22 yıldır Ermeni şovenistleri Azerbaycan’ın eski kültür ocaklarından biri olan Karabağ işgal etmek amacı ile kötü bir yola girmişler, onlar ken-di ağalarının yardımına güvenerek silah gücü ile bu yurdu Ermenistan’a bağlamak için on binlerce masum insanın hayatına son vermişlerdir. Ön-ce Ermenistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin hepsini kovmuşlardır. Kasım 1988’de Azerbaycanlıların kovulması ve yapılan vahşetler dün-ya kamuoyunca malumdur. Sonra Azerîleri Karabag’dan göçe mecbur etmişler. Azerbaycan bilim adamları bu haksızlığa karşı mücadele etmiş ve bu sorunu bir kez daha dünya kamuoyuna duyurmuşlardır. Nahçıvan Dev-let Üniversitesinin Öğretim Üyesi, Edebiyat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yavuz Ahundlu tanınan bir edebiyatçıdır. O birkaç kitap ve yüzlerce makalenin sahibidir. Karabağ olayları başladıktan sonra hoca; radyo ve TV’lerde defalarca konuşmalar yapmış, bu çirkin olayların gerçek yüzü-nü açmış, bunlarla ilgili basında yüzlerce makale yayımlamıştır. Prof.Dr. Yavuz Ahundlu bir vatandaş bilgindir. Bilimsel faaliyette esas rolü, va-tandaşlık ruhu oluşturuyor, önün eserinde bu özellik açıkça bellidir. Y Ahundlu’nun eserinde vatandaşlık ruhu ve bilimsellik birleştirilmiştir. Tür-kiye’de yayınlanan “İstiklalin Azaplı Yolu” adlı büyük eseri vatandaşlık mevkisinde yazılmış bilimsel publistikasında güzel bir örnektir. Böyle dü-şünüyoruz ki bu eser Yavuz Hoca’nın bağlı olduğu M. Said Orduba-di’nin faaliyetinde özel yeri bulunan “Kanlı Seneler” adlı kitabının başa-rılı devamıdır. Kaydetmeliyiz ki, uzun yıllar yasaklanan “Kanlı Seneler” eserine beraat kazandıran ilk makale yazarlarından biri Y Ahundlu’dur. Bilgin, yayın faaliyetinde Karabağ olayları Azerbaycanlıların 20.yy.da maruz oldukları soykırımları ve deportasiyaları incelemesi esas yer tut-muştur. “Kanlı Şenbe Faciası”, “Fitnekârlıga Çağrı”, “Hocalı Soykırımı”, “Karabağ Meselesinin Tarihî Kökleri Hakkında Bazı Kayıtlar” gibi maka-lelerinde devlet bağımsızlığının kazanılması ve kuvvetlendirilmesi uğruna yapılan zor mücadelelerin suçsuz kurbanlarının faciasının kaderleri yete-nekli bir biçimde yansıtılmıştır. Yavuz Ahundlu’nun ” Ermenilerin Azer-baycanlılara Karşı Soykırımı, Represiya (Baskı) ve Deportasiya (Zorla Sınırdışı Göçettirme) Cinayetleri”, Türk kaynaklarında “Ermenilerin Soy-kırıma Maruz Kalması ve Diğer İddiaların Asılsızlığı” gibi makalelerinde de bilimsellik, vatandaşlık ruhu ve publitistikası millî mevkii dolgun ve gerçek biçimde ulaştırmaya hizmet göstermiştir. Bu makalelerde yazar özellikle ayrı ayrı uluslara mahsus bir takım ünlü bilim adamları, filozof-ları, yazarların Ermeni mantalitesini ifşa eden düşüncelerini, öylece de Türk bilim adamlarının araştırmalarını geniş biçimde yansıtmıştır. Bütün bu yazılarda bir husus ağırlık oluşturuyor. Ermeni fitnekârlıgı bugün de aynı acımasızlığını sürdürüyor, dünyanın çeşitli yerlerinde ma-sum Türk vatandaşlarının öldürülmesi binlerce insanın gözleri önünde vu-ku buluyor. Fakat itiraf etmek gerekiyor ki, dünya kamuoyu buna aldır-mıyor ve bu yüzden de gittikçe de büyüyor. Terör çağdaş dönemde pek çok rahatsızlık yapan sorundur. 1 1 Eylül olayları bir rastlantı mı? Kesin-likle hayır! Zamanında teröre karşı kesin mücadele yapılmalıydı. Suçlular ve ca-niler ceza alsaydılar bunlar vuku bulmazdı. Karabağ sorunun temeli te-rörle bağlıdır. Bu bakımdan Y.Ahundlu’nun düşünceleri çok önemlidir ve ibret vericidir. Ahundlu’nun bu makaleleri çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış, bütün hâlde ise onun ” Yüreğimden Geçenler” kitabına (Bakü 2002) dâhil edilmiştir. Eminiz ki, kardeş Türkiye okurlarına sunulan bu kitap, il-gi ve saygıyla karşılanacaktır. Akd. Prof. Dr. İsa HABİBBEYLİ Nahçıvan Devlet Üniversitesi Rektörü TÜRKİYE’DEKİ SAYIN KARDEŞLERİMİZ Şurası tarihî bir gerçek ki, Ermeniler Türk ve Azerî halklarına karşı açıkça düşmanlık politikası yürütüyor, halkımızın geçmişini tahrif ediyor, maddi ve kültürel abidelerini dağıtıyor veya kendilerine mal ediyor, bun-larla yetinmeyip ezelî Türk topraklarını ele geçirmek için her türlü çirkin yola başvuruyor, kanlı olaylar türeterek binlerce masum insanın öldürül-mesine sebep oluyorlar. Maalesef, bazı devletlerce de desteklenen bu olaylar bütün dünya-nın gözü önünde vuku buluyor. Şunu da ilave edelim ki, bu çirkin olay-lara ve suçsuz insanların kitlevî şekilde mahvedilmesine neden olan millî ihtilafa zamanında geçerli cevap verilmemiştir. Bu yüzden de sona eren XX.yüzyılda bu olaylar bir defa daha yenilenmiş, özellikle 1988 yılın-dan sonra genişlemiştir. Özgürlük, beraberlik, insan hakları ve toprak bütünlüğü hakkında verilen beyanlarda kabul olunan belgelere aldırma-yan Ermeni Ekstremistleri, Ermenistan’da yüzyıllarca yaşamış 200 bin-den fazla soydaşımızı kovmuş, Azerbaycan’ın tam ortasında bulunan, Er-menistan’la hiçbir sınırı olmayan, ezelî Türk yurdu Dağlık Karabağ ve ona komşu bölgeleri yani Azerbaycan Cumhuriyeti arazisinin %20’sini işgal etmiş, bir milyondan fazla soydaşımızı öz yurtlarından mahrum etmiş-lerdir. 22 yıldan fazladır ki, yapılan barış görüşmeleri sonuç vermiyor. Topraklarımız işgal edilmiş, soydaşlarımız çadırlarda yaşamak zorunda kalmıştır. Azerbaycan halkı, bununla beraber bütün aydınlar bu bitmez olaylara karşı çeşitli biçimde kendi itirazlarını bildirmişlerdir. Ben de bir vatandaş olarak bu yıllarda basında Dağlık Karabağ olaylarının tarihî kökleri, başlama nedeni, gidişi, suçsuz insanların mahvedilmesi, kendi ocaklarından mahrum edilmesi hakkında birkaç makale yazıp yayımladım. Bu makalelerden onunu ayırıp kardeş Türk okurlarına sunuyorum. Benim yazdıklarım, soydaşlarımıza yapılan vahşetlerin bir kısmıdır. Eğer bu ya-zılanlar kardeş Türk okurlarında bu olayların tarihî ve şimdiki durumu hakkında biraz bilgi verirse son derece memnun olacağım.alpeskikitaplarım Prof. Dr. Yavuz AHUNDLU 1 Ocak 2010 Nahçıvan EKRAN KARŞISINDAKİ DÜŞÜNCELER Tedirgin günler yaşıyoruz. A. Agambekyan’ın Paris beyanatı bir yıldan fazla süre içinde sadece Azerbaycan’da değil, bütün dünya ülkelerinde ciddi rahatsızlığa sebep olmuştur. Bu beyanat Ermeni Ekstetmist güçlerin yıllardan beri planlı bir şekilde hazır-ladıkları fitne ocağını daha da alevlendirdi. Böylelikle on aydır yurdumuzun cennet köşesi Karabağ’ın dağlık bölümünde milli-yetçi Taşnak tahribatı devam etmektedir. Her bir Azerî Türkü için, her bir vatansever insan için bu ha-diselerin köküde, tarihi de, hatta tahrikçilerin maksadı da ma-lumdur. Gerçekte bu olaylar, entrikalı eylemler bir merkezden yönetiliyor. Bütün bunlar biliniyor. Lakin ben bir yönüne değinmek istiyo-rum. Tarih boyu Azerbaycanlılar her zaman barışçıl duygularıyla tanınmışlar, kalan son ekmek parçalarını komşusu ile paylaşmış ve onlara barınacakları yer vermişlerdir. Bunlar tarihin hafızasına yerleşmiş gerçeklerdir. Karşılıklı ilişkilerde hoşgörülü olmayı bil-mek hem kemalat (olgunluk), hem de kibarlık örneğidir. Lakin biz bu hoşgörü uğruna çok şeyden ödün verirken karşı taraf piş-kinleşmişti. Son zamanlarda Karabağ ile ilgili programlar gün-demdedir. Bakü televizyonunda birkaç gündür yapılan mitingler gösteriliyor. Ben de düşünüyorum… Yakın geçmişten birkaç ha-dise geliyor aklıma. 1828’den sonra siyasi amaçlar uğruna Azerbaycan’a göç et-tirilmiş ve yerleştirilmiş Ermenilerin fitne hareketlerinin zamanın-da önünü almamışız. 1905-1906 yıllarında, 1918-20 yıllarında Ermenilerin türet-tikleri millî kırımın (katliamın) kurbanı olmuş atalarımızın faciası-nı çoktan unutmuşuz. Üstelik 1920’de Ermenistan’da Sovyet hâkimiyeti kurulurken, yaşayanların %75-80’i Azerî olan bir böl-geyi (yaklaşık 9000 km2’den daha fazla) yani şimdiki Dağlık Ka-rabağ’dan iki kat daha büyük arazi, tarihi boyunca daima Azer-baycan toprağı olan Zengezur bölgesi Ermenilere bağışlanmıştır. Hatta bu toprağın küçük bir parçasını (Mehri Bölgesi’ni) koruya-mamışız ki, Nahçıvan’la Azerbaycan’ın diğer bölgeleri arasında bağlantılı bir sınır olsun. Eğer böyle olsaydı Nahçıvan’a özerklik statüsü zarureti olmayacaktı. O zaman Dağlık Karabağ’a özerk-lik verilmeyecekti. Karabağ’ın dağlık kısmına muhtariyet verildi-ği zaman Azerbaycan hükümeti hoşgörü yolunu seçmiştir. Doğ-rudur, aslında bu meseleler yukarılarda (Moskova’da) halledili-yordu. Ancak herhalde halk itirazını bildirse de sonu barışla son buldu. Sovyet hâkimiyetinin ilk gününden başlayarak Ermenistan Hükümeti bir taraftan asırlar boyu orada yaşayan yerli sakinleri (Azerîleri) çeşitli bahanelerle kovuyor, diğer taraftan Azerbaycan toprağından hak iddia ediyordu. Böylece yıllar geçti. II. Dünya Savaşı, Sovyetler’in galibiyeti ile sonuçlandı. Milyonlarca Sovyet halkının kanı pahasına kaza-nılmış savaşın açtığı yaralar henüz kapanmamışken Azerbaycan halkına Ermeniler tarafından yeni bir ihanet darbesi vuruldu. Asırlar boyu şimdiki Ermenistan toprağında eski Oğuz yurdunda yaşayan Azerîlerin büyük çoğunluğu (200 bin kişiye yakın) yur-dundan yuvasından kovuldu. Neye göre? Yoksa II. Dünya Sava-şı’nda canlarını kurban etmiş yüzbinlerce Azerbaycanlıya kan tazminatı mıydı? Yahut onların hatırasına duyulan hürmet mi? Lâkin biz yine de sustuk. Doğrudur, Stalin’in istibdadı devrinde belki de susmaktan başka çare yoktu. Fakat halkın sesi işitilebi-lirdi. Merkeze uyarı olurdu. Azerbaycan halkı cesaretsizliğinden değil, komşuluk ilişkile-rinden vazgeçemedi. Hiç olmasa komşuluğa duyduğu münase-betten dolayı nice haksızlıklara katlanan AzerbaycanlIlar Kara-bağ’da da yerleştirilmedi. Komşuyu incitmemek, rahatsız etme-mek uğruna kuş uçmaz, kervan geçmez steplere binlerce Azer-baycanlı yerleştirildi. Buraya yerleştirilenlerin çoğu bu iklime da-yanamayıp helak oldular. Onların kanları kimlerin vicdanından sorulacak? İnanıyoruz ki, tarih buna cevap verecek. Ama yine de hoşgörü… 70 yıl içinde muhtelif isimlerle, değişik bahanelerle ayrı ayrı bölgelerden ve Nahçıvan arazisinden Ermenistan’a binlerce hek-tarlık toprak hediye verilmiştir. “Komşuya yardım edilir.” felsefesiyle Sederek kasabasının toprakları uzun yıllar Ermeniler tarafından gasp edildi. Bunu her-kes biliyor. Resmi haritalar var. Peki neyi bekliyoruz? Arpaçay Barajı kurulurken ayrı ayrı memurların cahilliği yüzünden büyük bir arazi sahipsiz kalmıştır. Bu topraklar tamamen Ermeniler ta-rafından imar edildikten sonra bir şeylerin farkına varıp “burası bizimdir” demenin ne faydası var? Uzun yıllardır Ermeni yazar-lar hem kendi ülkelerinde, hem de Sovyetler Birliği çapında Azerbaycan halkının tarihini tahrif ediyorlar, şerefini ayaklar altı-na alıyorlar, izzetine dokunuyorlar, onlarca kitap, makale, albüm vs. ile Azerbaycan halkına karşı akıl almaz iftiralar ve hakaretler yağdırıyorlar. Açık bir dille ifade edelim ki, biz onları zamanında susturmak için çaba göstermemişiz, beklemişiz. Zori Balayan’ın “Ocak” kitabında Azerbaycan’a olan iftiralar da cevapsız kaldı. “Ocak” kitabındaki, yalan yorumları ne var ki Sovyetler Birliği çapında, hatta cumhuriyetimizde bile yalanlamamışız. Buna im-kân ortamı oluşturmamışlar. Sonuç budur. Şimdiki hadiselerde bile bekleyiş, hoşgörü ortaya çıkıyor. 1988 Şubat ayında Ermeni ektsiremist terör kuvvetleri Azerbay-can’a karşı yeniden cephe almaya başlamışlardır. Dağlık Kara-bağ’ın Ermenistan’a verilmesi talebiyle birkaç aydır, açıkça hücu-ma geçmişlerdir. Lakin bizim hükümet yukarıdan ümit bekleye-rek susmaktadır. Moskova ise oldukça ilgisiz ve lakayt tavrı ile ihtilafı daha da güçleştiriyor. Şimdi ise Ermenistan’ın elinde bu-lunan topraklardan Azerîler kitleler hâlinde kovuluyor, Dağlık Ka-rabağ’ın içinde Azerîlerin yaşadığı köyler bir bir zorla boşaltılıyor. Moskova’da Sovyetler Birliğinin Siyasi Bürosu’nda (Sovyetler Birliğinde En Yüksek Kurul-Y.A.) ve Yüksek Şûrasında (Parlamen-toda) konu tartışıldı. Fakat az sonra eylül ayında Hocalı köyüne baskın yapıldı, evler yakıldı, Hankenti’nden (Stepanakert) Azerîler çıkartıldı. Vaziyet daha da kötüleşti. Stepanakert’de ve çev-re bölgelerde olağanüstühâl ilan edildi. Bundan sonra Tophane olayı vuku buldu. Demek ki, ne Siyasi Büronun kararı, ne de Sov-yet’in Yüksek Şûrası’nın kararı Ermeni hükümeti için geçerli değildir. Siyasi Büro ve Sovyet Yüksek Şûrası, Azerbaycan halkını yok sayarak üst olarak Volskin’i, Dağlık Karabağ’a her türlü sala-hiyete sahip temsilci olarak tayin etmiştir. O ise ilk günden baş-layarak Ermeni sever pozisyonunu göstermiştir. Merkezî Moskova televizyonu, kendi röportajlarında aslında karşı tarafı müdafaa ediyor. Halkımızın haklı sesi dinlenmiyor… Çok şey hakkında düşünürüm… Dilimizin adını değiştirdiler, al-fabemizi değiştirdiler, susmayanlarımızı öldürdüler, kalanlarımız ise susmak zorunda kaldı… Yine de hoşgörü… Ödün.. Şimdi Kasım’ın 26’sı, Ermenistan’da kalan Azerîler -20 dere-ce soğukta, silah gücüyle yurtlarından, yuvalarından çıkarılıyor-lar. Lâkin Moskova suskunluğunu korumaktadır. Bütün bu fitne-lere karşı Azerbaycan halkı itirazını her türlü yolla bildirmektedir. 17 Kasım‘da Bakü’de ve bütün bölgelerde izdihamlı mitingler düzenleniyor. Halk Ermenilerin çirkin emelleriyle beraber Rus-ya’nın ikili siyasetine karşı çıkıyor. Biz de Bakü’de mitinglere katılan beraberinde ülkemizin il ve ilçelerinde, eğitim müesseseleri ve kamu görevlilerin düzenle-dikleri mitinglerle birlik ve beraber olduğumuzu bildiriyor, bu mitinglerde ileri sürülmüş talepleri müdafaa ediyor, sonuna kadar destekliyoruz. 26 Kasım 1988 KANLI CUMARTESİ FACİASI (“BAKÜ KIRIMI’NIN I. YILI NEDENİYLE…) Bu yıl at üstünde tahvil oldu yıl Bir korku üşüttü yüreğimizi Duyduk ki, kara gün uzakta değil Pusuda dayanıp izliyor bizi Vidadi Babanlı Azerbaycan halkının binlerce yıllık tarihinde birkaç kanlı olay olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde de halkımıza karşı defa-larla adaletsizlikler ve haksızlıklar yapılmıştır. Fakat devletin ken-di vatandaşlarını kitle olarak öldürmesi ilk kez Azerbaycan’da denendi. Sovyet Başkanlarının böyle kötü politikasını bir türlü af-fetmek imkânsızdır. Azerbaycan halkının suçu ne ki, ona karşı bu türlü saldırılar gerçekleştiriliyor? Bizim suçumuz iki yıldan fazla Karabağ meselesinde karşı tarafın isteklerini kabul etme-memizdir. Dünya tarihinde hiçbir zaman, hiçbir yazıda duyulma-mıştır ki, sığınacak yer verilen bir halk, zaman geçtikten sonra si-lahla bu toprakların kendilerinin olduğunu ilan etsin ve bu toprakları kendilerinin yasal toprakları saysın. Merkez ise bu ne-denleri oluşturan savunmasız ev sahibini suçlu saysın. Konunun niteliği sadece böyledir.
Yavuz Ahundlu – Karabag imdat cigligi
PDF Kitap İndir |