Huseyin Rahmi Gurpinar – Metres

Korsenin arkadan bir bağını (Modist) diğerini Meryem dudu sıkı sıkıya çekince ömründe ilk defa bir moda cenderesine giren Saffet Hanımın etli vücüdündeki et fazlalığının bir kısmı göğsünden yukarı çenesine doğru ķrlar, diğer kısmı hemen birbirine girerek sıkışır, bîçârenin çehresi kıpkırmızı kesilir, gözleri büyür, o can acısile: — Aman (Madama) etim kemiğim birbirine geçti. Şimdi bayılacağım., biraz gevşetiniz… — Modist — Hanım efendim, bütün hayatınızda birinci defa olarak korse koyyorsunuz? Saffet Hanım — Evet… Evet… Modist — Anlörum… Vücudunuz terbiye görmemiş, henüz nizamini bulmamışƨr… Korse olmayınca hiç (Mezür) alabilirim? Arkanızdaki en son nomero korsedir… Arƨk bundan öteye baƩal şey olamaz… Saffet Hanım — Aman gevşetiniz bitiyorum. Modist — Hanım efendim bana inan olunuz. Biraz dişinizi sıkınız. ilk önce böyle birden zorluk duyarsınız. Fakat bir iki günden bütün etleriniz, kemiklerinize sıkışarak (Natürel) biçimine oturur. Vücudunuz mum gibi dilberleşir, arƨk korseye alışırsınız. Anı sırƨnızdan hiç çıkarmak arzu etmezsiniz. Şimdiyecek ah ben ne vücutları biçime sokmuşum. Ne hanımlar tanır idim ki «Büst» Ierinin üzerinde etler çepçevre mumbar gibi sarkar idi. Ah işte bu marifetli ellerim o fazla şeyleri hiç eƫ. Modist dediğin biraz da doktor olmalıdır. Bendeniz vücutların naturasını örgenmişimdir. Omuzdan aşağı kemiklerin adını birer birer ihbar ederim.


Hasılı hani şöyle yarım (Medisen) gibi bir şeyim işte. Efendim Osmanlı hanımlarının kabahaƟ hamur işine çok düşkün olmakƨr. Börek idi, baklavayıdı, hoşafla beraber pilâv idi, eh, insanı böyle şeyler yağlandırır. Şişirir, vücudunun letafetini düşünen biraz da boğazına sabır olmalıdır. Saffet Hanım — (iç sıkıntılı bir ifade ile) Aman madama, biraz gevşet, tıkanıyorum. Modist — He; bilirim… Şimdi pumonlar sünger gibi birbirinin içine geçmişƟr. Haƨrınız için işte iki nomero geri edörum. Duymuşsunuz? Frenklerin bir «Meselâsı» vardırsa şöyle derler. «Le corset rend au corps de la femme la beauté de jorme ,soutvent négligée par la nature.» Bunun (traduksiyonunu) edeyim size? Bunu Osmanlıcaya dönder edince şöyle olur: «Korse natürün çok defa feramuş buyurduğu letafeƟ karının cismine iade eder.» Ah efendim kökünden düşünülürse bu ne derin lâŌır. Korse icat olmayaydı bugün gördüğünüz o «svelt» biçimler o «kanbre» vücutlar acep hasıl olur idi? Korsenin istuvarını tanırsınız? Mezür üzerine korse etmede Fransa milletler içinde en ileri kademeye ayak atmışƨr. Evvelki (Siyekli) lerde karılar bu şimdiki korseleri bilmez idiler. O zamanki korseler cisimlerini bazı kaƨ şeylerle sıkışƨrmakƨ. Bu kaƨ şeylerin alƨndan vucut (Büst) ünün ahkâmi kendini göstermez idi.

O şeyler balena gibi ince çelik parçasi gibi nazik olmalı, vargel olmalı, eğilir bükülür olmalı ki sıkışık olmakla beraber vucut biçimini dışarı versin… Hasılı o kaƨ şey (Büst) ün eşkâline kendini «prete» eder olmalı… Anlatabilôrum acep? tevarihin laķna göre sonradan bu kaƨ ecsamlı korseler yerine tenbel harcı denilen (Ala paressöz) korseler çıkmışƨr. Bu korselerde daha balena işin içine girmemişƟr. Bunlar pek (senpil) şeylerdi, vucudu modere olarak sıkar idi. Yalnız sırƨn üzerinden ara araya kopçalanır ıdı. Andan öteye (kuƟl) den bezden ipekten korseler çıkƨ. Dikişsiz korseler ilk defa olarak 1832 senesi isa tarihinde (Bari Dük) de (Verli) taraķndan fabrike edildi. Sonradan sonraya korselere balena girdi. Çelik girdi. Hasılı bugün haryeƟmize dokunan o (koket) biçimler ortaya çıkƨ. Modistlik sanırsınız ki bayağı bir işƟr? Biraz doktor olmalı, tevarihe aşina olmalı. Hasılı bu işi eden karılar lep deyince ondan leblebi çıkar olduğunu anlar takımdan olmalıdırlar. Hanımefendim şimdi biraz rahatlandınız. Saffet Hanım — Bu cenderenin içinde rahat etmek kabil mi?. Fakat ne ise şimdi deminki kadar rahatsız değilim. Modist — Vucudunuz korseye yanaşdıkca daha alışırsınız… Sizde hazım derler ne derler? Bu korsenin (DijesƟon) üzerine tesiraƟ olacakƨr.

Yeni korse koyanlar ilk günlerde çok taam edemezler. Yedikleri de midelerine sinmez. Sanki bilirsin turp gibi içeride oturur. Sızılar, ekşiler duyarsınız… Doktor (Buviye) daha başkaları korsenin pumonlara, mideye tesiraƟ hakkında (broşür) ler yazmışlar, çok boş lâflar etmişlerdir. Adam onlara kim kulak asar ki? Çocuğu kundağa, karıyı korseye sokmayınca olur? Doktorların bildikleri de acep bir şeydir? Doktorum deyi ortaya çıkmış öyle cahil herifler vardır ki «klâvikül (köürücük kemiği) kemiği nerededir?» deyi imƟhana çeker isen göğsünü bırakıp bacağını gösterir. Bana Pangalƨlı Hezar derler. Üç caddede dükkânim işler. TerƟp eƫğim deriden ve çelikli korseler ile ne kadar eğri büğrülerin (Bos) larını hiç etmişimdir. Sanki bilirsin ki makasa iğneye dokunan parmaklarımda letafet perileri oturmuştur. Pek çok beyden, hanımdan ahbabım, müşterim vardır. Ah Hanımefendim sırƨnızdaki korse o geniş (hanş) larınızın üzerine öyle bir güzelim oturuş oturdu ki ressamlar görseler kıskanacaklardır. Kendinizi görmek için hemen (Psişeye) koşunuz. Saffet Hanım — (Gülerek) Psişe nedir? Modist — Vargel büyük endam aynanız yoktur? Saffet Hanım — Endam aynamız var amma varıp gelmez, öyle yerinde durur. Modist — Ben sizde o kadar tuvalete merak görmiyorum. Böyle güzel sıfaƨnız olsun da (Psişe) niz vargel olmasın.

Hep bunlar taaccübümü davet eder şeylerdir. Size bakƨkcası haryeƟm artor. Beğiniz sizi bu halde temaşa edecek olursa (assüre) ederim ki amurunuzdan divane olacaktır. Bahse beyinin ismi girdiğini görünce Saffet Hanımın korse tazyikiyle zâten kırmızı olan çehresi bir o kadar daha kırmızılık peyda ederek: — Sus madama sus, beni bu belâlara sokan hep o beyim değil mi? Bakalım koca sayesinde daha ne dertler çekeceğim? Kendime kalsa hiç böyle şeyler giyer miyim? Zoruma ne oluyor ki vücûdumu yisa boca bu demirli mengenenin içine sokayım? Fakat şimdi beyim «mutlak korse» giy diye sıkışƨrmıyor. Bir zaman kaynanamla kocam alafranga kıyafeƟnde gezmem için çok söylediler. Arƨk bıkƨlar bir şey söylemiyorlar amma ben tavırlarından anlıyorum ki alafrangalaşmaz isem sonra iş fena olacak. Modist — Anlôrum… Hakikat fikrime dank diyor… Hep bu şeyler beyinizin ibramaƨ gibidir… Ah (Mega) neler duyôrum? imdi şundan çıkıp giderken biri bana «Kaç yaşındasın?» der ise «yirmi doguz idim, şimdi şu konakta bir yaşıma daha girdim otuz oldum» cevabını edeceğim. Çünkü böyle şey işitmemişim. Ben pek çok Osmanlı konaklarına girerim. Oralarda rastladığım şeyler hep hanımların son moda süslenmek istemesi ve oldukcas beylerin kendi hanımlarının bu fikirlerine karşıgelmeleridir. Burada ise onun aksini görôrum. Meryem Dudu — (Modiste hitaben) Bizim bey efendiyi tanırsın? Modist — Eh şöyle beş dakke göz göze geldik. Meryem Dudu — Eğer gördüğünde dikkatli olaydın son sistem ala mod bir bey olduğunu anlarıdın. Modist — Merakta olma; dikkat etmişim… Kostümünün «kup» u dikkaƟmden kaçƨ zannedersin?. O makas «Pariz» terzilerinin tutumudur.

Burada «Şapo» koyan rumlar, Italyanlar terzidirler sanki? Meryem Dudu — He babanın canına rahmet! Ben lep dedim, sen şıp deyi leblebiyi çıkardın. Bizim «Hami» bey dört sene «Pariz» de oturdu. Modist — Deminden sana Hezarım demedim? Meryem Dudu — E, kardeş anladım ki Hezarsın… Bizim bey Parize gitmezden bu hanımla evlenmişƟ. Tekrar buraya döndüyse fikrini de kökünden dönmüş bulduk. Ben beyin oda hizmetcisiyim. Sabahları buyyonunu, ala öfünü, sütlü kahvesini hep ben ederim. Beni yeniden «ekzersise» koydu «servis hazırdır buyrun!» demek nasıl olacağını «kuver» in sofra üzerine nasıl oturtulacağını, tepsi tabak nasıl tutulur olduğunu bana ta eliŌen talime başladı. Şimdiki halimden memnundur. Bazan bana ilƟfat olsun deyi «Mari, elin işe o kadar yatmışƨr ki Parize gitsen en menşur bir (restoran) da (servant) lık ederek geçinebilirsin.» der. Ben de bu lâfları ilƟfat deyi dinlerim işte. Lâķn kuyruğunu kaçırdım ne door idim? Ha, bey Parize giƫğinde bu hanımla evlenmişƟ. Ondan avdet buyurduysa bey «şeker» olmuştu. (Haƨrınız kalmasın gelin hanım!) hanım ise bunda «şap» kalmışƨ. Hiç şapla şeker birbirine kaynar? işte o gün bugün çalışıyor ki hanım da biraz şekerlensin.

Saffet Hanım — Ben böyle korselerin içinde sıkışa sıkışa mı şekerleneceğim? Modist — Bu hanımı aldıklarında görmediler ki böyle şişmandır? Meryem Dudu — Kız iken pek narin vücuƩu. Çok güzel idi. Bey Parizde iken hanım da burada şişmanladı işte böyle battal oldu. Modist — Beyi görsem söylerim, hanıma böreği, pilâķ yasak etmeli… tenbellikten kurtarmalı, evin içinde çokça «in bin» eƫrmeli. Bu yolda ben çok (ka) görmüşüm «Kaz» ların Agavni iki sene evvel ne baƩal bir karıydı. Kocası Onnik onu az vakiƩen keçi boynuzuna çevirdi. Gö rüniyor ki gelin hanımın beyi de biraz tenbeldir. Meryem Dudu — Hasılı efendim şimdicik bir türlü birbirine uymayorlar. Hanım eski kafada gidiyor. Bey (opera) söylüyor. Modist — Hiç ummazsın ki bir müddet sonra,beyinlerine uygunluk gelsin? Meryem Dudu — Aklım ona yatmıyor… Modist — (korsenin tazyikiyle ağlar gibi bir çehre peydah eden Saffet Hanımı dikkatle süzerek) Beyi hanıma fena bir şey emretmiyor. Alamod urba koysun diyor, incelsin zariŌensin arzu edor (Saffete hitaben) Müslümanlığın müsaadesi vardır; öyle ise siz de bu beyden tatlik olunuz, ayırt olunuz; sırtı cübbeli bir babaya varınız. Yok amma lifimin kusuruna kalmayınız. Saffet Hanım — (Hiddetlenerek) Ah dilin tutulsun. Kocamdan neye boşanayım.

işte böyle bağıra çağıra bu belâ berzah şeyleri giymeğe elbette alışırım. Modist — Kendi keyfine a hanımefendim… Ah hani ki alışasın; kendime bir yağlı müşteri daha bulmuş olurum. Şu yetmiş nomero korseyi vücuduna uyduruncaya kadar yetmiş türlü derde girdim. Saffet Hanım — Kocamdan boşanırsam o benden sonra alacağı kadınların hiç birisiyle geçinemez. Onun derdini benden başka kimse çekmez. Modist — Beni meraka koydunuz? Beyiniz o «sivilize» çalımıyle beraber size cefa ediyor? Saffet Hanım — Ah kokona nasıl anlatayım? Modist — A şaşƨm… Küçük dilim büyük kesildi. Şu hoşur vücudunuza bakan kim der ki cefa içinde böyle şişmanlamış olasınız. Beyin derdi size yaramış… Cefalandıkca üste gelmişsiniz. Saffet Hanım — Benim şimdi zayıf vaktim; bey Paristen yeni geldiği zaman vücudüm bunun iki misli idi. Modist — O zaman bana korse için «komanda ide idiniz acaba ne «patron» üzerine makas uracakƨm? Ne biçim derttir ki sizi böyle zayıflandırmış? Saffet Hanım — Derdimi söyletme… Yalnız şuna emin ol ki beyin ezgisini benden başka bir kadın çekmez. Benden başka bir kadınla o yaşıyamaz… Anlıyor musun? Modist — Boş lâf etmeyiniz Hanımefendim. Bu kelâmınız düpedüz meĬumsuzdur. Karısıle hır gür kesilen bir erkek metresiyle şeker kaymak olur. O da sizden sonra nikâhla evlenmez de bir metres alır. Şimdi Evropada böyledir «Mariyaj» ile vakit geçiren bir erkeği orada mum ile arasan bulamazsın.

Kaç senedir Parizde «moralist» ler: «evleniniz! çocuk ediniz, yoksa Fransanın kalabalığı sönüyor!» diye bıngır bıngır bağırıyorlar. Saffet Hanım — (Mütehayyirane) Metres nedir madam? Modist — Ev bark yıkımı Allahın belâsı. Saffet Hanım — Ay hastalık mı bu? Modist — He evet… Evropadan gelme bir (nev) hastalık. Ahlâk kolerası, frenk illeti… Saffet Hanım — Frengi mi dedin? Aman evlerimize şenlik. Modist — Doğru dedin. Frengi illeƟ çok defa metresten çıkar. Fakat hanım metresin ne olduğunu sahihƟr ki bilmôrsun? Saffet Hanım — Yemin ederim ki bilmiyorum Modist — Okuman, yazman, imlan filân yoktur? Saffet Hanım — Yoktur. Modist — Öyle ise alƨn gibi tertemiz bir hanımsınız. Fakat size acıyorum. Bu toylukla başınız çok derde duçar olacakƨr. Şişmansınız ama sıfaƨnız pek güzeldir. Âdeta size bir nadir «Bote» diyebilirim. Beyiniz size ne cefâ ediyorsa bana anlaƨnız. Ben de size sonra «metres» ne olduğunu beyan edeyim. Saffet Hanım, gözleri yaşararak rıkkatâmiz bir seda ile: — Madama.

Sen çok iyi bir kadına benziyorsun. — O kendi zatlığınız hanımefendim. Saffet Hanım muhtarızane etrafına bakınarak: — Kaynanam da huysuzdur, bey de. Dertleri çekilmez. (içini çekerek) Paristen geldikten sonra beyi bütün bütün değişmiş buldum. Nerede eski Hâmi? Nerede şimdiki Hâmi? Aralarında dağ kadar fark var. Evvelden huyu ne kadar yavaşƨ! Ne kadar hâlim delikanlıydı. Şimdi âdi bir vesile ile insanın yüzüne bağırıyor. Paris’ten gelenler nazikleşir, hizmetçilere bile ilƟfâtla muamele eder derlerdi. Bizim bey bu hükmün aksini gösterdi. Her şeye kızıyor, hele bazen büsbütün ateş kesiliyor. içinde bir sıkınƨ var ama ne olduğunu anlıyamıyorum. Arƨk ne beni gözü görüyor, ne çocuğunu… — Vay çocuğunuz da vardır? — O Paris’e giderken karnımda idi, şimdi üç buçuk yaşındadır. — Mahdumdur? Kerimedir? — Mahdum. — Allah çok ömürler, güzel huylar versin.

— Âmin. Paris’e gitmeden evvel eve gelinde kapıdan içeri şetâretle girerdi, odamıza çıkardık. Ah ne kadar eğlenir, ne şakalar ederdik… Hani o günler? Şimdi onlar bir varmış, bir yokmuş oldu. Arƨk çehresinden düşen bin parça oluyor. Ağzını açıp bir söz söylese mutlak bir kusurumu göstermek, beni acı acı zeklenmek için söylüyor. Karşısında ağzımı açmağa korkuyorum. Haddin varsa dereden tepeden bir söz ucu bulmağa cesaret göster. O saat çehresini somurtarak «Sus… Sus… senin gibi ümmiye bir kadınla ne konuşulur?» diyor. — Umiye, o ne lâftır ki? — Ne demek olduğunu ben de bilmiyorum. Hoca hanıma soracakƨm unuƩum. «Ümmiye» zannederim ki «umacı» gibi bir şey olacak… — Doğrusu çok güzel kalbin vardır hanımefendim. Kocam bana (umacı) diye idi ben kederimden tazı gibi zayıflanır idim. — Ey kokona başa gelen çekiliyor. Ben «Ümmiye» isem ne kabahaƟm var? Allah öyle yaratmış. Anası beni gördü de aldı.

Ben (sahiden) umacı imişim gibi çehresini asıyor. Sedirin tâ köşesine çekiliyor. Eline çarşaf kadar bir frenk ceridesi alıyor. — «Tan» dır «Figaro» dur? Nedir? — Ben ne «Tandırı» bilirim ne mangalı? — Bunları öğrenmeye gayretlen yavrum, şimdiki hayat moda hayaƨ, «enstrüksiyon» hayaƨdır, öğrenen ileri varıyor, ögrenmiyen taklak kılıyor… — işte o elindeki cerideyi ha okuyor… Ha okuyor, o kör olası kâğıdın içinde böyle bitmez, tükenmez ne vardır bilmem ki? Tatlı sözünü işitmekten geçƟm. Arƨk kocamın yüzünü de göremez oldum. Elindeki ceride aramızı yüksek bir duvar gibi kapıyor. Arƨk bunda anlamıyacak ne var? Bey benim yüzümü görmemek için onu öyle tutuyor… O okurken ben de oda içinde gezinir, ufak tefek iş görürüm. Çocuk huysuzlanır, onu döşeğine yaƨrır uyuturum; sonra bir teneke kutu dolusu sigara yaparım, o iş de biter. Saatlerce tentene örerim. Gayrı ondan da sıkılırım. Arƨk yapacak işim kalmaz. Nöbet uyuklamaya gelir… Uyuklarım… uyuklarım… uyuklarım… Arada bir gözümü açar bakarım ki hâlâ okuyor. Sıkınƨdan avaz avaz haykıracağım gelir; ne vardır madama o ceridelerde?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir