Osman Aysu – Travma

TER içindeydim. Soluk soluğa koşuyor karanlık ve izbe berhaneye, o acımasız ve gaddar adamdan daha önce varmaya çalışıyordum. Sevgilim, hayatta değer verdiğim tek kadının geleceği, oraya daha önce erişmeme bağlıydı. Adalelerim kasılmış, bütün vücudum gerilmişti. Her an sağ baldırıma kramp girmesinden korkuyordum. Heyecanın damarlarımda yarattığı adrenalin son raddeye varmıştı. Çamur içindeki yolun tepeye varan rampasını tırmandığımda birden karanlıklar içindeki berhaneyi gördüm. Üst odada ışık vardı. Korkunun acısı yüreğime oturdu. Geç kalmıştım. Gaddar düşmanım benden önce varmış olmalıydı. Şimdi yokuş aşağı daha hızlı iniyordum. Korku yüreğimi dağlıyordu. Her şey şu birkaç dakika içinde belli olacaktı. Koşu tempomu daha da arttırdım.


Sprinter atlet gibi mesafeleri kat ediyordum, ama ne yaparsam yapayım, geç kalmış olmanın ezikliğini ruhumdan silkip atamıyordum. Bu sanki finişi olmayan bir koşuydu. Bu duyguyu daha önce yaptığım atletizm yarışmaların7 Mehmetcan da da yaşardım; son metrelerde finiş çizgisi bir türlü gelmek bilmezdi. Ne var ki bu sefer ki yarış bir müsabaka değil, hayatımla yaptığım bir savaştı âdeta. Derya’nın hayatta kalması benim başarma bağlıydı. Son metreleri yutarcasına aldım. \ Şuurum tam yerinde sayılmazdı; tek arzum düşmanımdan evvel varmaktı. Yağcın yağmurdan yumuşayıp çamur deryası haline gelmiş yolu bitirdiğimde bacaklarımda kalan son dermanla tahta kapıyı bir tekmede ardına kadar açarak, berhanenin karanlık boşluğuna daldım. İki katlı bu evi çok iyi biliyordum. Üst katta Derya’nın çırılçıplak bağlı olarak masanın üzerine yatırıldığı odayı da. Bu onu kaçıncı kurtarışımdı… Ama er veya geç bir seferinde ben kaybedecektim. Hiçbir yartş her seferinde kazanılmazdı. Tek bildiğim şey, yarışı kaybedersem sevgilimi de sonsuza kadar bir daha bulamayacağım idi. Bu ihtimalin yürek çarpıntısıyla önümde uzanan tahta ve köhne basamakları tırmanmaya başladım. Berhanenin içindeki inanılmaz sessizliği şimdi ikişer üçer atlayarak çıktığım basamakların gök gürültüsünü andıran gıcırtıları bozuyordu.

\ Her an güçsüzlükten tükenip yere yuvarlanabilirdim. Tekmiİ\ kaslarım artık beynimden aldıkları emre isyan ediyorlardı. Ne \kadar zamandan beri bu cehennemi koşuyu sürdürdüğümü hatırlamıyordum. ! Derya’nın bulunduğu odanın kapısı aralıktı ve o aralıktan karanlık koridora solgun bir ışık sızıyordu. i Sonunda varmıştım işkence odasına. Hiç tereddüt etmeden yüklendim kapıya. \ Kapı ardına kadar açıldı. i Bu sahneyi daha önce de çok görmüştüm. Manzaranın vahşeti yüreğimi kor gibi yaktı her zamanki dehşetiyle… Sevgilim o inc§ uzun tahta masanın üzerinde çırılçıplak ve bağlı olarak yatı8 Mehmetcan yordu. Tepede sallanan çıplak ampulün duru beyaz teni üzerinde kırılan ışıkları o tapılacak güzellikteki bedeninde açıklıklı koyulu gölgeler yaratıyordu. Ama manzaranın en korkunç yanı hemen masanın başında ayakta duran o iblis herifin elindeki sivri hançerdi. Bu sefer geç kalmıştım. O hain adam yarışı kazanmış ve benden evvel odaya girmeyi başarmıştı. Çaresizlikten gözlerim karardı. Kalbimin duracağını hissettim.

Artık onu durdurmam imkânsızdı… Adam çoktan elindeki hançeri havaya kaldırmış ve menfur emeline ulaşmak üzere olduğunu ince mor dudaklarına yayılan sinsi gülüşüyle âdeta benle alay eder gibi yüzüme bakarak sırıtıyordu. Son bir gayretle hamle yaptım. Ama nafile idi… Sivri hançeri yıldırım hızıyla sevgilimin kalbine sapladı. Oluk gibi bir kan sütunu odanın tavanına kadar sıçradı. Gözlerim dehşetle irileşti. Her şey bitmiş, yetişememiş ve bu defa Deryayı kurtaramamıştım. Şimdi tavandan yağmur gibi sevgilimin kanı damlıyordu cansız bedenine. Kımıldayamıyordum. Katil ise isterik kahkahalar atmaya başlamış, zaferini kutluyordu. İlk şaşkınlığım geçince çığlıklar atmaya başladım. Avaz avaz bağırıyordum. Sevgilimi bu kez kurtaramamıştım… Omzuma dayanan bir el şiddetle beni sarsıyordu… Gözlerimi açtığımda bir an kendime gelemedim. Soluk soluğa idim, sucuk gibi terlemiştim ve bisiklet yakalı fanilam terden vücuduma yapışmıştı. Başım dönüyordu. Şaşkın nazarlarla beni dürten sevgilime baktım.

Derya, harika güzellikteki iri mavi gözlerini üzerime çevirmiş, “Hayatım, yine kâbus görüyorsun, uykunda avaz avaz bağınyordun,” dedi. 9 Mehmetcan Bir an olaya uyum sağlamakta zorlandım. Sevgilimi yanı başımda sağ ve sağlıklı görmek inanılmaz bir sevinç yaratmıştı bende, ama ne yazık ki bu sevincimi dahi ifade edecek halde değildim. Bir süre bir Deryaya bir de boş gözlerle yatak odamın tavanına baktım. Derya yanı başımda, yatağın içinde geceliği ile bana sarılmıştı ve odanın tavanından damlayan kan filan yoktu. Yine sık sık gördüğüm o kâbusu yaşamıştım. Ama karabasanım her seferinde beni biraz daha sarsıyor, fiziksel ve ruhsal yaralar açıyordu içimde. Uyanmama rağmen hâlâ dengemi sağlayamamıştım. Kalbim deli gibi çarpıyor, soluk alrnakta zorlanıyordum. j Saçlarımı okşayıp beni teskin etmeye çalışan Derya, “Yine aynı kâbusu mu gördün?” diye sordu. Ona cevap veremedim; ağzim kurumuş, dilim damağıma yapışmıştı. Sualini anlamıştım, başımı onaylarcasma sallamaya gayret ettim. ! “Biraz su ister misin?” ı Güçlükle, “Lütfen,” diye fısıldadım. Ama sanki dilim kuru birıodun parçası gibi ağzımın içinde dönmüyordu. Sevgilim hemen yataktan kalkmış, yalın ayak bana su getirmek için yatak odamızdan dışarıya fırlamıştı.

Onun uzaklaşışmı arkasından seyrettim. Saçmaydı ama bir an olsun yanımdan ayrılışı bile yine yürjeğime korku salmıştı. Kâbuslarımda gördüğüm o sinsi düşmanımın yine ortaya çıkıp Derya’ya saldıracağını düşündüm. Korkarım artık gerçeklerle rüyaları ayırt edemeyecek hale geliyordum. Ürpermem anlamsızdı, karabasan çoktan bitmişti, ama Derya’nın odaya dönüşünü korkuyla bekledim. Vücudunun cezbedici bütün hatlarını ortaya çıkaran kısacık şeffaf geceliğiyle odaya döndüğünde rahatlamıştım sanki. Elihdeki bardağı kuruyan dudaklarıma uzatıp suyu içmeme yardım ederken ona minnetle ve sevinçle bakıyordum. Bana suyu içirdikten sonra hemen şifoniyerin çekmecesinden kuru 10 Mehmetcan bir fanila çıkarıp sırtımdaki lök gibi ıslak fanilamı değiştirmeye kalkışmıştı. Hiç sesimi çıkarmadan, bir çocuk gibi yaptıklarını izliyordum. Beni yatırıp yeniden yatağa yanıma uzandığında, “Bu böyle devam edemez” diye homurdandı. “Seni bir doktora götürmeliyiz. Bu kâbuslar çok sıklaştı.” Derya’nın haklı olduğunu biliyordum. Altı aydan beri sık sık gördüğüm bu kâbuslar beni rahatsız ediyor, geceleri uykularımı kaçırıyor ve en mühimi ruhsal dengemi zorluyordu. Hemen hemen her seferinde aynı şeyleri görüyordum.

Biricik sevgilime saldıran kötü bir adamı. Şeytan ruhlu, melanet kumkuması, kötülük timsali, bize kin ve garez kusan tanımadığım bir adamı. Evet, karabasanlarımın kötü kişisini hiç tanımıyordum; tamamen hayallerimin mahsulüydü. Derya’yı neresi olduğunu bilmediğim, uzak, tenha ve karanlıklar içindeki bir evde kıstırmış, soyup tahta bir masaya bağlamış ve onu öldürmeye hazırlanırken görüyordum hep. Ama her seferinde son anda yetişip onu kurtarmayı başarırken, ilk defa bu gece kâbusumda onun öldüğüne şahit olmuştum. Belki de bu yüzden de bu son kâbus beni ziyadesiyle sarsmıştı. Doğru, bir doktora gözükmeliydim artık. Şayet bu bir hastalık nöbetiyse çok artmıştı. Durum ruhsal sağlığımı tehdit ediyordu. Nöbet sonrası ve onu takip eden gün, içine kapanık, sarsılmış, dengesini kaybetmiş, somurtuk ve aksi bir adam haline dönüşüyordum. Özellikle son bir ay içinde karabasanlarım çok artmıştı; bazen haftada iki kere başıma geliyordu. Otuz iki yaşında, genç ve sıhhatli sayılırdım. Ne var ki doktora gitmek istemiyordum. Zaten otuz iki yıllık hayatım boyunca sadece iki kere doktorlarla münasebetim olmuştu, ilki henüz küçük bir çocukken geçirdiğim kızamık hastalığı sırasında, ikincisi ise Fenerbahçe kulübünde atletizm yaptığım sıralarda zaman zaman sağ baldırıma aşırı zorlamadan 11 Mehmetcan kramp girmesi nedeniyle fizikoterapistle yaptığım tedavi sırasındaydı. Bu iki vakanın dışında doktorlarla temasım olmamış sayılırdı.

! Her şey altı ay evvel yine bu yatakta başlamıştı. ; O gece yalnızdım. Telaşla uyanmış, kötü bir rüya gördüğümü sanmıştım. Herkes böyle rüyalar görebilirdi, hiç önemserrlemiştim. Nitekim az sonra sırtımı dönüp uyumaya devam etrrjiştim. Aynı rüyayı birkaç gece sonra tekrar görünce de pek mühimsememiştim. Lâkin aynı şeyleri üçüncü dördüncü kere görjmeye başlayınca bir anormallik olduğunu sezinlemiştim artık. Ruh sağlığı hakkında fazla bir şey bilmezdim, ama şuuraltı bir olayın beni rahatsız etmeye başladığını da yavaş yavaş rüyamıri bir kâbusa dönüştüğünü hissedince kavramıştım. Artık her seferinde kan ter içinde uyanıyor, bütün benliğimde aşın bir yorgunluk hissediyor ve ertesi günü berbat geçiriyordum. !Dört ay öncesine kadar gördüğüm rüyalardan Derya’ya hiç i bahsetmemiştim. Ne anlatabilirdim ki? Rüyalarımda seni hep metruk bir evde, çırılçıplak, bir masaya bağlanmış, kötü bir adamın saldırısına hazırlanırken gördüğümü mü söyleyecektim? Çok tuhaftı ve sevgilim tarafından yanlış da anlaşılabilirdi. Rüyalarımda Derya’yı çırılçıplak görmem, ister istemez cinsellik bağlamında anlamsız bazı çağrışımları akla getirebilirdi. Oysa onunla gayet dengeli ve sağlıklı bir cinsel hayatımız vardı. Ama bir gece bir arkadaş partisinin sonunda yine benim evimde birlikte uyurken yeniden o kâbusu görmüş ve çığlıklar atarak uyanmıştım. O zaman sevgilime beni rahatsız eden rüyalarımdan bahsetmek zorunda kalmıştım.

Önce pek önemsememişti DeıJya, tıpkı benim gibi. Lâkin kâbuslarım sıklaşınca o da endişeye kapılmıştı. Hâlâ terliyordum. Bu kez garip bir utanç kaplamıştı beni. Buna bir tür korku da denilebilirdi belki. Manasız olduğunu 12 Mehmetcan biliyordum ama bu son kâbusta sevgilimin hayatını kurtaramamış, gözlerimin önünde o iblisin Derya’yı öldürmesine engel olamamıştım. Diğerlerinden farklıydı bu geceki. Ne ifade ediyordu acaba? Ağzımı açıp, hâlâ usul usul okşayarak beni sakinleştirmeye çalışan sevgilime bir şey söylemiyordum ama, aklıma yeni bir düşünce saplanmıştı. Acaba bu geceki kâbusumun elim sonucu, onun hayatını kurtaramarnam, gördüğüm karabasanların da bittiğini mi ifade ediyordu? Belki saçma bir düşünceydi ama onun hayatta kalmasını sağlayamamışsam, bir daha ne görecektim? Mükerreren aynı sahneyi mi? Sağlıklı düşünemediğimin farkındaydım ama bu düşünce bile, içimde yarattığı tüm burukluğa rağmen sanki bana bir ümit ışığı gibi gelmişti. Belki de bir daha bu berbat karabasanı görmeyecek, ondan tamamıyla kurtulacaktım. Ayşe beni yatırmış, üstümü örtmüş, dirseğinin üstüne yaslanarak bir eliyle de hâlâ terden ıslak saçlarımı okşuyordu. Yumuşacık sesiyle fısıldamıştı. “Yarın sabah ilk işim bir psikiyatrdan randevu almak olacak” dedi. “Bu böyle devam edemez. Artık itirazlarını dinlemeyeceğim.

” Sesimi çıkarmadım. Yavaş yavaş toparlanıyordum. Soluklarım belli bir intizama girmiş, titremelerim düzelmişti ama az az da olsa terlemeye devam ediyordum. Yorgun bakışlarımı sevgilimin mavi gözlerine çevirdim. Hayatımda gördüğüm en güzel kızdı, onu çılgınlar gibi seviyordum. Rüyamda bile olsa öldüğünü görmek, hele böyle elim bir cinayete kurban gitmesi, benliğimde tarifsiz bir acı yaratmıştı. İsteğine karşı gelmek istemiyordum, ama bir ruh doktoruna ne anlatacaktım? Sevgilimin saldırıya uğradığını mı? Sık sık gece uykularımda aynı sahneyi gördüğümü mü?” Doğrusu tababetin bu dalı hakkında fazla bir şey bilmiyordum ama duyduğum kadarıyla doktor bilincimle, şuuraltımda yer eden olaylar arasında bir bağıntı kurup kâbuslarımı gün ışı13 Mehmetcan ğıria çıkarmaya çalışacaktı. Belki Ayşe sadece bir araçtı, belki de yıllar önce sebebini bilmediğim veya hatırlamadığım bambaşka i bir hadisenin etkisi altındaydım. Hafızamı zorlayıp ruhumu tehdit eden belki de çocukluğumdan kalma bambaşka bir olayın mevcudiyetini anımsamaya çalıştım. Lâkin aklıma hiç böyle biti vaka gelmiyordu. Çocukluk ve gençlik yıllarım son derece huzurlu ve sakin geçmişti, beni etkisine alabilecek herhangi bir olay kesinlikle aklıma gelmiyordu. “Biraz daha bekleyelim,” dedim Ayşe’ye. “Daha neyi bekleyeceğiz ki? Nasıl sarsıldığını görmüyor müsün?” i “Belki de bitmiştir. Bu sonuncusu olmuştur. Kim bilir, bir daha bu kâbusu görmem.

” “Kendi kendini kandırmaya çalışma Murat,” dedi sevgilim. “Ne bitmesi? Bilâkis son zamanlarda kâbusların daha da sıklaştı. Çocuk gibi hareket ediyor, doktora gitmekten korkuyorsun. Ne kadar anlamsız. Biliyor musun, psikiyatrların muayenehaneleri senin gibi hastalarla dolup taşıyor. Bunun utanılacak veya çekıinecek bir yanı yok. Kesinlikle sıhhatli bir durum değil bu.” “Acele etme,” diye fısıldadım. “İnan bana bu sonuncu gördüğüm kâbus olabilir.” ! Garipseyerek yüzüme baktı. “Sonuncu olduğuna nasıl hükmediyorsun?” diye sordu. ; Yutkunmak zorunda kaldım. i Son kâbusumda onu kurtaramadığımı söyleyemezdim. ! “Bilmem,” diye fısıldadım. “İçimden bir his bunun sonuncu olduğunu söylüyor.

” Gülümsedi, yine onu atlatmaya çalıştığımı sandı. Olumsuzca başını iki yana sallayıp, “Hayır, bu defa beni atlatamazsın artık,” diye söylendi. “Yarın tanıdığım bir doktorda^ randevu alacağım,” dedi. ; itiraz edemedim. Kolumdaki saate bir göz attım; gecenin üçüydü. Genellikle kâbuslarım hep böyle kan uykuya daldığım 14 Mehmetcan ilerlemiş saatlerde geliyordu. Bakışlarımı sevgilime çevirdim. Uyku mahmuruydu, ama o kadar güzel görünüyordu ki, elimde olmadan hayranlıkla onu süzdüm. Sanki aklımdan geçenleri sezmiş gibi, “Hadi, şimdi uyumaya çalış, çok yorgun görünüyorsun,” diye fısıldadı. Sonra o da yanıma kıvrılıp yorganın altına kaydı. Yorganın altında elini tuttum. Sıcacık ve yumuşacıktı teni. Kâbuslarıma lanet ettim içimden; bunun kesinlikle beynimin bana oynadığı bir oyun olduğundan emindim, ama bir an için dahi olsa onu kaybetmek korkusu bütün dehşetiyle içime sinivermişti. Neden sonra bana şaşırmış nazarlarla baktığını fark edince parmaklarımın arasında kalan elini heyecandan fazla sıktığımı anlayıp hemen gevşettim. Karabasanın etkisinden tamamen sıyrılamadığımı hissediyordum.

“Hadi artık, elektriği kapatacağım,” dedi. “Uyuyabilecek misin?” “Tamam. Söndür ışığı,” diyebildim. Derya uzanıp kendi tarafındaki gece lambasının butonuna bastı. Yatak odası bir anda zifiri karanlığa büründü. Gerçi kapalı perdelerin arkasından sokağın az da olsa yetersiz ışığı odaya sızıyordu ama gözlerim o kifayetsiz aydınlığa alışıncaya kadar ruhumu kasvet kaplamıştı. O an bir şeyin daha farkına vardım; karanlıktan hoşlanmıyordum. Gariptir ama bunu sanki ilk defa hissediyordum. Daha önce karanlığın ürkütücü tesirini ruhumda hiç hissetmemiştim. Yoksa bunun da bir hikmeti var mıydı? Gece ve karanlık olsa olsa normal olmayan insanlarda böyle bir etki doğurabilirdi. Benim yaşımdaki bir erişkin için karanlıktan ürkmenin ne manası olabilirdi? Hiç kımıldamadan yatağın içinde öylece büzülmüş yatıyordum. Gece, karanlık ve yalnızlıkta insanoğlu nedense ruhunun bütün çarpıklığıyla kendini baş başa kalmış gibi hissediyordu. Belki de ürküntünün asıl sebebi buydu. O an aklıma başka bir şey takıldı. 15 Mehmetcan , Acaba uyursam, aynı kâbusu bir daha görür müydüm? Ha(yır, diye mırıldandım içimden.

Bugüne kadar aynı kâbusu hiç üst üste iki kere görmemiştim. Herhalde bundan sonra da görmezdim. Bunun bir garantisi yoktu şüphesiz, fakat bundan öncekileri anımsayarak en azından dört beş gün sonrasına kadaıi rahat ve sakin bir hayat sürecektim. Nöbet araları dört beş güıjı kadar uzuyordu. Gözlerim odanın karanlığına biraz daha alışmıştı şimdi. Yatak! odamın içindeki eşyalar silik birer görüntü olarak şekilleniyordu yavaş yavaş. Tam karşımdaki gardırobu, yan taraftaki iki berjeri seçebiliyordum. Derya ışığı söndürdükten sonra ne kadar süreyle düşüncelerimle boğuştuğumu hesaplayamamıştım. Belki on dakika, belki de daha fazla zaman geçmişti. Bir ara yanımda yatan sevgilimin muntazam aralıklarla alıp verdiği nefesini duyarak bakışlarımı ona kaydırdım. Benim sakinleştiğimi görünce uykuya yenik düşmüştü yeniden. Ne de olsa, gecenin ilerlemiş bir saatiydi. Uzun sarı saçları kuştüyü yastığın üzerine dağılmış haldeydi; odanın karanlığında saçlarının parlaklığını hissediyor ama| çok hoşuma giden rengini ayırt edemiyordum. Sarılıp saçlarımdan öpmek istedim ama sonra hemen isteğimi dizginledim, onui yeniden uyandırmamak, uykusunu bozmamalıydım. Uyuyabilecek miydim acaba? Bu gece eskilere kıyasen en kötü kâbusu görmüştüm ve hâlâ] tam olarak etkisinden kurtulamıyordum.

Gözlerimi yumdun), uyumaya gayret etmeliydim. jHer kâbus sonrası olduğum gibi bedenime müthiş bir yorgunluk çöküyordu. Sanki hayalimde yarattığım o berhaneye sevgilimi kurtarmak için gerçekten koşmuşçasına bütün adalelerim sızlıyordu. Utanmasam gençliğimde atletizm yaparken sağ baldırıma musallat olan krampın yeniden tutacağını düşünecektim. 16 Mehmetcan Neden sonra yorgunluğum etkisini gösterdi. Zihnim karmakarışık, düşüncelerimi şekillendiren endişeler arasında birden sızıp kalmıştım… Alnıma konan etli iki dudağın sıcak öpüşüyle gözlerimi açtım. Yatağın kenarına oturan Derya beni öperek uyandırmıştı. Yüzüme bakan mavi gözlerinde şefkat ve ihtimam sezinliyordum. Gözlerinin içi gülümsüyordu. “Rahat uyuyabildin mi?” diye fısıldamıştı. “Uyudum, uyudum… Merak etme iyiyim,” dedim. “Hadi, öyleyse kalk. Tıraşını ol, duşunu al ve giyin. Geç kalıyoruz. Sen banyodayken ben de kahvaltımızı hazırlarım.

” Derya mutfağa doğru yürürken ben de üzerimden yorganı atıp kalkmaya davrandım, ama o lanet bitkinlik yine yakama yapışmıştı. Daha ayağa kalkar kalmaz, dizlerimin titrediğini hissettim. Aşırı halsiz ve” yorgundum. Hemen aklıma, dün gece yatakta Derya’nın doktora gitmem için yaptığı ısrarı hatırladım. Bir doktora gitmeye hiç niyetim yoktu; şayet sevgilim bu bitkin halimi görürse büsbütün ısrara kalkışacaktı. Belki ılık bir duş iyi gelir diye önce banyoya geçtim. Her sabah önce muntazaman tıraş olduğum için, elim yüzüme süreceğim köpüğe gitti. Dikkat ettim, parmaklarım titriyordu. Jileti güçlükle kullandım. Ne oluyordu bana, anlayamıyordum bir türlü. Yoksa gerçekten bir hastalığa mı kapılmıştım? Mahiyetini pek kestiremediğim bir ruh hastalığı; belki de olası bir çılgınlığın ilk etabı… îçimi bir titreme aldı. Akd hastalığının irsi olduğunu işitmiştim, duşun altına girerken ailemde böyle birilerinin olup olmadığını düşündüm bir an, ama bildiğim kadarıyla ne ana tarafımda ne de babamın soyunda hiç akıl hastası yoktu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir