Penny Jordan – Aski Anlatmak

Dışarıya adımını attığı an,önünden geçen bir taksiye durması için el salladı.Londra’nın en kalabalık ve gürültülü caddelerinden birindeydi.Saatine bir göz attı.Öğle yemeğine geç kalmıştı.Aslında çok fark etmiyordu.Nasıl olsa Lucy onu beklerdi. Zengin bir işadamının hayranlık uyandıran karısı olmak nasıl bir duyguydu acaba?Çok zor olmamalıydı.Hep güzel olmak ve kusursuz partiler vermek zorundaydı sadece.Campion kendi kendine gülümsedi.Lucy yalnızca güzel değil zeki de sayılırdı.Onun kendisini bu kadar zeki hissetmesine yol açan Guy French’ten başkası değildi.Campion o adamdan hiç hoşlanmamıştı.Onun adına Guy French’le iş görüşmesine giden Helenayı’da uyarmıştı. Oysa Helena her zamanki umursamaz tavrıyla, “Ama Campion,hayatım,” demişti.”Adam işinin erbabı.


Hem kendisiyle çalışan yazarlara iyi para…” “Benim tipim değil,Helena.O adamdan hoşlanmıyorum.Ayrıca çalışma yöntemlerini de hiç sevmiyorum.” Campion,o adamla yüzyüze geldikten sonra ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı.Üstelik,son yazdığı kitap hakkında söylediklerinden de hiç hoşlanmamıştı. Kendi kendisine mi konuşuyordu yoksa?Taksi şoförü dikiz aynasından tuhaf tuhaf bakmaya başlamıştı. Aslında çekici sayılırdı.Vücudu güzeldi,bacakları uzun…Ama hayır,şoförün o açıdan bacaklarını görmesi mümkün değildi.Belki adamın bakışları bir an için dolgun göğüslerine takılmıştı.Neyse,en iyisi camdan dışarıya bakmaktı.Güzel olduğu kuşkusuzdu.İngiliz kadınlarına özgü beyaz ve mat bir teni vardı,ama yüz hatları ince ve yumuşaktı.O gün pilili geniş bir Fransız eteği giymişti.Böyle giysiler onu olduğundan çok daha genç gösteriyordu. Araba Kensington Restoran’ın önünde durdu.

Şoför herhalde,’Bu kadının öğle vakti bu lüks yerde ne işi var,’ diye düşünüyordu.Campion parayı ödedi,şoföre iyi işler dileyip arabadan çıktı.Adam,kendisine para uzatan ellerin ne kadar güzel olduğunu fark etmiş miydi acaba?Uzun ve biçimli parmaklar…Ama kısa kesilmiş tırnaklarını asla boyamazdı. Arkaya doğru bir göz attı.Şoför kolunu pencereye dayamış onu seyrediyordu.Yürüyüşüne bakıyordu mutlaka.Yoksa parfümüne mi takılmıştı?Böyle adamlar,kadınların sadece erkekleri cezbetmek için parfüm kullandıklarını düşünürlerdi. Yoksa şoför onun bir gecelik kadınlardan olduğunu mu düşünmüştü.Yok canım.Hiç de öyle bir kadına benzemiyordu.Onu gören liseyi yeni bitirmiş bir genç kız olduğunu düşünebilirdi ancak.Taksinin motor sesini işitince rahatladı.Hızlı adımlarla restoranın giriş kapısına doğru yürüdü.Sabahleyin Harvey Nichols’u görmeye giderken satıcı kızın üzerine sıktığı parfümün kokusunu hala duyabiliyordu.Aslında bu tür kokular kullanmaz,hafif losyonları tercih ederdi.

Ama nedense bu koku hoşuna gitmişti.Bir yaz bahçesini hatırlatıyordu insana.İç bayıltıcı olmayan hoş bir gül kokusu. Masalar neredeyse tamamen doluydu.Çoğunluğu kadınlar oluşturuyordu.Hepsi de çok şık giyinmişlerdi.Önlerindeki leziz yemekleri hafif hareketlerle atıştırıyor,en pahalı içkileri yudumluyorlardı.Aslında buraya birbirlerini görmek ve kendilerini göstermek için geliyorlardı.Hafif bir mırıltıyla konuşuyorlardı.Aralarında tek tük erkekler de vardı. Campion sonunda Lucy’yi fark etti.Restoranın en iyi bölümünde,iki kişilik bir masada oturuyordu.Üzerinde yumuşak görünümlü mavi bir giysi vardı.Siyah saçlarıyla beyaz tenine bu renk çok iyi uyuyordu.Campion gülümseyerek masaya doğru yürürken,onu hiç bu kadar sevimli görmediğini düşündü.

Lisede birlikteydiler.Üniversitede de.Lucy’nin Oxford’u bitirir bitirmez evlenmesi Campion’ı hiç şaşırtmamıştı.Genç kız daha okula girdiğinde evlenmeyi aklına koymuştu.Evlendiği adam da patronuydu.Ama birlikte çok uzun süre çalışmamışlardı. “Geç kaldığım için özür dilerim,”dedi Campion,yerine otururken.Garsonun uzattığı mönüyü aldı. “Bir sorun mu var?” diye sordu Lucy,gülümseyerek.Gerçekten de bugün bütün sempatikliği üzerindeydi. Campion kaşlarını çattı.”Anlamazlıktan gelme,lütfen” dedi.”Elbette sorun var.Helena yüzünden Guy French denilen o adamla birlikte çalışmak zorunda kaldım.” “Ne var bunda?” “Daha ne olsun?Yeni kitabımdaki bir sürü şeye itiraz etti.

Oysa kitabı teslim tarihine yetiştirmem gerekiyor.” Lucy söz konusu kitap hakkında her şeyi biliyordu.Campion başarılı bir yazardı.Yaklaşık üç yıl kadar tarihi romanlar yazmıştı.Bu romanlar dar bir çevrede büyük ilgi görüyordu.Daha sonra Helena onu bir yayıneviyle anlaşmaya ikna etmişti.Bu durum ticari bakımdan iş yapabilecek romanlar yazmasını gerektiriyordu.Tarih bilgisini artık dilediği gibi yansıtamayacak,satacak kitaplar üretecekti. İlk başlarda teklif edilen para çok cazip gelmişti.Fakat Campion yayıncının kendisinden ne istediğini çalışmaya başlayınca anlamıştı.Yazarken özgür olamayacaktı artık.Üstelik vazgeçmesi de mümkün değildi,çünkü bir sözleşmeyle bağlanmıştı.Kısa sürede üzerinde çalıştığı romanın müsveddelerini bitirmesi gerekiyordu.Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Guy French ondan bazı değişiklikler yapmasını istiyordu. O kadar saf değildi.

Guy French’in kendisinden ne istediğini gayet iyi anlıyordu.Kitaplarına biraz cinsellik katması için zorluyordu onu.Campion’ın daha önceden yazdığı kitaplarda karakterler birer insan olarak fazla ön planda değildi.Konu daha çok tarihsel olaylar çevresinde gelişiyordu.Ama bu kez…Bu kez,romanın kadın kahramanı Lady Lynsey de Fréres’in özel hayatının çok daha ayrıntılı biçimde anlatılması gerekiyordu.Bu soylu kadın Sekizinci Hanry’nin metreslerinden biriydi.Henry onun için bir evlilik ayarlamıştı.Fakat kadın,bütün tarih kitaplarının yazdığı gibi bu evliliğe uysallıkla boyun eğeceği yerde,çok daha başka,akıl almaz şeyler yapmak niyetindeydi.Guy’ın fikri buydu işte. Campion bu tarza alışık değildi,ama zaman zaman Guy’ın haklı olduğunu hissediyordu. Tarihsel dönemlere hakim olan ahlak anlayışı örneklere dayanarak ayrıntılı bir biçimde işlemesini istiyordu ondan.Guy yayıncının müsveddeleri kabul etmeyeceğini açık açık söylemişti.Bunun nedeni,kadın kahramanın okurların ilgisini çekmeyecek kadar ruhsuz olmasıydı.Şimdi Campion’ın zamanla yarışması gerekiyordu.Üstelik Helena tam bir ay boyunca ona yardım edemeyecekti.

Sözleşmeyi iptal etmesi imkansızdı.İşi bırakması halinde yayıncı sözleşmeye dayanarak ondan tazminat isteyebilirdi. Campion nerede hata yaptığını bilemiyordu.Acaba hiç para almasa mıydı? “Guy ne yapmanı istiyor?” diye sordu Lucy. “Bir sekreter bulmamı.” “İyi ya işte.Ne var bunda?Bunu ben de hep düşünmüşümdür.Kendi yazdıklarını kendin daktilo ediyorsun.Bu da çok zaman alıyor.” Evet,bunun zaman kaybı olduğu doğruydu.Ama Campion’ın alıştığı bir çalışma tarzı vardı.Yazmak onun için çok kişisel bir uğraştı.Yalnız çalışmayı seviyordu.Yazdıklarını temize çekerken bazı ufak tefek düzeltmeler,değişiklikler yapması gerekiyordu.Bu işi başkasına bırakamazdı.

Gözlerini iri iri açarak,hüzün dolu bir ifadeyle arkadaşına baktı. ‘Ne güzel gözleri var,’ diye içinden geçirdi Lucy.Ne yeşil ne de mavi,ikisi arasında nefis bir renkti.Biraz özen onu harikulade bir kadın haline getirebilirdi.İkisi de aynı yaştaydı.Yirmi altı.Campion’ı tanımayan biri rahatlıkla onun on altı yaşında olduğunu düşünebilirdi.Lucy gözlerini kısarak arkadaşını inceledi.Daha kadınca bir giysi,değişik saçlar…evet,çok değişebilirdi. Onu kocasına tanıştırdığında adamcağız bir tuhaf olmuştu.”Nesi var bu kızın,” demişti.”Açmak istemeyen bir çiçeğe benziyor.Neden böyle?” “Bir erkek yüzünden,” diye karşılık vermişti Lucy.Ama fazladan bir açıklamada bulunmamıştı.Arkadaşına saygısı vardı çünkü.

Ayrıca Campion Craig’den söz edilmesinden hiç hoşlanmazdı… “Sekreter istemiyorum,” dedi Campion,sinirli bir tavırla.”Yalnız olmak ve sadece tek başıma çalışmak istiyorum.” “Bunu Guy’a söyledin mi?” “Söyledim,ama beni dinlemiyor.Birinin benim için çalışmasını şart olduğunu söyleyip duruyor.İlle de başımda bir gardiyan olacak ve yaptığım her şeye burnunu sokacak.Bir de şu turne meselesi ortaya çıktı.” “Turne mi?” “Ya evet.Sana daha önce söz etmiştim.Hatırlayacaksın.Cornwall hakkında yaptığım kitapla ilgili küçük bir gezi.Anlaşılan Guy bu tür şeylere çok meraklı.Kitapları birine dikte ettirirsem çok zamanım olacağını düşünüyor.Bu durumda insanları peşime takıp romanların geçtiği yerlerde dolaşacağım ve bu arada hem bilgi verecek hem de kitap imzalayacağım.Ne can sıkıcı şeyler!” Lucy içini çekti.Dirseklerini masaya dayayarak arkadaşına doğru eğildi.

“Açık olalım,Campion.Eğer bütün bunları Guy değil de Helena önermiş olsaydı,bu kadar şiddetli bir tepki gösterir miydin?” Campion şaşırmıştı.Kaşlarını çatıp bir süre düşündü.”Bilemiyorum,”diye mırıldandı.”O adamda çok tersime giden tanımlayamadığım bir şey var.Yanıma yaklaştığı zaman kendimi kızgın kumların üzerinde bırakılmış bir kedi gibi hissediyorum.İçimden hemen kaçmak geliyor.Ondan hoşlanmıyorum.Fakar aslına bakarsan neden bu kadar şiddetli bir tepki gösterdiğimi de tam olarak bilemiyorum.” ‘Ben biliyorum,”diye içinden geçirdi Lucy.Campion,Guy’la her karşılaşmasında cinselliğinin bilincine varıyor ve bu değişik duygu onda panik yaratıyordu.Ama bunu arkadaşın açık açık söyleyemezdi. “Ne yapmayı düşünüyorsun peki?” diye sordu. “Ne yapabilirim?Bu durumda Guy’ın isteklerini yerine getirmekten başka bir şey yapamam.Seçeneğim yok.

”Bir an durdu.Yüzünde dalgın bir ifadeyle,”Bana ne dedi biliyor musun?” diye mırıldandı.”Yayıncıya el yazmalarını reddetmesini kendisi söylemiş.Bunu itiraf etti.Yazdıklarımı beğenmiyor.Yedi yaşında bir çocuğun yazdıklarında bile daha çok heyecan olurmuş.Aynen böyle söyledi.Kitabımın çok sıkıcı ve monoton bir tarih kitabı olduğunu,kadın kahraman Lynsey’nin özellikle renksiz ve cansız olduğunu,yaşamadığını söyledi.Onu bir kartpostal gibi anlatıyormuşum.”Başını iki yana salladı.Gözleri dolu dolu olmuştu.”En kötüsü ne biliyor musun?Onun söylediklerinin doğru olduğunu hissetmem.Of Tanrım,bu işe girdiğim için öyle pişmanım ki,anlatamam.Ne yapacağım ben Lucy?” “Bence düşünmelisin.Guy senin için çok önemli bir fırsat bence.

Yani yeteneklerini geliştirmen bakımından.Elinden geleni yapmalısın.Üslubunu,karakterlerine yaklaşımını değiştirebilirsin.” “Böyle konuşma!Çıldıracağım.Benden istediğinizi yapamam,Lucy.Yapamayacağımı biliyorum,hissediyorum.” “Bunu Guy’a söyledin mi?” Genç kadının gözlerinde öfke dolu bir parıltı yanıp söndü. “Onun merhametine sığınacağımı mı sandın yoksa?Böyle bir şeyi asla yapmam.” “O halde ne yapacağını söyler misin?” “Çalışacağım.Devam edeceğim.Burada değil ama.Londra’da kalmak istemiyorum artık.Helena’nın arada bir yazarların kullandıkları küçük bir evi var.Oraya gidip sakin kafayla çalışmayı düşünüyorum.Guy beni orada rahatsız edemez.

En azından ille de bir sekreter bulmam için ısrar edemez.”Derin bir soluk aldı.Bakışlarını arkadaşının gözlerinin içine çevirerek,”Bu gece gidiyorum,” dedi.”Ev Pembroke yakınlarında bir yerde.” “Galler’da öyle mi?Yılın bu zamanında oraya gidilir mi?Neredeyse kasıma giriyoruz…”Onun üstüne fazla gitmemesi gerektiğini düşünerek sustu.”Bak canım,”dedi.”Christmas’ta ne yapmayı düşünüyorsun?Howard ve ben her zamanki gibi Dorset’a gideceğiz.İstersen bizimle gelebilirsin.Çok seviniriz.Lütfen gel.Ayrıca bu yıl senin yardımlarına ihtiyacım olacak.Galiba,hamileyim.” Lucy evlendikten kısa süre sonra düşük yapmış,karı koca bu olay yüzünden büyük bir sarsıntı geçirmişti.Howard ısrarla çocuk istemediğini söylüyor,ama Lucy’ye bir türlü söz geçiremiyordu. “Sonunda Dr.

Howard kocamı ikna etmeyi başardı,”diye devam etti genç kadın.”İki kez üst üste düşük yapmamı çok zayıf bir olasılık olarak görüyor.Bana yardımcı olmalısın Campion.Çocuğumun vaftiz annesi olmanı istiyorum.” Restorandan çıktıklarında saat üçü geçiyordu.Lucy biraz alışveriş yapacağını söyleyerek ayrıldı.Campion ise Galler seyahatine hazırlanmak için evine döndü. Helena’nın evine önce de gitmişti,ama sadece ziyaret için.Orada çalışmayı hiç düşünmemişti.Daha önce hiç yalnız kalıp kafasını dinlemek istememişti.Yazmak çok kolay bir şeydi onun için.Ama karakterinin duygu ve heyecanlarını yansıtamıyordu.Sorun buradan çıkıyordu. Eşyalarını dikkatle hazırlayıp çantasına yerleştirdi.Kazak,süveter,pantolon gibi şeyler alacaktı yanına.

Yazı makinesi,büyük bir fener…çünkü,Helena evin donatımının çok iyi olmadığını,jeneratörün sık sık arızalandığını söylemişti. Bol miktarda kağıt ve not defteri almalıydı.Sonra çeşit çeşit kalemler ve ufak tefek bazı kırtasiye malzemesi…Yiyeceklerini yöredeki bir süpermarketten alabilirdi.Evde yeterli mutfak malzemesi vardı nasıl olsa. Bu arada kafasının içi Guy French’le yaptığı konuşmayla meşguldü.Adamın dili asit gibi eriticiydi.İnsanlar onu bu özelliğiyle tanıyorlardı zaten.Üstelik inanılmayacak kadar sakin biriydi.Gözlerini insanın yüzüne çevirerek sözcüklerin üzerine basa basa konuşuyordu.Aslında,konuşurken bir mantık şaheseri ortaya koyuyordu. Karakterler duygudan yoksun.Duygusal derinlikleri yok.Cansız bir nesne gibi sayfalar boyunca okurda en ufak bir heyecan bile uyandırmadan dolaşıp duruyorlardı.Campion elini alnına götürdü.Bu sözler doğruydu.

Bunu biliyordu da üstelik,ama nedense kendisine bile itiraf edemiyordu.Koltuğa çökercesine oturdu.Yorgundu.Şu Lynsey’yi nasıl değiştireceğini ona nasıl bir heyecan katacağını bilemiyordu. Guy romanın kahramanının on altı yaşında oluşundan hareket etmişti.Gerçekten de o çağlarda on altı yaşında bir kız yetişkin sayılıyordu.O yaşta evleniyor,aşık oluyor,çoluk çocuğa karışıyorlardı.Madam Lynsey,Kral Henry’nin emriyle hayatında görmediği bir adamla evlendirilmek isteniyordu.Üstelik,tarihsel kayıtlara bakılırsa kuzenine aşıktı. “Bu durumda en azından Francis’i görmeye çalışması gerekmez mi?” demişti Guy.”Düşün!On altı yaşında genç ve güzel bir kız.Duygu yüklü,sevmek ve sevilmek istiyor.Üstelik Kral kadınlara karşı çok kötü davranan biri.Bu durumda öfkeye kapılması,tanımadığı bir adamla evlenmeyi reddetmesi gerekmez mi?Sevdiği adama ulaşmaya çalışmaz mı?” Haklıydı.Campion yarattığı kahramana hayat verememişti.

Daha doğrusu Lynsey’yi kafasının içinde gerçekçi bir biçimde kurgulamayı başaramamış,onun içinde bulunduğu durumda neler hissedebileceğini kendi kendisiyle tartışmamıştı. Buna rağmen Guy’a öfkeyle karşı çıkmıştı.Yayıncının istekleri doğrultusunda kitap yazamayacağını,yazdıklarının kelimesini bile değiştirmeyeceğini pek de kibar olmayan bir üslupla söylemişti. Guy hiç kımıldamadan durup dikkatle onun yüzünü incelemiş,gri gözleri yavaş yavaş koyulaşmıştı. Genç kadın bir an onun yerinden kalkacağını ve yaklaşıp,omuzlarından tutarak sarsacağını sanmıştı.Öyle kötü bakıyordu ki.Çok uzun boylu ve geniş omuzlu bir adamdı Guy French.Ama bir şey yapmamış,öfkesini denetlemeyi başarmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir