Etiket: Anton Cehov

Anton Çehov – Bütün Öyküler 8 (1895-1900)

Odessa’dan Sivastopol’e giden vapurun güvertesinde top sakallı, oldukça yakışıklı bir adam yanıma yaklaşarak sigarasını yakmak istedi. Bu sırada; —Kamaranın önünde toplanan şu Almanlara dikkat buyurun beyefendi, dedi. Almanlar, İngilizler bir araya gelince yün, tahıl fiyatlarından ya da kendi özel işlerinden söz ederler. Oysa biz Ruslar nedense kadınlardan, yüksek konulardan konuşmayı severiz. Özellikle kadınlardan… Adamın yüzünü […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 7 (1893-1895)

Sofya Lvovna bağıra bağıra: —Bırakın beni, kızağı ben sürmek istiyorum! Arabacının yanında oturacağım! Arabacı, dursana, senin yanında oturmak istiyorum! diyordu. Kızakta ayakta dikiliyor, kocası Vladimir Nikitıç ile çocukluk arkadaşı Vladimir Mihaylıç ise düşmesin diye onu kollarından tutuyorlardı. Kızak hızla ilerliyordu. Vladimir Nikitıç öbür Vladimir’e kızarak; —Ben sana söyledim, hani ona konyak içirmeyecektin! dedi. Tuhaf adamsın, […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 6 (1891-1893)

Sabahın 8’ydi. Subayların, memurların, buraya gezmeye gelen yabancıların boğucu, sıcak bir günden sonra erkenden denize girip serinledikleri, sonra çay, kahve içmek üzere gazinolara gittikleri bir saatti. Başında Maliye Bakanlığı’nın kasketi, ayakları terlikli, 28 yaşlarında, zayıf, sarışın bir genç olan İvan Andreyiç Layevski denize girmeye geldiği zaman sahilde birçok tanıdığına, bunlar arasında da dostu askeri doktor […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 5 (1888-1891)

Bundan dokuz yıl kadar önce ot biçme mevsiminde bir akşam üstü sorgu yargıcı Piyotr Sergeyeviç’le birlikte mektuplarımızı almak üzere atlarla istasyona gitmiştik. Hava çok güzeldi, ama dönüşte uzaktan uzağa gök gürültüleri duyuldu, öfkeli kara bir bulutun üzerimize doğru yürüdüğünü gördük. Bulut bize, biz ona yaklaşıyorduk. Bulutun koyu zemininde bizim ev ile kilise beyaz beyaz gözüküyor, […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 4 (1887)

Kim var orada? Yanıt yok. Bekçi bir şey görmüyor ama rüzgarın, ağaçların uğultusu arasından yolda birinin ayak seslerini işitiyor. Bulutlu, sisli bir mart gecesi sarmış her yeri. Bekçi yerin, göğün ve düşünceler içinde kendisinin kocaman, göz gözü görmez bir karanlık içinde birleştiğini hissediyor, insan bu havada ancak el yordamıyla yürüyebilir. —Kim var orada? Kimsiniz? diye […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 3 (1886)

Teğmen karısı olan annem Klavdiya Arhipovna 1870 yılının nisan başlarında dayım müsteşar İvan Arhipoviç’ten bir mektup aldı. Petersburg’dan gönderilen mektupta şunlar yazılıydı: «Sevgili kardeşçiğim, karaciğer hastalığım yaz mevsimlerini yurt dışında geçirmemi gerektiriyor. Ancak bu yaz Marienbad’a gidecek param kalmadığından birkaç ay köyünüz Koçuyevka’daki çiftliğinizde kalma olasılığı doğdu…» Mektubu okuyunca annemin yüzü sarardı, tüm gövdesi sarsıldı, […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 2 (1885-1886)

Avukat Kalyakin katedral korosunun şefi Gradusov’un odasında oturmuş, Gradusov! [1] adına sulh mahkemesinden gelen celp kâğıdını elinde evirip çevirerek bazı açıklamalarda bulunuyordu: —Siz ne derseniz deyin, Dosifey Petroviç, bütün kusur zati alinizde. Size saygım sonsuz, bana karşı gösterdiğiniz yakınlığı takdirle karşılıyorum, gene de üzülerek belirteyim ki, bu işte haksızsınız. Evet, haksızsınız. Müvekkilim Derevyaşkin’e [2] hakaret […]

Anton Çehov – Bütün Öyküler 1 (1880-1884)

Karımla evin salonuna girdik. İçerisi küf kokuyordu. Işığı yaktığımız zaman tam yüz yıldır aydınlık yüzü görmemiş irili-ufaklı binlerce sıçan dört bir yana kaçıştı. Arkamızdan kapıyı kapatmamızla birlikte bir rüzgar savruldu, köşelerde yığılı kâğıtlardan hışır hışır sesler geldi. Işığın aydınlattığı bu kağıtlar arasında eski günlerden kalma bir sürü mektup, resim çarptı gözümüze. Rutubetten çillenen duvarlarda atalarımın […]

Anton Cehov – Köpeğiyle Dolaşan Kadın

— Şişşt… Kapıcının odasına gidelim, burada olmaz… Duyar bakarsınız… Kapıcı odasına gittiler. Onları gizliden dinlemesin diye, postaya yolladılar kapıcıyı. Makar, defteri aldı, şapkasını giydi, ama postaneye gidecek yerde, merdivenin altına gizlendi. Bir başkaldırının söz konusu olduğunu biliyordu… Önce Kaşalotov döktü içini, arkasından Dezdemonov, Dezdemonov’dan sonra da Zraçkov… Ağzına geleni söylüyordu üçü de! Öfkeden kıpkırmızı olmuş […]