Jessica Steele – Intikam

“Yine daldın, Katherina.“ Katherina hemen kendini toparladı ve güzel dudaklarındaki gülümseme kayboldu. Bir hafta sonra olacakları düşünmeye başlamadan önce, ne yaptıklarını hatırlamaya çalışarak, “Özür dilerim, Mr Kinger” dedi. “Kinger İnternational’ın ellinci yılı için yapacağımız hazırlıklardan ve jübilemden daha önemli ne olabilir?” Katherina dikkatini, tartıştıkları konu üzerine, yani birkaç ay sonra yapılacak jübileye topladı. Ama karşısındaki adamın açık mavi gözlerindeki pırıltıyı görünce, onun, şakalarını sürdüreceğini anladı. O anda o kadar mutluydu ki, yine de gülümsemekten kendini alamadı. Zaten patronu bir haftadır ona takılıp durmaktaydı. Mr. Kinger, “Yoksa şu benim haşarı yeğenim, güzel sekreterimin kalbini çalmış olmasın?” diye şakasını sürdürdü. Katherina ağırbaşlı olmaya çalışarak “Olabilir.” Diye mırıldandı. Ama öylesin mutluydu ki, ciddiyetini sürdüremedi ve yine güldü. George Kinger de kendini tutamamış, yetmiş yaşın getirdiği yüz çizgileri, gülümsemesiyle daha da derinleşmişti. Birden başını salladı ve “Rex’in burada olmadığını söyledin, değil mi?” diye sordu. Katherina başını salladı.


“Whitaker şirketiyle yapılacak anlaşmayı sonuçlandırmaya çalışıyor” Kinger firmasının, yakında emekli olacak başkanı, “Ben o işin tamamlandığını sanıyordum.” Derken birden ciddileşti. Genç kız hafif bir sesle “Bugün öğleden sonra bir sonuca bağlanacağını sanıyorum” diye cevap verdi. “Bundan eminim…” Katherina, onun başını sallayarak “Ben de eminim.” Dediğini duyunca rahatladı. Nişanlısı söz konusu olduğunda çok dikkatli olması gerekiyordu, ona söz gelmesini istemezdi. Yaşlı adam birden konuyu değiştirdi. “Eee, söyle bakalım, bu hafta sonu neler yapmak istiyordun?” Katherina yapacağı bir sürü şeyi düşünerek “O kadar çok işim var ki” dedi. Aslında o günleri daha sakin geçirmesi gerekirdi, ama düğünden önce yapması gereken birçok şey vardı. George Kinger ona yardıma hazır olduğunu gösteren bir tavırla, “Şu işlerinden birkaçını açıkla bakalım” dedi. “Yarın kilise provası var. Sonra ziyafeti hazırlayan şirkete gidip bir bakmak gerekiyor.” Annesi hayatta olmadığı, babasıyla da görüşmediği için, Katherina kız tarafına düşen bütün işleri kendi başına yürütmek ve gerekli harcamaları karşılamak zorundaydı. Gerçi çok sengin bir aile olan Kinger’lere gelin gidiyordu ama Katherina her şeyi onlara bırakmayı onur kırıcı buluyordu. Ayrıca annesinden biraz para da kalmıştı.

Rex’le evlendikten sonra her şey daha başka olacaktı tabi. Bunun düşününce, yine mutlulukla gülümsemekten kendini alamadı. “Yine dalıp gittin” “Şey…” Katherina daldığı düşüncelerden sıyrılıp patronuna baktı. Mr. Kinger’in sorusunu hatırlayıp “Reading’e gidip ablamı da görmem gerekecek” diye devam etti. “Gelin nedimelerinin elbiselerini dün aldım. Bu hafta sonu yeğenlerimin elbiselerini prova etmelerini sağlamalıyım, başka zamanım yok. Sonra eşyalarımdan bazılarını Rex’in evine götürmem de gerekecek. Bunu şimdiden yaparsam, önümüzdeki hafta biraz daha rahat olabilirim.” George gülerek sözünü kesti “Dur, dır başımı döndürdün. Bak ne diyeceğim. Pazartesi yapılacak yönetim kurulu toplantısı için bu hafta çok sıkı çalıştık. Bugün öğleden sonra sana izin versem ne dersin?” Katherina sevinçten yaşlı adamı öpebilirdi “Rex’e, bazı eşyalarımı bu akşam evine bırakmak istediğimi söylemiştim. Gitmeden önce bana bir anahtar bıraktı. Bu günlerde kullanmayacağım şeyleri paketleyip hazırlamıştım.

Önce onları götürüp bırakıpr, sonra da hemen Reading’e giderim…” “O halde ne bekliyorsun?” Katherina masasını temizleyip çevresine bakındı ve pazartesiden önce yapılması gereken bir şey olup olmadığını kontrol ettikten sonra hızla çıkıp şirketin park yerine koştu. Birkaç dakika sonra, oldukça eski olan Mini’sine atlamış, evinin yolunu tutmuştu. Küçük dairesinin bulunduğu binada oturanların çoğu işlerinde olduklarından, çevre oldukça sakindi. Kirasını ayın sonuna kadar ödemişti ama burada o kadar kalamayacaktı. Bir hafta sonra Rex ile birlikte güneşli İspanya kıyılarında olacaklardı. Ablası Sandra’da bir şeyler yiyebileceğini düşünerek, yemek yemedi; hemen hazırlanmaya başladı. Karton kutular ile bavulları arabasına ancak üç seferde taşıyabildi. Bu kadar eşyayı ne zaman edindiğini düşündü. Neyse ki Rex’in evi oldukça genişti, her şeyi alabilirdi. Taşıma işini bitirdikten sonra Rex’in verdiği anahtarı buldu ve hemen arabasına atlayıp yola koyuldu. Trafik ışıklarında durmak zorunda kaldığında büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. George Kinger’in şakaları aklına gelince kendi kendine gülümsedi. Elli yıl önce iki erkek kardeşiyle işe başlamış ve oldukça başarılı olmuştu. Rex’in babası ve öbür erkek kardeşi ölmüşlerdi. Bugüne kadar şirketi George Kinger yönetmişti.

Pazartesi yapılacak olan yönetim kurulu toplantısında yeni başkan seçilecekti. Altı kuzenden hangisi seçilecekti acaba? Rex, büyük sorumluluk isteyen başkanlık için pek hevesli değildi ve oyunu ağabeyi Nate’e vereceğini Katherina’ya söylemişti. Nate’nin adaylığını öbürleri de desteklerler miydi? Yoksa, George’nun çok sevdiği ve sık sık övdüğü oğlu Adrian mı şirketin başına geçecekti? Nate kardeşi Rex’ten yedi yaş büyüktü, yani otuz yedi yaşındaydı. İthalat, ihracat yapan şirketin Amerika bürosunu büyük bir başarıyla yönetmiş ve son zamanlarda Kinger şirketi adına paketleme şirketini de satın almış olduğuna göre işi rahatlıkla yönetebilirdi… Ame George’nin oğlu Adrian, yine de daha güçlü bir aday gibi görünüyordu Katherina’ya. Katherina, Rex’in ağabeyiyle hiç karşılaşmamıştı. Nate, toplantı için İngiltere’ye gelmekle bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Hem toplantıya katılacak, hem de düğünde kardeşinin şahitliğini yapacaktı. Nate üç ay önce de gelmiş ama Rex, ağabeyi ile nişanlısını tanıştıramamıştı. Katherina onlarla buluşmak için hazırlanırken Sandra telefon etmiş ve onun, kocasıyla başının derde girdiğini öğrenen Katherina hiç durmadan Sandra’ya koşmuştu. Ablasının kocası Victor Smith’i düşününce yüzü asıldı. Bu adamdan hiç hoşlanmazdı zaten. Sandra hiç kuşkusuz daha aklı başında bir erkekle evlenebilirdi. Babaları da annesine karşı her zaman aynı şekilde davranmış, evini sürekli olarak ihmal etmemiş miydi? Sandra’nın bundan bir ders alması gerekmez miydi? Gelecek cumartesiden sonra kendi evi olacak olan Rex’in dairesinin bulunduğu binayı görünce gülümsedi. Arabasını park edip, bavullarını arabanın bagajından aldı. Binada bir asansör bulunduğu için şükrediyordu.

Böylece eşyalarını yukarıya çıkarmak için merdivenleri tırmanmak zorunda kalmayacaktı. Bavulları Rex’in kapısı önüne bıraktıktan sonra, çantasondan anahtarları çıkardı. Rex eve dönüpde onun eşyalarını görünce kimbilir nasıl şaşıracaktı. Elbiselerinden bazılarını, Rex’in gardırobuna, onun giysilerinin yanına asmayı düşünüyordu ve Rex’in geçireceği şaşkınlık gözünün önüne gelince, şeytanca gülümsedi. İçeriye girdi, nişanlısının yatak odası olan odanın kapısına baktı. Elindeki bavuldan birini yere bıraktı, daire kapısını kapayıp öbür bavulla yatak odasına doğru yürüdü. Yatak odasının kapısını açarken, mutlu bir tavırla gülümsüyordu. Ama odanın ortasına doğru iki adım attıktan sonra yatakta bir hareket görerek ne yapacağını şaşırdı. Sonra, geçirdiği şokla yerinden kımıldayamadan oraya bakıp kaldı. Gözleriyle gördüğü şeye inanamıyormuş gibi bakıyordu. Birkaç saniye beyni durmuş gibi oldu, düşünemiyordu. Yataktaki kadınla erkek de, en az onun kadar şaşkın durumdaydılar. Bir hafta sonra evleneceği erkek hiçbir şey söylemeden şaşkın şaşkın bakarken, sekreteri olan yanındaki sarışın kadın, çıplak göğüslerini örtmeye çalışıyordu. Rex, Katherina’nın yüzünün önce sapsarı, sonra da kıpkırmızı olduğunu görünce, hafifçe kımıldandı. Ama Katherina, bu hafif hareketi görünce kendini toparlayıp hemen geriye döndü.

Genç kız öbür bavulu da alıp, kapıya yönelirken, üzerine bir şeyler giymiş olan Rex koşar adım onun yanına gelmiş ve kolunu yakalamıştı. Katherina’yı kendine doğru çevirirken boğuk bir sesle “Katherine.” Dedi. Genç kız o anda buz gibi olduğunu hissetti. Öfkeyle bağırıp çağırması gerekirken, hiç kımıldamadan duruyor ve kolunu tutan ele garip gözlerle bakıyordu. Rex onun buz gibi bakışlarını görünce kolunu bıraktı. Katherina bir robot gibi, parmağındaki yüzüğü çıkarıp ona uzatırken yine buz gibi bir sesle “Bana öyle geliyor ki, bu yüzüğü takacak kadın ben değilim”. Onun kendisine verdiği anahtarı da sehbanın üzerine bıraktı. DEVAM EDECEK… KADER 19.06.2006 19:16 İ K İ N C İ B Ö L Ü M Katherina yarım saat kadar sonra küçük arabasını yolun kenarına çekti. Nerelerde dolaştığını, neler düşündüğünü bilmiyordu. Düğününden bir hafta önce nişanlısını başka bir kadınla yatakta görmek, sanki bütün duygularını dondurmuştu. Gözlerinde yaş bile yoktu. Bu kadar zaman nasıl olup da kendisini kandırdığını düşünüyor, ne yapacağını bilemiyor, kendine kızıyordu.

Bir süre arabanın içinde oturdu. Ama düşünmesi gerekiyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Eşyalarını bıraktıktan sonra bir yere gidecekti, ama neresi olduğunu hatırlamıyordu. Birden, ablasını görmek istedi ve Reading’e gitmesi gerektiği aklına geldi. Aynı anda, Sandra’nın başı sıkışınca neden hep kendisini aradığını da anlamıştı. Başlarına ne gelirse gelsin birbirlerine yardım edecek iki kardeşti onlar, birbirlerini hiçbir zaman yalnız bırakmazlardı. Ablasının evine yaklaştığında, kalbindeki buz kütlesinin hala erimediğini fark etti. Sandra, onun arabasını görmüş ve büyük bir sevinçle dışarı çıkmıştı. “Katherina, canım kardeşim! Hoş geldin. Ne kadar kalacaksın?” derken, onun gülümsemekte zorluk çektiğini görünce birden durakladı “Ne oldu? Bir şeyler oldu, değil mi?” Katherina arabadan inerken, “Hem de neler oldu.” Diye cevap verdi. “Biraz önce nişanlımı sekreteriyle yatakta buldum.” Sandra duyduklarına inanamıyordu. Ama kendisini çabuk toparladı ve kardeşine sarılıp “Gel canım” diye mırıldandı.

“İçeri girelim de birer sıcak çay içelim. Bana, olanları orada anlatırsın. Kızlar komşuda, bir yaş günü partisindeler, rahatça konuşabiliriz” Katherina çayını isteksizce içerken, olanları kuru bir sesle anlattı. Sözlerini bitirdiğinde Sandra’nın gözleri dolmuştu ama kendisi hala buz gibiydi. Sandra “Tanrım! Tabii bu durumda onunla evlenmeyeceksin, değil mi?” diye mırıldandı. “Onu hala seviyor musun?” “Bilmiyorum. Şu anda hiçbir şey hissetmiyorum. Bütün duygularım ölmüş gibi. Ağlayamıyorum bile, baksana” “Korkunç bir şok geçiriyorsun, Katherina. Ağlayacağından eminim, acele etme. Gözyaşları nasıl olsa gelecek” Katherina kendini zorlayarak gülümsemeye çalıştı. Sandra’yı da çok üzdüğünün farkındaydı. Ağlamak istiyor, ama ağlayamıyordu. Bundan büyük bir felaket olabilir miydi? Yoksa bilmeden gözyaşlarını daha kötü bir şeye mi saklıyordu?

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir