Raymond E. Feist – Yılan Savaşları Efsanesi 4 – Kırık Tacın Parçaları

General kapıyı çaldı. “Gir,” dedi kendi kendini Acı Deniz Kralı ilan etmiş olan adam, Haber Alma Şefi Kâhil taraķndan ona az önce verilen aceleyle yazılmış bir nottan kafasını kaldırarak. General Nordan içeri girip pelerinindeki karları silkeledi. “Hükmetmemiz için soğuk bir ülke seçmişsiniz Majesteleri,” dedi gülümseyerek. Kâhil’i başıyla selamladı. Eskiden Zümrüt Kraliçe’nin Ordusu’nun Kumandanı iken, şimdilerde Ylith Şehri ve çevresinin hükümdarı olan Fadawah, “En azından yiyeceği ve yakacak odunu olan soğuk bir ülke,” dedi. Elini belli belirsiz güneye doğru salladı. “Baƨ Toprakları hakkında sevimsiz bir tablo çizen Darkmoor gibi uzak bir yerden bile hâlâ birliklerinden kopmuş adamlarımız geliyor.” Nordan başıyla sandalyeyi gösterince Fadawah başını salladı. Eskiden beri arkadaş olmalarına karşın, Fadawah bahar seferine hazırlandığı için resmi olmaya dikkat ediyorlardı. General yanaklarında hâlâ, Pantathialılara sadakat yemini ederken açılan törensel yara izlerini taşıyordu. Pantathialıların en az kendisi kadar kandırılmış olduğunu anladığı zaman son yüksek rahiplerini de o öldürmüştü ve onu bu yaralardan kurtarabilecek bir cadı ya da iyileşƟrici rahip bulmayı düşünüyordu. Fadawah’a gelince, arƨk hiç kimseye bağlılık hissetmiyordu. Kendi adına çalışıyordu ve bir orduyla birlikte zengin bir ülkedeydi. Öte yandan Kâhil ona yaraların korkutucu olduğunu ve adamların ona olan saygısının devamını sağladığını haƨrlatmışƨ Kâhil Zümrüt Kraliçe’ye, kraliçenin iblis taraķndan yok edilmesinden önce hizmet etmişƟ, ama isƟla ordusunun liderliğindeki değişiklikten beri değerli ve güvenilir bir danışman olduğunu kanıtlamışƨ.


Son sayımlara göre Yabon eyaleƟnin güney sınırından otuz binin üzerinde asker giriş yapmışƨ. Onları düzenleyip görevlerini belirlemişƟ ve arƨk Ylith’ten Sorgulayıcının Bakışı’nın güneyine, kuzeydeki Zûn’un dışlarına ve baƨda şu anda acınası savunmalarına daha fazla adam yığmakla meşgul Natal’a kadar uzanan bütün toprakları kontrol ediyordu. Küçük bir şehir olan Şahin Kovuğu’nu da ele geçirmişƟ, ama bu şehir dağların arasından doğuya açılan hayati bir geçidin kontrolünü ele geçirmesini sağlamıştı. “Adamlardan bazıları kalma fikrinden memnun değil,” dedi Mordan. Tıknaz asker sakallı çenesini ovuşturup boğazını temizledi. “Bir gemi bulup denizin ötesine gitmekten bahsediyorlar.” “Nereye?” dedi Fadawah. “Yakılıp yıkılmış ve otlaklardan gelen barbarlar taraķndan isƟla edilmiş bir yere mi? Ratn’gary Dağları’ndaki cüce kalesi ve kuzeyde hayaƩa kalmayı başarmış birkaç Jeshandi hariç, orada medeniyeƩen geriye ne kaldı ki? Yakıp yıkmadığımız bir tane şehir kaldı mı? Orada yaşamımızı sürdürmemizi sağlayacak herhangi bir şey var mı?” Fadawah kafasını kaşıdı. Zümrüt Kraliçe’nin karanlık güçlerine bağlılığın başka bir göstergesi olarak, ortasındaki uzun atkuyruğu hariç kafasının diğer kısımları ƨraşlıydı. “Bu şekilde konuşan bütün adamlara, bahar geldiğinde bir gemi bulup alabilirlerse, gitmekte özgür olduklarını söyle.” Sanki havada bir şey görmeye çalışıyormuş gibi boşluğa bakƨ. “Bana hizmet etmeye hazır olmayan hiç kimseyi burada istemiyorum, önümüzde ciddi bir savaş var.” “Krallık ile mi?” Fadawah, “Topraklarını geri almaya çalışmadan boş boş oturacaklarını düşünmüyorsun, değil mi?” dedi. “Hayır, ama Krondor ve Darkmoor’da son derece hırpalandılar. Mahkûmlar savaş alanına koyacak çok fazla askerleri olmadığını söylüyor.

” Fadawah, “Eğer Darkmoor üzerinden Doğu Ordularını geƟrmezlerse doğru,” dedi. “GeƟrmeleri durumuna hazır olmamız gerekiyor.” “Eh,” dedi Nordan, “bunu bahara kadar öğrenemeyeceğiz.” “Sadece üç ay var,” dedi Fadawah. “Hazırlanmamız gerekiyor.” “Bir planın mı var?” “Her zaman,” dedi kurnaz general. “Eğer kaçınabilirsem, iki cepheli bir savaş istemiyorum. Aptal olsaydım, kendimi dört cepheli bir savaşın ortasında da bulabilirdim.” Odanın duvarındaki bir haritayı gösterdi. Yabon Dükü ve LaMut Kontu’nun yanı sıra, bütün raporlara göre ölmüş olan Ylith Kontu’nun konağındaydılar. “Aldığımız bilgiler doğruysa, LaMut’ta bir çocukla karşılaşacağız.” Çenesini ovuşturdu. “Karlar erimeye başlar başlamaz LaMut’u almamız gerekiyor, çünkü yaz ortasına kadar Yabon’u ele geçirmek isƟyorum.” Gülümsedi. “Natal’daki lidere…” Kâhil’e döndü.

“Unvanı neydi?” “Başdanışman,” dedi Haber Alma Şefi. “Başdanışmana, bu kış adamlarımıza kalacak yer sağladığı için göstermiş olduğu konukseverlikten dolayı teşekkürlerimizle birlikte bir miktar alƨn gönder. Bin alƨn iş görür.” “Bin altın mı?” dedi Nordan. “Alƨnımız var. Daha da fazlası olacak. Ardından adamlarımızla birlikte buraya dön.” Arkadaşına baktı. “Bu Natal’ı alana kadar en azından Başdanışman’ı bizim tarafımızda tutar.” Haritayı gösterdi. “O zamana kadar Duko ve adamlarının Krondor’da olmasını istiyorum.” Nordan merakla kaşını kaldırdı. Fadawah, “Duko beni rahatsız ediyor,” dedi, “Hırslı bir adam.” Kaşlarını çaƴ. “Seni ve beni Pantathialıların birinci ve ikinci yardımcısı yapan sadece şansƨ, aksi takdirde Duko’dan emir alıyor olabilirdik.

” Nordan başını salladı. “Ama iyi bir liderdir ve her zaman sorgusuz sualsiz itaat etmişƟr.” “Doğru, bu yüzden onun cephede olmasını isƟyorum. Senin de onun arkasında, Sarth’ta olmanı istiyorum.” “Ama neden Krondor?” Nordan kafasını iki yana salladı. “Orada hiçbir şey yok.” “Ama olacak,” dedi Fadawah. “Orası Baƨ Başkentleri, Prenslerinin Şehri ve oraya ellerinden geldiğince çabuk dönmek isteyeceklerdir.” Başını salladı. “Eğer Duko, biz bütün Yabon’u alana kadar onları oyalayabilirse, o zaman dikkaƟmizi Özgür Şehirler’e, şu Uzak Sahil bölgesine çevirebiliriz.” Krallık’ın baƨ kıyısını gösterdi. “Krondor’u işgal edip eski savaş haƴna doğru ilerleriz. Adı neydi?” “Kâbus Sıradağları.” “Uygun bir ad.” Fadawah iç geçirdi.

“Ben açgözlü bir adam değilim. Acı Deniz Kralı olmak bana yeƟyor. Adalar Krallığı’nın Darkmoor ile onun doğusundaki toprakları elinde tutmasına izin vereceğiz.” Ardından gülümsedi. “Şimdilik.” “Ama önce Krondor’u almalıyız.” Fadawah, “Hayır,” dedi. “Önce Krondor’u almak istediğimizi düşünmelerini sağlamalıyız. Krallık soyluları aptal değil. Bizim anayurdumuzdakiler gibi kendilerini beğenmiş de değiller.” Fadawah, ordusuyla birlikte şehri terk etme emrine kulak asmayınca Lanada’nın Rahip-Kralı’nın nasıl da şaşkınlığa düştüğünü haƨrladı. “Bunlar zeki adamlar, görevlerine bağlı adamlar; saldıracaklar, hem de acımasızca. Buna göre hazırlanmalıyız. Hayır, bırakın hedefimizin Krondor olduğunu düşünsünler. Yabon’da güçlü olduğumuzun farkına vardıkları zaman belki anlaşmaya yanaşırlar, belki de yanaşmazlar, ama her iki şekilde de, Yabon’un kontrolünü elimize geçirdiğimiz andan iƟbaren burada kalıcı oluruz.

Gözünü yukarılara dikmesin diye Duko’yu meşgul tutalım.” Nordan ayağa kalkƨ. “İzin verirseniz, ayrılmak isteyen adamlara baharda gidebileceklerini söyleyeyim.” Fadawah eliyle izin verdiğini gösterdi. “Majeste,” dedi Nordan ve Fadawah ile Kâhil’i yalnız bırakarak ayrıldı. Fadawah Kâhil’e, “Bekle, ardından Nordan’ı takip edip kimlerle konuştuğuna bak,” dedi. “Muhaliflerin liderlerinin kim olduğunu belirle. Onlar karlar erimeye başlamadan önce kaza geçirdikten sonra, bu Novindus’a dönme saçmalığına bir son verebiliriz.” “ElbeƩe Majeste,” dedi Haber Alma Şefi. “Ve Nordan’ı Sarth’a yerleşƟrme şeklinize bayıldım.” Fadawah, “Şeklime mi?” dedi. Kâhil öne eğildi, elini Fadawah’ın omzuna aƴ ve ķsıldayarak, “Düşman fethimizin faturasını istediği zaman, en az tutarı ödememizi sağlamak için sadakaƟ olmayan komutanlarınızı güneye yerleştirme fikrinize,” dedi. Fadawah’ın gözleri, sanki uzaktaki bir şeyi dinliyormuş gibi odağını kaybeƫ. “Evet, akıllıca.” Kâhil, “Etraķnızda güvenebileceğiniz, tamamen sadık adamların olması gerekiyor,” dedi.

“Ölümsüzler’i hak ettikleri yere getirmeniz gerekiyor.” “Hayır!” dedi Fadawah. “O çılgınlar karanlık güçlere hizmet-” Kâhil araya girdi. “Karanlık güçler değil Majeste, engin güçler. Sadece Yabon’da değil Krondor’da da hüküm sürmenizi sağlayabilecek güçler.” “Krondor?” dedi Fadawah. Kâhil iki kere ellerini çırpınca kapı ardına kadar açıldı. İçeri, yanaklarında Fadawah’ınkilere benzer törensel yara izleri olan iki savaşçı girdi ve Kâhil, “Kral’ı hayaƨnız pahasına koruyun,” dedi. Fadawah, “Krondor,” diye tekrarladı. Kâhil odadan çıkıp kapıyı arkasından kapadı. Döndü ve Nordan’ı takip ederek en ufak bir sadakatsizlik gösterenleri belirleme işiyle ilgilenmeye başlamadan önce yüzünden hafif bir gülümseme geçti. Fadawah iki askere bakıp başka tarafa dönmelerini işaret eƫ. Askerlerin yanaklarındaki izler ona, Zümrüt Kraliçe’nin büyüsüne yakalandığı ve kraliçenin ordusunu iblisin kumanda eƫği kayıp ayların olduğu karanlık ve uzak zamanları haƨrlaƨyordu. Kullanılmışlık hissinden nefret ediyordu ve Zümrüt Kraliçe’nin yapƨğı gibi onu tekrar kullanmaya kalkan herkesi öldürecekƟ. Duvardaki haritaya doğru yürüdü ve bahar seferini planlamaya başladı.

-1- KIŞ Rüzgâr dinmişti. Dash bekliyordu. Aşağıdaki yolu incelerken, soğuk hava yüzünden hâlâ gözleri sulanıyordu. Darkmoor’un yeniden inşası sürekli yağan kar ve yağmur yüzünden can sıkıcı ve yavaş olmuştu. Eğer kaygan buz, şehrin baƨ kısmındaki duvarları tekrar inşa etmeye çalışan işçiler için yürümeyi tehlikeli hale geƟrmiyorduysa, bu sefer de gerekli malzemeleri taşıyan arabalar dize kadar çamura saplanıyordu. Hava çok soğuktu, ama Dash en azından şu anda kar yağmadığı için minneƩardı. Gökyüzü açıkƨ ve ikindi güneşi gerçekte olmayan sıcaklığın izlerini taşıyordu. Dash bunun havadan olduğu kadar ruh haliyle de ilgisi olduğunu biliyordu, ama özellikle bu kış, genç yaşamında gördüklerinden daha uzun sürecekmiş gibi görünüyordu. Günün sonuna yaklaşan durgun, soğuk havada şehrin sesleri taşınıyordu. Şansın da yardımıyla, yeni kapı güneş batmadan önce bitmiş olacakƨ ve dün yapılanlara ek olarak güvenlik bir parça daha artacaktı. Dash, yirmi yıllık hayaƨnda hiç bu kadar yorgun olduğunu haƨrlamıyordu. Bir kısmı, ilgilenilmesi gereken sonsuz gibi görünen işler listesi yüzünden, geri kalanıysa endişedendi; ağabeyi Jimmy gecikmişti. Jimmy keşif subayı olarak düşman hatlarının arkasına gitmişƟ. Krondor Prensi Patrick baharda, Krallık’ın güneyine ilerleyen Kesh tehdidine karşı sert ve hızlı hareket etme kararı almışƨ. Bu, geçen yaz gerçekleşen isƟlada kaybedilen toprakları geri alma işinin Krondor Şövalye-Mareşali Owen Greylock’a ve seçkin adamlardan kurulu gezici birlik Kızıl Kartalların Şövalye-Yüzbaşısı Erik von Darkmoor’a kaldığı anlamına geliyordu.

Bu da Prens’in, isƟlacıların Darkmoor ile Krondor arasında ne yapmakta olduğuna dair bilgiye ihƟyacı olduğu anlamına geliyordu. Ve Jimmy, olanlar hakkında bilgi toplamak üzere gitmeye gönüllü olmuştu. Üç gün gecikmişti. Dash, Darkmoor’un dış şehrinin baƨ sınırını belirleyen yanmış bir duvarlar dizisine, devriye gezilen bölgenin sınırına gelmişƟ. Prens’in şehirdeki ordusu, şehirden atla bir günlük uzaklığa kadar çok az tehlike olduğuna dair garanƟ vermişƟ, ama bu kısmi duvarlar ve yıkılan duvar yığınları pusu için bol bol yer sağlıyordu ve leş yiyicilerden ve haydutlardan birden fazla gruba sığınak olmuştu. Dash ağabeyini arayarak uŅu taradı. Aşağıdaki ormanlık bölgeden gelen sesler az ve seyrekƟ. Ağaç dallarından düşen karın ara sıra duyulan hışırƨsı ya da erime başladığı için birkaç kilometre öteden gelen buz kırılma sesi. Bir kuşun ötüşü ya da çalılardaki bir hayvan. Kış soğuğunda sesler kilometrelerce öteye taşınıyordu. Derken Dash bir şey duydu, uzaktan gelen hafif bir ses. Bu, Dash’ın duymayı umduğu, toprağa ve kayalara sertçe vuran toynak sesleri değildi. Daha çok ayağın alƨnda ezilen karın sesiydi. Ve sesi her kim çıkarıyorduysa, sistemli, düzgün ve yavaş adımlarla ona doğru geliyordu. Dash eldivenli parmaklarını büküp yavaşça kılıcını çekƟ.

Önceki savaş ona hiçbir şey öğretmediyse bile, her zaman hazır olmayı öğretmişƟ. Darkmoor şehrini çevreleyen hisarın dışında güvenli bir yer yoktu. Uzakta bir hareket saptadı ve harekete odaklandı. Yolda ağır adımlarla birisi yürüyordu. Dash ağır adımlarla ilerleyişini, izlerken, hafifçe hızlandı. Dash gelenin yüz adım normal, yüz adım hızlı yürüdüğünü anladı. Bu çocukken silah eğitmenleri taraķndan Dash’a ve ağabeyine öğreƟlen bir yol alma şekliydi. Bu yöntem, bineği olmayan birisinin, neredeyse bir aƨn bir günde alacağı yol kadar uzaklık kat etmesini sağlıyordu. Dash izlemeye devam eƫ. Gelen, giyenin kışın loşluğunda herhangi bir uzaklıktan görülmesini zorlaşƨracak şekilde tasarlanmış gri, kalın bir pelerine sarınmış bir adamdı. Yalnızca gökyüzünün açık olduğu günlerde kolayca görülebilirdi. Adam yaklaştıkça, Dash şapka yerine başının kalın bir kumaşla sarılı olduğunu gördü. Belinde bir kılıç ve ellerinde birbirine uymayan eldivenler vardı. Çizmeleri çamur ve karla kaplıydı. Adamın ayaklarının alƨnda ezilen karın sesi, Dash’ın önünde durana kadar giƫkçe arƴ.

Adam kafasını kaldırıp baktı ve sonunda, “Yolumun üstünde duruyorsun,” dedi. Dash aƨnı Darkmoor’a doğru çevirerek kenara geçƟ. Kılıcını kınına soktu, hayvanı dehledi ve yaya adamın yanında ilerlemeye başladı. “Atını mı kaybettin?” diye sordu. Ağabeyi Jimmy başparmağıyla omzunun gerisini gösterdi. “Geride kaldı.” “Oldukça kayıtsız gibisin,” dedi küçük kardeş. “Pahalı bir attı.” Jimmy, “Biliyorum,” dedi. “Ama onu taşımak istemedim. Ölmüştü.” “Yazık. Gerçekten iyi bir attı.” “Onu benim özleyeceğim kadar özleyemezsin,” dedi Jimmy. “Daha hızlı gitmek ister misin?” diye sordu Dash.

Jimmy durdu, döndü ve kardeşine bakƨ. Krondor Dükü Lord Arutha’nın iki oğlu da birbirine benzemiyordu. James ince yapısı, sarı saçları, yalnızca güzelce çizilmiş olarak adlandırılabilecek etkileyici yüz hatları ve safir mavisi gözlerle büyükannesine benziyordu. Dash ise, kumral kıvırcık saçları, kara gözleri ve alaycı yüz ifadesiyle büyükbabasına benziyordu. Karakter olarak ikizler kadar birbirlerine benziyorlardı. “Tam zamanında teklif eƫn,” dedi Jimmy, Dash’ın elini tutmak için uzanarak. Kardeşinin arkasına atladı ve yavaşça şehre doğru ilerlemeye başladılar. “Ne kadar kötüydü?” diye sordu Dash. “Çok kötüydü,” dedi Jimmy. “Düşündüğümüzden daha mı çok?” “Hayal edebileceğimizin de ötesinde.” Dash, ağabeyinin doğrudan Prens’e rapor vereceğini bildiği ve bütün ayrınƨları o zaman duyacağı için daha fazla konuşmadı. Jimmy balla tatlandırılmış ve bol kremalı sıcak kahveyi alıp başını sallayarak teşekkür etti. Hizmetkâr çabucak çıkıp kapıyı arkasından kapadı. Jimmy Prens’in odasında oturuyor ve Prens, Şövalye-Mareşal Owen Greylock, Krondor Dükü Arutha ve Erik von Darkmoor sabırla raporunu vermesini bekliyordu. Krondor Prensi ve Adalar Krallığı’nın Baƨ Toprakları hükümdarı Patrick, “Pekâlâ,” dedi.

“Ne buldun?” Jimmy sıcak içeceğinden aldığı ilk yudumunu biƟrip, “Durum korktuğumuzdan daha kötü,” dedi. Patrick Baƨ’ya, başkenƟ Krondor’a beş adam göndermiş, ama şimdiye kadar yalnızca üçü dönmüştü. Ona tasvir edilen manzara ancak sevimsiz olarak adlandırılabilirdi. “Devam et.” Jimmy kupasını masaya koydu ve kalın pelerinini çıkarırken, “Krondor’a giƫm,” dedi. “Zor oldu, ama burasıyla orası arasında kalan askerlerin çoğu hayduƩan başka bir şey değil. Kar, yağmur ve sulusepken yağarak geçen birkaç aydan sonra, ateşlerine sokulup hayaƩa kalmaya çabalayarak mevzilenmeye başlamışlar.” “Krondor ne durumda?” diye sordu Patrick. Jimmy, “Neredeyse boş,” dedi. “EtraŌa birkaç insan var, ama kimse benimle konuşmak istemedi ve açıkçası ben de fazla konuşkan davranmaya hevesli değildim. Gözüme ilişenlerin çoğu, molozlarda yiyecek bir şeyler arayan askerlerdi.” Jimmy yorgunmuş gibi gerindi. Kahvesinden bir yudum daha aldı. “Gerçi ne bulabileceklerini pek bilmiyorum.” Patrick’e bakƨ.

“Ekselans, Krondor daha önce ya da en kötü Kâbusumda gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor. Bütün taşlar kararmış ve neredeyse, yanmamış bir tek tahta bile kalmamış. Yangının üzerinden aylar geçmesine karşın, havada hâlâ yanık kokusu var. Yağmur ve kar şehri henüz temizleyememiş. “Saray-” “Saray ne durumda?” diye sordu Patrick sıkıntılı bir sesle. “Mahvolmuş. Dış duvarlar yerinde duruyor, ama büyük gedikler var. İç saray, kararmış moloz yığınından biraz daha iyi durumda; ateş o kadar sıcakmış ki, keresteler kül olmuş ve iç duvarlardan bazıları çökmüş. Sadece kadim iç kale ayakta duruyor, o da ‘ayakta durmak’ terimini cömertçe kullanırsanız. Kararmış taş bir kabuk gibi. İçerideki taş merdivenlerden çaƨya çıktım. Oradan şehrin tamamı ve kuzeyle batının bir kısmı görülebiliyordu. Liman, direkleri kararmış ve çürüyen baƨk gemilerle dolu. Rıhƨmlar gitmiş. Rıhƨmların hemen biƟşiğindeki sokakların çoğu yerle bir olmuş.

Şehrin baƨsının üçte birlik kesimindeki bütün binalar, alevlerin en sıcak olduğu bölge orasıymış gibi yanıp kül olmuş ya da moloza dönmüş.” Krondor Dükü Arutha başını salladı. Görevi devraldığı babası Lord James isƟlacıları alevlerin arasında tuzağa düşürmek için şehri havaya uçurmuş ve bunu yaparken Arutha’nın annesiyle beraber ölmüştü. Arutha şehrin alƨna yerleşƟrilen Queg ateş yağının, babasının en uygun olarak gördüğü yerdeki, rıhƨmlarda piyadeleri boşaltmamış gemilerin yakınındaki, ardından şehrin fakir mahallesindeki, ardından tüccarlar mahallesindeki hasarı arttıracağını biliyordu. “Şehrin merkezinin üçte biri ciddi biçimde hasar görmüş, ama her sokakta yıkımdan kurtulmuş bir ya da iki bina olabilir. Diğerleri tamir edilemeyecek durumda. Doğu kısmının üçte biri de ağır hasar almış, ama binaların çoğu onarılabilir.”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir