Osman Aysu – Soguk Taslar

Ilık mayıs akşamının batmaya hazırlanan güneşi batı ufkunda tatlı bir turuncu hat meydana getirmişti. Doğan Erkal, Esenboğa Hava Alanının yeni yapılan terminalinden karşı ufuklarda görünen çıplak dağlan boş ve dalgın bakışlarla seyrediyordu. Hoparlörden TK 151 sefer sayılı Ankara-İstanbul uçağının yolcularının 107 numaralı kapıya gelmeleri için ilk anons yapılmıştı. Genç adam ağır ağır yerinden kalktı. Yanında taşıdığı ufak spor çantası ile üzerine koyduğu ince montunu eline alarak giriş kapısı önünde oluşan kuyruğa doğru ilerledi. Sırtındaki ekose gömleğinin cebine koyduğu giriş kartını eline aldı. Rahat ve güvenli adımlarla kuyruğun sonuna doğru ilerledi. Etrafıyla pek ilgili değildi. Aynı anda uzaktan onu izleyen iki adam da ayağa kalkmışlardı. İkisi de takım elbiseli, kravatlı, beyaz gömlekli, Ankara’ya daha ziyade iş takibi için gelmiş kişilere benziyorlardı. Uzun boylu, esmer olanı tam Doğan Erkal in arkasında durdu. Diğeri, hafif göbekli, ak saçlı olanı ise biraz daha arkada kalmış, yolcu kuyruğuna hemen katılmamıştı. Sanki başka, birini bekliyormuş gibi bir hâli vardı. 8 Soğuk Tajar 107 numaralı kapının önündeki görevli yer hostesleri anonsa rağmen hemen yolcuları içeriye almaya başlamamışlar, ellerindeki telsiz telefonlarla uçağın içinden emir bekliyorlardı. Uçağın daha şimdiden on dakikalık rötarı vardı.


Göbekli, ak saçlı olan adam, biraz huzursuz şekilde cep telefonunu çıkararak konuşmaya başladı. “Adamın peşindeyiz, efendim. Hiçbir şeyden kuşkulandığı yok. Fakat sözünü ettiğiniz irtibat kuracak olan kişi hâlâ ortada yok. Uçak biraz sonra kalkacak, yolcular içeriye alınmak üzere, emriniz nedir?” Hattın öbür ucundan sert bir ses yükseldi. “Emin misiniz? Şimdiye kadar çoktan orada olmalıydı.” “Doğan denen genci otelinden ayrıldığından beri takip ediyoruz, efendim. Şu ana kadar kimseyle teması olmadı.” “Allah kahretsin. Adamadığınıza emin misin?” “Kesinlikle, efendim.” “Bekleyin. Mutlaka gelecek ve temas kuracaktır.” Karşı taraf telefonu kapatmıştı. Ak saçlı adam Doğan Erkal’ın tam arkasında duran arkadaşına bakarak dudak büktü. Arkadaşı durumun biraz sarpa sardığını anlamıştı.

Fakat yapacağı bir şey yoktu şimdilik. Nihayet yolcular uçağa alınmaya başladı. Kapıdaki görevli yer hostesleri bilederi kontrol ettikten sonra yolcuları körükten içeriye sokuyorlardı. Genç adam beşinci sıradaydı. Körüğe girip seri adımlarla uçağa doğru yürüdü. Peşindeki uzun boylu takipçisi iki üç adım geriden onu takip ediyordu. Her ihtimali değerlendirmesi gerekiyordu; zayıf bir 1. Solüm 9 ihtimal de olsa topal ve baston kullanan Cemal Koruk uçağın kalkışına yetişememiş olabilirdi. Ama bu olasılık bile adamın ürpermesine yetti. Ayrıca delikanlının umursamaz ve kimseyi beklemeyen hâli şimdi onu daha fazla telaşlandırmaya başlamıştı. Doğan Erkal elindeki ufak bilet koçanına bakarak yerini bulmaya çalıştı. 08-A yazıyordu koçanda. Hesaba göre cam önü olmalıydı. Sekizinci sıraya geldi. Henüz üç koltukta boştu.

