Necip Fazil Kisakurek – Ihtilal

Yeryüzünde ihtilâl, insanoğluyla beraber başlar. Yirmibirinci Asra doğru dünyaya sığmayacak kadar ürediği görülen insanoğluna, en başta, doğrudan doğruya ilk insan, babasız ve anasız Adem Peygamber, ilk tevhid ve hakikat vahidini temsil edici nirengi noktasıdır. Đnsanoğlunun, üreyişinde kendisinden hiza ve istikamet alacağı ilk müspet ve hak kutup… Âdem Peygamberde ilk insan ve resul birleşiyor, insan, Allah’ın habercisi ve Allah ile kaim hakikatin arayıcısı olarak dünyaya ayak basıyor. Ondan sonra da bu hizayı ve istikameti bozacak soyu ve koluyla insanoğlu başlıyor. Böyle!… Âdem Peygamberden sonra, bu ilk müspet ve hak kutba karşı insanoğlunun menfi ve fesatçı tarafı harekete geçecek, müspetle menfi arası bir nevi elektrik cereyanı doğacak ve iki taraf arası boğuşma, mânalar âleminde şimşekler çizerek ve yıldırımlar düşürerek, madde plânını da gümbürtederek ve hoplatarak, ihtilâl denilen keyfiyeti zuhura getirecektir. insanoğlunun müspet ve hak mukabili menfi ve fesatçı tarafı… Bu ikiliği, ruha karşı nefs diye ele alabiliriz, ihtilâl denilen keyfiyeti de, tek insandan en kalabalık topluma kadar bu iki kutup arası birbirine çullanma, birinden öbürüne karşı ayaklanma diye tarif edebiliriz. Esas budur; gerisi de sayısız bahane… Kur’ân bize öğretiyor ki, Allah, yeryüzüne hükmedici, eşya ve hadiseleri tasarrufla vazifeli bir varlık yaratacağını meleklere bildirince, onlar, dünyada fesat çıkaracak ve kan dökecek bir mahlûka mı vücut verileceğini sordular; oysa meleklerin kendisini tevhid ve tenzihten başka bir şey yapmadıklarını söylediler ve Allahtan «ben sizin bilmediğinizi bilenim!» cevabını aldılar. Böylece insan, biri ulvilerin ulvisine, öbürü de süflilerin süflisine namzet ve kalbin hakikatinde birleşik ve toplu iki zıt taraf halinde yaratıldı; ve Kur’ân hükmünce bu eşsiz kıvam içinde vücut bulduktan sonra kutuplardan birinden birini gerçekleştirmek üzere «sefillerin en sefili» olan âleme indirildi ve ihtilâl zemini açılmış oldu. Bir bünyenin, kendi içinde, kendi öz nizamını sarsıcı ve yeni bir nizama yol arayıcı her hareket, ihtilâldir ve bu davranış, içi beşeriyet kadar kalabalık tek fertten, üç beş kişilik aileye, sekiz on ailelik kabileye ve koskoca cemiyete, hâsılı topluluk belirten her varlığa kadar, esasta ve mücerrette birdir. Şu var ki, üstün mânasiyle inkılâp vasıtası ihtilâl, vasıtalık ettiği gayeye göre kıymetlenir. Gaye, ulvilerin ulvisi Allah yolu olunca da, yığınların bazen hiç ve bazen hep, bazen bâtıl ve bazen hak yüzünden birbirine girmesinden ibaret vasıtayı müstakil değer kabul etmez. Vasıtayı hangi şekilde bulursa onda kullanır ve inkılâp ismini alır. Bu mânada resuller ve nebiler, âdi anlamiyle ihtilâlci olmaktan münezzeh, en üstün ve erişilmez çapta inkılâpçıdırlar. Alelade inkılâpçılara kıyasla onlara «mutlak inkılâpçılar» demek gerekir. îşte bu ölçüler çerçevesinde ihtilâli, mutlak inkılâp cephesiyle resuller ve nebilerden başlatırken, yeryüzünde ve insanoğlunun hayatında ilk fesat ifadesi olarak, Âdem Peygamberin iki oğlu Hâbil ve Kaabil’e iliştiriyoruz.


Ötesi, insanoğlunun hak gördüğü ve bildiği yollardaki ayaklanışlarından, tarihin şahitliği altında romanımsı hikâyelerdir ki, bu cazibeli hikâyelerden gerçek gaye, mâna, ilim ve usul bakımlarından alınabilecek dersler, hak ve hakikat bağlılarına en faydalı iş ve hareket kültürünü aşılayabilir. Onları da kendi oluş plânlarında büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırıyor, ayrıca «kırıntı ihtilâl» teşhisi altında ve birkaç satır içinde miskin ve mânâsız hareketleri de gözden kaçırmamayı lüzumlu buluyoruz. Ezelden ebede doğru kabancı sahilsiz insanlık denizinin, kâh hak, kâh küfür, korkunç çalkantılarını resmeden ihtilâl, Allahın insana biçtiği memuriyeti bilenlerce ne kadar manalıdır! însan, nefsinde ve cemiyetinde, kendi ölçüsüne göre aradığı cennetin engellerine karşı daima ihtilâl halindedir. Ortalık mahşer gibi… Kim buranın sahibi, Kimlerin düğünü var? Güneş batan bir bayrak; Şu kıpkızıl ufka bak, Ana baba günü var! RESULLER ve NEBĐLER BOYUNCA HÂBĐL — KAABĐL Allah Kur’ânında: «— Ben emaneti dağlara ve taşlara teklif ettim ebâ ettiler (kaçındılar); insan ki, zalûm ve cehûldür, üzerine aldı, kabul etti!» Buyuruyor. Mayasında, zalûm ve cehûl olmak, zalimlik ve cahillikten pay bulundurmak, böylece hakkı ziddiyle tecelli ve zıt yoldan tahakkuk ettirmek gibi şanlı bir nasibin kahramanı insan, yenmeye memur bulunduğu bu cephesinin ilk tezahürünü, kemmiyette basit, fakat keyfiyette büyük çapta, Âdem Peygamberin iki oğlu arasındaki çatışmada bulur. Bu çatışmada, ileriye doğru bütün yeryüzünü saracak olan ihtilâl sarmaşığının, menfi cepheden ilk tohumu vardır. Âdem babamızla Havva annemizden gelen insanlık, üremesini, ilk defa, kardeşler arasındaki birleşmelerden sağlıyor. Allah huzurunda akid ve Allanın izniyle sağlanan bu birleşme, ancak ayrı batından gelen kardeşler arasında mümkün… Zira Hazret-i Havva bir batında her defa, biri erkek ve öbürü kız, iki çocuk doğurmakta ve îlâhî yasak icabı, aynı batından iki kardeş birbirini alamamaktadır. Kaabil ise aynı batından, yani ikiz doğduğu kızkardeşine âşık… Emelini babasına anlatıyor ve olamayacağı cevabını alıyor. Đklimâ isimli aynı kıza, bir batından olmadığı için evlenebileceği Hâbil de istekli… Kaabil emelinde diretiyor, Hâbil ise, boynu bükük, bekliyor. Âdem Peygamberin Hâbil ve Kaabil’e teklifi: — Birer kurban kesiniz! Hanginizin kurbanı kabul ediîir ve makbul sayıldığının işareti gelirse, öbürü ona nza göstersin!… Kurbanın kabul edildiğine işaret, Hazret-i Âdem’e mahsus bir tecelli ile, toprak üstündeki hayvanın üzerine birdenbire gökten düşen ve kurbanı bir anda eritip siliveren beyaz bir ateş… Kurbanlar kesildi ve ateş Kabil’in kurbanı üzerine düştü. Kabil’in kurbanı kabul edilmiş ve Kaabil’e emelinden vaz geçip kardeşine rıza göstermesi düşmüştü. Fakat Kaabil bu Đlâhî ihtarı dinlemedi. Nefsinin pençesinde, onun üflediği kıskançlık ve rakabet soluğu yüzünden kendisini kaybetti ve çileden çıktı. Kıskançlık, üstün çıkma ihtirası ve her ölçüyü unutturan öfke… Nefste, şeytanın karargâh kurduğu ve insanoğlunu kıskıvrak bağladığı taarruz kalelerinden başlıcaları… Kaabil, dünyada ilk defa olarak, küçük bir aile içinde bu ailenin nizamına karşı çıkan ilk insan oldu; ve o âna değin, ölümü bilse de henüz görmemiş olan insanoğluna, insanoğlu tarafından tadtırılan ilk ölüm hadisesini getirdi.

Kardeşini öldürmek üzere elini kaldırdı. Hâbil şu karşılığı verdi: — Ben sana, beni öldürmek için uzattığın ele karşı aynı hareketle mukabele etmem! Ben bu cinayeti işleyemem! Âlemlerin rabbi Allahtan korkarım! Allahım, öldüren kulu olmaktansa öldürülen kulu olmayı tercih ederim! Seni de “böyle düşünmeye ve Allahtan korkmaya davet ederim! Mâide Sûresinin 30 uncu âyetinden meal: «— Artık kardeşini öldürmeyi nefsi ona kolaylaştırdı. Kardeşini öldürdü ve ziyana uğrayanlardan oldu.» Mâide Sûresinin 27, 28, 29, 30 ve 31 inci âyetlerinden öğrendiğimiz Hâbil – Kaabil vakasının sonu şöyle: Kaabil, sırtında Kabil’in naaşı, aile topluluğundan uzakta, günlerce, şaşkın ve tam bir vicdan ihtilâli içinde dolaşıp duruyor. Ne yapacağını, insanlık tarihine ilk kan dökme sermayesi olarak verdiği bu ilk ölüyü, ilk cinayet ölüsünü nereye koyacağını, nerede bırakacağını bilemiyor. Birden gözünün önünde Đlâhî hikmetin çizdiği bir levha: Bir karga, toprağı eşmekte, orada bir çukurcuk açmakta… Yanı başında, öldürdüğü başka bir karga. Karga, öldürdüğü kargayı o çukura gömüyor ve üzerim toprakla örtüyor. işte, insan ölülerinin ne yapılacağına ait, Kaabil vasıtasiyle öğrenilen Allah emri!… Kaabil başını dövüyor: — Bir karga kadar da olamadım! Ve Hâbil’i gömüyor. Mâide Sûresinin 31 inci âyet meali: «— Sonra Allah ona, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için, yeri eşen bir karga gönderdi. (Yazıklar olsun bana, şu karga kadar da mı olamadım, kardeşimin ölüsünü örtmekten de mi âciz kaldım?) dedi ve nedamet getirenlerden oldu.» Fakat nedameti semere vermiyor. Babası tarafından evlâtlıktan atılıyor. Yemen taraflarına göçüyor, orada Hâbil’in kurbanı üzerine düşen ateşin şeytanca yorumiyle bir ateş ocağı düzenleyip ateşe tapmaya başlıyor. Böylelikle, ilk puta tapma hadisesi de, ilk düzen bozma ve menfi ihtilâle çekirdek teşkil etme vâkasiyle birlikte Kaabil tarafından başlatılmış oluyor. Sülâlesi Nuh Peygamber zamanına kadar ulaşıp Tufanda kökünden kazınacak, fakat insanoğlunun nefs belâsı mikrobu olarak sıçraya sıçraya gidecek olan Kaabilr işte, insanoğlunun menfi kutbundan böyle bir remz… NUH PEYGAMBER Resuller ve nebiler boyunca, müspet yolda ve «Mutlak înkılâp» mânasiyle ilk ihtilâl manzarası, harikulade aksiyonu bakımından, beşerin ikinci babası Nuh Peygamber’de… Nuh Peygamber zamanında insanlık ilk iptidaî devresini yaşamış ve bir ingiliz tarihçisinin, hak ve bâtıl ayırmaksı- zın dinleri ve dindarlığı izah etmekte kullandığı «korku veümit» tabirindeki başıboş mânayı putlara tapmakta gösterir olmuştur.

Toprağı ısıtan ve hayatı yeşerten güneş, her şeyi yakıp yutan ve sanki kahrı altında titreten ateş, her yöne dönük dallariyle varlık bilmecesinden bir imza gibi tuğralaşan ağaç, en girift sırra erip de kelimelerin üstüne çıkmışçasına susan hayvan ve daha, şaşkın insan hayalinde neler ve neler!… insanoğlu, etrafını çevreleyen eşyanın verâsında, ötesinde bir delâlet arayacağı ve mutlak vahdeti göreceği, mutlak kudreti bulacağı yerde, tek tek bu âciz eşyaya takılmak, yaratıcılık gücünü onlarda vehmetmek dalâletine düşmüş ve ufkunu türlü putlarla donatmıştır. Nuh Peygamber zamanında ilk devreye göre son haddine varan bu hal, insana mahsus memuriyetin tersine döndürülmesidir. işte «mutlak» diye vasıflandırdığımız inkılâbın zamanı!… Nuh Peygamber, böyle bir toplum içinde insan kümelerine sesleniyor: — Yaradan Allatılır; onun gücüne ve birliğine iman ediniz! Onu, gözlerinize görünen ve içinize doğan şekillerden tenzih ediniz! Nuh Sûresinin 5, 6, 7 nci âyetlerinden meal: «— Nuh dedi: Rabbim, ben kavmimi gece ve gündüz çağırdım. Fakat benim davetim firarlarını artırdı. Doğrusu, senin tarafından bağışlanmaları için kendilerini her çağrışımda, parmaklariyle kulaklarını tıkadılar, esvaplanna hüründüler, ayak dirediler ve büyüklendikçe büyüklendiler.» Evet istihza ve Peygambere eza… Yalınız üç oğlu, Sam, Ham ve Yâfes, zevceleriyle beraber imanda… Dördüncü oğlu Yâm, küfürdekilerle…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir