David Harvey – Asi Şehirler – Şehir Hakkından Kentsel Devrime Doğru

ABD’de 2001 yılından bu yana spekülatif biçimde şişirilmekte olan gayrimenkul ve ona bağlı finans sektöründe 2008 kışında patlak veren ve kısa süre içinde tüm Avrupa’yı girdabına alan iktisadi krizin nedenlerini çözmeye çalıştığımız sırada, fınans uzmanlarının basın ve medyadaki resmi geçidine tanık olduk. Olan biteni açıklarken “hedge fonu”, “türev araçlar”, “toksik varlıklar” gibi Türkçe karşılığı dahi bulunmayan terimleri art arda sıralıyorlar, bunları gündelik dile veya hatta daha aşina olduğumuz iktisat kavramiarına tercüme etmeye dahi tenezzül etmiyorlardı. Ne kadar kulak kabartırsak kabartalım, meselenin sıradan ölümlülere izah edilemeyecek kadar karmaşık olduğu konusunda kendilerine hak vermekten öteye geçemiyorduk. Krizin müsebbibi olan spekülatif sermayenin sözcüleri kendi içine kapalı bu jargonu tedavüle sokarak kendilerini maddiyatın çarpmasıyla yüzleşmekten koruyan dilsel bir kalkanın ardına sığınmış oluyorlardı. Finans sektöründe “ters giden” şeyin ne olduğu sair yurttaş için açıklığa kavuşmaınıştı belki ama maddiyatın çarpmasını doğrudan yaşamlarında h isseden kitleler nedenlerin bilgisine dolaysız yoldan ulaşmışlardı. Güney Avrupa’nın kırılgan ekonomilerinden başlayarak İrlanda ve kolay sarsı lmayacağı farz edilen İngiltere gibi merkez ülke ekonomilerine doğru ilerleyen kriz karşısında, oturduğu eve hac iz konan, işinden çıkarılan, kemer sık ma po- \O ASİ ŞEHİRLER litikaları ve özelleştirmeler sonucunda kamu hizmetlerinden mahrum edilen kitlelerin sokağa inmesi uzun sürmedi. Madrid’den Dublin’e, Atina’dan Londra’ya kadar uzanan Avrupalı asi şehirler şebekesi, Atiantik’in öte yakasından, rötarlı da olsa gelen katılımlarla genişliyordu. Krizin merkez üssü ABD’de durumun kitleler tarafından idrakinde yaşanan iki yıllık gecikme, finans uzmanlarının “sorunun hallini uzmanlarına bırakma” yönündeki telkini ve “batmasına göz yumulamayacak kadar büyük” bankalara dev Jet bütçesinden kefaret ödenmesiyle durumun aşılacağı yönündeki teskini ile açıklanabilirdi olsa olsa. Asi Şehirler neoliberal iktisat tarafından kurgulanan kriz anlatısı ile krizin kendi üzerlerinden telafi edildiği kitlelerin konumu arasındaki makasın giderek açıldığı bu zaman kesidini tahlil ediyor. Sokaktaki antikapitalist eylemliliğe yaslandığını peşinen ilan eden metin, üslubuyla da akademi dışından okuru başköşeye buyur ediyor. Bununla birlikte, kitabın bir ayağının dışarıda oluşu, doğrudan eylem lehine uzun vadeli kavramsal anal izin bir kenara bırakıldığı anlamına gelmiyor. Bilakis yazar 1980’lerin ikinci yarısından bu yana olgunlaştırmakta olduğu kentsel iktisat anlayışını burada özlü bir biçimde ortaya koyarken, bir yandan da kavramsal soru ve çözümlemelerin kentsel toplumsal hareketler açısından ne gibi yeni doğrultulara işaret edebileceğini irdeliyor. Kavramları somut durumlar için kullanışlı kılmak teorinin en zorlu sınavı ise, Asi Şehirler’de yedi boğum teorik birikimi sari h bir dile -ve aynı anda sokağa-döken Harvey’in tam olarak bunu amaçlarlığını söyleyebiliriz. ll Kitap eşit ağırlığa sahip üç sorunsal tanımlıyor. Bunların ilki, Harvey için uzun erimli bir proje oluşturan kentsel iktisat ile kapitalist sistemin bütünü arasındaki ilişki.


Bu çözümlemenin ışığında ele alınan ikinci tartışma kentsel toplumsal hareketler ve antikapitalist mücadele arasındaki ayrım ve çakışma noktalarına, ve bütün bu analizin bağlandığı son tartışma ise kentte temellenen toplumsal hareketlerin örgütlenme biçimlerine odak! anıyor. Merkezine kentsel iktisad ı yerleştiren ilk tartışma iki hat üzerin- SUNU Ş ll den yürütülüyor. Yazar bir yandan gayrimenkul ve finans sektörlerindeki spekülatif faaliyeti kendi iç mantığıyla açıklanabilecek bir alan olarak gören neoliberal iktisadı eleştirirken, diğer taraftan Marksizmin kentsel iktisada olan kayıtsızlığının da bu sahanın içine kapalı bir uzmanlığa dönüşmesini pekiştirdiğini ileri sürüyor. Tartışma bu çerçeveyle sınırlandırıldığında, 2008 krizinin nedenleri, ABD’ li teknokratların 1 990’larda kredi kuruluşları üzerindeki denetimi gevşetmesi gibi manevraları sorgulayan kurumsal bir yaklaşımdan öteye geçemeyecektir. Kentsel altyapı ve konut yatırımları ve ranı, Kapital’den bu yana, Marksist kurarn içerisinde üretimin değil yeniden üretimin alanına ait sorunlar olarak görülmüş, antikapitalist bir siyasetle olsa olsa tali bir bağı olduğu varsayılmıştır. Kente yönelik bu kayıtsızlığın uzun geçmişi, Harvey’e göre, Marksist kuramı 2008 krizine yol açan nedensellik zincirini çözümleyecek araçlardan yoksun bırakmıştı. Böylece Marksist iktisatçılar krizi yaratan sektör ve aktörler arasındaki özgül ilişki biçimlerini dikkate almak yerine alet çantalarında hazır bulunan kapitalizmin döngüsel krizleri kurarn ını, biraz tozunu aldıktan sonra kullanıma soktular. İşte kitabın ilk iki bölümünde Harvey, finans krizi olarak etiketlenen olguyu Marksist iktisactın ihmal ettiği kent perspektifi üzerinden çözümlerneye girişiyor. Kentsel konut ve altyapı üretiminin, kapitalizmin genel döngülerine tabi olmaktan öte, sermaye birikiminde belirleyici bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Burada, bir üretim kolu olarak inşaat sektöründen kentsel iktisat kavramına geçişte bir dizi kentsel siyasi dolayım devreye girer. İnşaat faaliyetinin nesnesi, belli boyutlardaki bir arsa iken, kentsel mekan tabir edilen şey çok katman lı siyasi dolayımiarın bir tezahürüdür. Öyleyse kentsel iktisat, toplumsal gruplar arasındaki çatışmaların sahası olan şehir tarihinden bağımsız düşünülemez. Harvey’in “kapitalizmin coğrafi tarihi” kavramsallaştırması işte bu noktayı ifade eder. Şehireilik ve mimarlık literatüründe şehir tarihi anlatısı, mekanının geçirdiği bir dizi evrim temelinde kurgulanır. 19.

yüzyıl Paris bulvarlarından Viyana RinRstrasse’ye dek mekanı şekillendiren temel etken, bu anlatıda. iktidarın bir yandan kendi simgesel mekanını üretme bir yandan da kitleleri denetleme istencidir. Harvey ise kentsel iktisadı Marksist kavramlar çerçevesinde ele almayı önerirken aynı zamanda kapitalizmin tarihini de yeni bir gözle değerlendirir. Kitabın 2. 12 ASİ ŞEHİRLER Bölümü, kapitalizmin coğrafi tarihine odaklanarak 19. yüzyıl Parisi’nden yüzyıl başı New Yorku’na, kentsel gelişirnde dönüm noktası niteliği taşıyan hummalı imar faaliyetlerinin bu şehirlerin parçası olduklan iktisadi sistemin bütünü içerisinde ne gibi bir işieve sahip olduğunu sorguluyor. Çıplak göze şehrin yenilenmesi olarak görünen şey, sermaye fazlasının emitmesinde tarihsel olarak ne gibi bir rol üstlenmektedir? Sermaye fazlasının bu şekilde gayrimenkul üzerinden soğrulması ile gelişen, büyüyen şehir, istikrarlı bir ekonomiye mi delalet eder, yoksa 1920 sonrası New York’unda olduğu gibi, yaklaşmakta olan bir krize mi? Bu sorular Harvey’in kentsel iktisat alanında uzun döneme yayılan yapıtının diğer ci ltierine giriş niteliğindedir. ı ll b Kentsel iktisadı ihmal etmekle Marksist teorinin gözden kaçırdığı bir başka önemli nokta, finans sermayesinin artan önemidir. Kredi ve faiz, Kapital’İn 2. Cildinde geçerken değinilen ve tıpkı rant gibi yeniden üretimin alanına terk edilen meselelerdir. Oysa konut ve altyapı yatırımları, fabrika üretiminde geçerli olan sermaye döngüsünden çok daha uzun vadeli bir zamansallığa sahip olduğundan, ürünün alıcı bulmasına kadar geçecek olan süre ancak yüklü miktarda kredi sağlayan bir finans sermayesinin varlığıyla tolere edi lir. Gayrimenkul ve finans sektörlerinin günümüz kapitalizminde kriz telikleyecek ölçekte bir paya sahip olduğu düşünüldüğünde spekülatif ve üretken sermaye döngüleri arasındaki ilişkinin daha dikkatli bir analize muhtaç olduğu açıktır. Marksist analiz açısından ortaya konan bu ihtiyacı Harvey daha kapsamlı biçimde A BriefHistory ofNeoliberalism (Neoliberalizmin Kısa Tarihi) ve Sermaye Muammast çalışmalarında ve elinizdeki kitapta atıfta bulunulan çok sayıda makalede ele alıyor. Ayrıca son dönemde İtalyan Marksizmi içerisinden gelişen otonomi ve maddi olmayan iş tartışmaları da Har1. Sermayenin Sınırları, çev.

Utku Balaban, İstanbul: Tan, 2012; Paris, Mo· demitenin Başkenti, çev. Berna Kılınçer, Istanbul: Sel, 2012; Sermayenin Mekan· ları: Eleştirel Bir Coğrafyaya Doğru, çev. Başak Kıcır, Deniz Koç, K ıvanç Tanrıyar, Seda Yüksel, Istanbul: Sel, 2012. SUNUŞ 13 vey’in işaret ettiği doğrultuda açılımlar sunuyor.2 Finans sermayesinin devreye girmesi imar faaliyetini mümkün kılmanın yanı sıra, Harvey’in dikkat çektiği önemli bir yan etkiyi de beraberinde getirir: konut arzının talepten gitgide bağımsızlaşması. Başlangıçta konut yatırımlarının önünü açan bu durum, üretim döngüsünün son etabında, üretilen konut birimlerinin piyasada değere dönüşmesi noktasında bir belirsizliğe, hatta açmaza neden olabilmektedir. Harvey bu durumu Goetzman ve Newman’dan aktardığı şu formülle özetler: Finans piyasalarındaki olumlu hava, gökdelenleri yükseltmek için yeterli olabilir, ama sıra kira tahsilatına gelince çelik ve betonla muhatap olamazsınız. Bu tıkanıklığı aşmak için fınans sermayesi konut üretiminin bu kez talep yönünü de manipüle etmeye girişir; nihayet hem arz hem de talepten azade, kendi deviniminden çoğalan, aşkın bir sermaye döngüsü, Harvey’in tabiriyle sermaye muamması ortaya çıkar. Kendi kendini doğurur ve doğrularmış gibi görünen bu kehanetin gelip dayanacağı sınır pek uzak olmasa gerektir- ABD’deki konut ipoteği krizi buna kanı tt ır; fakat aynı zamanda, küresel piyasaları krizden çıkarmak için kefareti üstlenen ülkenin durumu da bizzat tartışmalıdır. Çin’de bugüne dek hiçbir ulusal ekonomide eşi görülmemiş bir ölçek ve hızda gerçekleşmekte olan kentsel dönüşüm serüveni, talepten bağımsız konut üretiminin çarpması muhtemel sert kayaları düşündürmektedir insana ister istemez, zira sıradan bir evin “şehir sakinlerinin ortalama yıllık gelirinin 25 katı fiyata sahip” olduğu bir inşaat furyasının “sürdürülebilir olmadığı aşikardır.” Ilc Finans sermayesiyle sarmalanan, talepten bağımsız, spekülatif konut arzı her ne kadar kendi kendine çoğalan sermaye gibi bir serap 2. Bkz. örneğin Christi an Marazzi , The Violence ofFinancial Capitalism. İng. çev.

Kristina Lebedeva ve Jason Francis Mc Gimsey, Los Angeles: Semiotext(e), 20 10. Kitabın ekindeki sözlükçede , fınans sektörünün “sihirli sözcükie ri”nin anlamları da açıklanıyor. Ayrıca bkz. Christian Marazzi , Sermaye ve Dil, çev. Ahmet Ergenç, İstanbul: Aynntı, 20ı O ve Brett Nie lson, “The Magic of De bt, or Arnortize This!”. Mute (6) 2007. www.eurozine .com/article s/2007-09-20-nei lson -en.html (cri�im tarihi: 5 Şubat 20 13). 14 ASI ŞEHIRLER yaralıyorsa da, bu zafer -veya 2008 yılında ABD’de yaşandığı şekliyle: felaket- Harvey’in ısrarla vurguladığı gibi, tek başına serbest piyasanın marifeti değildir. Yazar, ABD’de 1 990 sonrası ileri teknoloji sektörlerinde yaşanan hüsranın ardından, yıllar önce devlet eliyle kurulmuş olan finans kurumlarının nasıl bizzat devlet bütçesinden desteklenmeye başladığını, evsahipliğini teşvik etmenin devlet siyaseti olarak aktif biçimde uygulandığını hatırlatır. Hemen ardından, krizde nihayete eren bu senaryonun yeniden sahneye konmak ta olduğu Çin’e döner. Liberalleşmenin güçlü devlet otoritesini bertaraf etmeksizin sürdüğü Çin’de devasa bir ölçekte gerçekleştirilen altyapı ve konut üretimi farklı aktörleri karşımıza çıkarır. Talepten tümüyle bağımsız olarak üretilen, tamamlandıktan yıllar sonra hala sakinlerini bekleyen yüzbinlerce nüfus kapasiteli düzinelerce hayalet-uydu şehrin finansmanı, Harvey’in özellikle dikkat çektiği gibi, yerel yönetimler desteğiyle kurulan, gelgelelim kamu kuruluşu statüsüne de sahip olmayan, kayıt dışı finans kuruluşlarına yüklü miktarlarda borçlanma ile elde edilir.

Wall Street’teki krizi hazırlayan etken, finans piyasaları üzerindeki denetim ve düzenlemenin gevşetİlmesİ idiyse, Wall Street’in kefaretini ödeyen Çin’de GSYH’ nin % ?O’ ini oluşturan gayrimenkul ve altyapı sektörü denetime bir o kadar kapalı ve şeffaflıktan ve hesap vermekten bir o kadar uzak bir finansal yapıya yaslanmaktadır. ll d İnşaat ve finans sektörleriyle devlet desteğinin çok katmanlı ilişkisine dair Harvey’in ABD ve Çin örnekleri üzerinden gerçekleştirdiği analiz, son on küsür yıldır Türkiye’nin geçirmekte olduğu kentsel çevre üretimi süreçlerini değerlendirirken bizlere de önemli ipuçları sunuyor. Devletin gayrimenkul üretim sürecine dahil oluşu, bizde de alt gelir grubunun barınma hakkını güvenceye almak ve bunu yaparken düzensiz gecekondu yap-satçılığınm yerine planlı konut çevreleri üretmek gibi bir saikle 1990’larda kurulan Toplu Konut İdaresi ile başlamıştı. Ancak kurum son on yıl içerisinde ll ayrı yasal düzenlemeyle yepyeni yetkilerle donatılarak kar amaçlı bir teşebbüse dönüştürüldü. Aynı dönemde imar mevzuatını ilgilendiren 200’ün üzerinde yasanın iktidar partisinin oy çokluğuna sahip oldu- SUNU Ş ıs ğu meclisten geçirilmiş olması,3 kentsel iktisadın ulusal ekonomi içerisindeki yeri hakkında net bir fikir verdiği gibi, kenti biçimlendiren erkin nerede konumlandığını da ortaya koymaktadır. Devletin plancı ve mimar kadroları tarafından yapılan planların kanun hükmünde olduğu bir düzenden, şehirlerin hatta münferİt mahalle ve ortak alanların geleceğinin yasama organı tarafından tayin edildiği bir düzene geçiş hemen hemen hiçbir dirençle karşılaşmadan gerçekleşti. Piyasa aktörlerine karşı kamu yararını korumanın temel yasal dayanağı olan üst ölçekli planlamanın yerini, devlet yetkileriyle hareket eden kar amaçlı bir kuruluşun denetimden muaf “proje”leri aldı. Keza 2012’nin sonunda meclisten geçen Büyükşehir Yasası yerel yönetim kademelerini, bu yönetimlere ait ortak alanlara merkezi hükümet adına el koymak suretiyle lağvederken şehirler ve mücavir alanlarda gerçekleşecek kentsel yatırımlar üzerinde merkezden tayin edilecek bir “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Birimi”ni yetkili kılıyor.4 Hukuksal açıdan “kamu yararı”nı -merkeziyetçi biçimde de olsa-temsil eden teknik kadroların denetiminden muaf olduğu gibi, piyasa açısından da talebin dengeleyici unsurundan bağımsız biçimde süregiden gayrimenkul yatırımlarının Türkiye’de son 3 yıl zarfında ürettiği atıl konut birimi sayısı, sırasıyla 560 bin, 230 bin ve 300 bindir.5 Yüklü miktarda iç (Çin örneği) ve dış (Türkiye örneği) borca dayalı bu tür bir spekülatif sermaye gelişiminin piyasanın iç dinamikleri tarafından er ya da geç dizginleneceği varsayılabilir. Öte yandan otoriter bir idarenin böyle devasa bir imar harekatının tamamlayıcısı olarak kitlesel nüfus İskan politikalarını devreye sokması da ihtimal dahilindedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir