Gerard De Villiers – 89 Kuba Cehennemi

Luis Miguel Bayamo eski, gri BMW’sini Habana Libre Oteli’nin karşısında, taksi durağının bulunduğu sokağın başına park etti. Kapıları kilitlemeye gerek duymadan arabadan indi. Diplomatik plakanın yanı sıra tepedeki antenler onun DGI*’nin iç bölümü olan Devlet Güvenlik Servisi’nde görevli bir “G2” olduğunu açıklıyordu. Taksi şoförleri Kübalı’nin atletik vücuduna bakmadan edemediler. Luis Miguel Bayamo’nun şişmanlamak için leziz Küba yemeklerinden yemesine gerek yoktu, Guayabera**’sının altındaki güçlü kaslarını ve geniş omuzlanın tahmin etmek güç değildi. Kalın dudaklarının her iki yanından uzanan gür, siyah bıyıklanyla Latin Amerikalılar’ın tipik özelliklerini taşıyordu. Habana Libre’nin kapısında duran Policia Revolucionaria Nacional’ın kadın polisi Luis Miguel’in yolunu keserek: — Hey yoldaş! diye seslendi. Nereye gidiyorsun? Yabancılara hizmet yeren otellere Kübahlar’ın girmesi yasaktı. Luis Miguel Bayamo DGI kartını çıkartarak kadına doğru uzattı. — Görevdeyim yoldaş! dedi. — Özür dilerim yoldaş!. — Önemli değil! diye karşılık verdi Luis Miguel. Sen görevini yaptın. Bana adım söyle, hakkında iyi (*) Haberalma örgütü.


(**) Kısa kollu, bol gömlek. 5 rapor vereceğim. Luis Miguel dar polis üniforması içinde daha da çekici gözüken kadından hoşlanmıştı. — Doris Velez, yoldaş. — Hasta Luego Doris! dedi Bayamo, Her zaman cıvıl cıvıl olan lobiye girdi. Turistler ve delegeler Habana Libre’ye gelmekten hoşlanırlardı. Eski Hilton Oteli otuz yıldan sonra pek görkemli sayılmazdı ama yine de bir zerafete sahipti. Luis Miguel Bayamo resepsiyona doğru ilerledi. Bir grup İtalyan, rehberlerinin yaptığı açıklamaları dinliyorlardı. Luis Miguel kalabalığı aştıktan sonra nihayet resepsiyon memurunun dikkatini çekmeyi başardı. — 2210 lütfen. Resepsiyondaki genç kız anahtarı alarak, hiç tereddütsüz uzattı. Otel, El Salvador, Nikaragua ve Şili’den gelen delegelerle kaynıyordu. Bu durumda, sıradan bir Kübalı anahtar isteyecek cesareti gösteremezdi. Miguel ıslık çalarak asansöre yöneldi. Saatine baktı: dörttü.

Önünde daha iki saati vardı. Asansördeki kadına gülümsedikten sonra sessiz koridora çıktı. 2210 numaralı odanın kapısına vurdu. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında Bayamo usulca içeri girdi. * * * — Ne haber güzelim? Luis Miguel’in iri elleri kapıyı açan genç kızın belini sardı. Kız, sarı saçlarım at kuyruğu şeklinde toplamıştı. Bu haliyle 16 yaşından büyük göstermemesine rağmen erkekleri çıldırtacak bir güzelliğe sahipti. Tam bir tropikal Lolita idi. Luis Miguel ellerini harekete geçirerek genç kızı yatağa sürükledi. Onu ilk kez bir ay kadar önce Cap6 ri adlı gece kulübünde görmüştü. Müşterilere dans gösterisi sunuyordu. Bayamo o an kıza sahip olmayı aklına koymuştu. Birlikte geldiği Çekoslovakyalı dostu: — Kim bu? Onu tanıyor musun? diye sormuştu. — Hayır ama tanıyacağım. Bu kadar güzelini hiç görmedim.

Harika bir “titi”. Bayamo’nun Herminia Tamargo’yu baştan çıkarması pek zor olmamıştı. Bütün Kübalı devlet memurları gibi Herminia da ayda ancak 150 dolar kadar kazanıyordu. Üstelik Miguel gizli örgütün üyesi olduğu için bazı mağazalarda öncelik hakkına sahipti ve dolar karşılığı alışveriş yapabiliyordu. O butiklerde Fransız parfümünden, Johnny Walker marka viskiye kadar her şeyi bulmak mümkündü. Bunlar Küba halkına yasak olan birer hazine sayılırdı. İlk buluşmalarından sonra sık sık görüşmeye başlamışlardı. Özellikle Habana Libre’de buluşmak Herminia’nın çok hoşuna gidiyordu. Her randevunun sonunda saatlerce banyo yapıyordu. Ne de olsa şampuan ve sabun Küba’da lüks tüketim mallanndandı. Habana Libre’nin görkemli havasında Herminia da uysal bir kedi oluyordu. Ama bu kez canı Luis Miguel’le sevişmek istemiyordu. — Neyin var? diye sordu Bayamo öfkelenerek. Genç kız daha önce de böyle haz yapmış ve her seferinde Bayamo’dan bir armağan koparmayı başarmıştı. — Lobide bir polis beni durdurdu.

— Ona kartını gösterdin mi? — Evet, dedi Herminia. Ama bana bir yığın soru sordu. Ona oda hizmetçilerinden biri olduğumu 7 söyledim. Adımı aldı. Kübalı omuzlarını silkti. — Bir şey yapamaz. Bir sorunla karşılaşırsan benim adımı ver. Gelsin, beni görsün. Az çok önemli bütün Kübalılar’ın bir “titisi” vardı. Luis Miguel ise Herminia gibi bir kız için çılgınlık yapmayı herkesin doğal karşılayacağı fikrindeydi. Usulca kızın kulağına fısıldadı: — Sonra tiendaya gideriz. Brezilya’dan yeni mayolar getirmişler. Genç kız alışveriş yaparken Miguel de bir Johnny Walker içerim diye düşünüyordu. Bu öneri Herminia’yı hemen harekete geçirdi. Tropikal güzeller işlerini gerçekten de iyi biliyorlardı.

O sırada kapıya güçlü darbelerle vuruldu, — Duydun mu? diye sordu Herminia doğrularak. — Boş ver! Luis Miguel zevkin doruğuna varmaktan başka bir şey düşünemiyordu. Kapıya ise hâlâ güçlü darbelerle vurulmaktaydı. Herminia artık durmak istiyordu ama Bayamo vazgeçecek gibi değildi. O esnada kapı açıldı. Herminia dehşet dolu bir çığlık attı. Eşikteki iki gölgeyi zorlukla seçebildi. Kapıyı maymuncukla açan temizlikçi kadın ve lobide gördüğü polis eşikte duruyorlardı. Polis, kadını geri iterek içeri tek başına girdi. Luis Miguel yataktan kalkıp adama doğru ilerledi. — Kafanı patlatacağım senin! Yabancı bir adım geriledi. Bu arada elini guayaberasının altındaki silaha uzatmıştı. Birden Luis Miguel’in de silahlı olduğunu farketti. Durdu. Bayamo’nunkine benzeyen bir kart çıkardı.

8 — Sinirlenme yoldaş. Ben de bir “G2” sayılırım. Luis Miguel adama öfkeyle bakıyordu. — Bu odaya bu şekilde girme cesaretini nereden buluyorsun? Adım Luis Miguel Bayamo. DGI’nin “Este” bölümünün genel müdürüyüm. Luis Miguel kartını gösterince öteki yavaşça başını öne eğdi: — Seni rahatsız etmek istemezdim yoldaş, dedi. Ama…. ama bu kadından şüphelendim. Herminia Tamargo ortalıkta yoktu. Korkuya kapılarak banyoya kaçmıştı. Luis Miguel’in sinirleri yatışırken, kafasından da binbir düşünce geçiyordu. Karşısındaki adam pek güven telkin etmiyordu doğrusu. Küba sisteminde kimse güvencede değildi. Luis Miguel bile sahip olduğu mevkiye rağmen her an tetikte olmak zorundaydı. — Herminia! diye seslendi.

Sarışın kız az sonra başını uzattı. — Aşağı in ve bizi lobide bekle. Polis kızın dışarı çıkmasına itiraz etmedi. Luis Miguel çaktırmadan saatine baktı. Kalp atışları aniden hızlanmıştı. Bu polisin on dakika içinde burayı terketmesi gerekiyordu. Kafasının içinde bir sürü düşünce dolanıp duruyordu. Bu adamı odanın dışına çıkartmayı bir başarabilse… En iyisi onu sakinleştirmekti. Polis ona gülümseyerek bakıyordu. — Özür dilerim yoldaş. Ama bu kız bana sahte kimlik gösterdi. İdareden kontrol ettim ve araştırmaya başladım. Bu oda bizi ziyarete gelen Çekoslovakyalı dostlarımızdan birine aitmiş. Kızın onunla… — Herminia benim için çalışıyor, diyerek Miguel adamın sözünü kesti. Ona kimliği ben verdim.

Kızla burada randevum vardı ve… Anlarsın ya yol- ( ) daş… Polis dostça gülümsedi. — Elbette, elbette… Luis Miguel’in kalbi hâlâ son hızla çarpıyordu. Polisin omuzuna dostça vurarak: — Haydi gidelim yoldaş, dedi. Sana Patio’da bir bira ısmarlayayım. Bir içkiyi hak ettin. — Teşekkürler, dedi polis. Ama önce İdare’ye her şeyin yolunda olduğunu haber vermeliyim. Herminia’nın başına dert açmasınlar. Kız şimdi Tropicana’da dans ediyor değil mi? Adam iyi çalışmıştı doğrusu… Luis Miguel öfkesini bir gülücüğün ardına gizleyerek: — Evet. Onu izlemeye gelirsin, dedi. Polis şimdi telefonu kaldırmış, biriyle konuşuyordu. Luis Miguel bir yandan saniyeleri sayıyor; bir yandan da öfkesini güçlükle frenliyordu. Zaman bu kadar değerliyken bu sersem her şeyi mahvedebilirdi. * * * Gerald Svat bir kutu Cohiba purosu aldı ve paketi gülümseyerek tiendanın tezgâhtarına uzattı. Burası Havana’nın en iyi dükkânlarından biriydi.

Tezgâhtar kız onu iyi tanırdı. Gerald Svat kıza 75 dolar uzattı. — Teşekkürler, dedi kız. Hasta Luego. Genç kız gözleriyle onu izliyordu. Bakışlarından bütün emperyalistlerin kötü olmadığı düşüncesini okumak mümkündü. Her zaman olduğu gibi Gerald Svat tezgâhın üstüne içi, şehirde bulunması imkân- • sız en iyi marka deodorant ve parfümlerle dolu bir çanta bırakmıştı. Bir koridorun sonunda bulunan tiendadan çıkarak sakin adımlarla lobiye doğru yürüdü. Miramar’dan beri izlendiğinin farkındaydı. İşte aynı po10 lis yine peşindeydi. Zaten beni görmemesi olanaksız, diye düşündü. Kareli ceketi ve renkli kravatı bu sıcak havada onu yeterince ele veriyordu. Yale Üniversitesi’ni bitirir bitirmez CIA’da analizci olarak göreve başlamıştı. Tehlikelerinden ötürü bu göreve sadece gönüllüler talip oluyordu. Küba ile ABD arasındaki ilişkiler 25 yıldan beri kopuktu ama buradaki konsoloslukta Amerikalılar’ın ilgi alanlarına yeterince tolerans gösteriliyordu.

Eh, Gerald Svat da diplomatik ayrıcalıklardan fazlasıyla yararlanıyordu. Önce zemin kattaki Patio Bar’ın çevresinde biraz dolaştı, sonra puro paketini koltuğunun alftna sıkıştırarak asansöre yöneldi. Yüzünde son derece masum bir ifade vardı. — 25. kat, dedi asansördeki görevliye. Görevli düğmeye bastı. 25. kattaki bardan Havana’nın nefis manzarasını seyretmek mümkündü. Svat sırf bu manzara için sık sık buraya gelirdi. Bara girince bir tabureye oturdu ve içkisini ısmarladı. — Bir mojito lütfen. Hemingway de bu içkiye bayılırdı. Dört turist hayranlıkla manzarayı seyrediyordu. Gerald Svat içkisinden bir yudum aldı. Randevu saati yaklaşıyordu.

Barda onu kimsenin izlemediğinden emindi. Peşine düşen polisler Svat’ın alışkanlıklarını biliyorlar ve onu her yerde rahatsız etmek istemiyorlardı. Asansör görevlisinden, hangi kata çıktığını öğrenmiş olmalıydılar. Şimdi Svat’ı büyük ihtimalle lobide bekliyorlardı. Tezgâha iki dolar bırakarak dışarı çıktı. Ama asansöre binmek yerine servis merdivenlerine yöneldi. Bu yaptığı tehlikeliydi ama birine rastlayacak olursam asansörün bir türlü gelmediğini söylerim, diye düşündü. Zaten hep arıza yapıyordu. Uç katı 11 çabucak indi. 22. katın koridoruna vardığında etrafta kimsecikleri göremedi. Koşarak 2210 numaralı odanın önüne geldi ve kapıya vurdu. * * * Kapıya vurulan hafif darbeler Luis Miguel Bayamo’nun beyninde bir bomba gibi patladı. Herminia’yı temize çıkaran telefon konuşmasını bitirmiş olan polis ahizeyi yerine koyarken Luis Miguel’e hem yumuşak, hem de soru dolu bakışlarla bakıyordu. Luis Miguel kapının yanlışlıkla çalındığı izlenimini yaratmak istercesine omuzlarını silkti ve yerinden kıpırdamadı.

Kapıya yeniden vuruldu. Bayamo’nun tabanları sanki yere yapışmış gibiydi. Nabız atışları hızlanmıştı. Dizlerinin bağının çözüldüğünü hissetti. Bu kez polis kapıyı açmaya yeltendi. — Kahretsin! diye homurdandı Miguel dişlerinin arasından. Ve ani bir kararla öne atılırken tabancasını da eline almıştı. Hiç tereddütsüz silahını hasmının ensesine nişanladı. Polisin eli kapının tokmağmdaydı. Adamın kafatası kırılırken iğrenç bir ses çıkrırdı. Sonra etrafa beyin parçaları saçıldı. Polis inleyerek sendeledi, hemen hemen ölü gibiydi. Luis Miguel delirmiş gibi silahı ardı ardına birkaç kez daha ateşledi. Sonra ter içinde Ölü vücuda bir tekme vurdu ve kapıyı açmaya gitti. Dışarıda kimse yoktu.

Luis Miguel Bayamo titreyen elleriyle silahını temizlemeye koyuldu. Beyni sanki çalışmıyordu. Hayatı birkaç saniyede altüst olmuştu. Yeniden düzene sokması için çok az zamanı vardı. * * * Gerald Svat ter içinde yeniden 25. kata çıktı. Asansöre doğru koştu. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Gömleği terden sırtına yapışıyordu. Soluk almak için durdu. Neler olmuştu? Kapıya vurduktan sonra içeriden boğuk silah sesleri duymuştu. Sesler az sonra kesildiğinde Svat da yenilgiye uğradığını hissetmişti. Bu randevu çok büyük önem taşıyordu. Bu adamla görüşebilmek için Şirket aylar süren bir çalışma yapmıştı. Yeniden bir bağlantı kurabilmek çok uzun zaman alırdı.

Asansör gelmişti. Svat asansöre bindi. Neyse ki soğukkanlılığını koruyabilmişti. — Lobi, dedi görevliye. * * * Luis Miguel ellerini kuruladı. Sakin sayılırdı. Döşemeye sızan kanlan bir havluyla temizlemiş, odaya yeniden çekidüzen vermişti. Geriye bir tek ceset kalıyordu. Polis tam olarak neler biliyordu? Buraya gelmeden önce amirlerine odanın numarasını vermiş olamazdı. Herminia’ya ulaşması tamamen bir tesadüf sonucuydu. Luis Miguel cesedi burada bırakamayacağını düşünüyordu. Bu büyük bir hata olurdu. Döşemede artık kan izi kalmamıştı. Sadece cesetten kurtulması gerekiyordu. Pencereyi açarak dışarı eğildi.

Aşağıda lobiye ışık girmesini sağlayan pencereli kubbeden başka bir şey görülmüyordu. Otelde havalandırma olduğu için kimse pencereleri açmaya gerek görmezdi. Eğer cesedi dışarı atmayı başarırsam kimse uzun süre onu farkedemez, diye düşündü Bayamo. Tereddüt etmeden cesede döndü. Ölü vücudu ayaklarından sürüyerek pencereye getirdi. Ne kadar da ağırdı. Dişlerini sıkarak cesedi dışarı sarkıtmayı başardı. Son bir gayretle onu itti ve ceset aşağı düştü. 13 — Adios maricon! diye mırıldandı Luis Miguel. Polisin cesedi boşlukta kayboldu. Luis Miguel cansız bedenin betona çarpan sesini duydu. Ceset lobiyi aydınlatan penCere girintilerinden birine yuvarlanmıştı. * * * — Hey! Bir içki ister misin? Iraklı adam Herminia’nm çevresinde pervane gibi dolanıyordu. Genç kız lobiye ışık girmesini sağlayan pencereli bölümün önündeki koltuklardan birinde oturuyordu. Genç kız bir an Iraklı ile beraber olmayı geçirdi aklından.

Araplar’ın cebinin dolgun olduğunu duymuştu. Ama bu işi bir başka sefere bırakmaya karar verdi. 2210 numaralı odada olanlar sinirlerini bozmuştu. Iraklı yine de kızdan bir şeyler koparacağını umarak: — 887 numaralı odadayım, dedi. O sırada camlı bölme gümbürdedi. Vitray parçalara ayrıldı. Karanlık bir cisim cama çarpmıştı. Herminia korkuyla bağırarak yerinden fırladı. Polisin kafası betona çarparak parçalanmıştı. Arap gözlerini cesetten ayıramıyordu. Lobidekiler camda oluşan boşluğa bakarak olay yerine geldiler. Üniformalı bir polis kalabalığı yararak onlara yaklaştı. Lobide şimdi çığlıklar yankılanıyordu. — İntihar etmiş! dedi birisi. Herminia gözlerini faltaşı gibi açmış, cesede bakıyordu.

Adamı yeşil gömleğinden tanımıştı. Bu bir intihar değildi. Herminia hareket edemiyor ve daha fazlasını düşünemiyordu. Az sonra güçlü kolların kendisini geri çektiğini hisseti. Başını çevirince Luis Miguel’in bakışlarıyla karşılaştı. Bayamo’nun onu usulca BMW’ye götürmesine izin verdi. Miguel 14 direksiyona geçerek Malecon’a saptı ve Rampa’ya yöneldi. Çok geçmeden Hotel National’in yakınlarında, denize bakan bir yamaçta arabayı durdurdu. * * * Luis Miguel motoru susturdu. Elinin tersiyle ensesinden aşağı süzülen terleri sildi. Elleri hâlâ hafifçe titriyor, kalbi son hızla çarpmaya devam ediyordu. — Ne oldu? diye sordu Herminia yumuşak bir sesle. — Kes sesini! diye homurdandı Kübalı, genç kıza yan gözle bakarak. Sonra genç kızı baştan aşağı süzdü. Aniden benliğini bir öfke kaplamıştı.

Başına gelenlerin sorumlusu bu küçük fahişeydi. Bayamo kızın gırtlağını sıkmamak için kendini güç tutuyordu. Herminia da bu nefretin farkında olmalıydı. Eli araba kapısının tokmağındaydı. Fısıldar gibi konuştu: — Korkuyorum! Eve döneceğim. — Bir yere kıpırdama! diye söylendi Luis Miguel. Bir yandan da kızın bileğini sıkıyordu. Kızın kolunu bırakmadan düşünmeye koyuldu. Polisin ölümü büyük bir soruşturmaya neden olacaktı. Ufak çapta bir araştırma görevlileri doğruca 2210 numaralı odaya götürecekti. Ve sonra… Bayamo polis arkadaşlarının nasıl çalıştıklarını bilirdi. 2210 numaralı odada kalan Çekoslovakyalı dostu, odayı kime verdiğini söyleyecekti. Daha da kötüsü CIA’nın adamı Gerald Svat’ın sürekli izleniyor olmasıydı. Soruşturmayı yürütenler Bayamo’yu suçlamakta gecikmeyeceklerdi. Ne de olsa Bayamo gibi bir adam, bir kızla odada yakalandığı için bir polisi öldürmezdi.

Herminia’yı şimdi öldürecek olsa bile şüpheleri 15 üstüne çekecekti. Önünde sadece iki seçenek kalıyordu: Ya sakin sakin bürosuna geri dönecek, olaylarla yüz yüze gelecekti. Bu durumda soruşturmaların onu doğrudan sanık koltuğuna oturtması kaçınıl mazdı. Bir kez tuzağa düştü mü, kurtulmasının imkânsız olduğunu biliyordu. Ya da kaçışı şimdiden planlayacak ve yeni dostlarına haber verecekti. Dakikalar boyunca hareket etmeden düşüncelere daldı. Malecon’dan geçen arabalara boş gözlerle bakıyordu. Sonunda Herminia’ya kurnaz bir edayla gülümsedi. — Evine dönebilirsin, dedi. Korkmana gerek yok. Neler söylemen gerektiğini sana anlatacağım. Daha sonra ise bana yardım etmen gerekecek. * * * Sekreteri seslendiğinde Gerald Svat rapor hazırlamakla meşguldü. — Bay Svat! Gelin bakın! Svat, Malecon’u olduğu gibi gören pencereye yaklaştı. Bir araba ön kaputu açık olarak eski Amerikan Konsolosluğu’nun önünde duruyordu.

Şoför kaputun içine gömülmüş gibiydi. Kübalı bir polis o tarafa doğru koşuyordu. Amerikan Konsolosluğu’nun yakınlarına Kübalılar’ın yaklaşması yasaktı. CIA görevlisi Svat sahneyi dikkatle izliyordu. Polis şoförle konuştuktan sonra adam yeniden arabayı hareket ettirmeyi denemişti. Ama uğraşları boşa gidiyordu. Tekrar tartışmaya başladılar. Gerald Svat hâlâ gözlerini onlardan ayıramıyordu. Sonunda şoför açık bagaja kırmızı bir eşarp bağlayarak polisle birlikte uzaklaştı. Gerald Svat birkaç saniye daha dalgın gözlerle olay yerine baktıktan sonra döndü ve CIA’nın ora16 daki büro şefi David Greig’in odasına girdi. David Greig onu görünce başını kaldırdı. — David, diye söze başladı Gerald Svat. Sanırım büyük bir sorunla karşı karşıyayız. Bayamo ilk tehlike sinyalini yolladı. O randevuyu kaçırdıktan sonra her şeyin yolunda gidemeyeceğini tahmin ediyordum ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir