Nedir bu Ortadoğu? Bu terim ilk defa 1902 yılında Amerikalı De� niz Stratejisi uzmanı ve tarihçisi olan Alfred Thayer Mahan tarafından ortaya atılmıştır. Ortadoğuyu, Kuzey Doğu Afrika içerisinde yer alan Libya, Mısır, Sudan ve Etopya, kuzeyde Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan, güneyinde Suriye, Irak, İran, Lübnan, İsrail, Ürdün ve diğer Arap ülkeleri, doğusunda ise Afganistan, Pakistan ve- belki de Hindistan’ın batı kesimini kapsayan coğrafi bölge şeklinde kabul edebiliriz. Bazı stratejistler Ortadoğu kavramı ile Yakın doğu kavramını aynı pota içerisinde değerlendirmişlerdir. Bugün Ortadoğunun bu kadar güncel olmasının ve Ortadoğuda sürekli çatışmaların yaşanmasının önemli bir sebebi dünyadaki kritik kaynaklar içerisinde kabul edilen kara altın veya petrol okyanusunun önemli bir kısmının bu bölgenin altında yer almış olmasıdır. Yine üç Semavi dinin de doğuş yeri bu bölgedir. Tarih içerisinde bölge, bir çok güç çatışmasına tanıklık etmiş ve çok defa karşılıklı güç dengeleri arasında yer değiştirmiştir. Keza medeniyetin doğuş yeri olarak nitelendirilen Mezopotamya bu bölgededir. Hem Yahudilerin hem de Müslümanların babası olarak bilinen Hz.İbrahim’in doğum yeri olan Harran Ovası yine bu bölge içerisindedir. Ortadoğu farklı kültürlerin entegrasyon noktasıdır. Daha önce belirtmiş olduğum gibi stratejik doğal kaynak kapasitesi dünya rezervlerinin petrol olarak yaklaşık%65’i ve doğal gaz rezervlerinin ise yine yaklaşık olarak %55’ini kapsamaktadır. Jeopolitik olarak üç kıtanın kesişim yeridir. Dünyanın en önemli lojistik ve ulaşım noktalarının köprü noktasıdır. Dünyada en yoğun demografik patlamanın yaşandığı bölgelerden biridir. Kitle imha silahları ile balistik füzelerin en yoğun tırmandığı bölgelerden biridir. Etnik açıdan oldukça farklı alt kimliklere ev sahipliği yapar. Tüm bu saymış olduğum sebeplerden ötürü Ortadoğu sürekli dünyadaki Süper Güçlerin ilgi ve etki alanı içerisinde olmuştur. Ortadoğudaki Arap-İsrail arasında gerçekleşen etnik ve dini çatışmaları ele alırken, Ahd-i Atik’te Yehova’nın Dünya’nın merkezi olarak nitelediği ve Ortadoğunun da merkezi konumunda olan Kudüs’ü esas alarak inceledim. Çünkü Ortadoğu da ki etnik ve dini çatışmalar deyince akla ilk gelen Arap-İsrail çatışmalarıdır. Bu çatışmalar içerisinde İsrail devletinin oluşumu, yakın çağ içerisinde yerini almıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 29 Kasım 1947’de yaptığı oylamada;· Filistin’in biri Arap diğeri Yahudi olmak üzere iki devlete bölünmesini ve Kudüs kentinin de uluslar arası bir statüde olmasını kararlaştırmıştır. 1948 yılının Mayıs ayına gelindiğinde, Siyonistler Birleşmiş Milletler kararınca kendilerine bırakılan toprakları denetim altına aldıkları gibi Arap toprakların da bazı önemli kısımlarını ele geçirmişler ve 14 Mayıs 1948’de İsrail devleti adıyla resmen bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. israil’in bağımsızlık ilanının arkasından; 1948 Arap-İsrail Savaşı, sonra sırasıyla 1956 Kanal Savaşı, 1967 “6 {Altı) Gün Savaşı” ve 1973 “Yom Kippur Savaşı” patlak vermiştir. Devamında inişlerle çıkışlarla dolu olan yoğun bir dönem başlamıştır. Ortadoğuyu tam anlamıyla kavrayabilmek için “İsrail ve Filistin Özerk Bölgesi”ni anlayabilmemiz gerekir. Bunun için İsrail devletinin tarih içerisindeki oluşum aşamalarını ve bu oluşuma karşı çıkan Arap ülkelerinin ortak tepki ve protestoları ile özellikle 1948-2006 yılları arasındaki dönem içerisinde meydana gelen siyasal hayatın devlet politikaları üzerindeki yansımalarını belirlemeye çalışacağım. Eski Mısır dilinde geçen “Apiru”lar yani İbraniler; bugün Yahudi ya da Musevi dediğimiz kitle, aslında Araplarla genetik olarak aynı · Sami (Semitik) ırktan gelmelerine rağmen birbirlerine düşman kesilmiş iki millettir. Tek Tanrı inancının üç büyük kutsal kitabına göre Hz. İbrahim’in karısı Sarah (Sare)’dan olma İshak’ın neslinden gelen kavimle, Yahudi kavmi ve cariyesi olan Hz. Hacer’den olma İsmail’in neslinden ise Müslümanlığın kavmi olan Küreyş Kabilesi oluşmuştur. Dolayısıyla tarih içerisinde birçok önemli olaya sahne olan bu bölgede aynı babadan çoğaldığı rivayet olunan ve aynı genetik özellikler gösterdiği bilim adamları tarafından da ispat edilen Semitik ırkın amca çocukları olarak nitelendirdiğimiz İbraniler ve Araplar, Ortadoğu kökenli bir çok senaryoyu birlikte düzenlemiş ve oynamışlardır. Tevrat’ın yaradılışa ait olan ilk kitabı Genesis’e göre Yahudi kavmininin başlangıcı İbranilerdir ve ulu dedeleri de İbrahim’dir. İbrahim, Nuh’un oğullarından Sam’ın üçüncü oğlu Arfaksad’ın torunu Habır veya Hibir’in {Hebreux, Hebrew-İbrani deyimi buradan gelmektedir.) torunlarından olup, Kalde’nin “Ur” {El-Magir) şehrinde dünyaya gelmiştir. Dini kaynaklara göre, Hz.İbrahim veya diğer adıyla Avraham, “vahdet-i ilahiye” yani “Tek Tanrı” veya “Tanrı’nın Birliği” kavramını ortaya atan ilk mürşit ve ilk peygamberdir. Hz.İbrahim’in Harran {Urfa)’dan Kenan diyarına göç etmesi M.Ö.XXI. yüzyılda olduğu öne sürülmektedir. Bu dönem Babil hükümdarı Hammurabi zamanına rastlar. İsrailoğulları, M.Ö. XVll. yüzyılda Kenan diyarından Mısır’a göç etmişlerdir. Hz.Yakup’un oğlu olan Yusuf’un liderliğinde Nil deltasındaki Gessen {Goshen) bölgesine yerleşmişlerdir. M.Ö. 1400 yıllarında Firavun Seti’nin oğlu olan Ramses döneminde Yahudilere yapılan zulüm üzerine Musa’nın liderliğinde Mısır’dan ayrılmışlardır. Tevrat’ta buna Exodus denmektedir. Bu çalışmam ile Ortadoğu da ki etnik ve dini çatışmaların merkezi konumunda olan ve insanlık tarihi boyunca da çok önemli yer tutmuş ve halende tutmakta olan Ortadoğunun kalbi durumundaki, Eski Yunan ve Roma’da “Palestina” {Falestin-Filistin) veya Kenan diyarı {Çukur veya alçak ülke) denilen yani bugünkü “İsrail ve Filistin Özerk Bölgesi”ne ışık tutmaya çalışacağım. Bölgedeki tarihi realite çerçevesinde dönem içerisindeki siyasal hayat ve devlet politikaları- nın incelenmesi neticesinde olayların kavranmasına ve bazı ayrıntıların ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmuş olacağımı düşünüyorum. Çalışmamın konusunu teşkil eden İsrail ve Filistin Özerk Bölgesi bir bütün olarak ele alınmış olup, özellikle 1948 ve sonrasındaki dönem içerisinde yer almış olan, Arap-İsrail Savaşlarıyla ve devamındaki gelişmelerle sınırlandırılmıştır. Ancak daha önceki dönemin daha sonraki dönemden ayrı düşünülmeyeceği gerçeğinden yola çıkılarak ve konunun da çok uzayacağı düşüncesiyle önceki döneme sadece başlangıcı yakalamak zorunluluğuyla özet olarak değinmiş bulunuyorum. Bu çalışmanın Ortadoğu da ele alınması gereken sorunlar ve bunların çözümlenmesinde yardımcı olacak stratejilerin tespit edilmesi ve asırlardır yaşanan ve tartışılan bir konunun özetini öğrenmek ve bilerek tartışma ortamı yaratacağı hususunda yararlı olacağına inanmaktayım.
Süleyman Özmen – İsrail ve Etnik Dini Çatışmalar
PDF Kitap İndir |