Norbert Elias – Uygarlık Süreci 1. Cilt

Bugün duygular ve bunların denetimi üzerine düşünmek ve bir kuram geliştirmek istenince, ampirik malzeme olarak, genellikle gelişmiş toplumların çağdaş insanı üzerinde yapılan gözlemler yeterli görülür. Özel bir toplumsal gelişim aşamasında bulunan bir topluma, içinde yaşanılan, burada ve şimdi gözlemlenebilen bir topluma ait insanların duyguları ve denetim yapıları üzerine yapılacak araştırmaların, üzerinde çok fazla düşünülmeksizin, her toplumda rastlanabilen insan duyguları ve denetim yapıları için de geçerli olacağı kabul edilir. Oysa, duygu denetim modelleri ve standartlarının, farklı gelişim aşamalarındaki toplumlarda, hatta aynı toplumun değişik katmanlarında farklılık gösterebileceğine ilişkin görece kolay gerçekleştirilebilen sayısız gözlemde bulunmak mümkündür. İster Avrupa ülkelerinin yüzyıllar boyunca süren gelişimlerine, ister dünyanın diğer bölgelerindeki “gelişmekte olan ülkeler”in gelişimlerine ait sorunlar incelensin, belirli bir yöne doğru ilerleyen ve adına “gelişim” denilen bu tür uzun süreli toplumsal dönüşümler sonucunda, özellikle insan deneyimlerinin, insan davranışlarındaki duyguların ve bireysel duygula9 rın dışsal ve içsel baskılanıma bağlı olarak düzenlenişinin ve bütün bunların sonucunda bir anlamda insanın tüm görüşlerine ilişkin yapının belirli bir yöne doğru nasıl ve neden değiştiği sorusuna yol açan gözlemlerle her zı;ıman karşılaşılır. Bu tür dönüşümler günlük dilde, insanın kendi toplumuna ait insanların eskiye göre “uygarlaştığı” , başka toplumlara ait insanların ise “daha az uygarlaştığı”, hatta “barbarlaştığı” yolundaki sözlerle ifade edilir. Bu tür sözlerin altında yatan yargılar oldukça belirgindir. Ancak bu sözlerin dayandırıldığı nesnel gerçekler yeterince belirgin değildir. Bu durum kısmen, sosyolojik araştırmanın bugün ulaştığı düzey ile, kişilik yapılarının ve özellikle duyguların düzenlenişine ilişkin uzun süreli dönüşümler üzerine ampirik incelemeler yapılmasının oldukça zor olmasına bağlıdır. Bugünkü sosyoloji, görece daha kısa süreçlerle ya da yalnızca toplumların belirli bir andaki durumuna ilişkin sorunlarla ilgilenmektedir. Toplumsal yapıların ve buna bağlı olarak kişilik yapılarının uzun süreli dönüşümleri neredeyse hiç gözönüne alınmamaktadır. Aşağıdaki incelemelerde bu tür uzun süreli süreçler ele alınmaktadır. Farklı süreç tipleriyle ilgili vereceğimiz kısa bilgiler, bu süreçlerin daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır. llk olarak, toplumsal yapı dönüşümlerinin temel olarak iki yönü bulunduğu söylenebilir: Giderek artan ayrımlaşma ve bütünleşme yönündeki yapı dönüşümleri ile giderek azalan ayrımlaşma ve bütünleşme yönündeki yapı dönüşümleri … Buna ek olarak üçüncü bir toplumsal süreç tipi daha vardır ki, bu süreçte de bir toplumun yapısı ya da bu yapıya ait öğelerin bazıları dönüşüme uğrar, ancak bu dönüşümün ayrımlaşma ve bütünleşme üzerinde ne arttırıcı ne de eksiltici bir etkisi vardır. Son olarak da, toplumsal yapıyı değiştirmeyen dönüşümler olabilir. Böylesi bir sınıflandırma, sözü edilen dönüşümlerin karmaşıklığını tam olarak açıklamaya yetmez; çünl<ü çok değişik karışık tipler vardır ve hatta bir toplumda aynı anda karşıt yönlere doğru ilerleyen dönüşümlere ve dönüşüm tiplerine rastlamak mümkündür.


Ancak, aşağıdaki incelemelerin hangi tür sorunlarla ilgilendiğini göstermek amacıyla yapılan bu açıklamalar şimdilik 10 yeterli görünmektedir. Birinci ciltte, belirli toplumlara ait insanların duygu ve denetim yapılarındaki uzun süreli dönüşümlerin, kuşaklar süresince tek ve belirli bir yöne doğru ilerlediğine ilişkin dağınık gözlemlerin güvenilir kanıtlara dayandırılıp dayandırılamayacağı ve gerçeğe uygunluğunun gösterilip gösterilemeyeceği sorunu ele alınmaktadır. Yani ilk cilt, toplumsal inceleme adımlarım ve inceleme sonuçlarının betimlenmesini kapsamaktadır ki, bunun fiziksel doğa bilimlerinde en iyi bilinen karşılığı deney ve sonuçtur. Bu cilt, yukarıda açıklanan soruların yöneltildiği ve henüz incelenmemiş gözlem alanında gerçekten neler olduğunun açıklanması, keşfi ve gerçek bağlantıların bulunması ve bunların tespitine adanmıştır. İnsanların duygu ve denetim yapılarındaki, kuşaklar boyunca tek ve belirli bir yöne, yani (kısaca belirtmek gerekirse) denetimlerin farklılaşma ve sabitleşme yönüne doğru süren bir dönüşümün varlığının kanıtlanması başka bir soruyu da gündeme getirir: Kişilik yapılarında görülen bu tür uzun süreli dönüşümlerin, aynı şekilde belirli bir yöne, yani daha üst düzeyde bir toplumsal ayrışma ve bütünleşme yönüne doğru ilerleyen uzun süreli toplumsal yapı dönüşümleriyle ilişkilendirilmesi mümkün olabilir mi? Bu sorunlar ikinci ciltte ele alınacaktır. Uzun süreli, tek ve aynı yöne doğru ilerleyen toplumsal yapı dönüşümlerinin incelenmesi için gerekli ampirik belgelerin eksik olduğu görüldü. Bu nedenle, incelemelerin ikinci cildinin bir bölümünün de bu değişik tip gerçeklik bağlantılarının yeniden bulunması ve açıklanmasına ayrılması gerekti. Bir üst düzeydeki ayrımlaşma ve bütünleşmeye doğru ilerleyen tüm toplumsal yapı dönüşümleri, acaba güvenilir ampirik belgeler yardımıyla kanıtlanabilir miydi? Bunun mümkün olabileceği sonucuna varıldı. lkinci. ciltte ele alınan devletin oluşum süreci bu tür yapı dönüşümlerine ait bir örnek olarak sunulmuştur. Son olarak, uygarlık kuramına ilişkin geçici bir taslak bağlamında, insanın kişilik yapısındaki ve duygu denetimlerindeki ayrımlaşma ve sabitleşme yönündeki uzun süreli dönüşümler ile insanların kendi aralarında gerçekleştirdikleri oluşumların, daha üst düzeyde bir ayrımlaşma ve bütünleşme yönündeki, 11 yani örneğin, karşılıklı bağımlılık zincirlerinin uzaması ve ayrımlaşması ve “devlet denetimleri”nin yerleşmesi yönündeki uzun süreli dönüşümler arasındaki muhtemel bağlantılara ilişkin bir model geliştirilmiştir. il Varolan nesnel bağlantıların ortaya çıkartılmasına ve açıklanmasına yönelik bu tür sorunlar ve uzun süreli, özel tür dönüşümlere, “gelişim”e yönelik ampirik kuramsal sorunlar ile ilgilenilmeye başlandığında, gelişme denilince ya mekanik gerekliliği ya da uzgörülü bir hedefliliği anlayan metafizik düşüncelere veda edilir. Bu kitabın ilk bölümünde de gösterildiği gibi, uygarlık kavramı geçmişte çoğunlukla yarı metafizik bir anlamda kullanılmış ve bugüne dek oldukça da bulanık kalmıştır. Burada, daha önce de belirtildiği gibi, uygarlık sürecinin b’ilimlerden önceki yaygın kavranış biçiminin dayandığı gerceklik demetini, ki böylece insanların duygu denetimlerinin, yani ya� şantılarında -örneğin utanma ve sıkılma sınırının yakınlaşması biçiminde- ve davranışlarında -örneğin sofrada kullanılan araç gereçlerin ayrımlaşması biçiminde- gözlenen kesinleşme ve ayrımlaşma yönündeki yapı değişikliğini ortaya çıkarmaya çalıştık. Kuşaklar boyunca süren bu tür bir dönüşümün keşfinden sonra araştırmacıyı bekleyen ikinci sorun bu dönüşümün açıklanmasıdır.

Daha önce de belirtildiği gibi, bu yönde bir açıklama denemesi ikinci cildin sonunda yer almaktadır. Ancak, bu tür bir inceleme aracılığıyla, sosyolojik araştırmalar tarihinde, eski ve hala yarı metafizik gelişme kavramının üzerine oturtulmuş olan kuram tipinin yerini alan kuram tipleri ve bugünkü yaygın toplumsal dönüşüm kuramları ile de vedalaşılır. Görüldüğü kadarıyla, bu kuramlar, yukarıda sözü edilen değişik toplumsal dönüşüm tipleri arasında hiçbir belirsizliğe yol açmayacak biçimde bir ayrım yapmazlar. Bu durum özellikle, bir süreç, bir gelişme biçimindeki uzun süreli toplumsal dönüşüm tipiyle ilgili ampirik kanıtlara dayanan kuramlarda görülmektedir. 12 Elinizdeki kitap üzerinde çalıştığım sırada, bu çalışmayla , sosyolojide, toplumsal süreçlere ilişkin genel , toplumsal gelişime ilişkin özel ve dogmatik olmayan ampirik bir sosyoloji kuramının temellerinin atıldığının farkındaydım. Ayrıca , bu incelemelerin ve devletin uzun süreli oluşum sürecine ilişkin ikinci ciltte ele alınan modelin aynı zamanda, toplumsal gelişme kavramının dayandırıldığı, toplumların belirli bir yöndeki uzun süreli dinamiği için de bir model oluşturabileceğine inanıyordum. O dönemde, bu araştırmanın ne 19. yüzyıla ait otomatik ilerleme anlamındaki bir “evrim”in, ne de 20. yüzyıldaki anlamıyla hiçbir özelliği olmayan bir ” toplumsal dönüşüm ” incelemesi olmadığını özellikle vurgulama gereğini duyma ­ mıştım. Bu bana o günlerde o değin anlaşılır geliyordu ki, bu tür kuramsal açıklamaları ihmal ettim. Ama şimdi bu konuda yanıldığımı anlıyorum. lkinci baskı için hazırladığım bu giriş yazısı bana bu yanılgımı düzeltme olanağı tanıdı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir