Gerard De Villiers – 87 Cebelitarik’ta Mola

Dennis Wells Ocean Park Oteli’nin garajından o kadar hızlı çıktı ki az kalsın arkasında römorku olan bir kamyonla çarpışıyordu. Kamyonun sürücüsü Jersey şehrinin yoğun trafiğine dalmadan önce Dennis’i havalı kornasını uzun uzun çalarak protesto etti. Dennis Wells sarı renkli Volkswagen’ini yolu boş bulur bulmaz hızdan titretmeye başladı. Hudson’un altındaki, Manhattan’a çıkan Path Tüneli’ne kadar Wells gazı topukladı, ama 71 model Volkswagen’in gücü yine de Wells’in sağ şeritten ayrılmasına izin vermiyordu. Motorun gürültüsü Wells’in kafasını şişirmişti. Terleyen ellerini sık sık blucinine kuruluyordu. Yuvarlak başı, hafif kıvırcık saçları ve saf bakışlarıyla Dennis Wells dikkati çekmiyordu. Onun yaşındaki binlerce genç her sabah Harlem’den ya da Bronx’tan ayrılıp Beyazların yanında çalışmaya gidiyordu. Wells, altı aydır Ocean Park Oteli’nde çalışıyordu. İşine gösterdiği ilgiden dolayı en üst katın temizlik görevi ona verilmişti. Çünkü üst katta otelin sahibi Donald Mills kalıyordu. Donald Mills genç ve esmer bir adamdı ve esrarengiz işlerle uğraşıyordu. Dahası kendisini bir temizlik hastası olarak gösteriyordu. Bu yüzden de Dennis Wells’in işi oldukça zordu. Öte yandan oteldeki işi sayesinde çok önemli bazı bilgiler edinmişti.


Haftalarca süren amaçsız, sıkı denetlemelerden sonra Wells nihayet 5 Jackpot’u yakalamıştı. Anayoldan ayrılıp Path Tüneli’ne girerken yavaşladı. Egzoz dumanlarının yoğun bir sis tabakası oluşturduğu tünelin içerisinde ancak saatte on kilometre hızla ilerleyebiliyordu. Endişelini- Kolundaki saat altıyı gösteriyordu! Wells’in her gün saat altı buçukta “adamıyla” randevusu oluyordu. Randevuya gidemediği zamanlarda başı derde girerdi. Kalbinin çarpıntısı kirli tişörtünün üzerinden rahatlıkla gözükebiliyordu ve sinirden göz kapağı seğiriyordu. O güne kadar bir olay çıkmadığı için ikinci işi ona kolay gibi gelmişti. Şimdi ise çok tehlikeli bir adım atmaya girişeceği sırada geri dönmek ihtiyacını hissediyordu. Yine de işi bitirmek zorunda olduğunu biliyordu. Cesaretini toparlayabilmek için otelin üst katındaki konuşmayı hatırlamaya çalıştı. Duydukları bomba etkisi yapacak türdendi. Bu onu tünelin çıkışına kadar oyaladı. Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz gökdelenlerinin kenarından Manhattan’m aşağılarına doğru indi. Zikzak çizerek şehrin yukarısına çıkan tek yönlü Onbirinci Cadde’ye ulaştı. 32.

Sokak ile Onbirinci Cadde’nin kesiştiği kavşağa kadar her şey yolunda gitti. Ama kavşakta arkasından gelen bir korna konseriyle irkildi. Dikiz aynasına baktığında Buick marka beyaz bir arabanın kırmızı ışıkta geçerek yaklaştığını gördü ve karşı yönden gelen arabaların arasına tehlikeli bir şekilde daldı. New York’da sık sık rastlanan manzaralardan biriydi. Dennis Wells yolu takip etmeye başladı.” On blok ilerledikten sonra tekrar dikiz aynasına baktığında beyaz arabanın kendisini takip ettiğini 6 gördü. Arabanın içindeki iki kişiyi farkedebiliyordu. Beyaz araba patronunun arabasına çok benziyordu! Fakat New York’da yüzlerce beyaz Buick vardı…. İyice emin olabilmek için Dennis Wells aniden çift yönlü olan 42. Sokak’a saptı. Onuncu Cadde’ye çıktı, Downtown’a doğru bir müddet gittikten sonra yeniden Onbirinci Cadde’ye çıkabilmek için 41. Sokak’a saptı. Dikiz aynasına baktı, beyaz araba kaybolmuştu. Artık emindi. Yeşil ışıklan yakalayabilmek için hızlandı.

Saat şimdiden altı buçuk olmuştu. İki blok ilerlemişti ki az kalsın yüreği ağzına geliyordu: Beyaz Buick yine arkasındaydı! Vites küçülterek bir kamyonun arkasına girdi ve aniden hızlanarak solladı. Dennis Wells gazı köklüyordu. İçinde müthiş bir panik vardı. Ne hata yapmış olabilirdi? Artık beyaz arabanın, oteldeki Tony Pool adlı birisinin emrindeki araba olduğundan emindi. Eğer yanılmıyorsa bu büyük bir tesadüftü İçindeki korkuyla, randevusunun olduğu Casa Nostra’nm önünden hızla geçti. Casa Nostra bir İtalyan barıydı. Ne yapacağını bilemiyordu. En iyi çözüm 125. Sokak’taki evine dönüp ertesi sabah yeniden işine hiçbir şey olmamış gibi dönmesiydi.’ Belki de olağan denetlemelerden biriydi. Ama Dennis Wells tereddüt içindeydi. Yalnız yaşıyordu. Kendisini takip edenler evine gelip ona kötülük yapabilirlerdi. Savunmasızdı.

Hailem’de yaşayanlar, komşuları için yardıma koşmazlardı. Wells bıyıklarındaki ter damlalarını sildi. Yoldaki kalabalık onu koruyordu. Kendisini bekleyenlere haber verip, başına gelenleri bildirmesi gerektiğinidüşündü. Yirmi dört saat kendisine cevap veücek birisinin bulunduğu yardım numarasını ez_- 7 bere biliyordu. Heyecanını yenmeye çalışarak sağa 62. Sokak’a saptı. Yedinci Cadde’nin köşesinde bir telefon kulübesi vardı. Arabayı kaldırıma çıkarttı ve dikiz aynasına göz attı. Beyaz Buick görünürde yoktu. Motoru durdurdu ve arabadan fırlayıp telefon kulübesine daldı. Ezberindeki numarayı çevirdi. — Dit! Dit! Dit! Dennis Wells öfkeyle kulübenin iç duvarına tekme attı. Hat meşguldü. Numarayı bir kez daha çevirdi ve bu sefer sinyal normaldi.

Aynı anda beyaz Buick’in yaklaşıp Volkswagen’in arkasına park ettiğini farketti. Buick’ten bir adamın yavaş hareketlerle indiği sırada Dennis’in ağzı kurudu. Adam gerçekten de bir doksan boyundaki Clint Eastwood’un tıpatıp benzeri Tony Pool’du. Yani • Donald Mills’in en gözde kiralık katili. Açık yeşil ipek gömleği, bej rengi pantolonu ve cilalı ayakkabılarıyla her zamanki gibi zarifti. Ko- j kındaki Rolex marka saatin, üzerindeki taşlar hesaba katılmazsa, en az iki kilo kadar altını vardı. Pool doğruca telefon kabinine yöneldi. Korkudan aptala dönen Wells ahizeyi yerine asmadan önce hızlı hızlı birkaç kelime söyledi. Tony Pool onun konuşup konuşmadığını anlayamazdı. Kulübenin kapısı hızla açıldığı sırada Wells geri döndü. Tony Pool atletik yapısıyla kulübenin kapısını tamamen kaplıyordu. Dennis Wells gülümsemeye çalışarak: — Ah! Bay Tony! Buralarda ne yapıyorsunuz? dedi. Tony Pool’un yüzündeki bronz hatlar mermeri andırıyordu. — Ya sen? dedi. Dennis Wells anlamsız bir kahkaha attı: — Gördüğünüz gibi, telefon ediyordum.

8 — Kime? Soru sanki bir kobra yılanının saldırması gibiydi. Wells’in bakışları dondu. Tükürüğünü yuttu ve kekeledi: — Bi… bir… kız arkadaşıma. Tony Pool başını salladı. İri ve güçlü elini Dennis’in omuzuna koydu. Parmakları zavallının omuz kaslarına birer çelik iğne gibi batıyordu. Trafiğin gürültüsünü bastırmak için yüksek sesle konuşuyordu: — Dennis, bence sen aptal bir yalancısın! Gel bakalım. Tony, zenciyi kulübeden çekerek çıkarttı. Yüzünde yoldan geçenleri uyandırmamak için dostça bir gülümseme vardı. Dennis boş yere çevresinden yardım isteyebileceği birini aradı. Hiç kimse, hatta bir polis bile yoktu. — Ne demek istiyorsunuz? diye karşı çıktı. Fazla direnemezdi. Masum rolü oynayarak Buick’e doğru yürüdü. — Birazdan açıklayacağım, dedi Tony Pool.

Tony’nin ses tonundan korkan Wells, adamın elinden kurtulmaya çabaladı. Yoldan geçenlerden birisi bir an durup baktı. Ama Tony onu çoktan arabanın içine tıkmıştı. Dennis Wells korkusunu gizlemeye çalışiı. Kendisini suçlayabilecek somut hiçbir şey yoktu. Kendisini savunmalıydı. — Bay Tony, dedi yumuşak bir sesle, beni nereye götürüyorsunuz? Niçin böyle davranıyorsunuz? Size yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım. Bir gün Tony Pool, Donald Mills’in odasından iki şişe Moet et Chandon çalan bir otel görevlisini öldüresiye dövmüştü. Tony cevap vermedi ve beyaz Buick hareket et9 ti. Aynı zamanda Tony’nin dev yumruğu Dennis’in ağzında patladı ve üst dudağını kanattı. – Sen DEA* hesabına çalışan pis bir ispiyonsun, diye mırıldandı. Dennis korkudan karşı çıkamadı, fakat ani bir hareketle kapıyı açmayı denedi. Ama ayni anda madeni bir sesin titreşimi kulaklarını çınlattı. Dikiz aynasından arkayı gözetleyen şoför arabanın tüm kapılarını kilitlemişti. * * * Beyaz Buick Ocean Park Oteli’nin yeraltındaki garajına girdi ve köşedeki asansörün yanında durdu.

Tony Pool zenciyi çekip çıkarttı ve asansöre kadar sürükledi. Kabine girdikten sonra kemerine asılı duran anahtarlığından bir anahtar seçti ve en üst katın kaplısını çalıştıran deliğe soktu. Dennis Wells dizlerihin çözüldüğünü hissetti… Kalın halıyla kaplı oları bir koridora çıktılar. Tony Pool bakır bir levha i|izerinde “Donald Mills-Genel Müdür” yazılı olan kapıyı tıklattı. İçerideki bağırarak girmesini söyledi ve Pool mahkûmunu odanın ortasına itti. Donald Mills deri bir koltuğun içerisine gömülmüştü ve mor lezar derisinden ayakkabılanyla ayaklarını masaya uzatmıştı. Beyaz dantel gömleğinin önü göbeğine kadar açıktı ve kemikli göğsü görünüyordu. Dağınık siyah saçlarıyla oldukça yakışıklı biriydi. Alnındaki yara izi bir motosiklet kazasının hatırasıydı. — Telefon etmek üzereydi, dedi Tony Pool. Kime olduğunu söylemek istemedi. Dennis Wells korkudan dutyemiş bülbüle dönmüştü. Donald Mills ayaklarını indirdi ve kol- (*) Uyuşturucuyla Mücadele Örgütü. 10 tuğunu Wells’e doğru çevirdi. Bir ölünün etrafında dönen leş kargasını anımsatıyordu.

Siyah gözlerinde hiçbir ifade yoktu. — Bak küçük adam, diye söze başladı babacan bir tavırla, sen bizi mi gözetliyorsun? Dennis cevap verecek cesareti zor topladı. — Bu doğru değil, diyebildi acıklı bir sesle. Ben yalnızca işimi yapıyorum, Bay Mills. Donald Mills zencinin kıvırcık saçlarını yakalayıp adamı kendisine doğru çekti. — Küçük aptal! Diana seni gördü. — Bu imkânsız! Ben öyle bir şey yapmadım! Donald Mills masasına uzanıp dahili telefonun düğmesine bastı. — Diana buraya gel, bana lazımsın. Birkaç saniye sonra odaya genç bir kadın girdi. Kadın sanki bir korku filminden çıkıp gelen birisine benziyordu. Kapkara saçlarıyla yandan, yırtıcı bir kuşa benziyordu. Kadının üzerinde vücudunu saran siyah bir etek ve ayaklarında da onbeş santim yüksekliğinde topuklu bir ayakkabı vardı. Dennis kadının bakışına tahammül edemedi ve başını çevirdi. Kadının varlığı içindeki korkuyu daha da artırıyordu. Diana Mangan, Mills’in metresiydi ve ondan daha zalim birisiydi… — Bize gördüklerini anlat, dedi Mills.

— Bu solucan, elindeki elektrik süpürgesini bırakıp kulağını senin odanın kapısına dayamış ve içeride Dutchy ile yaptığın tartışmayı dinliyordu. Kendisini gördüğümü farketmedi. Donald Mills, parmaklarını siyah saçlarının arasında gezdirirken başını salladı. — Görüyorsun ya Dennis, dedi yumuşak sesle, bize doğruyu söylersen iyi olur. Her şey düzeltilebilir. DEA hesabına uzun zamandan beri mi çalışı11 yorsun? Dennis’in boğazı cevap veremeyecek kadar kurumuştu. Hayır anlamında başını salladı. Tony Pool söze girdi: — Bırakın onunla ilgileneyim. Donald Mills haykırdı: — Hayır, burada olmaz! Her tarafı berbat edersin… — O halde bilardo salonuna götürsün, dedi Diana Mangan. — Elbette! diye katıldı Tony Pool. Tony’nin patronuna faydalı olabilmesi için acele etmesi lazımdı. Dennis’i bileğinden yakalayarak sürükledi. Üst kat tüm personele yasaklanmıştı. Bu yüzden Tony rahatsız edilmeden çalışacaktı. Koridorun sonundaki oda oyun salonu olarak kullanılıyordu.

Ortadaki büyük bilardo masası, odanın en büyük eşyasıydı. Odanın köşesinde eski elbise dolaplarını andıran büyük bir buz makinesi vardı. Makine gün boyunca uğultulu bir şekilde titreyerek çalışıyor ve bir metre uzunluğunda buz kalıpları üretiyordu. Tony Pool esirini kötü kokan bir kulübenin içine itti: Yaramazlık yapanları bazerı o kulübede cezalandırıyordu. Kulübenin tek eşyası eski bir dişçi koltuğuydu. Koltuğun özelliği ise oturanı el ve ayak bileklerinden bağlayıp hareket etmesini^önlemesiydi. Tony Pool zenciyi iterek koltuğa oturttu ve bileklerini sıkıca bağladıktan sonra doğruldu. -— Acele etme, dedi sırıtarak. Aletlerimi alıp geliyorum! Dennis Wells adamı gözleriyle takip etti. Korkudan rengi griye dönmüştü. * * * Tony Pool ipek gömleğinin kollarını özenle kı12 virdi ve altın saatini çıkartıp bilardo masasının üzerine bıraktı. Sonra da kenardaki metal valizinin kapağını açıp bir matkap ve bir sürü uç aldı. Kulübenin açık kapısından dışarıyı inceleyen Dennis Wells, her tarafından ter fışkırdığını hissetti. Gözlerini Tony Pool’un elindeki aletlerden ayıramıyordu. Tony zenciye göz kırptı.

— Benim lakabımı biliyor musun? Dennis Wells cevap vermeden tükürüğünü yuttu. Tony Pool büyükçe bir ucu matkaba taktı ve aleti çalıştırdı. Motor sesi odayı kapladı. Tony hemen matkabı durdurdu ve koltukta bağlı bekleyen adama kendi sorusunun cevabını verdi: — Black-Decker! Komik değil mi? Korkudan gözleri faltaşı gibi açılan Dennis, usta bir zanaatçının tornaya yaklaşması gibi üzerine gelen adama baktı. — Tony! dedi. Yapmayacaksınız…. değil mi? Ha. Hayır… Kelimeler boğazında düğümlendi. Tony Pool sol eliyle radyoyu açtı. Kulübenin içini sağır edici bir müzik doldurdu. Dennis matkabın çalışmaya başladığını işitemedi. Tony matkabı iki eliyle tutarak öne doğru eğildi. Kendinden emin ve sakin bir tavırla ucu Dennis Wells’in sağ dizkapağına soktu. Zencinin çığlığı müziği bastırdı. Çelik uç diz kapağını delip arkadan çıktı ve koltuğun metal kısmına değerek gıcırdadı.

Tony Pool çok sakindi. Matkabı kan gölünün içinden çekip çıkardı ve gözlerini kurbanına dikti. Dennis silkelendi ve kustu. Sonra da kendinden geçti. Tony Pool yerini değiştirdi ve bu kez matkabı sol diz kapağına batırdı. * * * Donald Mills başını kaldırdı ve “girin” diye ba13 ğırdı. Tony Pool’uri gözlerinde garip bir parıltı vardı, ELLERİ ve bilekleri kan içerisindeydi. Sırıtarak özür diledi. — Tamam patron! Ama beni bayağı uğraştırdı. Artık delik açmaktan sıkılmaya başlıyordum. Mills isteksiz gülümsedi. Bazen Tony Pool’un sadistliği onu üzüyordu. Fakat kendisininki gibi örgütlerde Tony Pöol’lar gerekliydi. — Evet? — DEA için çalışıyormuş. Donald Mills bu cevabı bekliyordu, fakat yine de bir ürperti hissetti.

DEA uzun zamandan beri kendisiyle ilgileniyordu ama hiç bu kadar yaklaşmamışlardı. — Görevi neymiş? — Sizin yaptığınız her şeyi bilmek… İşlerinizi, konuştuğunuz insanları… Üç aydan beri o it sizi ispiyonluyormuş. — Ne öğrenmiş? — Hemen hemen hiçbir şey, dedi Tony Pool. Oldukça tedbirlisiniz. Mills’in yağcılık dinleyecek hali yoktu. Biraz kızgın bir sesle sordu: — Ya bugün? Kapıyı dinlediği zaman? — Pek bir şey anlamadığını söyledi. Rotterdam’dan ve 4 numaralı büyük bir yüklemeden bahsettiğinizi söyledi. — Bizi satacak vakti oldu mu? Tor y Pool tereddüt etti. — Sanmıyorum. Bana hattın meşgul olduğunu söyledi. — İnanıyor musun? — Evet. Çok korktu. Delik açmaktan vazgeçmem için her şeyi yapardı. Sıra dirseğine gelince dili çözüldü. 14 Donald Mills bu tür ayrıntıları dinlemek istemiyordu.

Her şeyi düşünmek zorundaydı. Dennis Wells’in yalan söylemesi gibi bir risk söz konusuydu. Uzun zamandır böyle bir şeyden korkuyordu. Ve üstelik bu olay en büyük işin üzerine gelmişti. — Tamam Tony! dedi. Sen işini yaptın. Bürosunun bir duvarını boydan boya kaplayan kasayı açmak için ayağa kalktı. Kasanın raflarında yüz dolarlık banknotlarla dolu kahverengi kâğıt torbalar vardı. Donald Mills bir tanesini aldı ve saymadan Tony Pool’a uzattı. — Al, Buick’ini değiştirebilirsin. Arabalar, Tony Pool’un küçük zevklerinden biriydi. Torbayı aldı fakat gitmedi. — Onu ne yapacağız? — Yaşıyor mu? Tony’nin yüzünde zalim bir tebessüm belirdi. — Eh! Ama icabına bakabilirim. Donald Mills eliyle saçlarını karıştırdı.

Düşündüğünde her zaman böyle yapardı. Onu bırakmaları imkânsızdı. Aleyhlerinde tanıklık yapabilirdi. Öldürmek en kolayıydı ama cesetten nasıl kurtulacaklardı. DEA peşlerinde olduğuna göre ajanlar oteli gözaltında tutuyor olmalıydılar. Bir cesedi sonsuza kadar dairesinde saklaması da imkânsızdı. — Bir fikrin var mı? Ceset için. — Buz makinesi…. dedi Tony. Donald Mills adama şaşkın şaşkın baktı. — Makineyi patlatırsın! Tony Pool muzipçe sırıtarak söze girdi: — O aptal buz kalıplarından daha sert değil! Makinenin içini bir kez görmüştüm. Tam bir kıyma makinesi gibi. Üstelik böylece tek parça olarak çıkmayacak.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir