Tansı Şenyapılı – Barakadan Gecekonduya- Ankarada Kentsel Mekanın Dönüşümü (1923-1960)

1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde, Ankara kenti kale eteklerinden başlayıp batıda bugünkü Atatürk Bulvarı, güneyde ise tren yoluna dek uzanarak yaklaşık 140 hektarlık bir yerleşme alanını kapsıyordu. Kentin bu yıllarını 1926 tarihli, 1/4.000 ölçekli haritadan okumak olanaklıdır (Bkz. Şekil 1). Bu haritanın 1921 yılında kente gelen askeri haritacıların çizdiği haritaya yapılan eklemelerle elde edildiği varsayılmaktadır. Şekil l ’e göre kent, 978 m. yükseklikteki tepede yer alan kale ve ona bitişik 5 hektar kadar bir alana yayılmış olan Hisar Mahallesi’nde odaklanarak tepenin batı ve güneyindeki yumuşak eğimler üzerine yayılmıştı. Kalenin güneyine inen sırtın üzerinde Atpazan, Koyunpazan, Samanpazan gibi hayvan ve tarımsal ürün pazarlannın yanısıra yerleşmenin eski mahalleleri yer alıyordu. Batıda ise Kızılbey, Hatuniye, Hacı Doğan gibi mahalleler vardı. Kalenin doğu ve güneydoğusundaki mahalleler yönetim açısından Yukanyüz’ü oluştururken, batıda kalan kesim Aşağıyüz denilen yöreyi oluşturuyordu (S. Kandemir, 1932). Bu yörelerin alt bölümleri de karakol örgütlenmesine göre ayrılmıştı. Yerleşmenin kuzeyi sert bir eğimle dar bir vadi oluşturarak Şekil 1. Ankara, 1926. Bentderesi’ne iniyordu.


Bu sırtın üzerinde 19. yüzyılda debbağlann yer aldığı Tabakhane Mahallesi vardı.1 Kuzeye doğru yeniden yükselen arazi üzerinde Hacı Bayram ve İsmet Paşa mahalleleri yer alıyordu. Kalenin doğusu ise oldukça dik bir eğimle Hatip Çayı’na iniyordu. Şekil l ’de izlenen büyük mezarlıkların, yerleşik alanın dışında yer aldığı düşünülürse, kentin 19. yüzyılda kapladığı alanın sınırlarının bu mezarlıklar olduğu söylenebilir.2 Mezarlıkların çevresi de, izlendiği gibi ekili alanlar ile çevrilidir. Bu sınırlar içine, tepenin konturlanna göre biçimlenmiş ve niteliğini, organik enerjiye dayanan bir dolaşım sisteminin tanımla1 19. yüzyılda Ankara kentinin mekânsal yapısını ekonom ik yapıya bağlayarak açıklayan bir yaklaşım için Bkz. S. Aktüre, 1978. 2 19. yüzyılda Ankara kentinin bilinen haritası 1938 yılında General von Moltke’nin kurmaylarından Binbaşı von Vincke tarafından yapılmıştır (Bkz. Ek 1). 1914 tarihli Kari Baedeker haritası ise (Bkz.

Şekil 3) von Vincke haritasından basitleştirilerek yapılmıştır. dığı, karmaşık ve dolambaçlı bir yol ağı yerleşmişti. Bu yol ağı 1926 tarihli haritada izlenmektedir (Bkz. Şekil 1). Ortalama 2,5-3 hektarlık alan kaplayan mahalleler bu sokak dokusu üzerinde yoğun (200-250 kişi/ha.) bir konut dokusu oluşturuyordu. Mahallelerin odaklandıkları noktalar, sokakların birleştiği uçlarda oluşan ufak meydancıklar ve buralarda yer alan camiler ve çeşmelerdi. Su kıt olduğu için çeşmelerin dağılımı harita üzerinde belirtilecek kadar önem taşıyordu. Şekil l ’de konut dokusunun sık sık üç yolun birleşmesinden oluşan üç köşeli meydancıklarla kesildiği görülüyor. Yol dokusu ve meydancıkların bazıları Şekil l ’de izleniyor. Bir Tipik M ahalle 1920’lerin başında bu doku içinde tipik bir mahalleyi (kalenin güneyinde Hamam Arkası Meydanı-bugünkü Hamamönü-yanında yer alan Tacettin Mahallesi) Yakup Kadri Karaosmanoğlu anlatıyor (Y.K. Karaosmanoğlu, 1935). 1923 yılında Ankara’ya gelen Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay ile birlikte Hamam Arkası Mahallesi’nde üç katlı, eski hımış bir konutu kiralamıştır. Karaosmanoğlu’nun Ankara isimli romanında anlattığı Tacettin Mahallesi, kuşkusuz yazarın bu yıllardaki gözlemlerine dayanıyor.

Yazara göre, Tacettin Mahallesi Eski Kentin tipik yapısı olan kiremit damlı, tahta kepenkli, iç avlulu, kerpiç, tek ve iki katlı konutlardan oluşuyordu. Böyle bir konutu, sahipleri ile paylaşan roman kahramanı İstanbullu hanım, avludaki pis kokulu tuvalet ve açıktaki bir oluktan akan bulaşık sularından yakınır. Mahallenin çamurlu, su birikintileri ile dolu, döşemesiz sokaklarından gündüz serbest bırakılan ve kentin çevresinde otlayan hayvanlar akşamlan döner ve konutlann altındaki ahırlara kapatılır. Ulaşım Arteri Ö zellikleri ve Demiryolu Kent içinde en önemli ulaşım arteri eski merkez bedesten ile batıda perakende ticarette yoğunlaşan Karaoğlan Çarşısı ve güneyde toptan ticarette yoğunlaşan Atpazarı-Samanpazarı- Koyunpazarı çarşılarını birleştiren bağlantı idi (Bkz. Şekil 1). 1915 yılında çıkan büyük yangın bugünkü Işıklar Caddesi ile Çıkrıkçılar Yokuşu arasını ve Saraçlar Çarşısı’m da yakarak güneye değin genişlemişti. Bu yangında bedesten ile kalenin batı eteklerinde yer alan Ermeni ve Rum mahalleleri de yanmıştır. Bu büyük yangın yeri Şekil l ’de kalenin batısında ‘halik alanı’ olarak işaretlenmiştir. Yangın söndürme işlevinden sorumlu olan tulumbacı örgütü, sık ve kerpiç konut dokusunda çıkan yangınları zaten kısıtlı olan su arzı ile denetleyemediğinden bu yangınlar yerleşmeye büyük zarar veriyordu. 1915 yangınından sonra bedesten önemini yitirince, kendi içinde, ticaretin türü ve yöneldiği müşteri açısından farklılaşan iki çarşı, yangın yerinin güneyinden geçen bugünkü Anafartalar ekseni üzerinden birleşme eğilimi gösterdi. 19. yüzyılın ikinci yarısında mekânsal yapının gelişmesini ve bu gelişmenin yönünü etkileyen en önemli öge 1889’da kente ulaşan Istanbul-Bağdat demiryolu olmuştur. Eski Kentin batısında bir istasyon ile ana girişini yapan demiryolu yerleşmeye güneyde değerek geçiyordu. Bu durum kentin batıya ve güneye sarkmasına neden olmuş, konutlarla birlikte özellikle Karaoğlan-Balıkpazarı çarşıları batıya, bugünkü Ulus Meydam’na yönelmişti. Ulus Meydanı ile istasyon arası bataklık olduğu için kent daha batıya inememiş, istasyondan gelen yol bu noktada kente bağlanmıştı.

Bu yol, Falih Rıfkı Atay’a göre ‘…iki taraflı bir bataklıktan, ağaçsız bir mezarlıktan geçerek kente gelen dar ve tozlu bir patika’ idi (ER. Atay, 1980). Bu yolun güneyinde kalan alan, Incesu’nun taşkın alanı olduğundan yazın bataklık kışın da toz içinde kalırdı. Halkın, Kanlıgöl adını verdiği ve bugün Gençlik Parkı olarak bilinen bu alanda yabani ördek bile avlandığı, avcıların silah seslerinin kentten duyulduğu söylenirdi (H.V Velidedeoğlu, 1983). Burası kent için sıtma kaynağı idi. Nitekim 1919’da daha sonra sözü edilecek olan Taş mektebe öğrenci olarak gelen Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Halide Edip Adıvar, birçok Ankaralı gibi sıtma kapmışlardı. Ankara Palas ve İkinci Meclis binalarının olduğu yerler boş alanlardı. Burada, kâgir, ufak bir silah deposu vardı. O dönemde Taşhan Meydanı adı verilen Ulus Meydanı toprak bir meydancıktı. Eski dönemlerde burada infazlar gerçekleştirilirdi. Bugünkü Sümerbank binasının yerinde, 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan Taşhan ortasında avlu olan 45- 50 m. uzunluğunda iki katlı bir bina idi. Ortasındaki fıskiyeli havuzda hayvanlar sulanırdı.

Üst katta ise konuk odaları vardı. Taşhan’ın önünde Meşrutiyet Oteli, karşısında bugün anıtın durduğu yerde, ‘darülmuallimiri (öğretmen okulu) binası vardı. Binanın önü ‘viranelikti’, içinde bir han harabesinin yıkık duvarları kalmıştı. Ulus iş hanının olduğu yerde ise bir nalbant dükkânı ile bir de arabacı dükkânı vardı. Karşıda ise Millet Bahçesi yer alıyordu. Ziraat okulu bu bahçeye on kadar akasya dikmişti. Ortada küçük bir havuz ve bir de ahşap tiyatro binası vardı (Ş. Erdoğdu, 1965). İstasyondan gelen yolun Taşhan’a vardığı yerde, Millet Bahçesi’nin karşısında ise İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yaptırdığı inşaaatı tamamlanmamış bir bina bulunuyordu. 1920 Sonrası ve M erkez Şekil 1 üzerinde Eski Kentin, bugünkü Atatürk Bulvan’nın geçtiği izin güneyine taştığı, özellikle Kızılbey Mahallesi ve mahallenin merkezi olan Kızılbey mescidi ve türbenin bugünkü bulvarın batısında kaldığı izleniyor. Bu yıllarda istasyonkent arası en önemli bağlantının, güneyde demiryolu yakınından geçerek toptancı pazarı Samanpazarı-Koyunpazan ile istasyonu bağlayan İstasyon Caddesi olduğu varsayılabilir. Bu yol tarımsal ürünlerin kent pazarlarına getirilmesi için de kullanılıyordu. 1926 tarihli haritada İstasyon Caddesi’nden ayrılan Istanbul-lzmit yolundan Kızılbey Mahallesi’ne bir giriş görünmekte, Taşhan Meydanı’ndan da aynı mahalleye bir giriş izlenmektedir. Ancak bu girişler mahalle dokusu içinde kaybolmakta, açık bir birleşme göstermemektedirler. 1926 tarihli haritada izlendiği gibi, daha sonraları 1925’te açılan bulvar, Kızılbey Mahallesi’nin ortasından geçmiş ve mahallenin ağırlık merkezi olan türbe ve mescidi yerleşmeden ayırmıştı.

Kentin güney kesiminin merkezi Atpazan ve SamanpazarıKoyunpazan idi. Koyunpazan’mn Ankara’nın ticaret merkezi olduğu, buradan Atpazan düzlüğüne dek uzanan yokuşta sağlı sollu 20-25 kadar han olduğu ve köylerden alışveriş için gelenlerin bu hanlarda kaldığı iletilir (Ş. Erdoğdu, 1999). Atpazan düzlüğünde nalbantlar toplanmıştı, güneydeki Samanpazarı, Koyunpazarı ve kağnıpazarında ise saman, tahıl, hayvan ve odun ticareti yapılırdı. Çevre köylerden buğday ve arpa getirilip buradaki tüccarlara satılır, buradan at arabaları ile istasyona taşınırdı. Gene burada köylülere kredi ile satış yapan dükkânlar vardı. Arada, her türlü mal satan aktarlar da yer alıyordu. Gene bu alanda bezzaz, urgancı, semerci, kaba tuzcu, nalbant, testici, nalbur, keçeci, tiftikçi, palacı, çuhacı ve yemenici esnafı vardı. Kalenin güney kesiminde, Tahtakale’de ise Aşağıyüz’ün çerçi, bezzaz ve kavaflan ile birlikte meyhane ve kahveler yer almıştı. Çıknkçılar Yokuşu’nda ise çeyiz sandığı yapımcılan, tabutçu ve düvenciler vardı. Kuzeyde Hacı Bayram Mahallesi’ne ise sofçular yerleşmişti (Ş. Erdoğdu, 1965). Bu kesim tarımsal bir alanın ürününü toplayıp karşılığında toptan ve perakende ticaret ile tanm araç ve gereçleri hizmeti sunan tipik, farklılaşmamış bir sanayi öncesi çarşısıdır. Daha çok zenginlerin alışveriş yaptığı Karaoğlan-Balıkpazan çarşısı ise bugünkü Anafartalar çarşısı ile belediye binasının olduğu kesimi kapsıyordu. Bu çarşılar daha çok perakende tüketim mallarında özelleşmişti.

Örneğin, genelde Ermeni esnafın işlettiği kuyumcu dükkânlan bu kesimdeydi. Ancak, Falih Rılkı Atay, ‘Çarşı o kadar iptidai idi ki, küçük bir masanın üstünü aynı çeşit bardak ve tabakla donatm azdık’ diyor (ER. Atay, 1980). Aynı yargıyı başka kaynaklar da paylaşıyor. Bu kesimin güneyinde, Ulucanlar’da semtlere göre farklılaşmış kahveler vardı. Daha güneyde, Hamamönü-Cebeci arasında Hamit tarlası adı verilen ve bayram yeri olarak kullanılan büyük bir açıklık vardı. Daha batıda Erzurum Kapı, Tacettin Mahallesi ile Hacettepe arasında tarikat erbabı otururdu. Mukaddem Mahallesi yakınında Namazgâh ise en önemli dinsel toplantı yeriydi. Toplu cuma namazlan burada kılınırdı. Karşı­ sı ise mezarlıktı. İtfaiye Meydanı, o günkü adı ile Hergele Meydanı büyük bir düzlüktü. Sabahlan büyükbaş hayvanlar burada toplanıp dağılırdı, eskiden deve kervanları da buradaki düzlükte konaklardı (Ş. Erdogdu, 1965). Bugünkü Türk Hava Kurumu, Radyo Evi, Olgunlaşma Enstitülerini içine alan saha mezarlıktı. Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi’nin olduğu alan da Hıristiyan mezarlığı idi (Ş.

Erdogdu, 1999). Konut Dokusu Konut dokusu, genelde tek ve iki katlı kerpiç konutlardan oluşuyordu. Bu konutlar, konturlara göre biçimlenmiş dar yol ağının çevresinde sıkışık bir biçimde yerleşmişti. Daha önce sözü edilen meydancıklar, yalnızca, birleşen sokak genişliklerinin oluşturduğu aralıklardı. Konut çıkmaları yolların üst kesitlerini daha da daraltıyor, konut dokusunu, görüntüsel olarak kesintisizleştiriyordu. Bu doku içinde bazı yerli zengin tüccarlar ile genelde Hıristiyan tüccarların büyük konaklan vardı. Demiryolunun gelişinden sonra bu konaklar daha çok batı yüzde görülüyor.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir