John Flanagan – Gölgelerin efendisi 3 – Buzlar Ülkesi

Kurt gemisi, şiddetli fırtınaya yakalandığında Shelter Bumu’ndan yalnızca birkaç saat uzaklıktaydı. Üç gündür çarşaf gibi dümdüz olan denizden, kuzeydeki Skandiya’ya doğru yol alıyorlardı. Will ve Evanlyn, denizin bu halinden memnun sayılırlardı. “Durumumuz o kadar da kötü değil,” dedi Will, küçük gemi denizi kolayca yarıp geçerken. İnsanların seyir halindeki gemilerde şiddetli hastalıklara yakalandıklarına dair korkunç öyküler dinlemişti. Ancak bu hafif sallantıları endişe verici bulmuyordu. Evanlyn başını salladı; o, bundan Will kadar emin değildi. Tecrübeli bir denizci olmadığı kesindi, ancak önceden denizde bulunmuşluğu vardı. “En kötüsü buysa haklısın,” dedi Will’e. Geminin kaptanı Erak’ın endişeyle kuzeye doğru baktığının ve Kurt Rüzgârı’ nın kürekçilerini hızlanmaya zorladığının farkındaydı. Erak kendi adına, bu aldatıcı sakinlikteki havanın fırtına öncesi sessizlik olduğunu biliyordu; hem de berbat bir fırtına. Kuzey ufkunda – 7 ~ JOHN FLANAGAN belirmekte olan kara fırtına bulutlarını belli belirsiz seçebiliyordu. Shelter Bumu’nu zamanında geçip geniş kara parçasına sığmamazlarsa, fırtınanın tüm gücüyle üstlerine çullanacağının farkındaydı. Birkaç dakika boyunca sürat ve mesafe hesapları yaparak, saldırıya geçmiş olan bulutların hızım gemininkiyle kıyasladı. “Başaramayacağız,” dedi sonunda Svengal’e.


Yardımcısı da başını sallayarak “Öyle görünüyor,” dedi soğukkanlılıkla. Erak, sert bakışlarını gemi boyunca gezdiriyor, ortalıkta koruma altına alınması gereken başıboş teçhizat var mı diye kontrol ediyordu. Etrafına bakınırken gözleri, pruvada birbirlerine sokulmuş iki tutsağa kaydı. “Şu ikisini direğe bağlaşan iyi olur,” dedi Svengal’e. “Ve dümen küreğinin* etrafını da kaplamamız gerek.” Will ile Evanlyn, Svengal’in onlara doğru geldiğini gördüler. Adamın elinde bir kangal hafif kenevir ipi vardı. “Neler oluyor?” diye sordu Will. “Kaçmaya çalışacağımızı düşünmüyorlar herhalde?” Ama Svengal direğin yanında durmuş, acelesi varmış gibi ikisine işaret ediyordu. İki Araluenli, ayaklanarak kararsız adımlarla o tarafa gittiler. Will, geminin artık daha çok sallandığını ve rüzgârın şiddetini arttırdığını fark etti. Svengal’e doğru yürürken tökezledi. Arkasından, sendeleyerek baldırını kalın direğe çarpan Evanlyn’in, bir hanımefendiye hiç de yakışmayan bir şekilde küfür ettiğini duydu. Svengal, saks bıçağını çekti ve kangaldan iki boy ip kesti. * Skandiyalılar’ın gemilerinde, tıpkı eski Viking gemilerindeki gibi, kıç kısmında bulunan büyük bir kürek dümen görevi görür.

(Ed. N.) BUZLAR ÜLKESİ “Kendinizi direğe bağlayın,” dedi onlara. “Fırtınaların fırtınası her an kopabilir.” “Yani denize düşebiliriz mi diyorsun?” diye sordu Evanlyn, şüpheyle. Svengal, Will’in kendisini direğe düzgün bir gemici düğümüyle bağladığını fark etti. Kız ise düğüm atmayı becerememişti. Bunun üzerine Svengal ipi kaptı ve belinin etrafından geçirerek kızı da güvence altına aldı. “Olabilir,” diye yanıtladı Svengal soruyu. “Muhtemelen dalgalar sizi denize sürükler.” Birden Will’in yüzünün korkuyla solduğunu fark etti. “Yani dalgaların gerçekten de… güverteye kadar yükseleceğini mi söylüyorsun?” dedi Will. Svengal öfkeyle, keyifsizce sırıttı. “Evet, öyle,” diyerek, koca dümen küreğinin etrafını kaplamaya başlayan kaptana yardımcı olmak üzere, hızla geminin kıç tarafına gitti. Will, birkaç kez yutkundu.

Böyle bir geminin dalgaların arasından martı gibi süzüleceğini sanmıştı. Oysa şimdi, ona dalgaların muhtemelen güverteye vuracağı söyleniyordu. Bunun olması halinde, geminin nasıl su üzerinde kalacağını merak etti. Birden “Ah, Tanrım… bu da nedir?” dedi Evanlyn, yumuşak bir sesle kuzeyi işaret ederek. Az önce Erak’ın görmüş olduğu o ince, kara bulut hattı, çeyrek kilometre öteden süratle üstlerine doğru gelen kara bir kütleye dönüşmüştü artık. Direğin dibine çömelen Will ile Evanlyn, kollarını kaba çam sütunun etrafına dolamaya çalışarak, tutunabilecekleri girintiler arıyorlardı. Fırtına gemiye vurduğunda, güneş de kaybolup gitmişti. Will, inanılmaz bir hızla esen rüzgâr nedeniyle zar zor nefes alıyordu. Bu, daha önce denk geldiği rüzgârlara hiç benze- – 9 ~ JOHN FLANAGAN miyordu. Vücudunu çevreleyen, insanı sağır edip körleştiren, ciğerlerindeki havayı çekip çıkartarak yenisini almasını önleyen zalim, canlı, kadim bir güçtü bu; pençesinden kurtulmaya çalıştıkça daha da boğuluyordu. Çaresizce direğe tutunmaya çalışırken, gözlerini sıkıca yummuştu. Uzaklardan Evanlyn’in çığlık attığını duydu ve kızın ondan uzaklaşmaya başladığını fark etti. Önünü göremediği halde, uzanarak kızı yakaladı ve kendine doğru çekti. İlk büyük dalga gemiye vurduğunda, kurt gemisinin pruvası korkutucu bir açıyla yan yattı. Dalganın yüzeyine doğru yükselmeye başladıklarında, gemi duraksayarak savrulmaya başladı.

İleri ve geri\ Svengal ile Erak, vargüçleriyle kürekçilere bağırıyorlardı. Sesleri rüzgârın içinde kaybolup gitse de sırtlarını fırtınaya vermiş olan tayfalar, onların vücut hareketlerinden ne söylediklerini anlayabiliyordu. Kürekleri kaldırıp çeviriyor ve geminin hareketini kolaylaştırıyorlardı. Gemi, dalgayı tırmanmaya başladı; giderek daha yükseklere çıkıyor, yavaşladıkça yavaşlıyordu. Bir an sonra Will, berbat bir inişe geçmiş olduklarını anladı. Ve sonra, dalganın zirvesi kırılarak geminin üzerine boşaldı. Tonlarca su, kurt gemisini aşağı çekip, bir daha asla geri dönemeyecekmişçesine uzaklara savurmuştu. Will, yaşadığı dehşet karşısında kesik bir çığlık attı. Buz gibi tuzlu su çocuğun ellerini direkten koparıp ciğerlerine dolarken halat onu durdurmuş ve su etrafından akıp gidinceye dek sağa sola savrularak korumuştu. Gemi konumunu düzeltirken, Will de güvertede bir balık gibi çırpmıyordu. Evanlyn de yanındaydı; o itiş kakış içinde, ahşap direğe çaresizlikle bir kez daha sarıldılar. Derken gemi öne doğru atıldı ve yeniden dehşetle çığlık atarak dalganın gerisindeki boşluğa düştüler. – 10 – BUZLAR ÜLKESİ Geminin pruvası, dalganın yarattığı boşluğa daldı ve suyun üstlerine savrulmasına neden oldu. Bir kez daha, güvertenin üzerinden su fışkırdı. Ancak bu seferki, ilk dalga kadar güçlü değildi; Will ile Evanlyn direğe tutunmayı başarabildiler.

Bellerinin hizasındaki su, yanlarından akıp gidiyordu. Derken narin kurt gemisi, silkinerek üzerindeki bu yoğun kütleden kurtulur gibi oldu. Kürekçilerin arasındaki yedek kuvvetler çoktan işe koyulmuş, suyu kovalarla geminin kenarından boşaltıyordu. Geminin en korumasız noktasında bulunan Erak ile Svengal de kendilerini dümen küreğinin her iki tarafına bağlamıştı. Normal küreklerin bir buçuk katı uzunluğunda, kocaman bir kürekti bu. Fırtına hallerinde daha küçük dümenlerin yerine kullanılıyordu. Böylece dümenci, bu büyük kürek sayesinde geminin burnunu döndürürken kürekçilere yardımcı olabiliyordu. Bu güçlü fırtınada ise küreği iki kişi zor kontrol edebilmişti. Rüzgârın gücü, dalgaların arasındaki boşlukta zayıflamış gibiydi. Will, gözlerine yapışan tuzu silerek öksürdü ve yuttuğu deniz suyunu güverteye kustu. O sırada bakışları Evanlyn’in dehşet dolu bakışlarıyla karşılaştı. Kıza güven verecek bir şeyler yapması gerektiğini hissetti. Ama ne diyeceğini bilemiyordu. Geminin bu güçteki ikinci bir dalgaya dayanabileceğine inanmıyordu. Bu arada, ikinci dalga yola koyulmuştu bile.

İlkinden de büyük olan dalga, birkaç yüz metrelik açıklık boyunca üstlerine doğru geliyor, Redmont Kalesi’nin duvarlarından bile yükseğe çıkıyordu. Gemi o korkunç, yavaş tırmanışına yeniden başlarken, yüzünü direğe gömen Will, Evanlyn’in de aynı şeyi yaptığını fark etti. 1 1 – – JOHN FLANAGAN Dalganın üzerinde daha da yükseğe tırmandılar. Tayfalar, Kurt Rüzgârı ‘m dalganın üzerinden aşırıp rüzgâr ve denizden uzaklaştırmak için ciğerleri paralanırcasına küreklere asılıyorlardı. Will, dalga üzerlerinde patlamadan önce, geminin son mücadelesini kaybetmekte olduğunu fark etti. Mutlak bir felakete doğru giderken, korkuyla gözlerini açtı. Ve sonra, dalga üstlerine vurduğunda, güverteye doğru savrularak onu koruyan ipe yapıştı. O sırada ağzına çarpıp canım acıtan şeyin Evanlyn’in dirseği olduğunu fark etti. Su, üzerinden gürleyerek geçtikten sonra, pruva bir kez daha ileriye atıldı. Ve Kurt Rüzgârı, bir kez daha hızla boşluğa doğru dalmaya, bir ördek yavrusu gibi denizi yarmaya başladı. Will artık çığlık bile atamayacak kadar güçsüz düşmüştü. Hafifçe inleyerek direğe doğru emekledi. Evanlyn’e bir göz atarak başını salladı. Buradan kurtulamayacağız, diye düşünüyordu ve aynı korkuyu kızın gözlerinde de görebiliyordu. Kurt Rüzgârı dalgaların arasındaki boşluğa çarpınca, tüm gövdesi sarsıldı.

Pruvanın her iki tarafından su akarken, Erak ve Svengal kendilerini sıkı sıkı direğe bağlamışlardı. Şiddetle savrulan gemi, konumunu yeniden düzeltti. “Gemi iyi dayanıyor!” diye bağırdı Svengal. Erak, ümitsizce başını salladı. Will ile Evanlyn’in ödleri kopsa da, kurt gemisi böyle azgın bir denizle başa çıkması için tasarlanmıştı. – 12 – BUZLAR ÜLKESİ Ama bu geminin bile sınırlan vardı. Ve Erak, o sınırların zorlanması halinde, hepsinin öleceğini biliyordu. “Şu deminki dalga, neredeyse sonumuz oluyordu!” diye yanıtladı. Gemi, geri geri giderek iki dalga arasında kalmaktan kürekçilerin son andaki çabasıyla kurtulmuştu. Erak, “Gemiyi döndürüp fırtınanın önüne geçirmemiz gerek!” diye seslendi. Svengal da rüzgâr ve tuz yağmuru karşısında kısılan gözlerini ileriye çevirerek başıyla onayladı. “Şundan sonra,” dedi. Bir sonraki dalga, öncekine kıyasla biraz daha küçüktü. Tabii “daha küçük”, göreceli bir kavramdı. Skandiyalılar, dümen küreğine sıkıca tutundular.

Sudan oluşmuş dağ tepelerinde yükselip Kurt Rüzgârı bir diğer yavaş, istikrarsız tırmanışına başladığında, Erak “Çekin, lanet olasıcalar! Kürek çekin!” diye bağırdı kürekçilere. “Hayır. Lütfen, lütfen, yeter artık…” diye inledi Will, geminin dalganın zirvesine oturduğunu fark ederek. Yaşadığı korku, gücünün tükenmesine neden oluyordu. Bu kâbus bitsin istiyordu artık. Gerekirse, diye düşündü, gemi de batsın. Bırakalım gitsin. Sonumuz gelsin. Yeter ki şu çektiklerimiz bitsin. Yanındaki Evanlyn’in korkudan ağladığını duyabiliyordu. Bir kolunu kızın beline sardı ama onu teselli edecek başka bir şey gelmiyordu elinden. Yine yükseldiler; bunu üstlerine boşalan deniz suyunun o bildik gümbürtüsü takip etti. Ardından geminin pruvası, zirvenin içinden geçerek dalganın arka tarafına çarptı ve aşağı düştüler. Will çığlık atmaya çalıştı, ancak boğazı kurumuş ve yorgunluktan tükenmişti. Yalnızca hafifçe iç geçirebildi.

Kurt Rüzgârı, dalganın dibinden yeniden denizin içine kaydı. Erak, bağırarak kürekçilere talimat veriyordu. Yaklaşmakta olan diğer dalganın gölgesinin altında çok az zamanları vardı ve – 13 ~ JOHN FLANAGAN geminin dönüşünü hemen tamamlaması gerekiyordu. “Sancak tarafına!” diye kükredi Erak. Sesinin uzaktaki kürekçilere ulaşamaması ihtimaline karşı, elleriyle dönüşün yönünü işaret ediyordu. Kürekçiler, ayaklarını ahşap desteklere dayadılar. Sancaktakiler, yani geminin sağ tarafındakiler, kürek kollarını kendilerine doğru çektiler. Sol taraftaki kürekçiler ise küreklerini ileri doğru itiyorlardı. Geminin konumu düzelirken, Erak kükredi. “Şimdi!” Kürekler denize daldı. Bir taraf kürekleri itip diğerleri çekerken, Erak ve Svengal ağırlıklarını dümene verdiler. Uzun, ince gemi, neredeyse bir tek nokta üzerinde, zarifçe döndü ve kıç tarafını rüzgârla denize çevirdi. “Çekin şimdi!” diye gürledi Erak ve kürekçiler şevkle işe koyuldular. Gemi, fırtınadan hızlı hareket etmeliydi yoksa hepsi boğulacaktı. Direğin dibinde birbirlerine sarılmış, perişan halde duran Araluenli genç tutsaklara bir göz attı Erak.

Ardından da geminin kıç tarafında uygulayacağı manevraları düşünerek onları unuttu. Tek bir hatası gemiyi yana kaydıracak, bu da hepsinin sonunu getirecekti. Geminin artık daha kolay hareket ettiğinin farkındaydı. Ama dikkatini dağıtacak zaman değildi bu. Will ve Evanlyn’e kalırsa, gemi hâlâ korkutucu bir şekilde batıp çıkıyor, zaman zaman on beş metre birden düştüğü oluyordu. Ama artık hareketleri daha kontrollüydü. Denizle mücadele etmiyor, onun önünde ilerliyorlardı. Will, geminin daha kolay manevra yaptığını fark etmişti. Su, belli aralıklarla üzerlerine vuruyordu hâlâ ama o, insanı dehşete düşüren geriye kayma olmuyordu artık. Gemi, altından ve yanlarından geçen tonlarca suyun arasından yolunu bulurken, Will de küçük bir – 14 – BUZLAR ÜLKESİ kurtuluş ümidi beslemeye başlamıştı. Ama küçük bir olasılıktı bu. Üzerlerine gelen her dalgada, yüreğini ağzına getiren o dehşeti tekrar tekrar yaşıyordu Will. Her seferinde sonuncu dalgayı atlattıklarını sanıyordu. Kollarını Evanlyn’in beline dolamıştı; kızın da kollarını onun boynuna sardığını fark ediyor, buz gibi çenesini kendisininkinde hissediyordu. Aradıkları teselli ve cesareti ancak bu şekilde buluyorlardı.

Zavallı Evanlyn korkudan inliyordu. Şaşkınlıkla fark ettiği üzere Will de farklı bir durumda değildi; tekrar tekrar anlamsız kelimeler mırıldanıyor, Halt’a, Çekici’ye, sesini duyup yardım edebilecek olan herkese sesleniyordu. Ancak dalgalar birbirini takip edip Kurt Rüzgârı aralarından sıyrıldıkça, yaşadıkları dehşet azaldı ve yerini tedirgin bir bitkinliğe bıraktı. Böylece Will, bir süre sonra uykuya daldı. Takip eden yedi gün boyunca güneyin derinliklerine doğru savrularak Dar Geçit’ten çıktılar ve Sonsuz Okyanus’un kıyılarına ulaştılar. Will ile Evanlyn bu süreyi, birbirlerine sokularak direğin yanında geçirdiler; yorgunluktan harap olmuşlardı ve sırılsıklamlardı. Üstelik donuyorlardı. Felaket korkusu, zihinlerinden hiç gitmiyordu, ancak gitgide kurtulma ihtimalleri olduğuna inanmaya başladılar. Sekizinci gün, güneş nihayet yüzünü gösterdi. Güçsüz ve silik bir güneşti, ama güneşti işte. Bata çıka ilerlemeleri sona erdi ve gemi, bir kez daha suyun üzerinde rahatça yol almaya başladı. Saçı ve sakalı tuzla kaplanmış olan Erak, yorgun hareketlerle dümen küreğine asıldı ve düzgün bir dönüş manevrasıyla geminin burnunu kuzeye çevirdi. “Haydi beyler, Shelter Bumu’na gidelim,” dedi tayfalara.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir