önce aldım, dedi gülerek. Başbaşa bir akşam geçireceğimizi düşünerek seni eğlendireceğini ummuştum. Eğlendirmek iyi seçilmiş bir sözcük değildi. Roy Stockton kalp atışlarının üç kat fazlalaştığını hissediyordu. Bu haldeyken Jane ile yüz yüze gelmekten çekiniyordu. On sekiz yıllık beraberliklerinden sonra Jane artık seks yaşamlarının tekdüzeliğini yenmeye çalışıyordu. Roy Stockton CIA’daki meslektaşlarına kendi taşkınlıklarından söz etmemeyi ilke haline getirmişti, ama kadınlara karşı da aşırı bir ilgisi vardı. Geceye iyi bir başlangıç yapmışlardı.

Roy Stockton bir elini Jane’in baldırına koyarak başını kanepenin arkasına itti. Ekranda aynı görüntü devam ediyordu. Jane’in yumuşak parmaklan kaba etine değdiği zaman Roy Stockton hafif bir inilti çıkarmaktan kendini alamadı. Karısı kulağına eğilmiş: — Aynı şeyi sana da yapmamı ister misin? diye soruyordu. Roy Stockton o kadar şaşırmıştı ki, cevap bile veremedi. Jane uzaktan yönelme aygıtını alarak sesi açınca haz dolu iç çekişler odanın içini doldurdu. Karısının kolları bedenini sarınca Roy Stockton da bağırmıştı. Ekrandaki görüntü ise değişerek yerini, yakın plan cinsel temasa bırakmıştı. Roy gözlerini kapamak zorunda kaldı. Karısı bacaklarının arasına oturmuş, diliyle bedenini okşuyordu. Bu zevk anı henüz birkaç saniye sürmüş sürmemişti ki, evin havuz tarafından gelen bir ses Stockton’un dikkatini çekti. Sanki bir cam kırılmıştı. Duyduğu ses üzerine Roy Stockton irkiliverdi. Jane ise şaşırmıştı. Başını kaldırarak: — Canını mı acıttım? diye sordu.

S Roy Stockton duyduğu sese kulak kabartmakla meşguldü. Ama düş görmediğinden de emindi. Huntington Beach kalburüstü insanların yaşadığı bir mahalleydi ve polislerin sıkı gözetimi altında olduğu için de ev soyma olaylarına çok nadir rastlanırdı. Ama pazar akşamları serserilerin ne yapacağı belli olmazdı. Roy Stockton sesin nereden geldiğini kontrol etmek için ayağa kalkarak: — Bir gürültü duydum, dedi. Bahçeden, oda tarafından geldi. Gİdİp bir bakayım. Jane Stockton da rahatsız olmuş, ayağa kalkmıştı. — Emin misin? diye sordu. Polis çağırayım mı? — Gerek yok, dedi Roy Stockton. Önemli bir şey olduğunu sanmıyorum. Belki de kapı veya pencerelerden biri açık kalmıştır. Roy Stockton ayağa kalkınca bir an duraladı. Jane’in hali de ondan farksızdı. — Seninle geliyorum, dedi.

Roy, oturması için karısını kibarca zorladıktan sonra: — Hayır, sen burada kal, dedi. Roy Stockton salondan çıkarak büro olarak kullandığı odanın bulunduğu koridoru geçti, sonra bir dolap kapağını açarak siyah otomatik Smith Wesson’unu çıkardı. CIA’nın bütün görevlileri ellerinin altında bir silah bulunduruyorlardı. Roy Stockton kendi silahına aylardan beri elini sürmemişti. Parmaklarını silahın üstünde sıkarak, namluya kurşun sürdü. Elindeki bu kocaman silahla komik bir görüntüsü olmalıydı. Ama Amerika’da kimin ne zaman ne yapacağı belli olmazdı, her an tetikte olmak gerekiyordu. Bir saat Önce televizyonda, Alabama valisinin grevin yanında yer almayanları, kendisine karşı çıkacak olanları öldürmeye teşvik eden konuşmasını dinlemişti. Evin öteki ucundaki odaya gitmesi için salondan 9 geçmesi gerekiyordu. Böylece Jane’in güvenlikte olup olmadığını bir kez daha kontrol etmiş olacaktı. Jane’i bıraktığı kanepe bu kez boştu. Roy Stockton henüz telaşlanmamış!ı, ama bir adım daha attıktan sonra aniden durdu. Omuzlarında müthiş bir basınç hissetmişti. Mide kasları da küçük bir cep gibi daraldıkça daralıyordu, ağzı kupkuru kesilmişti. — Silahını hemen yere at! diyordu tanımadığı bir ses.

Jane Stockton salonun Öteki ucunda, dehşet içindeki yüz ifadesiyle ayakta duruyordu, ama Roy Stockton’ un gözüne ilk çarpan karısının boğazına dayanmış ustura oldu. Usturayı tutan adam da iri bir hayvanı andırıyordu. Kolunu Jane’in beline dolayan adam, kadını kendine çekmişti. Roy Stockton adamın kalın bıyıklarını, yassı burnunu, yuvarlak ve küçük gözleriyle alnını kapatan yağlı kahkülünü farketmekte gecikmedi. Herhalde Meksikalıydı. Roy Stockton otomatik silahı elinde olduğu halde ayaklan yere çivilenmiş, ne yapacağını bilemez bîr durumda olduğu yerde duruyordu. Ansızın tam karşısındaki kapıdan odaya giren üç adamı farkettî. Kot pantolonları, alacalı bulacalı gömlekleri ve bellerindeki kalın kemerleriyle, yeni gelenler de tıpatıp karısını sımsıkı saran adama benziyorlardı. Üç adam Roy Stockton’un tam karşısında durdu. Az önce konuşan, boğuk sesiyle: — Silahını bırak! diye bir kez daha tekrarladı. Roy Stockton silahını bırakmakla bırakmamak arasında bir an tereddüt edince, usturayı tutan el hafif bir hareket yaptı ve Jane Stockton’un beyaz gerdanında bir kan şeridi beliriverdi. Kadın actmn etkisiyle: — Roy! diye bağırdı. 10 Amerikalı bir robot gibi silahını yere attı. Bunun üzerine Jane Stockton’u tutan adam kadını serbest bırakarak, hiç acele etmeden birkaç adım ilerledi ve silahı yerden aldığı gibi kemerine geçirdi. Seks filmi kocaman ekranda devam ediyordu ve davetsiz misafirler de bu müstehcen görüntüleri göz ucuyla izliyordu.

Roy Stockton soğukkanlı olmaya çalışıyordu. Evde çok az para ve mücevher vardı. Karısına yaklaşarak onu kolları arasına aldı. Jane Stockton’un boynundan sicim gibi kan akıyordu. Roy Stockton karısının saçlarını okşayarak silahını alan adama: — Ne istiyorsunuz? diye sordu. Adam sağ elini uzatarak: — Anahtarları, diye yanıtladı. — Hangi anahtarlar? Davetsiz misafir Stockton’u sessizce geri iterek büroya doğru yürüdü, bir yandan da kendisini izlemesi için Roy Stockton’a İşaret yapmıştı. Büroya girince duvardaki tabloyu çekerek yere fırlattı ve duvara yerleştirilmiş kasayı gösterdi. Roy Stockton’un bu kasayı açması söz konusu olamazdı. Meksikalı ona dönerek tekrar elini uzattı ve: — Anahtarla şifre… dedi. — Anahtarı işyerimde saklarım, dedi Stockton. Ayrıca bu kasada para da yok. Meksikalının vuracağını sandı, ama adam sadece “Kes palavrayı!” demekle yetinmişti. Az sonra diğer adamlar da odaya girdi. İçlerinden b i r i , Jane Stockton’u sürüklüyordu.

Herkes tamam olunca, ilk gelen otomatik silahı kemerinden çıkararak Roy Stockton’a yöneltti ve: — Yanılmıyorsam, küçük bir eğlenceye hazırlanıyordunuz, dedi. Çok iyi, biz de katılacağız. Karının hoşlanacağından da eminim. ı ı Jane’i tutan adama başıyla bir işaret yapınca öteki, kadını dirseklerinden kavrayarak yüzükoyun koltuğun üstüne yapıştırdı. Diğeri de yaklaşarak Jane’i boynundan itip kadının yüzünü koltuğun minderine gömdü. Üçüncü adam arkadan Saint-Laurent etiketli eteği kaldırdı ve çorabın jartiyerini açtıktan sonra siyah külotun dantelini buldu. Ellerinin yardımıyla külotu ikiye ayırdıktan sonra kemerini çözünce, pantolonu ve kırmızı donu bileklerine dek iniverdi. Roy Stockton şaşkınlıkla bağırarak öne ilerlemeye yeltendi, ama Smith Wesson’un namlusu göğsüne bastırılınca kımıldayan! adı. — Bir adım daha atacak olursan, ölürsün! diyordu Meksikalı. Jane Slockton ise başı koltuğa gömülü olduğu halde hıçkırarak ağlıyordu. Meksikalı adam çıplak karnını kadının kaba etlerine sürtmekle meşguldü. Kadını bileklerinden tutan adam arkadaşının hareket etmesini kolaylaştırmıştı. Roy Stockton karısına tecavüze hazırlanan adamın siyah kıllarla kaplı vücuduna bakıyordu. Adamın bir anda tahrik olduğunu görmüştü. Karısı ise bağırmak istiyordu, ama tepesindeki adam Jane Stockton’un başını mindere gömdüğü için kadının sesi bile duyulmadı.

Karısının ırzına geçmekte olan yabancı, ellerini koltuğun iki kenarına dayamış, her hareketinde koltuğu titretiyor ve Jane Stockton da bu vahşi olayın etkisiyle inliyordu. tki büklüm duran kadın kırılmış bir bebeği andırıyordu. Irzına geçen geri çekilince, boynunu mindere gömen el. Jane Stockton’un başını yukarı kaldırdı. Kadının başı şimdi adamın kasıklarının hizasındaydı. Sol eliyle kemerini çözen adam donunu dizlerine dek indirdikten sonra Jane Stockton’un ağzını vücuduna doğru çekerek: 12 — Haydi! diye bağırdı. Ama kadın hareketsiz duruyordu. Adam pantolonunun cebinden çıkardığı usturayı kadının boynunun birkaç santimetre yakınına dek uzattı. Az sonra usturanın ucu daha önce kesilen yerin Üstündeydi. Jane Stockton çaresiz kalmıştı. Adamın isteğini yapmak zorundaydı. Roy Stockton bir an çıldırdığını zannetti. Gözleri, göğsünün üstüne dayalı silahla karısının bedeni arasında gidip geliyordu. İlerleyecek olursa adamın onu öldüreceğini biliyordu. Karşısındakilerle fiziksel olarak başetmesi olanaksızdı.

Yine de bir adım öne attı. Fakat Meksikalı silahı Roy Stockton’un elmacık kemiğine öyle bir vurdu ki, darbenin verdiği acı Amerikalıyı hemen geriletti. — Olduğunuz yerde kalın! diyordu Meksikalı. Roy Stockton olanlara bir anlam verebilmek İçin tüm beynini çalıştırıyordu. Bu adamlar, pazar gecesi birayı fazla kaçırarak sarhoş olan “chicanos’lardan çok farklıydı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir