Evin gölgesinde, ırmak kıyısının güneşli, sandallar arasında, söğütlerin, incir ağacının gölgesinde arkadaşı Brahman oğlu Govinda’yla birlikte büyüdü Siddhartha, Brahmanın yakışıklı oğlu, yavru şahin. Işıl ışıl omuzlarını güneş yakıp kararttı ırmak kıyısında, yıkanırken, kutsal suyla arınırken, kutsal kurban törenlerinde. Siyah gözlerinin içine gölgeler yürüdü mango koruluğunda, oğlan çocuklarının oyunlarında, annesinin şarkılarında, kutsal kurban törenlerinde, bilgin babasından […]
Kategori: Psikoloji
Hermann Hesse – Doğu’ya yolculuk
“Yolculuğun öyküsünü kaleme almamı zorlaştıran bir başka şey, yalnızca değişik mekanlarda değil, değişik zamanlar içinde de onu sürdürmemizdi. Doğuya gidiyor ama bir yandan da Ortaçağa ya da Altınçağa uzanıyorduk; İtalya ya da İsviçre içinde yol alıyor, ama bazen onuncu yüzyılda geceliyor, kilise babalarına ya da perilere konuk oluyorduk. (…) Öyle zamanlar oldu ki okuduğum kitaplardaki […]
Hermann Hesse – Çarklar Arasında
Aracılık işiyle uğraşmanın yanı sıra bir firmanın temsilciliğini de yapan Bay Joseph Giebenrath’m, kendisini hemşerilerinden farklı kılan üstün bir meziyeti ya da özelliği yoktu. O da diğerleri gibi irikıyım, sağlıklı bir adamdı. Ticaret işinde hayli becerikli, ayrıca para canlısıydı; ufak bir bahçenin içinde küçük bir eve, mezarlıkta bir aile kabristanına sahipti; batıl inançlarından biraz arınmış, […]
Hermann Hesse – Bir Büyücünün Çocukluğu
Yaşlı Nuh, ışıl ışıl gözlerini kaldırıp kendisine soruyu yöneltenlere baktı babacan bir bakışla. “Çocuklar!” dedi iyilikseverlik dolu alçak bir sesle. Yüzündeki ifade bir anda iyice aydınlandı. “Sevgili çocuklar! Söylediklerinizde hem haklısınız, hem haksız. Ama siz daha sormadan, Tanrı sorunuzun yanıtını vermiş bulunuyor. Sizi haksız görmem elde değil, savaş ülkesinden gelen bu adam pek hoş bir […]
Aşkın Güngör – Sevgili Salak
Soğuk. Kıçım dondu, anasını satayım. Gelemedi şu karı bi’ türlü. Bu havada beklemek yetmiyo’muş gibi, bi’ de kahrolası yağmur. Hâle bak, sicim gibi yağıyo meret. Gece yağan yağmurlardan nefret ediyorum, abi. Babamın yüzünden bu. Gecenin bi’ vakti kafama vura vura uyandırır, döverdi beni herif. Neymiş? Yatmadan önce yanına leğen koymamışım. Tavandan damlayan sular yüzüne damlamış […]
Aşkın Güngör – Eski Zaman Yamaları
Akşamın kıyısında zaman. Saat yokluğunu gösteriyor. Kuşkulu bir mayıs eşkiyası adımlıyor zihnimi. Gözlerimi yakınlara çekemiyorum; uzağa, bir yolcu vapurunun puslu yalnızlığına yapışmışlar. Sen o vapurdan inecektin. Dudaklarında yeni doğmuş kuş sevimliliğinde taze gülücükler gezinecekti. Gözlerindeki bulutları özgür bırakacaktın yanıma gelince. Ben gözlerindeki bulutlarla hasret giderecektim ilk, sonra kucaklayacaktım seni. Yanımızdan geçip giden insanların meraklı bakışları […]
Aslı Tohumcu – Taş Uykusu
Pis kokuyor. Her mevsim böyle bu. Değişmiyor. Birçok şey gibi. Koklamayı ne zaman bıraktı, hatırlamıyor. Saymayı bıraktıktan çok sonraları, o kesin. Sadece saymayı mı, yanıt vermeye yetişmeye de çalışmıyor epeydir. Bunun insanları sinirlendirdiğinin farkında ama yapacak şeyi yok. Aksi, bir çene ishali ya da beyin amcıklaması… tövbe tövbe… Bir şu küfrü, bir de sigarayı bırakamadı. […]
Henri Charriere – Kelebek
1967 Temmuzunda, servetini sıfıra indiren büyük yer sarsıntısından bir yıl sonra, altmış yaşlarında bir genç adam Albertine Sarrazin’den söz edildiğini duymasa bu kitap yazılmayacaktı. Sarrazin, tepeden tırnağa ışıltı, gülümseme ve yüreklilik dolu bir kara elmastı. Bir yıl içinde, ikisi cezaevi günleriyle kaçışlarını anlatan üç kitap yazmış; bütün dünyaya ün salmıştı. Altmış yaşlarındaki genç adamın adı […]
Helen Reilly – Cellatlar da Ağlar
LOLLIE Fellows’la Noel’den kısa bir süre sonra New York’ta karşılaşmıştım. Mühendis arkadaşım Dan Garth’le, Sherry’de yemek yiyorduk. Tam dışarı çıkarken Lollie’yi gördüm. Lokantadakilerin büyük bir kısmı yemeklerini bırakıp bu güzel kadına dönüvermişti. Bundan çok önceleri Lollie, Amerika’nın bir güzellik kraliçesi kadar ünlüydü. Her gün gazetelerde Lollie’nin kusursuz güzelliğini yansıtan resimlerine rastlanırdı. Bunlar, Lollie, Cumhurbaşkanının köpeğini […]
Hasan Ali Toptaş – Uykuların Doğusu
Bir gölge gibi, masaya doğru yeniden yürüdüm. Doğrusunu istersen, içimdeki hikâyenin hangi cümleden başlayacağını bilemiyordum o sırada. Sendeleye sendeleye, rutubet kokularının arasından geçip masanın başına oturduğumda da bilemedim zaten, parmak uçlarımda biriken o dehşet verici uğultularla birlikte, öylece kımıldandım durdum. Sonra, işte ben böyle kımıldanırken, nasıl oldu bilemiyorum ama, birdenbire masanın üstündeki kâğıtların şeklini alan […]
Hasan Ali Toptaş – Sonsuzluğa Nokta
Otobüsün ön koltuğuna yorgun bir tavşan gibi büzülmüş, öylece bakıyordum. Çantam dizlerimin üstündeydi; onu tepemdeki rafa ya da aşağıdaki bagajın karanlığına, onca sepetin, naylon torbanın ve içlerinde ne olduğu bilinmeyen eciş bücüş bavullarla çuvalların arasına koyamazdım. İçinde kitaplarım vardı çünkü, kimselere göstermediğim, herkesten köşe bucak sakladığım şiirlerim vardı ve annemin babamın uykuya gömüldüğü, kardeşimin kolunu […]
Hasan Ali Toptaş – Kayıp Hayaller Kitabı
Dışarıda, Sinemacı Şerifin jeneratöründen yükselen pat pat sesleri… Hamdi, duyuyor musun dercesine gene yüzüme baktı heyecanla. Başımı kaldırıp kitaptan ben de ona baktım. Bir yandan da, herhalde anonslar kesildiğine göre artık film başladı diye düşünüyordum. Yani, kasabalılar biletlerini alıp keyifle yerlerine oturdular. Derken, bileğindeki fosforlu saate baka baka, tıpkı bir başrol oyuncusu gibi yavaşça sandalyesinden […]
Hasan Ali Toptaş – Gölgesizler
Elindeki makasın ucunu bir an için havaya dikip onuruma içilecek bir kadeh gibi yavaşça kaldırarak, “Hoş geldin beyim,” dedi berber. Belki çırak da aynı şeyi söyledi, ama onun sesi işitilmedi; yalnızca ağzı açılıp kapandı. Koltuğun çevresinde yarım adımlarla, berberin hareketlerini kollaya kollaya dönüyordu. Ustası makası şıkırdatarak kimsenin bilmediği bir oyun havası tutturmuştu da o durup […]
Hasan Ali Toptaş – Bin Hüzünlü Haz
Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor. Uzunca bir süredir, ruhumun derinliklerinde bütün şiddetiyle hissediyorum bunu. Kimi zaman, şöyle adamakıllı kirlenip de kim olduğumu anlayayım diye kendimi pervasızca şu şehrin alkol kokulu karanlığına vuruyor, hangi köşede bir üçkâğıtçı bulur, hangi sokakta bir serseri görür ya da nerede bir ayyaşa rastlarsam hemen arkadaş oluyor, sonra onlarla […]
Stephen King – Sadist
haaatuırlaaaa seeeen haaatmırlaaaa Ooooooo güüüüünleeeeeriiü Kafasındaki bulanıklığa rağmen bu sesleri yine de duyuyordu. 2 Ama sesler bazen o can acısı gibi kesiliveriyordu. O zaman geride sadece bulanıklık, sis kalıyordu. Karanlığı hatırlıyordu. O bulanıklıktan önceki kopkoyu karanlığı. Bu bir ilerleme gösterdiği anlamına mı geliyordu? “Işık yaratılsın! Bulanık ışık bile güzeldir. Ve ışık güzeldi. Falan filan. Öyle […]
Stephen King – Hayatı Emen Karanlık
Machine, «Doğra onu,» dedi. «Ben burada durmuş seyrederken onu doğrayıver. Kanın aktığını görmek istiyorum. Bunu bana ikinci kez söyletme.» George Stark’ın Machine’in Yöntemi adlı kitabından. İnsanların yaşamları… yani o basit fiziksel yaşamları değil de gerçek yaşamları… değişik zamanlarda başlar. Thad Beaumont’un gerçek yaşamı da 1860’da başladı. New Jersey’de Bergenfield kentinin Ridgedway semtinde doğmuş ve büyümüştü. […]