Kategori: Polisiye

Celil Oker – Bin Lotluk Ceset

İnsan o gün ne yapacağını bilmezse erken kalkmanın da bir anlamı olmuyor. Elimde sabahın ikinci kahvesiyle pencerenin önünde oturuyordum. Servisler, haftanın son gününde okula gitmekten daha da nefret eden uykulu çocukları çoktan alıp gitmişti sokağı basan sisin içinde. Bakkalın çırağı gazetemle ekmeğimi bu kez zamanında getirmişti, başlıklardan öte okuyacak bir şey bulamamıştım. Belki vardı, ama […]

Carter Dickson – Üç Tabut

‘Sieben turmen’ kelimeleri ne manaya geliyordu? ‘İçi boş adam* kimdi? Palto rengini nasıl değiştirmişti? Yedi Kule neydi? Neredeydi? Profesör ölürken ne anlatmağa çalışmıştı? Uç mezarın sırrı neydi? Pierre Fley kimdi? Daima bahsettiği ağabeysi neden tehlikeliydi? Drayman’in üstü başı nasıl kanlanmıştı? ACABA O Ü Ç TABUTA KİMLER GİRECEKTİ? -Batıl itikatları tetkik eden meşhur Profesör Grimaud mu? […]

Carter Brown – İki Azgın Zürafa

Gözlerinden erkekçe tehditler savurarak doğrulmaya başlamıştı bile. Ola ki adam, benim ortaçağ şövalyelerinden geldiğimi; tıpkı onlar gibi, vurmadan önce hasmımın dövüşe hazır olmasını bekleyeceğimi sanıyordu. Bizde öyle asalet —veya enayilik— ne gezer. Tam doğrulduğu ve henüz dengesini sağlayamadığı anı kollayıp, karın boşluğuna kalleşçe —veya akıllıca— bir yumruk savurdum. Korkunç bir feryat kopardı. Sonra da, birtakım […]

Carl Hiaasen – Pis Maymun

Bu eser kurmacadır. İsim ve karakterlerin hepsi uydurmadır. Anlatılan olayların çoğu hayalîdir ancak ölü balık dümeni, Miami’de yaşanmış gerçek bir skandaldan alınmıştır. Aynı şekilde, lokanta müfettişlerinin berbat görevleri de gerçeğe uygun yansıtılmıştır. Temmuz’un en sıcak günü, Key West’in 1 çarşaf düzü sularında James Mayberry adlı bir turistin oltasına bir insan kolu takıldı. Karısı hızla koşup […]

Brigitte Aubert – Doktor March’ın Dört Oğlu

Katilin Günlüğü İlk seferinde… Hayır, önce size merhaba diyeyim. Merhaba sevgili dostlar. Sevgili yeni dostlar. Merhaba sevgili gizli günlüğüm. Hayatımı ve aileminkini anlatmaya karar vermiş olan sevgili gizli benliğim, merhaba! Ama asıl sözünü etmek istediğim “o”. İlk seferinde, yaşım… kesin yaşımı söylemeye gerek yok, diyelim ki çocuktum. Sevimli, ufak bir çocuk. O da küçük bir […]

James Patterson, Michael Ledwidge – Yanlış Bir Adım

Lokantanın kuytu bir bölmesinde oturuyorlardı. Krem rengi bir gece ceketi giymiş olan şef garson sırtını dönüp yanlarından uzaklaşırken Stephen Hopkins uzanıp karısını öptü. Caroline gözlerini yumdu, kocasının biraz önce yudumladığı soğuk şampanyanın tadını aldı ve Stephen’in Chanel elbisesindeki ipek şeritlerinden birisini yakalayıp çektiğini hissetti. “Fark etmediysen diye söylüyorum, bu yavrucuklar elbisemin içinde pek de rahat […]

Jack Kerouac – Yolda

Dean’le tanıştığımda karımdan ayrılalı çok olmamıştı. Sefalet derecesinde bezginlik yaratan ayrılıkla ve her şeyin ölü olduğu duygusuyla ilişkisi dışında konu etmeyeceğim ciddi bir hastalıktan yeni kalkmıştım. Dean Moriarty’nin gelişiyle hayatımın “yolda” diyebileceğimiz bölümü başladı. Öteden beri batıya gidip ülkeyi tanıma hayalleri kurardım, bir türlü gerçekleşmeyen belirsiz planlarım vardı. Dean bu iş için eşi bulunmaz biriydi, […]

Jack Higgins – Vuruş

Land Rover sokağın köşesinde belirdiğinde, Kelly Kutsal Ad Kilisesinin önünden geçmekteydi. Hemen kapı boşluğuna atıldı, ağır kapıyı açarak içeriye süzüldü ve dışarıyı gözetleyecek şekilde kapıyı aralık bıraktı. Land Rover’in tentesi açıktı, bu nedenle sürücüsü ve arkada oturan iki polis kolayca görülüyordu. Üzerlerinde Kraliyet Ulster {1} Polisinin koyu yeşil üniformaları vardı, Sterling marka hafif makineli tüfekleri […]

Jack Higgins – Şeytanın Oğlu

Paul Rashid İngiltere’nin en zengin adamlarından biriydi. Aynı zamanda yarı Araptı ve kanının hangi kısmının onu en fazla etkilediğini çok az insan bilirdi. Paul’un babası, İran Körfezi’nde bulunan Hazar bölgesindeki Rashid Bedouin’in lideriydi. Hem doğuştan, hem de gelenekler gereği bir askerdi. Genç bir adamken Sandhurst’deki Kraliyet Askeri Akademisi’ne gönderilmiş, oradaki resmi bir baloda Dhu Gölü […]

Jack Higgins – Şeytan Sofrası

Belfast Lough tarafından yağmur geliyordu. Köşeyi dönerken, bir patlama ve hemen ardından kent merkezinin karanlığından gelen silah takırtılarını duydu. Bir elli boyundaki blucinli, balıkçı ceketli, kasketli ve omzunda bir denizci torbası asılı olan adam, hiç duraksamad Yaşlı adam duvardan bir oda anahtarı aldı. “Hiç olmazsa orada sokaklarda dişlerine kadar silahlı komandolar dolaşmıyor. Çılgınlık bu, yağmurda […]

Jack Higgins – Rampa

Sarı Telecom haberleşme kamyoneti köşeyi dönerken Grosvenor Meydanı yağmurlu bir sessizlik içindeydi. Görünürlerde tek bir araba olmaması şaşırtıcı değildi aslında; hava berbattı ve saat sabahın üçüydü. Harvey Jackson ayağını gazdan çekip hız keserken direksiyon terli avuçları arasında kayıyordu. Üzerinde sarı bir yağmurluk vardı. Jackson, otuz beş kırk yaşlarında, uzun kara saçlı, çıkık elmacık kemikli, yüzü […]

Jack Higgins – Parola

Ölüler Gününde, çocuklar, dünyadan ayrılan kişilerin mezarlarına yiyecekler, hediyeler götürüp bırakırlar Bolivya’da. Hıristiyan ve putperest geleneklerinin ilginç bir karışımı, olayların gelişmesine de bakılırsa oldukça yerinde. Ama Bolivyalı köylülerin batıl inançlara en çok saplanmış olanları bile ölünün kalkıp da bu fırsattan yararlanmak isteyeceğine inanmaz. Oysa ben buna inanıyordum. La Huerta, yüksek And dağlarının tepelen arasında gözden […]

Jack Higgins – Korkunun Kanatları

Yağmur geceyarısından hemen sonra başlamıştı. Portekizli polis nöbetçi kulübesinden bir pelerin alıp hiç bir şey söylemeden genç kadının omuzlarını örttü. Hava da epey soğumuştu. Kadın ısınmak için ileri geri yürümeye başladı, arada bir durup uzaktan Lizbon ışıklarının parıldadığı Tagus nehri ağzına bakıyordu. Epey uzaktaydı; Berlin, Paris ya da Madrid kadar değil ama yine de uzaktaydı. […]

Jack Higgins – Kartal Süzülürken

Köşede, gösterişli bir mozolenin üzerinde kollarını açmış bir Ölüm Meleği vardı. Bunu çok iyi anımsıyorum, çünkü birisi org çalıyor ve renkli camdan içeri gün ışığı süzülüyordu. Çevresindeki binalar gibi Viktorya tarzında inşa edilmiş olan bu kilise fazla eski değildi. St. Martin Meydanı. Bir zamanlar iyi bir semtmiş. Şimdi ise fazla gelişmemiş, bakımsız, ama yine de […]

Jack Higgins – İnfaz Günü

Iç avluda birini öldürmek için hazırlık yapıyorlardı. Bu da günlerden pazartesi olduğu anlamına gelirdi, çünkü pazartesileri infaz günüydü. Hücrem binanın diğer tarafında olmasına karşın tüm olaya tanık olacak tutukluların bulunduğu hücrelerden gelen tedirgin seslerin artık ne anlama geldiğini biliyordum. Az sonra davullar çalacaktı ve bu da komutanın hoşuna gidiyordu. Derin bir sessizlikten sonra biri ateş […]

Jack Higgins – Devlerin Gazabı

Polis Müdürü genellikle hafta arası öğle saatlerinde, halkın geri kalan bölümünü özendirmek için olacak, birini kurşuna dizmeyi başarırdı. Bu da o dönemlerinde Meksika’nın bazı yörelerinde işlerin nasıl yürütüldüğü hakkında bir fikir verir sanırım. İstasyondan yokuş yukarı tepeyi yarılamışken ilk salvo ateşin sesiyle farkında olmadan elimi ceketimin içine sokuverdim. Yol boyunca gölgede kalmayı başarabilmiştim ama Plaza […]