Elindeki ufak spor çantasını tam üstündeki bagaj bölmesine yerleştirdi, sonra sakin bir şekilde yerine oturdu. Peşinden gelen uzun boylu takipçisinin yeri ondan yedi sıra daha arkasındaydı. Yerini bulmuştu ama oturmadan, ayakta durarak oyalanmaya ve takipçisini bakışlarıyla izlemeyi sürdürdü. Cep telefonu hâlâ açıktı ve henüz içeriye girmeyen ak saçlı arkadaşından irtibat kuracaLCemal Koruk’la ilgili haber bekliyordu. Uçağın dar koridoru yolcularla dolmuştu. Yanından geçen yolcular delikanlıyı rahat görmesini engelliyorlardı. Nihayet telefonu çaldı. Adam hemen açtı. • “Evet?” “Yok. Herif gelmedi. Ne yapacağız şimdi?” Uzun bovlu takipçi kısa bir muhakeme yaptı. Aklına son bir ihtimal gelmişti, belki de temas Atatürk Havaalanında kurulacaktı. Gerçi bu uzak bir ihtimaldi ama yine de mümkün olabilirdi. “Hemen patronu ara ve durumu bildir” dedi. “Ne emir verirse onu uygulayacağız.

*** Doğan için en sıkıcı anlar, uçağın iniş ve kalkışı sırasındaki bekleme süresiydi. Koridora yakın koltuğa orta yaşlı, babacan tipli biri oturmuş hemen elindeki gazeteyi açarak okumaya başlamıştı. Aralarındaki koltuk boştu henüz. Doğan da vakit öldürmek için önündeki koltuğun arkasındaki fileden havayollarının dergisi olan Skylife’ı çıkararak oyalanmaya çalıştı. Beş on dakikaya kadar kalkarlardı herhalde. Henüz dâhili ikaz anonsları verilmemişti. Tam o sırada yanı başında bir hareket oldu. Doğan başını çevirip bakınca genç bir kızın boş koltuğa oturmak için geldiğini gördü. Uçak yolcusu için acemi hareketlerle elindeki ufak bilet koçanına bakıp doğru yere gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordu. Sonra emin olmak için bagaj mahallinin altında yazılı yer numaralarını bir daha kontrole kalkıştı. Gazete okuyan babacan tavırlı adam, kızın rahat geçmesi için ayağa kalkıp yol verdi ona. Kız nihayet yerine oturdu. Doğan kaçamak bir göz atmıştı kıza, daha rahat oturmasını temin etmek için hafifçe yerinde toparlanırken. Hoş ve alımlı bir kızdı. Uzun siyah saçlarını arkada toplayıp atkuyruğu yapmıştı.

Makyajsız yüzü biraz sararmış gibiydi. Başını çevirip Do-ğan’la göz göze gelince belli belirsiz, hafif bir tebessüm etmişti. Kız çok ürkek görünüyordu. Doğan da mukabele etti. Ama fazla da ilgilenmedi. Dâhili anonstan kemerlerin bağlanması, koltukların dik hâle getirilmesi çağrısı yapılınca genç kız kemerine el atmasına rağmen metal uzantıyı bir türlü yuvasına sokamamıştı. Durumu göz ucuyla fark eden Doğan, İzin verirseniz, size yardım edeyim” diye mırıldandı. “Ah, çok teşekkür ederim. Heyecandan olsa gerek, ellerim titriyor.” Doğan hafifçe gülümsedi. “Yoksa bu ilk uçak yolculuğunuz mu?” Genç kız sapsarı benziyle fısıldadı. “Evet. İlk yolculuğum ve biraz korkuyorum.” Doğan gülünce inci gibi beyaz dişleri ortaya çıkmıştı. “Endişelenmenize hiç gerek yok.

Biliyor musunuz, resmi istatistiklere göre en az kaza oranı hava yollarında. Uçaklar, kara ve deniz taşıtlarına göre çok daha emniyetli.” “Haklısınız, bir gazetede ben de okumuştum bunu. Ama gelin bir de bana sorun; kendimi 8000 metre irtifada bulmak çok ürkütücü geliyor.” “Merak etmeyin, alışırsınız. Her şey ilk denemeye bağlı. Sonra çok rahat bir yolculuk olduğunu göreceksiniz.” “Umarım, öyledir. Bir de hava boşluğundan bahsediyorlar, çok sarsılırmış uçak.” Doğan tekrar gülümsedi, “Türbülans. Hava anaforu yani. Endişelenmeyin, korkulacak bir şey değildir.” “Sizin başınıza geldi mi hiç?” “Çok. Ama hiçbir şey olmadı, görüyorsunuz buradayım işte. “Teşekkür ederim.

Bana moral veriyorsunuz.” “Hayır. Sadece korkulacak bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyorum. ‘ Kız bu defa içtenlikle gülümsedi. Doğan da elindeki mecmuaya döndü. Fazla konuşmadı. *** 42 Ooğuk laflar Uçağa en son binen yolcu ak saçlı adam olmuştu. Hızla arkadaşının yanındaki boş koltuğa doğru yürüdü ve yerine oturdu. Uzun boylusu hemen sordu. “Ne dedi patron?’ İzlemeye devam etmemizi. Cemal Koruku bir türlü bulamamışlar. Herif sırra kadem basmış. Patron bir ihtimal herifin daha önceden İstanbul’a gittiğini düşünüyor. Ya da…” “Ya da ne?” “Doğan Erkal’la başka birinin temas kurmaya çalışacağını.” Uzun boylu olanın suratı asılmıştı.

“Başka birinin mi?” diye homurdandı. “Evet, patron öyle söyledi. Ama delikanlı havaalanına geldiğinden beri kimseyle irtibat kurmadı. Bunu biliyoruz. Gözümüzden hiç kaçırmadık.” Uzun boylu adam yanağını kaşırken, “Bundan pek emin olamayız diye sövlendi. “Ne demek olamayız? Herifin hiç kimseyle buluşup konuşmadığını biliyoruz.’ “Pek öyle değil. Bizden altı yedi sıra önde oturuyor. Sol tarafta. Bak bakalım, ne görüyorsun?” Ak saçlı olanı daha rahat görebilmek için başını uzatıp baktı. “Yanında bir kız yolcu var. Onunla konuşuyor. Yani sence beklediğimiz kişi o mu?” “Bilmiyorum. Ama o olabilir.

” Şişman olanı burun kıvırdı. Buradan rahat görünmüyor ama o bir çocuğa benziyor be! Herhalde Cemal Koruk bu iş için böyle birini görevlendirmez.” 1. Dölüm >3 “Hiç belli de olmaz.” “Kızı daha evvel görmüşlüğün var mı?’ “Hayır, görmedim.” “Terminalde dikkatini çekti mi? Birbirleriyle bakıştıklarını filan vakaladın mı hiç?” Uzun boylu olanı başını olumsuzca iki yana salladı. “Kızın varlığının hiç farkına varmadım. Onu son anda oğlanın yanma otururken gördüm. “Öyleyse tesadüftür. Kuşkulanmamıza mahal yok.” “Ama herife baksana, nasıl da gülümsüyor kıza. Sanki birbirlerini uzun zamandan beri tanıyorlarmış gibi.” “Boş ver. İkisi de genç. Kısa yolculuk sırasında sohbet ediyorlardır.

” 4 Uzun boylu ters ters homurdandı. “Bu kadar emin olma Ziya. Her ihtimali hesaba katmalıyız. Kızı terminalde ikimiz de fark etmedik. Belki de peşlerinde olacağımızdan şüphelenerek kız bir yerde saklanmıştır. Cemal in emriyle de öyle davranmış olabilir.” Ziya fazla itiraz ermedi. Birkaç saniye düşündükten sonra sordu. “İstanbul’a varınca ne yapacağız peki? “Peşlerinden ayrılmayacağız tabii. Cemal’i görürsek mesele kalmaz. Emri uygularız.” “Ya Cemal’i orada da göremezsek ne olacak? Uzun boylu olanı içini çekti. “O takdirde kızın kılavuz olduğu meydana çıkar. Peşlerine takılırız. Bizi mutlaka Cemal’e götürürler.

\A ooğuk laflar “Ya terminalde aynlırlarsa?” “O zaman da birimiz kızın, birimiz de oğlanın peşine takılırız. Aklıma başka çare gelmiyor. Tabii bu arada patronu arayıp yeni emirlerini de sorarız.” Ak saçlı Ziya koltuğuna yaslandı ve sustu. *** “Uçağa ilk bindiğinizde siz de korkmuş muydunuz?” Kızın sorusu karşısında henüz heyecanını yenemediğini ve sakinleşmek için konuşma ihtiyacı duyduğunu sezinleyen Doğan elindeki mecmuayı yerine koyarak kıza döndü. Hiç korkmadığını, hatta büyük zevk aldığını söylemenin kızı zor durumda bırakacağını düşünerek, kısık sesle mırıldandı. “Biraz. Ama fazla değil” dedi. Sonra gülerek devam etti. “Bakın, her şey normal ve yolunda. Yaklaşık yarım saat sonra yere inmiş olacağız.” Kız başını salladı. Bu kez Doğan kıza daha alıcı bir gözle bakmıştı. Ufak, düzgün bir bumu, simsiyah gözleri vardı. Önceleri sararmış olan yanakları şimdi heyecandan al al olmuştu.

Öğrenci misiniz? diye sordu. Kız bu suale şaşırmış gibi davranmıştı. Hayır. Neden sordunuz? Sizi üniversitede öğrenci sandım da, ondan.” Kız zoraki gülümsedi. Konservatuarı iki sene önce bitirdim. Çalışıyorum şimdi. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasında çello çalıyorum.” Yok canım.” 1. Bölüm l5 “Niye şaşırdınız?” “Bilmem, sanırım yaşınızı hiç göstermiyorsunuz. Kaç yaşındasınız?’ “Yirmi dört.” “Haklı çıktım. Kimse size yirmi dördünde demez.” “Teşekkür ederim.

Henüz genç de sayılsam, hanımlar bu tür iltifadardan her zaman hoşlanır. “İnanın, iltifat diye söylememiştim. Lise öğrencisiyim bile deseniz inanırdım. “Biraz abartmıyor musunuz?” Doğan gülümsedi ama sesini çıkartmadı. Bu arada hostesler yiyecek servisi için yanlarına yaklaşmışlardı. Doğan teklifi geri çevirdi, kız ise sadece bir bardak su istemişti. Hostesler uzaklaşınca kız sordu. “Ya siz ne iş yaparsınız? Doğan nedense bu masumane sorudan irkilmiş gibiydi. Bir an kızı süzdü. Gerçek mesleğini ve işini söylemekte bir sakınca olmadığını düşündü bir an, ama nedense son anda içinden yükselen bir uyarı nedeniyle vazgeçti. “Doktorum” dedi kısaca. Genç kız onu tıp doktoru sanmış, fazla da üstelememişti. Oysa doktorluk, Doğan’ın çok daha farklı bir sahada sahip olduğu akademik unvanıydı. Daha fazla da konuşmadılar zaten. Aralarındaki diyalog rasgele van yana oturmuş iki yolcunun sohbetinden ileri gitmemişti.

Uçak nihayet Atatürk Hava Limanına inmek üzere alçalmaya başlamıştı. l£ Soğuk Taklar *** Genç kız uçağın kapıları açılınca veda edercesine Doğana hafif bir şekilde tebessüm ederek yerinden kalktı. Doğan ise hiç acele etmemişti. Uçağın penceresinden aprona inen yolcuların hızlı hızlı bekleyen otobüslere doluştuğunu gördü. Koridor ten-halaştığında o da yerinden kalktı! Sırf meraktan arkada daha ne kadar yolcu kaldığını anlamak için babnca, uzun boylu takım elbiseli bir adamın dikkatle kendisini izlediğini gördü. Bir başka zaman ve başka şartlar altında olsa, o adama hiç dikkat etmez ve üzerine çevrilmiş bakışlarla ilgilenmezdi. Ama bu kez durum farklıydı. Hafızasını zorladı, adamı daha önce görüp görmediğini anımsamaya çalıştı, ama yüzü hiç de tanıdık gelmiyordu. Belki tamamen bir tesadüftü o bakışlar. Takım elbiseli adam sıradan bir yolcu da olabilirdi. Adamın dikkatini çekmemek için dönüp bir daha bakmadı. Spor çantasını eline alıp çıkış kapısına doğru yürüdü. Kapı ağzında hostesler güleç yüzle yolcuları uğurluyor-lardı. Huylanan Doğan kasten ağırdan davranarak hosteslerden biriyle sohbete başladı. Sadece birkaç laf etti.

Normal şartlarda kendisiyle ilgilenen adamın arkasından geçip merdivenlere yönelmesi gerekirdi. Adam da ağırdan almıştı oysa. Uçağın merdivenlerinden hızla indi Doğan. Kendine yakın değil uzak olan ikinci otobüse doğru ilerlemişti. Oysa yolcuların tercihi daha yakın duranıydı. Otobüsün içinde boş yer olmasına rağmen oturmadı. Elindeki spor çantasını ayaklarının arasına sıkıştırıp cam önünde dikildi. İlgisiz görünüp başka yerlere bakarken, o uzun boylu adamın da aynı otobüsü tercih ettiğini göz ucuyla gördü. Artık kendisine bakmıyordu peşindeki adam. 1. Bölüm 17 Otobüs az yolcuyla hareket etti. Az sonra terminal girişinde iki otobüs peş peşe durmuşlardı. Doğan yine yavaş harekede otobüsten inmekte acele etmedi. Huylandığı adam ise kapı açılır açılmaz inip yolcuların arasına karışmış, âdeta gözden kaybolmaya çalışmıştı. Şimdi arkada olan Doğan’dı ama adamı kalabalık arasında rahatlıkla seçebiliyordu.

Bu olasılık hiç aklına gelmemişti, fakat taşıdığı şeyin kıymetini hatırlayınca hafifçe ürpermekten kendini alamadı. Sahip olduğu şeyi ele geçirmek isteyen pek çok kimse olabilirdi bu ortamda. Bazı değerlere yeteri kadar önem vermediğini, başarısını küçümsediğini kabul etti ilk defa. Belki de yanılıyordu, endişesi sadece bir kuruntu da olabilirdi. Muhtemelen anlamsız yere kuşkulandığı o adam az sonra bir araca binecek ve uzaklaşıp gidecekti. İç hadarın çıkış bölümünde hızlı adımlarla yürüdü. *** Ak saçlı Ziya, genç kızın biraz arkasında kalarak uçaktan inmişti. Terminal binasına girince ilk iş olarak gelen yolcuları karşılayanları, hızla gözleriyle taradı. Cemal Koruk’u göremeyince hemen telefonuna sarıldı. “Hurşit” dedi. “Evet, Ziya.” “Cemal’i burada göremiyorum. Herif yok. Gelmemiş. Herhalde doktorun yanındaki kız aracı olsa gerek.

Tahminimizde yanılmadıL Ben kızın peşine takılıyorum. Sen de adamı takip et. Patronu hangimiz arayalım?” Uzun boylu adam, “Sen ara” dedi. “Şayet doktor kıza teslimatı yapmışsa yeni emirlerini de sor. ı8 Oo^uk Xaflor “Tamam diyen Ziya telefonu kapatmıştı. Kızı izlemeye devam ediyordu. Terminalden çıkan kız kapı önünde bekleyen taksilere hiç bakmadan Hava Yollarına ait yolcuları şehir merkezine taşıyan otobüslere doğru yürüdü. Beyaz gömlekli, otobüs şoförüne benzeyen bir adam otobüse yaslanmış duruyordu. Kız sordu, “Bu otobüs Taksim’e, değil mi?” Adam ilgisizce cevap verdi. ‘ Evet. “Ne zaman kalkacak?” “izmir’den gelecek yolcuları da bekleyeceğiz. Tanı? “Yanm saat sonra. Kızın suratı asıldı. Kısa bir an düşündü; çok yorgundu, bir an evvel evine gitmek istiyordu. Yarım saat gözünde büyümüştü ama cebindeki kısıtlı parasıyla Yeşilköy’den Taksim’e kadar taksi ücreti ödemek istemedi.

Kararsız bir şekilde durakladı. Beklemeyi tercih etti. Ne var ki, bir saatten beri uçağın içinde tıkılı kalmak, üstelik ilk uçak yolculuğunun verdiği huzursuzlukla, hemen otobüsün içine girip oturmak istemedi. Açık hava da beklemek çok daha iyi idi. Zaten otobüse sadece üç yolcu binmişti. Ziya, kızın otobüs şoförü ile konuşmasını görmüş ve bir an taksiye gideceğini sanmıştı, ama kızın beklemeye başladığını görünce huylandı. Yoksa Cemal Koruk ortaya çıkmak için terminal önündeki kalabalığın dağılmasını mı bekliyor diye, aklımdan geçirdi. Cemal Koruk un çok kurnaz bir adam olduğunu bilirdi. Cölge bir yere çekilip tüm dikkatlerini kıza çevirdi. Galiba yenilmiyorum. 1. Bölüm >9 diye düşündü. Zira kız şehre giden otobüse binmediği gibi, bir taksiye de atlamamıştı. Pis pis sırıttı. Onun Cemal Koruk’la buluşacağını hissetti.

Hemen telefonunu açarak Ankara daki patronunu aradı. Aldığı cevap hiç hoşuna gitmemişti, telefonu kapatırken, “Allah kahretsin” diye homurdanryordu. Anlaşılan işler sarpa sarıyordu. *** Doğan evvelki gün Ankara ya uçarken Golfunu hava alanının kapalı otoparkına bırakmıştı. Arabasını almak için tam çıkışın karşısındaki otoparka ilerlerken gözü yanında yolculuk eden genç kıza takıldı yeniden. Herhalde birini bekliyordu, zira ne otobüse ne de boş duran taksilerden birine binmemişti. Önce fazla ilgilenmedi. Kısaca boylu ama sempatik ve açık yürekli kızın uçaktaki korkusunu hatırlayınca hafifçe gülümsedi hatta. Aralarında mesafe vardı, kız da onu görmemişti zaten. Fakat arabasını çıkarıp ikinci -kattan inerken kızın hâlâ orada beklemeye devam ettiğini fark etti. Tam arabayla önünden geçerken içinden gelen dürtüyle hafifçe klaksona dokundu. Kız önünden geçen arabaya bakınca sahibini tanımış ve gülümsemişti. Cesaret bulan Doğan camı indirerek seslendi. Birini mi bekliyorsunuz?” Hafifçe kızaran genç kız, “Hayır” dedi. “Şehre iniyorsanız, sizi de bırakabilirim.

Tereddüt geçiren kız çekinerek mırıldandı. “Ben, Taksim tarafına doğru gidecektim.” 2o Oojuk laflar “Tamam” dedi Doğan. “Yolumun üstü sayılır. Ben de Levent’e gidiyorum. Saat gecenin onu olmuştu. Tanımadığı bir adamın arabasına binmek genç kızı biraz ürkütmüştü. Fakat az önce yan yana oturduğu ve tıp doktoru sandığı delikanlı kesinlikle dürüst ve güvenilir birine benziyordu, ondan bir zarar gelmezdi. Hem böylece yarım saat beklemek zorunda kalmayacağı gibi, bir an önce evine de gitmiş olurdu. Hatta nazlanması ayıp bile olurdu. Kapıyı açıp, yanına oturdu. *** Ziya afallamıştı. Kızın Cemal Konık’u beklediğini sanmış, ama uçaktan ayrı ayrı inen iki gencin tekrar bir araya geleceklerine ihtimal vermemişti. Şimdi yeniden bir plan yapmak zorundaydılar. Az ilerde duran Hurşit’e hemen işaret etti ve koşa koşa taksi durağında bekleyen ilk arabaya atladılar.

Ziya, şoföre, “Öndeki beyaz Golfu takip et ve sakın gözden kaçırma” diye söylendi. Şoför sesini çıkarmadan ilerleyen Golfun peşine takılmıştı. Hurşit kısık sesle homurdandı. “Sence Cemal’in evine mi gidiyor bunlar?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir