Michel Zevaco – Pardayan’ın İntikamı

Rreve meydanı, iğne atılsa yere düşmeyecek bir haldeydi. Fakat bu seferki toplantı, yine dinsizlerin nasıl işkenceye çarpılacaklarını veya asılacaklarını seyretmek, yahut da ateşte nasıl kavrulacaklarını görmek için yapılmamıştı. Bugün halk, Paris şehrinin şikayetlerini Kral Üçüncü Henri’ye iletmek için tertip edilmiş olan büyük alayı seyre gelmişti. Paris’lilerin büyük bir kısmı için mesele, Paris’le kralın barışması ve bu sırada halkın iyiliğine ne koparılabilirse onun koparılmasıydı, ki bunların başında da halkı ezmekte çok ileri gitmiş olan Dük d’Epernon’la Senyör d’O’nun işlerinden atılmaları geliyordu. s Dük de Guise’nin düşüncelerini bilen bir azınlık ise, bu alayın, kralı Paris’ten kaçtığına pişman etmek, korkutmak ve Huguenot’lar aleyhine harp açmaya zorlamak için yapıldığı inancındaydı. Üçüncü bir kısım daha vardı ki bunlar, Guise’ııin yakınları ve arkadaşlarıydı ve dük’iin, kralı yakalayıp bir manastıra hapsedeceğine inanıyorlardı. Bir başka grup ise Üçüncü Henri’nin öldürüleceği düşüncesindeydi. Hasılı, herkes memnundu ve yalnız Greve meydanı değil, çevresindeki sokaklar da başlarına miğferlerini geçirmiş, ellerinde bir mızrak ve bir de mum, boyunlarında, tesbih asılı Chartres’e gidecek alaya katılmaya koşan kalabalıkla dolup dolup taşı· yordu. Bu halk arasında Guise’nin adamlarından başka bir sürü çapulcu ve dilenci bulunduğu da muhakkaktı. Kalabalığa bakınca Chartres yolunun pek uzun süreceğini anlamamak mümkün değildi. Böyle bir alayın gayet yavaş yol alacağını anlamak için kahin olmaya ihtiyaç yoktu. Nitekim seyahatin dört gün süreceği umuluyordu. Dük de Guise, yolun üç durakta aşılacağını, tellallarla halka yaymıştı. Her durakta elli sığır ve ikiyüz koyun kesilerek alaydaki halkın karnı doyurulacaktı. Bu haberi duyan Paris’in bütün serserileri, bedavadan karın doyurmak için kalabalığa katılmıştı.


Böylece o sabal), saat sekize doğru kiliselerin bütün çanları çalınmaya koyuldu ve bunun arkasından da belediyenin elçileri, değişik kiliselerin mümessilleri, mahalle papazları, Feuillants, Capucins mez· heplerinin gönderdikleri temsilciler ve beyaz elbiseleriyle göze batan Notre – Dame çilekeşleri meydanda toplandılar. Saat sekizi çaldığı sırada Notre • Dame kilise· sinde, Sainte – Ligue adı verilen kutlu birlik ku6 mandam Dük de Guise ‘nin önünde bir dini ayin yapılıp dualar okunduktan sonra “Yaşasın Birlik! Sağ olsun ıılu Henri!” bağırtıları arasında alay yola koyuldu. Bu, kalabalıklığından başka özelliği olan bir alay değildi. Fakat bitmez tükenmez arkebüz tüfeği ve mum safları arasında oldukça hoş görünüşlüler de vardı. Mesela, kalabalıkta Hazreti İsa devrinden kalma elbiseler giyinmiş oniki Havari görülüyordu. Bu, oniki hıristiyan evliyasının, Roma tarzındaki cüppelerinin altından zırhları ve başlarındaki tolgalarının görünüşü, hakikaten hoştu. Havarilerin ardından, ellerinde Hazreti İsa’ya eziyet ettikleri aletleri taşıyan Roma askerleri geliyordu. Biri bir mızrak sallıyor. öteki ucuna sünger bağlanmış bir sırık, bir üçüncüsü de bir su kovası taşıyordu. Bunların hepsinden güzeli, daha arkadaydı: Alayda, Hazreti İsa ‘yı temsil eden birisi de vardı ve bu ndam, sırtında koca bir haç taşıyıp siirükliiyordu. Bu, Joyeuse Dükü Henri de Bouchage’ydi. Önce papaz olmuş, sonra papazlığı bırakıp askerliğe merak sarmış, daha sonra da yine caymış ve rahipliğe dönmüş biriydi. Dük de Joyeuse, sırtında mukavvadan olduğu için hiçbir ağıriık vermeyen o koca haçı, başında da yine boyalı, kartondan bir dikzn taç taşıyordu ve garibi şuydu ki boynunda da Kutlu Birlik alameti -0hm teshih asılıydı. Yüzünü, kanlıymış gibi kırmızıya boyamış, ağır ağır yürüyordu. Onun yanında iki genç, Capucins papazı yürüyor ve hunlardan biri hakire, diğeri de ana Meryem ‘i temsil ediyordu.

Dük de Joyeuse ‘nin arkasından gelen iki izhandut gibi adam, kendisini kamçılıyor veya kamçılar görünüyordu. Ve bu hal, halkı adamakıllı hiddetlendiriyordu. Sahte veya hakiki olsun, hu hiddet, iki izbanduttan birine her onbeş, yirmi adımda durup: 7 ” İşte protestonlar İsa efendimize böyle mu· amele ediyorlardı!» Diye bağırışında, kuduz bir kızgınlık derecesine varıyordu. Bu sefer halk da: – “Gebersin dinsizler!” Diye haykırıyordu. Rahip, Kutlu Birlikçi, mum, tüfek, kamçılı ve havarilerle İsa’dan bir araya gelmiş bu garip alay Pa· ris’ten çıkarak ilahiler ve harp bağırtıları arasında Chartres yolunu tutturdu. Hazreti İsa’nın, yani Dük de Joyeuse’nin yirmi adım kadar arkasından, birbirlerinin koluna girip başlarını eğmiş ve kukuletelerini iyice yüzlerine örtmüş dört çilekeş papaz yürüyordu. Bunların tesbihleri çok uzun ve vaziyetleri de gayet dindarca olduğu için hemen göze batıyorlardı. Paris’ten çıkan alay, gittikçe intizamını kay· bettiği için bu dört papaz da tam İsa: – “Kardeşlerim, beni kırbaçlayan Huguenot’lar kahrolsun!” Diye bağırdığı sırada hemen onun ar· kasına ulaşmışlardı. İsa ‘nın bu sözlerini halk alkış· larla karşıladı. Beriki ise alnından akan terleri silerek: – “Mademki dinsiz oğlu dinsizi görmeye gidiyoruz … ” Diye söyl�n::ıGek olduysa da, arkasından sert bir ses: – “Kral!” bedi. “Kral deyiniz!. Artık Paris’liler, Majeste ile barışmaya gitmiyorlar mı?» İsa cevap verdi: – “Haklısın Bussi – Leclerc! Mademki kralı görmeye gidiyoruz. Muhafızlarını dağıtmasını isteyelim… Kahrolsun kralın muhafızlar! . ” Bussi – Lecforc:. – “Pek doğru!” Dedi.

“Kahrolsun kırkbeşler! . ” 8 Çilekeşler güruhu da hu feryada katıldı: “Gebersinler, gebersinler!” İsa: – “Marş marş!” Diye bağırdı. Ve duraklamış olan alay, tekrar yola koyuldu. Alayın boyu bir fersah vardı ve Paris ‘ten çıktıktan birkaç saat sonra bütün hu sürü, kendi başına, gelişigüzel yürümeye haşlamıştı. Alayın en önünde, etrafları kalabalık bir muhafız sürüsüyle çevrili Dük de Guise ile kardeşi gidiyor ve alçak sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Az Önce kendilerinden bahsetmiş olduğumuz dört çilekeş papaz da durmadan konuşuyordu, ama etraflarında yükselen iliıhiler ve bağırtılar, neler konuştuklıırını kiımwyc duyurtmuyordu. Bunlıırdan Liri: – “Şu Dük de Joyeusc’nin dcdiklcriııi duydun mu Chalabre?” Dedi. – “Duymaz olur muyum Sainte – Maline’?” Üçüncüsü de: – “Şu İsa hazretlerinin kaha etlerini biraz okşayacağım ama hele durun!” Dedi. Dördüncü papaz: – “Akşam bastırıncaya kadar rolümüzü oynamaya devam edelim de … Ondan sonrasına bakarız!” Dedi. Chalahre: – “Nasılsın, iyileştin mi Loignes? Yaran nasıl?” – “Dük’ün yerleştirdiği hançer adamakıllı yerine oturmuştu. Muhakkak ölürdüm ama o müneccim sayesinde yakayı kurtardım. Fakat Dük de Guise de bana indirdiği silleyi, benim elimden yemelidir.” Montsery söylendi: 9 – “Sen de amma nankörsün!. Şu alayla birlikte Paris’ten onun sayesinde çıkmadık mı? Yoksa çıkmamız mümkün değildi. Daha ne istiyorsun?» Loignes, boğuk boğuk homurdandı: – “Evet! Chartres’e kralımızı görmeye gidiyoruz… Gidiyoruz ama bakalım oradan dönebilecek miyiz?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir