Ian Fleming – Ay Harekatı

İki 38’lik aynı anda patladı. Silah sesleri yeraltındaki atış galerisinin duvarları arasında boğuldu ve giderek söndü. Kısa bir süre sonra odada yine sessizlik hakimdi. James Bond, duvarlardaki vantilatörler tarafından bir anda emilen barut dumanını izledi. Biraz önce yaptığı atışı hatırlatan tek şey, şimdi sağ elindeki silahtı. Özel dedektif Golfunun topunu yana doğru açıp namlusunu yere çevirdi ve atış eğitmenini bekledi. Eğitmen gülümseyerek geliyordu. — Olamaz, bu defa seni vurdum, dedi Bond. — Ben yaralandım, oysa siz öldünüz, sir! diye cevap verdi eğitmen. Bir elinde insan vücudu şeklinde bir hedef tahtası, diğerinde kartpostal büyüklüğünde polaroid bir fotoğraf vardı. Fotoğrafı Bond’a verdi ve birlikte arkalarındaki masaya geçtiler. Yeşil ışıkla aydınlanan masanın üzerinde büyük bir büyüteç dikkati çekiyordu. Bond büyüteci eline aldı ve fotoğrafı incelemeye koyuldu. Bu, kendisinin tam ateş ettiği anı belirleyen bir fotoğraftı. Fotoğrafta sağ elinin çevresinde parlak bir alev görülüyordu.


Büyüteci siyah ceketinin sol tarafına kaydırdı. Kalbinin tam ortasında toplu iğne başı büyüklüğünde bir ışık noktası vardı… Eğitmen insan vücudu şeklindeki büyük beyaz hedefi hiçbir şey söylemeden masa lambasının altına koydu. Kalp, hedef tahtası üzerinde yedi santimetre büyüklüğünde, siyah bir leke olarak belirtilmişti. Kalbin tam altında bir santimetre sağda, Bond’un mermisinin izi görülüyordu. — Midenin sol tarafını parçalayıp sırttan çıkmış, dedi eğitmen. Sonra eline bir kalem alıp hedef tahtasının kenarına bazı hesaplar karalamaya başladı ve sakin bir şekilde başını kaldırıp: .— 20 atış. Bana 7 sterlin 6 şilin borçlusunuz sir, dedi. Bond gülerek parayı saydı. — Gelecek pazartesi bahsi iki katına çıkarıyoruz, tamam mı? — Bana göre hava hoş! Fakat makineyi yenemezsiniz, sir. Eğer Dewar Kupası’na katılmak istiyorsanız, 38’ligi biraz dinlendirip, Remington üzerinde çalışmalıyız. Yeni gelen şu 22 kalibreliklerle kazanmak için 8 binde 7 bin 900 isabet kaydetmek zorundasınız. Mermilerinizin çoğunun “X” halkası içinde olması gerekiyor. Burnunuzun uçundayken bile ancak şilin büyüklüğünde olan ve yüz metreden bırakın vurmayı, zor görülen bir hedef…’ — Dewar Kupası’nın canı cehenneme! Ben senin paranı istiyorum, dedi Bond. Silahındaki mermileri avucuna boşalttı ve silahla birlikte masaya bıraktı.

— Pazartesi aynı saatte, oldu mu? — On uygundur, dedi eğitmen. Sonra, dik merdivenlerde kaybolan Bond’un ardından gülümsedi. Atıştan çok memnun kalmıştı, fakat.bunu ona söyleyemezdi. Gizli Servis’teki en iyi nişancı oydu. Bu bilgileri sadece M. ve yardımcısı bilebilirdi. Bugünkü atışın sonucu da kuşkusuz Bond’un gizli siciline işlenecekti. Bond zemin katının yeşil çuha kaplı kapısını iterek açtı ve 8. kata çıkmak üzere asansöre yürüdü. Regents Park yakınındaki bu gri yüksek bina Gizli Servis’in merkeziydi. Bond’un bugünkü atışından fazla -gurur duyduğu söylenemezdi. O harika makineyi haklamak için biraz daha hız kazanmalı, diye düşünürken işaret parmağı da cebinde tetik çeker gibi oynuyordu. Mükemmel bir makineydi bu. Üç saniye içinde hedefi ortaya çıkarıp geri çekiyor, aynı anda belirli yerde duran kişiye 38’lik boş mermiyle ateş ediyor -ve fotoğrafını çekiyordu.

Böyle bir rakiple başa çıkmak gerçekten çok zordu! Asansörün kapısı açıldı ve Bond içeri girdi. Asansörcü çocuk üzerine sinen barut kokusunu farkedecekti herhalde. Atış galerisinden çıkan herkes böyle kokardı. Bond .kendisine orduyu hatırlatan bu kokuyu severdi. Sekizinci katın düğmesine bastı ve kumanda koluna yaslandı. “Ah, keşke ışık biraz daha iyi olsaydı…” diye düşündü. Ama M. bütün atışların genellikle kötü koşullarda yapılması konusunda kararlıydı. Atış çalışmalarını loş ışıkta ve ateşe ateşle karşılık veren bir hedef kullanarak yapmakla, gerçek hayatta karşılaşacakları duruma mümkün olduğu kadar hazırlıklı oluyorlardı. M. hazırladığı “Küçük Silahlarla Savunma Kılavuzu” adlı el kitabının daha girişinde hareketsiz bir karton parçasına nişan almanın hiçbir şey ifade etmediğini belirtiyordu. Asansör yavaşladı ve durdu. Sekizinci katın yeşil koridoruna adım attığı andan itibaren Bond yeni bir dünyaya girmişti. Burası, ellerinde dosya yığınlarıyla oradan oraya koşuşan sekreter kızların, hızla açılıp kapanan kapıların ve durmadan çalan telefonların hareketlendirdiği son derece canlı bir dünyaydı.

Sabahki atışla ilgili bütün düşünceleri kafasından attı ve Gizli Servis’te olağan bir iş gününe başlamak üzere kendini hazırladı. Koridorun sağındaki son kapıya yürüdü. Koridor boyunca dizilen bütün odalar birbirinin aynıydı. Kapılarda numara ya da herhangi ayırıcı bir özellik yoktu. Eğer sekizinci katta bir işiniz varsa ve bu katta çalışmıyorsanız, aradığınız odayı ve kişiyi bulmanız için mutlaka birinin size yardım etmesi gerekirdi. İşinizi bitirdikten sonra yine yolunuzu kaybeder ve asansörü kendi başınıza bulamazdınız. Bond kapıyı, çaldı ve bekledi. Saatine baktı. On biri gösteriyordu. Pazartesileri bir felaket olurdu. İki günlük raporlar, gündemler masanın üzerine yığılır, SİZİ beklerdi. Hafta sonlarında da dışarda yapacak bir sum iş olurdu. Boş daireler soyulur, bir yığın olay çıkar, Washington, istanbul ve Tokyo’dan gelen haftalık kurye çantalarını düzenlemek gerekirdi. Kapı açıldı ve Bond çalışma gününe güzel bir sekreterle yüz yüze gelerek başlamanın zevkini bir kez daha tattı. — Günaydın Lil! Loelia ölçülü bir sıcaklıkla onu selamladı.

— Paltonu ver, asayım. Yine barut kokuyor. Ve lütfen bana da Lil deme. Böyle çağrılmaktan nefret ettiğimi biliyorsun. Bond paltosunu çıkardı ve verdi: — Ne yapayım? Loelia Ponsonby gibi acayip adı olan herkese böyle kısa bir ad lazım. Loelia esmer, uzun boyluydu. Gizli Servis’te geçen beş uzun yılın oldukça sertleştirdiği ama asla bozamadığı bir güzelliğe sahipti. Bond belki yüzüncü defa aynı şeyi düşündü, “Bu kız bir an önce evlenmez ya da bir sevgili bulmazsa bu otoriter hava daha da yerleşecek ve evde kalacaktı. Bond ile 00 Servisi’nden iki arkadaşı sekreterin bu katı ve ahlakçı tutumunu birçok kez eleştirmişler, hatta flört etmeye kalkmışlardı. O ise bütün bu girişimleri sakin ve anaç bir havayla karşılamış, ama duygusal bir ilişkiye yanaşmamıştı. Sonunda üç arkadaş onun frijit olduğuna karar vermişler ve böylece incinen erkeklik gururlarını kurtarmışlardı. Aslında bilemedikleri şuydu: Loelia bir Gizli Servis ajanıyla duygusal bir ilişkiye girmekten -özellikle sakınıyor, kendini buna zorluyordu. Her an tehlike içinde yaşayan ve her an ölebilecek bir insanı sevmek doğru olur muydu? Yine de güzel sekreter 00 Servisi’nin üç ajanını birbirinden hiç ayırmaksızın aynı derecede sever ve hepsi için ölesiye endişelenirdi. Gizli Servis’te çalışmak, bir çeşit kölelik demekti. Eğer kadınsanız iş dışında ilişkilere girmeniz hemen hemen imkansızdı.

Bu erkekler için daha kolaydı. Evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak söz konusu olamazdı, ama geçici gönül 8 ilişkilerine hoşgörü gösterilirdi. Kadınlar içinse, servis dışında herhangi biriyle ilişkiye girmek, otomatik olarak güvenliği tehlikeye atmak demekti. Yani sonuç olarak kadınlara yalnızca iki yol kalıyordu: Ya istifa edip normal bir hayat yaşamak, ya da ülkenin sadık bir kölesi olarak yaşamayı kabullenip Servis’te kalmak… Loelia Ponsonby hayatı hakkında bir karar vermenin zamanı geldiğini biliyordu. Bütün dostları istifa etmesini salık veriyorlardı. Ama onu bu şövalyeler dünyasının romantizmine, heyecan ve trajedisine bağlayan kuvvetli bağları nasıl koparıp atacaktı? İşine her gün biraz daha bağlandığını ve istifa etmenin her gün biraz daha güçleştiğini görüyor, ama elinden de bir şey gelmiyordu. Genç kız pencereden uzaklaştı. Pembe üzerine beyaz çizgili bluz ve koyu mavi etek giymişti. Bond gri gözlerinin içine bakarak gülümsedi. —• Sana sadece pazartesi günleri Lil diyeceğim. Haftanın diğer günlerinde Bayan Ponsonby derim. Ama Loelia dememi hiç bekleme, olmaz mı? Bana bırakılmış not var mı? — Hayır, dedi kız. Ama masanın üzerinde koca bir dosya yığını seni bekliyor. Hiçbiri acil değil. Ah, az daha unutuyordum, 008 nihayet ortaya çıktı.

Berlin’de dinleniyormuş. Harika değil mi? — Ne zaman duydun? — Yarım saat önce. Bond iç kapıyı açıp bürosuna girdi ve kapıyı ardından kapattı. Pencereye gitti ve Regents Park’ı seyretmeye koyuldu, ilkbaharın son günleriydi, ağaçlar yemyeşildi. “Demek Bili sonunda başardı” diye düşündü. “Peenemunde’ye gitti ve döndü”. Berlin’de dinlenme lafı midesini bulandırmıştı. “Oldukça kötü durumda olmalı” diye geçti kafasından, “Herneyse, yakında yeni haberler de gelir”. Personelle ilgili bütün haber ve dedikoduların ilk duyulduğu yer kızlar tuvaleti olurdu. Yakında bu haberin ayrıntılarını da oradan öğrenirlerdi… Masasına oturup, üzerinde kırmızı yıldız bulunan “Çok Gizli” dosyaları önüne çekti. “0011 nasıl acaba?” diye düşündü. îki ay önce_ Singapur’a gitmiş ve o zamandan beri haber gelmemişti. “Tanrı kahretsin, adamlarım dünyanın dört bir yanında olmadık belalarla uğraşırken, çift sıfırlı ajan James Bond ve bölüm şefi olmuş ben burada rahat koltuğumda rapor okuyor ve onların sekreterleriyle flört ederek vakit geçiriyorum” diye hayıflandı. Omuzlarını silkti ve en üstteki dosyayı açtı. Dosyada Güneydoğu Polonya ve Kuzeydoğu Almanya’nın ayrıntılı bir haritasi vardı.

Harita üzerinde Varşova ile i Berlin kırmızı bir çizgi ile birleştirilmişti. Ayrıca ”Konu: Doğu’dan Batı’ya Kaçış İçin Güvenli Bir Yol” başlıklı bir yazı vardı. Bond siyah metal sigara kutusunu ve Ronson i çakmağını çıkarıp masaya koydu. Makedonya tütünüyI le harmanlanmış, ucu üç sıra yaldızlı sigaralardan birini t yaktı ve döner sandalyesinde öne doğru abanıp okumaya koyuldu. Bond için tipik bir iş günü başlamıştı. Özel I yetenekleriyle ilgili özel bir göreve gönderilmesi yılda en i çok iki, üç kez olurdu. Yılın geri kalan kısmında yaptığı f şey, herhangi bir devlet memurunun masa başı I çalışmasından farklı değildi. Günde altı ile on saat j arasında değişen, oldukça esnek bir çalışma programı I vardı Öğle yemeklerini genellikle kantinde yer, r akşamları da ya birkaç yakın dostuyla Crockford’da t kâğıt oynar, ya da her an emrinde olan evli üç I sevgilisinden biriyle sevişirdi. Hafta sonları ise, Londra I yakınlarındaki bir kulüpte oldukça yüksek bahisle golf I oynardı. Yıllık izin kullanmazdı. Genellikle her görevden i sonra on beş gün dinlenir, ya da ancak hastalandığı I zaman izin yapardı. Yıllık kazancı 1500 sterlindi. I Yüksek dereceli bir memur maaşına eşit olan bu H kazancın yanı sıra, yılda bin sterlin de vergiden muaf t bir geliri vardı. Bu da oldukça rahat bir hayat sürmesine ıo yetiyordu. King Caddesi’nde küçük fakat rahat bir katı, May adında yaşlı İskoçyalı bir hizmetçisi ye 1930 model olmasına rağmen 4,5 litrelik motoru istendiği zaman 100 mil yapacak şekilde takviye edilmiş Bentley marka bir arabası vardı.

İşte bütün parasını sahip olduğu bu şeylere harcamıştı. Öldürüldüğünde geride mümkün olduğu kadar az parası kalsın istediğinden banka hesabında hep çok az para tutardı. Ayrıca ve özellikle karamsar olduğu zamanlar depreşen bir inancına göre, 45’ine varmadan öldürülecekti. Numaralarının başında “00 ” rakamları taşıyan ajanlar listesinden çıkarılıp Merkez’de idari bir göreve verilmesine daha sekiz yıl vardı. Bu sekiz yıl, en azından sekiz çetin görev demekti. Belki de sekiz değil, on altı ya da yirmi dört. Kısacası, kırk beşinden sonra hayatta kalma ihtimali oldukça zayıf görünüyordu. Önündeki dosyanın ayrıntılarını hafızasına yerleştirdiğinde önündeki sigara tablasında beş izmarit birikmişti. Eline kırmızı bir kalem aldı ve kapaktaki dağıtım listesini taramaya başladı. Liste “M ” ile başlıyor, ardından “CoS ” geliyor, daha sonra düzinelerle harf ve numara sıralanıyor ve “00 ” rumuzu ile bitiyordu . “00 ” rumuzunun karşısına “7 ” rakamı koyup imzaladı ve dosyayı “giden evrak” sepetine attı. Saat 12’ye gelmişti. Bir başka dosyayı önüne çekti ve açtı. İçinde NATO’nun Telsiz Haberalma Bölümü’nden “Bilgi İçin” gönderilen raporlar vardı. Önce raporların başlıklarını okudu: “Enspektoskop: Kaçakçıları ortaya çıkarmaya yarayana bir araç.

” “Filopon: Ani tesirli bir Japon zehiri” “Trenlerdeki muhtemel eşya gizleme noktaları. No: II. Almanya”. “Smersh’in Yöntemleri: No: 6. Adam kaçırma.” “Pekin’e Giden Beşinci Yol.” “Vladivostok. Amerikan jetleri tarafından keşif uçuşunda çekilen fotoğraflar” 11 Raporlarda ele alınan konuların çeşitliliği Bond’u hiç şaşırmadı. Bu raporlardan hiçbiri “00 ” bölümünü doğrudan ilgilendirmiyordu. Gizli Servis’in “00 ” bölümü diğer bölümlerin günlük işleriyle ilgilenmezdi. Ama “00 ” bölümündeki adam öldürme dahil büyük yetkilere sahip her üç ajanın da bu raporları bilgi sahibi olmak için okumaları gerekiyordu. Şu anda Merkez’de bulunmayanlar yuvaya döndüklerinde ilk iş olarak bu raporları okuyacak ve imzalayacaklardı. Bu yığın ancak ondan sonra arşive gidebilirdi. Tekrar NATO raporlarına döndü: “Her telsizcinin telsiz mesajlarını yazış tarzı bir diğerinden farklıdır” diye başlıyordu rapor ve şöyle devam ediyordu: “Telsizci ne kadar uğraşırsa uğraşsın mesajı geçiş tarzı kendi karakter özelliklerini yansıtacaktır. Bu özellikleri yok etmek mümkün değildir.

Telsiz mesajı almakta uzmanlaşanlar hangi mesajın kimin elinden çıktığım rahatlıkla anlayabilirler. Ayrıca bu iş son derece hassas aletlerle de yapılabilir. Örneğin 1943’te ABD Telsiz Haberalma Bürosu, korsan yayın yapan bir radyo istasyonunun operatörünü bu metodla yakalamıştı. Önce korsan yayınının Şili’den yapıldığı saptanmış ve istasyon Şili polisi tarafından kapatılmıştı. Fakat “Pedro” takma adını kullanan Alman telsizci kaçmayı başarmıştı. Bir yıl sonra telsiz dinleme uzmanları bir başka kaynakta, mesajların veriliş tarzından vericiyi kullananın yine “Pedro” olduğunu anlamışlar ve onu yakalamışlardır. “Pedro” teşhis edilmemek için sol elini kullanmasına rağmen, stilinin karakteristik özelliklerini değiştirememiştir… NATO telsiz araştırmaları son zamanlarda telsizcinin koluna takılan bir cihaz yardımıyla stili kamufle etme yöntemleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu cihaz telsizcinin bilek kaslarıyla,bu kaslara komuta eden sinir merkezleri arasındaki bağlantıyı bozmakta ve böylece kişisel stili yok etmektedir. Ancak…”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir