Gerard De Villiers – 68 Amman’da Katliam

Atina’nın yeni havalimanı binasında bunaltıcı bir sıcak vardı. Mayısta böyle sıcak inanılır gibi değildi. Arthur Baker paketindeki son sigarayı yakıp kulak kabarttı. Hoparlörlerden bir ses yükselmişti: “… TWA’nın Kahire ve Karaçi istikametinden gelen 271 sefer sayılı uçağı…” iki buçuk saatlik bir rötar hiç de fena sayılmazdı! Arthur Baker elindeki sigarayı atıp yolcuların gireceği 8 numaralı kapıya doğru ilerledi. On dakika daha beklemesi gerekiyordu. Nihayet, beklediği adamı Pakistanlı bir grubun ortasında gördü. Üzerindeki sivil giysiye rağmen, asker olduğu belliydi. O da Arthur Ba-ker’ı farketmiş, ama hiç belli etmemişti. Yalnız yolcular gibi davranarak binadaki hatıra eşyası satan dükkânları dolaştı, sonra bara girip oturdu ve çantasını yanına koydu. Arthur Baker da bu arada Yunan sanat eserlerini ta\nıtan afişlere dalmıştı. Sonunda, oradan ayrıldı ve tuvaletlerin yolunu tuttu. Aym anda, barda oturan Mısırlı da çantasını aldı ve tuvalete doğru ilerledi. Etraf çok kalabalıktı. İki adam birer dakika arayla tuvalete girdiler. * ** — Ne oldu? Arthur Baker dudaklarını hiç oynatmadan konuşmuştu.


Ellerini sabunlayarak yandakine bir göz attı. Yan lavaboda elini yıkayan Mısırlı 5 ise aynadan kapıyı kontrol ediyordu, —Onu öldürecekler! dedi. Arthur Baker sıçradı. —Hüseyin’i mi? —Evet. —Neden? Mısırlı sesini biraz daha alçalttı. —Kudüs öyle istiyor, israillilerle anlaşmaya yanaşmıyormuş.Onlar da onu bir engel olarak görüyorlar… Arthur Baker sözünü kesti. Ortadoğu siyaseti hakkında masal dinleyecek zamanı yoktu. —ölümünü isteyen kim? —Bilmiyorum. Ama adamların Hüseyin’in çevresinde bir yandaşları var. Amerikalının gözü hiçbir şey görmüyordu artık. Washington’dan buraya boşu boşuna gelmemişti. Mısırlının verdiği haber son derece önemliydi. —Bana ayrıntılardan söz edin, dedi. Sui- kast ne zaman olacak? Kimler tarafından ger- çekleştirilecek? Mısırlı ellerini kuruluyordu.

Acele acele konuştu. —Çok yakında. Bir ay içinde… Dedim ya, kralın yanında adamları var… — Peki, kim bu adam? Sinirlenen Baker bu soruyu bağıra bağıra sormuştu. —Bildiğim kadarıyla adı… Kapı açıldı ve içeri yeşil suratlı biri girdi. Mısırlı hemen sustu. Yeni gelen ilk tuvalete girerek kapıyı bile kapamadan işemeye başladı. Mısırlı midye gibi içine kapanmıştı. Umutsuz bir ifade ile ellerini kurulayıp dışarı çıkan Arthur’a baktı. Amerikalı kapının tam karşısındaki banka oturarak tuvaleti göz hapsine aldı. Ayda bir kere ülkesine ihanet eden bu Mısırlı binbaşıyla buluşuyordu. Mısır haberalma teşkilatıyla ilişkisi olduğundan çok ilginç haberler getiriyordu. Hele bu seferki haber müthişti. Pentagon’da Milli Savunma güvenlik teşkilatında görevli olan Arthur Baker çok heyecanlıydı. Tuvaletlerin kapısı açıldı ve kendilerim rahatsız etmiş olan adam dışarı çıkarak uzaklaştı. Arthur Baker hemen gevşedi.

Birazdan Binbaşı Sadun da çıkardı. Aradan bir dakika geçti. Arthur Baker kötü bir önseziyle yerinden kalktı ve mavi kapıya doğru ilerledi. * ** Lavabolar boştu. Arthur Baker önce hayal gördüğünü sandı. Binbaşı Sadun duvarı aşıp çıkmamıştı ya! Birden, arkasındaki kapının açılmasıyla irkildî. Döndü. Zararsız bir Alman turistti. Arthur yanyana dizili tuvaletlere döndü. Tek tek hepsini kontrol etti. Hepsinin kapısı aralıktı. Sonuncusu hariç! Kapıyı itti ve açtı. Binbaşı Sadun yerde boylu boyunca yatıyordu. Arthur onu omzundan tutarak çevirdi. Yüzü tavana dönen Mısırlının gözleri iri iri açılmıştı ve cam gibi donuktu.

Arthur Baker’ın burnuna acıbadem kokusuna benzer bir koku çarptı. Mısırlının ölmüş olduğunu anlamak için tıp diplomasına gerek yoktu. Siyanürlü tabancayla işini bitirmişlerdi. Arthur Baker kapıyı itip dışarı çıktı. Binbaşı 6 7 Sadun için hiçbir şey yapamazdı. Yunan polisi olayı kalp krizi olarak kabul edecekti. Deriden nüfuz eden zehir altı dakika sonra hiçbir iz bırakmazdı. Bu tür silahlar kullanan katilin tehlikeden etkilenmemek için birkaç atropin hapı alması yeterliydi. Amerikalı binanın diğer ucuna gidip bir koltuğa oturdu. Sadun ile buluşmak için ne önlemler almıştı, ama bu bile yeterli olmamıştı. Mısır haberalma teşkilatı işlerine çomak sokanlardan hoşlanmıyordu. Hoparlörden bir çağrı yükseldi: ” Olympic Airways’in New York yolcuları, lütfen 4 numaralı kapıya…” Arthur Baker kalktı. Barda bir viski içecek vakti bile olmamıştı. Zavallı Sadun’u düşündü. Birkaç dakika önce hayattaydı ve onunla konuşuyordu… Katil onu Kahire’den itibaren izlemiş olmalıydı.

Ama, aralarında ne konuştuklarını hiçbir zaman bilemeyecekti. Artık, Ürdün kralı Hüseyin’i öldürecek kişiyi kendisinin bulması gerekiyordu… II. BÖLÜM Tombul kısa parmaklarının arasında tuttuğu yarı yanmış sigarayla şöminenin yanında ayakta duran Albay Hami Gorgur’un gözü, birazdan öldüreceği kadının üzerindeydi. Kadın belki de bu davetin en güzel dişisiydi. Doğululara özgü güzel bir yüzü, açık renk gözleri,ince uzun bir boynu vardı. Üzerine gümüş simli bir tuvalet giymişti. Fevziye Salih, kokteyllerin ve gece davetlerinin aranan kadınıydı. Amman’ın fen şık kadınlarından biri olduğu su götürmez bir gerçekti. Kapının çalınışıyla uşak hemen fırladı. Kapıda tek başına bir erkek belirdi. Ev sahibi sohbet ettiği gruptan ayrılarak onu karşılamaya gitti. —îyi akşamlar, dostum Folk! ABD elçisi ev sahibinin elini sıktı. —Yine ateş ediyorlar, dedi Amerikalı. Hem de “ellilik”le. Elçi, Ammanortamındanzevkalan iriyarı bir Teksaslıydı.

Çevrelerindeki kadınlar sustu. Erkeklerden bazıları kulak kabarttı. Fakat bir şey duyulmadı. Gece oldu mu, Amman’da silah sesleri alışılmış gürültülerdendi. Bazen Wardate’de üslenen Fedailer şehre inip karakollara ateş ederdi. Ama bütün bunların 1970’teki o katliamla hiç ilgisi yoktu. O dönemde villalar bile 75’lik top ve roketlere hedef olmuştu. Irak konsolosluğu yerle bir edilmiş, Meclis el Umah Caddesi’nin diğer yanındaki Ziraat Bakanlığı harabeye çevrilmişti. 9 Kulağı hassas bir ingiliz: —Bakın, yine başladılar, dedi. Bir grup salonu katedip terasa bakan kapıyı açtı. Gerçekten de italyan Hastanesi tarafından bir ağır makineli tüfeğin takırtısı geliyordu. Yıldızlı gökyüzünün altında, Amman’ın yedi tepesi ışıklar içindeydi. Gören de huzur dolu bir yaşam var sanırdı burada. Gece sokağa çıkmak için insanın ya deli, ya da canına susamış olması gerekirdi. Bu geceki davet, yarı resmi bir toplantıydı.

Tuvaletli kadınlar, smokinli ve üniformalı erkekler, Ürdünlüler ve yabancılar vardı… Bir diplomat kalın enseli, gür bıyıklı bir Ürdünlüye yaklaştı. — Söylesenize albayım, bu Fedaileri ne za man susturacaksınız? Ürdünlü zoraki bir şekilde gülümsedi. Ürdün ordusunun dışişleri servisine bağlı Kar-şı-casusluk teşkilatının iki numaralı adamıydı. Filistinli olduğu için Fedailere karşı büyük bir düşmanlık besliyordu. —Gidip israillilerle savaşsalar ya! dedi. Allanın cezası herifler!… Ama Irbid’de çanlarına ot tıkadık hepsinin! Gerçekten de Ürdün’ün kuzeyinde büyük bir kent olan Irbid’de bir çatışma çıkmıştı. Albay sıkıntılı bir tavırla büfeye doğru ilerledi. İşi orduya bıraksalar ülkede tek bir Fedai kalmazdı. Ama Kahire’de balon patlatsalar, Arafat “soykırım” var diye bağırıyordu! Kral Hüseyin temkinli ve ölçülü biriydi. Zaman Fedailerin aleyhine işliyordu. Katliama ne gerek vardı… Amman aylardır savaşla barış arasında gidip geliyordu. Filistin kamplarında yetiştirilen 10 ve “Fedai” adı verilen teröristlerin çoğunun e- linden silahları alınmıştı, ama kıyıda köşede saklanan daha bir avuç komando vardı. Amaçları Amerika’nın koruması altındaki Ürdün’ü yeni bir Vietnam yapmaktı… ispanyol elçiliğinin yakınlarından silah sesleri geldi. Lübnanlı bir kadın hafif bir çığlık attı. —Ne korkunç! Korkudan öleceğim neredeyse! —Tahammül edilir şey değil bu! dedi yanındaki kavalyesi.

Onların hemen arkalarında bulunan Albay Gorgur elindeki viskiyi bir dikişte boşalttı ve sarı bıyıklarını burdu. Bakışlarını salonda gezdirdi. Fevziye Salih bir divana oturmuş, ev sahibesinin Bedevi kıyafetini seyrediyordu. Albay kadının ancak sırtını ve ondüleli saçlarını görebiliyordu, içinden kirpiklerinin takma olduğunu geçirdi. Fevziye bu geceki davete tek başına gelmişti. Bunun nedenini bilen tek kişi, Albay Hami Gorgur’du. Fevziye, kralın özel danışmanı Hadi Karak’ın uzatmalı metresiydi. Danışman Hadi bu tür toplantılarda metresiyle görülmek istemezdi. Kadın da kokteyllere ya yalnız, ya da bir kadın arkadaşıyla gelirdi. Hadi şu sıra Da- mas’ta bulunuyordu. Fevziye gözlendiğini hissederek döndü ve albayla göz göze gelerek gülümsedi. Albay da ayrık dişlerini göstererek gülümsedi ve hafifçe eğildi. Bu arada bakışları bir an kadının üstünde kaldı, iri göğüsleri, dolgun kalçalarıyla insanın 11 soluğunu kesen bir tipti. Amman’da böylesi pek azdı… Albay Gorgur, kadının bundan sonraki davetlere katılamayacağını düşünerek hüzünlendi. * ** Albay Hami Gorgur pembe teni, kızıla çalan saçları ve bıyıklarıyla Hint ordusu subaylarını andırıyordu.

Gözleri maviydi. Bütün bunlara rağmen, bir Ürdünlüydü. Çerkez bir ailenin çocuğuydu ve üç nesilden beri Ürdün’deydiler. Çerkezler Ürdün ordusunun belkemiğini teşkil ederlerdi. Kraliyet Muhafız Alayı bile onlardan kuruluydu. Albay Gorgur elindeki boş kadehi bırakıp yeni bir viski aldı. Genç ve güzel bir kadını öldürmek zorunda olması umrunda bile değildi. Bu akşam Albay Gorgur, hedefe ulaşmak için ilk adımı atacaktı. Hedef, Kral Hüseyin’in katliydi!. Albay bu görevi başarmak zorunda olduğunu düşündü. Bundan önce bir düzineye yakın suikast girişiminde bulunulmuş, ama hepsi fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Kral uyanık ve yürekli biriydi. Haşimi soyunun hükümdarlığına son vermek için, ayrıntılı bir plana ve deneyimli adamlara ihtiyaç vardı. Albayın emrinde böyle iki adamı vardı. Alaylı bakışlarını ilerdeki gruba çevirdi.

Aralarında gevezelik eden Ürdünlü subaylar vardı: Eğer kendisi de onlar kadar geveze olsaydı, şimdiye kadar çoktan kurşuna dizilirdi. Albay Gorgur tilki gibi kurnazdı. Emrinde olduğu kişilerle hiçbir zaman direkt bir temas 12 kurmamıştı. Sade ve gösterişsiz bir hayat yaşardı. Tek amacı hedefe varmaktı. İhanetinden tek bir dinar bile almamıştı. O, ideali uğruna ihanet eden bir subaydı. Birden, kendisine doğru yaklaşan Amerikan elçisinin sözleriyle düşüncelerinden koptu. —Sarayda ne var, ne yok?… —Her şey yolunda, dedi Gorgur. Majesteleri Homar’da dinleniyorlar… Kuşku verici bir durum yok… — Sizin de orada bulunmanız gerekmiyor muydu? dedi Amerikalı. — Yok canım, benim ne işim var orada, karşılığını verdi albay. Aslında, asıl görevi sarayın ve Homar’daki dinlenme köşkünün savunmasını üstlenen zırhlı birliğin komutanıydı. Bir fırsatını bulup Amerikalının yanından ayrıldı ve öldüreceği kadını aradı. Kadını bu gece elden kaçırırsa, felaket olurdu. Kadını elçinin bürosunda içki içerken buldu.

Albay viskisini bitirdi ve büfeye gitti. Tabağına bir şeyler aldıktan sonra bir köşeye çekilip oturdu. Amman kendisi gibi biri için ideal bir yerdi. Burada herkes silahlıydı. Amerikan elçisi bile arabasında makineli tüfekle dolaşıyordu. Bu kararı, ispanyol elçisinin Volksvvagen’i kalbura döndükten sonra vermişti. Oturduğu yerde görevini düşünmeye başladı. Başarmak için zekice davranmak gerekiyordu. Hüseyin temkinli bir adamdı. Homar’daki dinlenme köşkü kaleden farksızdı. Yakın koruma adamları ise ölümü göze almış Bedeviler13 den seçilmişti. Yüzme havuzu bile ağır makinelilerin koruması altındaydı. Köşkün arka tarafında her an kalkmaya hazır bir helikopter bekliyordu. Yolculuk sırasında kullandığı Mercedes 300 SL’i ağır silahlarla donatılmış Land-Rover’larla korunurdu. Ayrıca, yolculuk sırasında sürat 100’ün altına hiç düşmezdi.

Albay Fevziye’ye bir göz attı. Kadının yanına bir isviçreli yaklaşmış, dansa davet ediyordu. Kadın reddetti. Kadın bu gece ölecek ve böylece plan yürürlüğe girecekti. Yerinden kalkarak bir sigara yakıp terasa çıktı. Fevziye’nin ölümüne hiç kimse bir anlam veremeyecekti. Albay bu fikrinden dolayı kendini kutladı. Hadi Karak tehlikeli bir adamdı. Yanında her zaman dört muhafız bulunur, kendi de silahsız gezmezdi. Zayıf olduğu tek nokta vardı: Kadınlar. Bu önemü bir ayrıntıydı. Fakat Fevziye satın alınacak bir kadın değildi, işlerine yaramayacağı için yerine bir başkasının alınması gerekiyordu. O hayattayken de karşısına rakip çıkarmak imkansızdı. Hadi ona tapıyordu. Fevziye hayattayken onu bir başkasının elde etmesi aylar alırdı.

Oysa, Kral Hüseyin’in ay sonuna kadar ölmesi gerekiyordu. Çünkü Mısır’ın israil ile anlaşmasına tek engel oydu. ikna edilemediğine göre geriye tek bir çözüm yolu kalıyordu: Ortadan kaldırmak. Buna diplomaside “kaçınılmaz çare” deniliyordu. Albay elindeki tabağı bıraktı. Fevziye mantosunu giyiyordu. Hemen fırladı, ev sahibine yorgun olduğunu söyleyerek izin istedi ve dışarı çıktı. Fevziye’nin Volkswagen’i hareket etmişti. * ** Yol boştu. Albay Gorgur Volkswagen ile arasında yüz metrelik bir mesafe bırakmıştı. Beş dakikalık bir yolculuktan sonra öndeki araba sol kaldırıma çıkarak park yaptı. Fevziye sağ kapıdan çıkarak villasının bahçe kapısına ilerledi. Albay Gorgur Volkswagen’in hizasında sağ kaldırıma çıktı ve farlarını söndürdü. Fevziye döndü, gece çantasını göğsüne bastırdı. Gorgur Cortina’dan dışarı çıktı ve silahının kabzasını sıkarak ilerledi.

Fevziye sokak lambasının ışığını alan adamı tanıyınca rahatladı. — Oh, albay! Ben de peşimdeki kimdir dive merak ediyordum. Ne işiniz var burada? Hami Gorgur cevap olarak silahını üzerine doğrulttu ve tetiğe bastı. Silah sesleri gecenin sessizliğinde büyük bir yankı yaptı. Fevziye ağzı açık, şaşkın kalakaldı. Albay tetikten parmağını çekti. Silahında emniyet tedbiri olarak birkaç kurşun bırakmalıydı, kadın demir parmaklıklara tutunmuş, yere düşmemişti. Göğüs hizasında gitgide büyüyen bir kan lekesi vardı. Villada ışık yandı. Albay çığlıklar işitti. Birazdan devriye gezen Bedeviler burada olurdu. Fevziye’nin dudakları kıpırdadı. — Albay, siz delisiniz… Delisiniz… Ölmemişti. Vücudunda beş kurşun vardı ve yaşıyordu. Gorgur birkaç adımda yanına gitti, silahının namlusunu kulağına dayadı ve tetiğe bastı.

Fevziye’nin kafatasının yarısı parçalanarak yok oldu. Albay geri dönerek arabasına koştu. Hare14 15 ket etmeden önce silahını doğrultup villaya rastgele ateş açtı. Fedailer hep böyle yapardı. Gorgur hemen hareket etti ve gaza basarak son hızla uzaklaşmaya başladı. Olay yerinde yakalanmadıkça, kendisinden kimse kuşku- lanmazdı. ABD elçiliğinin önünden geçip Salt Road’a saptı ve evinin yolunu tuttu. Şimdi sıra ikinci adımdaydı. Hadi Karak’ın gönlüne yeni bir sevgili yerleştirmek…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir