Osman Aysu – Darbe

Dört mayıs gününü beş mayısa bağlayan gece hava, mevsim normallerinin üzerinde serin ve yağışlıydı. Saatler on ikiye yaklaşırken Göztepe’deki evinin önünde taksiden inen Nurten Akkaya elindeki ufak evrak çantasıyla yağmurdan korunmak için hızla apartmanına daldı. Dairesinin ışıklarını yakarken yaptığı yolculuğun yorgunluğunu daha iyi hissetmeye başlamıştı. Đnce yağmurluğunu kapının yanındaki vestiyere astı, ayaklarından ayakkabılarını çıkarıp atarak çoraplarıyla yatak odasına yürüdü. Çok yorgundu ve tek isteği sıcak bir duş alıp hemen yatağa girmekti, uykusuzluktan perişan hissediyordu kendini. Yatak odasının perdelerini kapattı, yeniden sıcak yuvasına dönmenin rahatlığını içinde duyumsamaya başladı. Alacağı sıcak duş ve sekiz saatlik rahat bir uykudan sonra yarın zımba gibi görevine yeniden başlayabilirdi. Đki günlük iş gezisi tüm meşakkatine rağmen başarılı sonuçlanmıştı. Elindeki evrak çantasını açıp içinden kısa namlulu, 38’lik Chiefs Special’ı parlak ahşap kabzasından tutarak yatağının başucundaki komodinin çekmecesine soktu, sonra çantayı kapatıp komodinin yanına bıraktı. Yatağın kenarına ilişip önce pantolonunu ayağından çıkardı. Paçaları yağan yağmurdan benek benek çamurlanmıştı, Nurten genelde tertipli ve düzenli bir kadındı ama yorucu yolculuğun etkisiyle onu askıya asmaya üşendi, nasıl olsa temizlenmeye ve bir ütüye ihtiyacı vardı, çocuksu bir aldırmazlıkla pantolonunu yere, halının üzerine attı. Hızlı hızlı beyaz bluzunun düğmelerini çözdü. Kolundan altın kaplama saatini çıkarırken kadrana bir göz attı. Saat tam on ikiye on vardı. Yarı çıplak banyoya yürüdü.


Elektrik düğmesini çevirip içeri girdi. Sıcak suyu ayarlarken banyodaki aynaya gözü takıldı. Yüzünde yorgun ve bitkin bir ifade vardı. Kadınlığının verdiği merakla yorgunluktan gözaltlarında oluşan halkalara ve koyuluğa biraz da endişe ile baktı. Topuz yapıp başında topladığı saçlarını serbest bıraktı. Uzun, kahverengi saçları omuzlarına dökülmüştü. Kısa bir an aynanın karşısında kalarak yorgun bedenini inceledi. Yaşı otuza gelmişti ve oldukça yıpratıcı bir iş yaşamı vardı. Sutyenini ve daracık slipini çıkarıp klozetin kapalı kapağının üzerine bıraktı; iki yanında dar şeridin yaptığı kızarıklığı parmaklarıyla ovuştururken aynada görüntüsünü son bir kere daha inceledi. Sonra duşa kabinin şeffaf kapısını araladı. Đlk sesi de o zaman duydu. Bir an irkilerek yanılıp yanılmadığını anlamak istedi. Ona mı öyle gelmişti acaba? Kulakları dikildi, adımını kabinin içine atamadı. Đçini garip bir tedirginlik kaplamıştı. Çıplak ve korumasızdı.

Anlamsız bir ürküntüydü bu. Gecenin bu saatinde evinde kimse olamazdı. Ama içindeki huzursuzluğu yenemedi. Mesleki eğilimi ve işindeki beş senelik tecrübenin verdiği alışkanlıkla dönüp banyonun kapısına yaklaştı. Çıplak ayakları fayansların üzerinde ses çıkarmıyordu. Banyoya girerken kapıyı örtmek gereğini duymamıştı, yalnız yaşadığı evinde daima güvenli olmuştu. Başını aralıktan uzatıp evinin sessizliğini dinledi. Her şey normal görünüyordu. Anlamsız evhamdı yaşadığı. Gülümseyip başını salladı, bu saatte evinde ne olabilirdi ki? Şu son iki günü tam bir gerilim ve zor şartlar altında yaşamıştı, yorgunluğuna hükmetti. Yeniden duş kabininin yanına geldi ve içine girdi. Sıcak suyun musluğunu biraz kıstı. Gece yarısına doğru dışarıdaki hava daha da sertleşmiş, banyonun ufak penceresi poyrazdan esen rüzgârla titremişti. Ardından bir şimşek çaktı, gök gürültüsü evin içinde yankılandı. Nurten ne gök gürültüsünden ne de tabiat olaylarından yılardı fakat içinde gayrı tabii bir tedirginlik duyuyordu.

Bilinçsiz bir şekilde duşu kapattı. Boş nazarlarla sanki yeni bir ses duyacakmış gibi etrafı dinledi. Rüzgârın uğultusundan başka bir şey duyulmuyordu. Genç kadın duşa kabinin kapısını aralayarak tekrar dışarı çıktı. Islak ayaklarıyla zeminde kaymamaya çalışarak duvarda asılı bornozunu sırtına geçirdi. O anlamsız evham yeniden içini kaplamıştı. Acaba mı, diye düşündü bir an. Ama aklına gelen şey olanaksızdı. Evine kimse girmiş olamazdı. Kapının kilidini açtığını çok iyi anımsıyordu. Güvenliğinden emin olmalıydı. Başını uzatıp dar koridora tekrar baktı. Değişik bir şey göreceğini hiç sanmıyordu; nitekim yarı loş ve gölgeli koridor sessiz o nispette de boştu. Lâkin içindeki sıkıntıyı bir türlü yenemiyordu. Rahat bir duş yapabilmek için evi baştan aşağı kontrol etmeye karar verdi.

Yatak odasına gidip, usulca komodinin çekmecesine bıraktığı silahını aldı. Silahını her zaman dolu tutardı. Emniyetini açtı ve sıkı sıkıya kavradı. Aynı anda o garip sesi mutfak yönünde tekrar duyar gibi oldu. Bu kez yanılmadığına emindi. Sesin mahiyetini kestiremiyordu, belki sessizce dolaşan birinin ayak tıkırtısı, ya da varlığını belli etmek istemeyen birinin saldırıya geçmeden önceki saklanmak telâşı. Ama muhakkak olan evin içinde yabancı bir varlığın mevcudiyetiydi. Ağır ve sinsi sinsi dolaşan biri. Genç kadın bunun bir hırsız olamayacağını hemen anladı; hırsızlık için zaman ve şartlar uygun değildi, her ne kadar evi iki gün boş kalmışsa da, her hangi bir hırsız evde henüz biri dolaşırken soyguna kalkışmazdı. Ayrıca beşinci katta oturuyordu ve hırsızın daire kapısı hariç, başka yerden içeriye girmesi mümkün değildi. O takdirde… Aklına gelen ihtimali kabul etmek istemedi. Ama o ihtimal bir anda bütün vücudunun gerilmesine yetti. Beyni karıncalandı, kısa namlulu Chief Special’ine daha sıkı sarıldı. Düşündüğü doğru ise ciddi anlamda tehlikede sayılırdı. Kanındaki adrenalin arttığını hissediyordu.

Gözleriyle önce bulunduğu yatak odasını taradı. O duyduğu garip sesin yatak odasından geldiğini sanmıyordu, zaten burada her hangi birinin saklanacağı uygun yerde yoktu. Yine de kendini bir amatör gibi duyumsayarak yatağın altına ve gardırobunun kapaklarını açarak içine baktı. Onun bu gece doğruca eve döneceğini bilen iki kişi vardı. Fakat onlardan kuşkuya düşmek mantığının kabul edemeyeceği bir şeydi, ihanet etmezlerdi. Asla. Bu düşünceyi aklından uzaklaştırmak istedi. Belki de tamamen vehimdi,olmayan bir şeyi duyduğunu düşünüyordu ya da bütün bunlar iki uzun günün yorgunluğunun sonucuydu. Yine de genç kadın ihtiyatı elinden bırakmadı; sağduyusuna güvenirdi ve bir tehlike hissediyordu, üstelik çok yakınında. Silahını boşluğa doğrultup seri bir hamleyle yeniden koridora fırladı sanki her an koridorda bir şahısla karşılaşacağını düşünerek. Boştu koridor. Sessiz adımlarla mutfağa doğru ilerledi. Chief Special’ın hassas tetiğini tutan parmağı karıncalanıyordu. Mutfağa doğru bir iki adım daha attı. Hava değişimini fark etti.

Rahat hissedilen bir serinlik geliyordu mutfağın aralık duran kapısından. Orada birinin mevcudiyetini algılıyordu artık. Yanılmadığına emindi, içindeki tarifsiz ürperti, kanının damarlarından çekilir gibi basınçlı deveranı ve yüreğindeki çarpıntı kendisini mutfakta birinin beklediğine işaretti. Đhanetti bu. Ona oyun oynamışlar, en ummadığı bir anda tuzağa düşürmeye kalkışmışlardı. Ama sonuç onların istediği gibi tecelli etmeyecekti. Buna izin veremezdi. Nefesini tuttu ve mutfağa bir iki adım daha yaklaştı. Dışarıda yağan yağmurun serinliğini, hatta sesini işitiyordu şimdi, irkildi. Galiba mutfak penceresi açıktı. Durakladı bir an. Ama oradan dairesine birinin girebilmesi âdeta olanaksızdı. Yoksa yadırgadığı, aklına kötü ihtimallerin üşüştüğü düşünceler yağmurun yarattığı sesler miydi? Đki sabah evvel evden çıkarken mutfak penceresini açık bırakmış olabilir miydi? Đçinden, hayır, diye mırıldandı genç kadın. O sabah güneşli bir gündü ve mevsim bahardı ama Nurten asla yolculuğa çıkarken penceresini kapısını açık bırakan biri değildi, açık unutması imkânsızdı. Pencere kendiliğinden, rüzgârla açılmış olamaz mıydı? Buna da ihtimal vermedi, vatistasda her hangi bir sorun yoktu.

O pencereyi birisi açmış olmalıydı. Ama nasıl ve neden? Ayrıca mutfak penceresi apartmanın hava boşluğuna açılıyordu ve oradan beşinci kata birinin tırmanması olanaksızdı. Hiçbir yabancı buna cesaret edemezdi. Genç kadın mutfağa daldı. En ufak bir hareket görse tetiğe asılacaktı fakat mutfakta gecenin karanlığı ve rüzgârın uğultusundan başka bir şey yoktu. Bir süre bekledi, yine de bir hareket bekledi; kımıldama, kayma, yer değiştirme gibi. Ama en ufak bir canlılık yoktu mutfakta. Sadece düşen yağmur damlacıklarının mutfak tezgâhının üzerinde çıkardığı seslerden başka. Nihayet duvardaki komondatöre dokundu, etraf birden aydınlandı. Küçük mutfağı aynen iki gün evvel çıkarken bıraktığı gibi duruyordu. Düzgün ve derli toplu. Silahını indirdi, pencereye yaklaşıp camı kapattı. Đçeriye dolan rüzgârın uğultusu birden kesilmiş, sanki mutfak mezar sessizliğine bürünmüştü. Fakat genç kadın içindeki huzursuzluğun kaybolmadığını duyumsadı. Pencereyi açık bulması belki üzerinde fazla durulmayacak basit bir olaydı ama Nurten eğitimi gereği ufak tefek de olsa hadiselerin sebep – sonuç bağlantıları üzerinde düşünme eğiliminde olan biriydi.

Camın nasıl açıldığını henüz çözebilmiş değildi. Birkaç saniye meraklı gözlerle tezgâhın üzerindeki ıslaklığa baktı, içeriye süzülen yağmur suyu birikip satıhtaki meyile uyarak yer karoların üzerine kadar dökülmüştü; bu da en azından camın uzun süreden beri açık olduğunun kanıtıydı. Huzursuz bir şekilde evin içini dinledi yeniden. Tam rahatlayamadı ama duyduğu garip seslerin kaynağının açık pencereden akseden sesler olduğuna hükmetti. Yine de banyoya dönmeden dairesinin diğer odalarını da bir kere gözden geçirdi. Evin içinde hiçbir fevkalâdelik, dikkatini çekecek değişik bir bulguya rastlayamadı. O yadırgadığı sesler de kesilmişti artık. Tabancasını içgüdüsel olarak aldığı komodinin çekmecesine değil bornozunun cebine attı, bu arada emniyeti de kapattı. Üşümeye başlamıştı. Duşun sıcak suyunu yeniden açarak bornozunu çıkardı ve yorgun vücudunu sıcak suyun dinlendirici etkisine bıraktı. Duş genç kadına terapi gibi gelmişti, sinirlerinin gevşediğini, rahatladığını hissediyordu. Fakat gerçek kâbusu duşu kapattığı zaman başladı ve çok kısa sürdü. Suyun hışırtılı akışı kesilince kulağına yine yadırgadığı sesler gelir gibi olmuştu. Hem bu seferki ne yağmur sesiydi ne de rüzgâr. Hızla duşa kabinin sürmeli kapısını itti.

Birden gözleri fal taşı gibi açıldı. Banyoda hiç tanımadığı bir adam nefret kusan nazarlarla kendisine bakıyordu ve en korkuncu da elinde ucuna susturucu takılı bir tabanca tutmasıydı. Genç kadının gerçekleri kavraması çok kısa sürdü. Adamı tanımıyordu, onu daha önce hiç görmemişti ama kesinlikle Onun bir hırsız veya çıplaklığını seyreden bir ırz düşmanı olmadığından emindi. Burada niçin bulunduğunu tahmin edebiliyordu. Đçini tarifsiz bir korku kapladı. Bornozunun cebindeki silaha erişebilmesinin imkânsızlığını’ kavramıştı. Nitekim banyosundaki yabancı tek kelime etmeden tetiğe iki kere asıldı. Kof bir ses çıktı. Asla diğer daire sakinlerini uykularından uyandırmayacak kadar yetersiz ve kısık. Adam işinin ehli biri olmalıydı, zira kurşunlar birkaç santim mesafeyle kadının sol göğsü hizasına saplandılar. Nurten ağzından en ufak bir feryat çıkmadan ayakta sallandı ve sonra dizleri kırılarak ıslak kabinin içine yuvarlandı. Göğüs nahiyesinden akan kanlar kabinin zeminindeki sulara karışırken genç kadın çoktan ölmüştü. Katil soğukkanlı bir şekilde kadının çıplak vücuduna şöyle bir baktı. Kadının öldüğüne emin olduktan sonra sessiz adımlarla onu öylece bırakıp yatak odasına yöneldi.

Ne aradığını gayet iyi biliyordu, ilk bakışta komodinin yanındaki evrak çantasını gördü. Đçini açıp mevcut tek dosyayı çıkardı, kısa bir şekilde içine göz attı. Aradığını elde etmişti. Sonra cep telefonundan bir numarayı tuşladı. Karşı taraf hemen cevap verdi. “Evet?” “Görev yerine getirildi, efendim.” “Kusursuz mu?” “En ufak bir pürüz yok.” “Mükemmel. Öyleyse hemen buraya gelmeni istiyorum.” Katil kendinden emin adımlarla daireden çıktı ve kimseye görünmeden ıslak gecenin karanlığında sokağın başında park ettiği arabasına yürüdü… Genç kadının öldürülüşünden yaklaşık bir saat sonra kum grisi bir Honda Maslak yolunda ışıkları sönük dört katlı bir binanın otoparkına girmek için sinyal vermeye başladı. Otoparkın girişinde üniformalı iki gece bekçisinden biri kulübeden çıkarak kimlik kontrolü için arabaya yaklaştı. Yağmur sağanak halinde devam ediyordu. Honda’nın içindeki adam bekçinin yaklaştığını görünce yan camı düğmeye basarak açtı ve aralıktan bir kimlik uzattı. Bekçi kulübeden akseden ışığa rağmen küçük bir el feneriyle adamın uzattığı kimliği dikkatle inceledi ve hiç sesini çıkarmadan kimliği iade ederken, parmaklarını şapkasının vizörüne götürüp asker gibi bir selâm verdi. Az sonra girişi kapatan bariyer mekanik bir sesle açıldı ve adam Honda’yı hareket ettirdi.

Kum grisi araba binanın geniş bahçesinin arkasına kıvrılarak bir tur attı ve açık otopark’ta durmayarak beton bir girişten binanın zeminine inen dar bir methale saptı. Burası da kapalı bir otoparka girişiydi, içerde en azından otuz araba bırakılmıştı. Honda’nın sürücüsü kendine uygun bir yer bularak arabadan indi ve elinde tuttuğu Bond tipi bir çanta ile ışıklı okları takip ederek asansöre doğru yürüdü. Asansör kabinine bindiğinde kat göstergesine bir göz attı. Yeraltında eksi ile işaretlenmiş beş kat daha vardı ama o en üsteki dördüncü kata çıkacaktı. Düğmeye bastı. Asansör hafif bir vınlama ile hareket etti. Adam elindeki çantayı bacaklarının arasına sıkıştırarak kravatını sıkıştırdı, saçlarını düzeltti, kendine bir çeki düzen verdi. Yaşlı adamın dış görüntüye ne kadar dikkat ettiğini iyi bilirdi. Kusursuz görünmek zorundaydı. Asansör onu geniş fakat karanlık bir koridorun sonuna bırakmıştı. Koridor boyunca sadece tepedeki üç flüoresans lambasının beyaz aydınlığı vardı ve bu da uzun koridoru yeterince aydınlatmıyordu. Ne var ki gece ziyaretçisi binayı çok iyi bilen biriydi, gideceği ^eri bilen insanın rahatlığıyla ilerledi, koridorun sonundaki dar ve madeni bir kapının önüne gelince cebinden bir deste anahtar çıkararak kilide soktu. Kilidi ilk çevirişinde yandaki metal kundak içinde iki ufak lamba yandı. Birinin yanında kullanıma hazır ibaresi belirdi.

Adam yazıya usulca dokununca, kalın madeni kapı körük gibi geriye gitti ve iki kişilik bir asansör kabini ortaya çıktı. Yaklaşık bir saat evvel Nurten Akkaya’yı evinde kalbinden vurarak öldüren adam, binada çok az kişinin bildiği ve kullanma imtiyazına sahip olduğu asansöre binerek hareket düğmesine bastı. Az sonra zeminin dört kat altına inmişti. Asansörden çıkınca karşısına hemen iki görevli dikildi. Burası da uzun bir koridor halinde uzanıyordu. Fakat toprağın dört kat altındaki yer ışıl ışıl aydınlıktı ve koridor boyunca sıralanan odalarda derin bir çalışma sürüyordu. Hemen hemen odaların hepsinin kapıları açıktı ve koridor boyunca bir yığın insan odalar arasında gidip geliyordu. Görevlilerden biri katili nezaketle selâmladı ve yol verdi. Adam önünden geçtiği odaların içine bakmak gereğini bile duymuyordu ama koridorda onunla karşılaşanlar biraz kaygı biraz da ürküntüyle ya selam veriyorlar ya da göz göze gelmemeye çalışarak hemen önünden uzaklaşıyorlardı. Kalın tüylü halılarla kaplı zeminde hiç ses çıkarmadan ilerledi. Adam üzerinde Başkan yazılı odanın kapısının önünde bir an durdu, derin bir nefes aldı ve sonra kapıyı tıkırdattı. Kapı içerden otomatik olarak açıldı. Burası gayet geniş bir çalışma odasıydı; loş, tam ortasında büyük ceviz bir masanın yer aldığı, tezyinatının zevkle yapıldığı, penceresizliğinin verdiği kasveti açık renklerle gidermeye çalışılmış, son derece rahat mobilyaların süslediği bir mekân. Oda gerçekte çevresindeki otuz, otuz beş santim enindeki kauçuk bloklarıyla ayrılmış müstakil bir modüldü. Kauçuk bloklar tüm titreşimlerin, insanların konuşmalarının dışarıya sızmasını engelliyordu.

Ayrıca dilendiği zaman çalıştırılan bir anten donanımı HF, UHF, VHF ve mikro dalga iletişimine, yani içerdeki konuşmaların dinlenmesine karşı teçhiz edilmişti. Antenlere bağlı bir tayf analizcisi anormallikleri denetlemek üzere programlanmıştı. Masanın arkasındaki döner koltukta atmış yaşlarında bembeyaz saçlı, zayıf ve zarif görünümlü bir adam oturuyordu. Sırtında koyu lacivert birtakım elbise vardı. Başkan’ın en dikkat çeken yanı ise, metal çerçeveli gözlükleri altında insanın içine buz gibi ürpertiler veren açık mavi gözleriydi. Bakışları yılanı bile donduracak kadar soğuktu. Katil odaya girince asker gibi dimdik, esas duruşta başıyla bir selam vermiş, sonra seri adımlarla ceviz masanın önüne doğru ilerlemişti. Aslında ondan bu kadar çekinmesine gerek yoktu ama maiyetindeki herkes gibi Katil’de ondan ürkerdi. Kısık ve ölçülü bir ses tonuyla, “Dosyayı getirdim, efendim” dedi. “Her hangi bir sorun çıkmadı, değil mi Engin?” “Hayır, Başkan’ım, kesinlikle çıkmadı.” “Yani kadının ölümü ile bizim aramızda bir bağ kuramazlar, değil mi?” “Yüzde yüz emin olabilirsiniz.” “Ama geciktin?” “Haklısınız, efendim. Fakat benden kaynaklanmadı. Kadının evine dönmesi hesaplanan saati geçti. Sanırım uçağı havaalanına rötarlı indi.

” Başkan bir iki saniye kadar Engin denen adamın yüzüne dikkatle baktı. “Nasıl bir silah kullandın?” “Temiz bir tabanca efendim.” “Öyleyse o silahı hemen imha edin. Bir daha kullanılmamalı.” “Emredersiniz, Başkan’ım.” “Şimdi dosyayı ver.” Engin çantasından çıkardığı evrakı usulca ceviz masanın üzerine bıraktı. Ak saçlı adam işaret parmağıyla hafifçe burnunun üzerine düşen gözlüğünü yerine oturtarak önüne uzatılan dosyayı açıp incelemeye başladı. Engin Kurtsoy Başkan’ın donuk mavi gözleri dosyaya çevrilince sanki rahatlamış gibi bir soluk aldı; olayın bundan sonrası onu ilgilendirmiyordu artık ama yine de odadan çıkış izni alıncaya kadar tedirginliğinin süreceğinden emindi. Sabırla Başkan’ın incelemesinin bitmesini bekledi. Katile uzun gelen birkaç dakikadan sonra o soğuk mavi gözler yeniden kendisine döndü. Başkan Đbrahim Sarı’nın ince dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme göründü. “Evet” dedi Đbrahim Sarı. “Ele geçirmek istediğimiz dosya buydu. Seni kutlarım Engin.

Berlin Grubu bundan büyük memnuniyet duyacaktır. Đyi bir iş yaptın. Gösterdiğin başarı mutlaka dikkate alınacaktır.” Engin bunun büyük bir iltifat olduğunu hemen anladı, zira Başkan’ın ağzından çok nadir olarak maiyetindeki insanlara böyle takdir işitilirdi. “Đyi geceler Engin” dedi adam. “Seninle hafta sonu yeniden temas kuracağım.” Engin Kurtsoy yaşlı adamı selâmlayarak odasından çıktı. Rahatlamış ve kuş gibi hafif hissetmeye başlamıştı kendini. Geldiği yolları takip ederek kapalı otoparka bıraktığı arabasının başına döndü, işini başarıyla tamamlamış bir profesyonelin huzuru içindeydi, arabasına atlayıp, motoru çalıştırdı. Az sonra binanın bahçesine çıkmış ve girişteki bariyerin önüne gelmişti. Görevlilerden biri kulübedeki kayıt defterine binayı terk eden arabanın plaka numarasını ve çıkış dakikasını not ederken, diğeri bariyeri kaldırmakla meşguldü. Engin, görevliye yarım yamalak gülümsedi ve arabasını gazladı. Ana yola çıktığında başını çevirip üst katlardaki bütün ışıkları sönük, ama alt katlarında derin bir faaliyetin bu saatlerde de hüküm sürdüğü Bilgi Veri Vakfı binasına son bir kere baktı. Artık huzur içinde evine gidebilirdi… Aynı gece Đstanbul’un Taksim semtindeki beş yıldızlı bir otelde, saçlarını usturayla kazıtmış adam tombul parmaklarıyla genç kadını kalçalarından kavrayarak biraz daha kendine çekti. Şehvetten titreyen dili arzuyla önce kadının gergin ve pürüzsüz karnı ve göbeği çevresinde dolaştıktan sonra kasıklarının arasına doğru kaydı.

Kadının kasık tüylerine bol miktarda sürdüğü parfüm yerine, vücudunun tabii olarak salgıladığı ten kokusunu tercih ederdi ama bunu ona söyleyecek zamanı olmamıştı. Fiziksel uyumsuzluk vardı aralarında; adamın şişman, göbekli ve kısa boyu yanında kadının uzun boyu ve ince yapısı, orta yaşlı adamın zorlanmasına ve fazla eğilmesine neden oluyordu. Kel kafalı adam daha şimdiden körük gibi soluyordu. Boyalı saçlı, aşırı makyajlı kadın ise gayet sakindi. Sadece mesleğinin gereğini yapmakla meşguldü. Yatağın kenarına oturmuş, ellerini yumuşak yaylı şilteye dayayarak destek almış, uzun bacaklarını ise yere dizleri üzerine çömelmiş adamın omuzlarına atmıştı. Her şey çok sıradan gibi görünüyordu. Adamın bütün coşku ve ihtirasına rağmen, kadın duygusuzluğunu belli etmemeye gayret gösteriyor, adamla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Bakışları otel odasının standart eşyaları üzerinde anlamsızca dolaşırken, arada sırada da kasıkları arasında dolaşan dilden etkileniyormuş gibi tamamen profesyonelce iniltiler çıkarmayı ihmal etmiyordu. Adamı yeterince tanımadığı için bu sıkıcı dakikaların daha ne kadar süreceği hakkında fikri yoktu. Ama üstlendiği işi tamamlamak zorundaydı. Mübalâğalı şekilde bir kere daha inledi. Rolüne devam etmek zorundaydı, sonra yataktan destek aldığı ellerinden birini adamın yağlı ve katmerli ensesine sararak biraz daha kasıklarının arasına doğru çekti. Adam daha şimdiden kasılarak titremeye başlamıştı. Kısa boylu adamın az sonra orgazma ulaşacağını hissetti ama bunun işini kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı hakkında bir fikri yoktu henüz kadının.

Ona verilen talimata göre bütün bir geceyi bu herifin koynunda geçirmek zorundaydı. Yüzünü ekşitti, adamı frenlemeyi yeğledi, âni bir kararla bacaklarını omuzlarından çekip geri kaçtı. Kel kafalı adam homurdanarak söylenmeye başladı, iri pençeleriyle kadını kollarından sıkı sıkı kavradı, uzaklaşmasını engellemek istedi. Kadının en olmayacak anda uzaklaşmasına bozulmuştu. Fakat kadın atik ve cevvaldi. Yatağın içinde yuvarlanıp öbür yana kaçmayı başardı. Ne olduğunu anlayamamıştı adam. Ters ters homurdandı. “Ne oluyorsun be?” “Dur. Acele etme” dedi kadın. “Ağır ol biraz.” “Saçmalama. Gel, buraya.” Kadın soğuk bir şekilde gülümsedi. “Önce paramı ver.

Parayı peşin isterim.” “Başlarım şimdi senin parana. Beni ne sandın? ” “Anlayışlı olsana tatlım. Prensip meselesi bu. Ben böyle çalışırım, para peşin.” Kel kafalı adam kısık sesle, “Orospu!” diye söylendi. Ama yine de kadının istediği parayı ödemek için ceketini astığı iskemleye doğru yürüdü. Başı biraz dumanlıydı; kadınla otelin barında tanışmışlar, üç duble viski içtikten sonra fiyatta anlaşmışlar ve doğru odaya çıkmışlardı. Adam bir tatsızlık çıkmasını istemiyordu; hemen hemen her iş gezisi için Đstanbul’a geldiğinde bu tür kaçamakları yapardı. Bu oteli tercih etmesinin bir nedeni de, basının pek itibar etmediği, paparazzi denen gazeteci takımının burada ünlü iş adamlarının peşine takılmamasıydı. Ayrıca otelin barı istediği türde fahişelerin sık sık takıldıkları bir yerdi ve bu kadınlar birlikte oldukları adamların kimlikleri, meslekleri, ne iş yaptıkları konusunda meraklı değillerdi, onları sadece alacakları ücret ilgilendirirdi. Kendine hâkim olmaya çalıştı Hasan Biberci; kadının davranışını büyütmeye gerek yoktu. Her ne kadar keyfine olmayacak bir anda limon sıktıysa da bunu telâfi ederdi. Cüzdanını çıkardı, daha önce anlaştıkları miktarı sayarak kadına uzattı. “Al bakalım.

Đşte, paran. Uzan şimdi şu yatağa.” Kadın parayı kapıp aceleyle saydı. Keyfi yerine geldi. Bu gece talihi yaver gidiyordu; her ne kadar biraz huzursuz idiyse de sabahleyin alacağı parayı düşünürse adamdan aldığı para devede kulak kalacaktı. Kalçalarını oynata oynata yürüyüp ücretini çantasının içine attı. Adamın kendisini ne denli aç gözlerle seyrettiğinin farkındaydı. Yeniden yatağa dönerken ilk defa meraka kapılır gibi oldu. Acaba kimdi bu adam? Bu soru zihnini fazla meşgul etmemişti fahişenin. Müşterileri onu ilgilendirmezdi, sadece bazı mesleki kuralları vardı ve onlara riayet edilirse mesele yaratmazdı. Öğleden sonra kendisini otelin lobisinde bulan ve teklif getiren sarışın yakışıklı genci anımsadı yeniden. Beklemediği bir teklif almış, doğrusu biraz da yadırgamıştı ama teklifin fazla abartılacak bir yanı da yoktu. Kaldı ki kazanacağı para neredeyse bir aylık kazancına yakın olacaktı, geri çeviremezdi. Yatağa uzandı, bacaklarını iyice açtı. Hasan Biberci şehvet dolu nazarlarla kadını yeniden seyre başladı.

Mükemmel bir parçaydı; Her halde bu otele yeni yeni takılmaya başlamış olmalıydı, çünkü on gün evvel ki Đstanbul ziyaretinde onu burada görmemişti. Ama şimdi bunları düşünecek durumda değildi, arzudan kudurmuşçasına kadına sarıldı ve Ankaralı büyük sanayici inanılmaz bir zevk girdabının içine düştü. Saatler gecenin üçünü gösterirken fahişe Handan Solmaz yanında horultularla uyuyan adamın terli kolunu hafifçe tutup kaldırarak bedeninden uzaklaştırdı. Kel kafalı müşterisi derin bir uykudaydı. Yorgunluktan sabaha kadar uyanmayacağından emindi artık. Đşinin asıl zor kısmı şimdi başlıyordu Handan’ın. Karanlık odada müşterisine biraz da tiksinerek baktı; adam sevişirken inanılmayacak derecede terliyordu. Aşırı terleyen erkeklerden nefret ederdi. Usulca yatakta doğruldu. Yumuşak şiltenin yayları esneyince kadın yine de irkilerek horlayan adama bir daha baktı. Daldığından emindi ama tedbirli olmak zorundaydı. Korkacak bir durum olmadığını gördü, adam derin uykudaydı, onu öylesine yormuştu ki değil yataktan kalktığını, oda da top patlasa duyacak hali yoktu. Önce bir bacağını hafifçe indirdi yere, sonra vücudunu çekip yataktan kalktı sessizce. Yine de huylanıyordu, paraya olan ihtiyacı yüzünden teklifi kabul etmişti ama uygulama anı gelince de içinde tereddütler başlamıştı. Aklı böyle oyunlara pek ermezdi lâkin yapacağı iş için şöyle böyle bir aylık kazancını ödemeyi önerdiklerine göre bu işin içinde yasal olmayan bir yan vardı.

Đçinden lanetler okudu Handan. O yakışıklı sarışının tavına gelmiş, basireti bağlanmış, hayır diyememişti. Karanlık odada, yatağın başucunda hareketsiz kaldı bir müddet, Karar veremiyordu bir türlü. Acaba başıma bir şey gelir mi, diye düşündü yeniden. Bu hususu sarışın gençle de müzakere etmiş ama delikanlı meselenin tamamıyla ekonomik boyutu olduğunu, istediklerinin şirketler arası bir çekişmenin kendi taraflarına sağlayacağı menfaatten öte bir şey taşımadığını söylemişti. Delikanlının açıklamasından bir şey anlamamıştı zaten, böyle şeylere kesinlikle aklı ermezdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir