Ihsan Atasoy – Ahmed Feyzi Kul

RİSALE-İ NUR TARİHİNDE meşru zeminlerde, delil ve ispata dayalı müdafaaların ve hukuk içinde yapılan mücadelelerin rolü elbette büyüktür. Bütün tahriklere ve zorlamalara rağmen Üstad, bu yolu terk etmemiş, asla menfî harekete girmemiş, talebelerinin girmesine de izin vermemiştir. O, hareketini, “Biz hakim değil, mahkumuz” stratejisi üzerine bina etmiş, bunun gereği olarak hep akıl ve insafı harekete geçiren müdafaalarla davasını savunmuştur. Onun hareketi, tahrike dayalı bir hareket değil, Kur’an’dan ilhamla şekillenen aksiyoner bir harekettir. O, en büyük hileyi hilesizlikte bilmiş, tıpkı Fahr-i Âlem Efendimiz (a.s.m.) gibi halkın içinde yaşayıp onları irşat ve tenvir ederek değiştirme yolunu seçmiştir. Bu yol, sanıldığı kadar uzun sürmemiş, bu sayede gönülden gönüle bir sır gibi akmış ve Allah’ın inayetiyle kısa zamanda bu hizmeti, umulmadık merhalelere ulaşmıştır. Bir davanın sadece haklı olması yetmez, onu savunmada takip edilen yol ve yöntemin de haklı ve mantıklı olması gerekir. Hizmetin bugünlere gelmesinde hakka dayalı müspet müdafaaların rolü inkâr edilemez. Hele Nur tarihinde bin küsur mahkemeden beraat kararı alan, destansı bir mücadelenin sahibi “Hayatını Davasına Adayan Adam Avukat Bekir Berk”i unutmak mümkün değildir. Öte yandan avukatların bile davayı almaktan çekindiği günlerde “Risale-i Nur’un Manevî Avukatı” olarak meydana atılan ve avukatları aratmayan, o muhteşem müdafaalarıyla mahkemelerin seyrini değiştiren ve Nur tarihinde haklı bir nam kazanmış olan Ahmed Feyzi Kul’u unutmak da mümkün değildir. Fıtratının gereği olarak zaman zaman üslubunda sertleşmeler olsa da, genelde Üstad’ın ilim ve ispat çizgisini takip etmiştir. Bu yüzden Ahmed Feyzi Kul’u hayırla yâd etmek bütün Nur talebelerinin bir vefa borcudur.


İşte her yıl Çamlık’ta, kabri başında Türkiye’nin her yerinden gelen Nur talebelerinin, onun ruhuna Kur’anlar ve dualar göndermesi bu vefa borcunun bir gereğidir. Bu çalışma da bu yolda atılmış küçük bir adımdır. Her yıl Çamlık’taki kabri başında, Nur talebelerinin bir vefa borcu olarak geleneksel hale getirdikleri mevlid ve dua programından bir görüntü Sıradan Biri Gibi Görünen Bir Kahraman Ahmed Feyzi Kul’u ilk görenler, köylü kıyafeti içinde sıradan biri sanırlar. Fakat konuşmaya başladığında, o harabe (!) içinde nasıl bir fikir mamuresinin yattığını anlamakta güçlük çekmez, sözlerini can kulağıyla dinlemeye koyulurlar. Ondaki hitabet gücü, ilim ve mantık örgüsü, dinleyenleri mest ve hayran eder. Karşılaştığı yüksek ilim ve siyaset erbabından kimseler, onun yüksek hitabeti karşısında teslim ve ilzam olmaktan başka çare bulamazlar. Halk arasında “Köylü Feylesof” veya “Çolak Hafız” lakapları ile meşhur olması da, şahsiyetinin bu yönünü açıklaması bakımından manidardır. Ahmed Feyzi Kul’un diğer bir özelliği, Kur’an’dan yaptığı istihraçlardır. Adına Maidetü’l-Kur’an yani “Kur’an Sofrası” dediği çalışmayla o, Nur tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Kur’an harflerinin ebced ve cifir değerleriyle ahirzamanda gelecek şahsiyetlere ve cereyanlara işaret eden manalar çıkarması Üstad’ın da tasdikine mazhar olmuştur. Bu kitap, korkunun kol gezdiği günlerde Risale-i Nur’u savunan bir cesaretin, bir ilim ve mantığın şahane örnekleriyle doludur. Şahsiyetinin çeşitli yönlerini dile getiren hatıra ve tespitlerin de yer aldığı eser, bir şiir akıcılığında sürüp gitmekte ve okuyanlara o günlerin heyecanını yeniden yaşatmaktadır. Bu kitapta onun fevkalade sadakat ve ihlası, bir ilim deryası halinde coşan ifadeleri ve Kur’an’dan yaptığı istihraçları okundukça, Üstad’ın, “Ahmed Feyzi’ye yetişilmiyor!” sözünün ne manaya geldiği daha iyi anlaşılacak ve ona rahmet duasına vesile olacaktır. Buna vesile olabilmişsek ne mutlu bize. Ege’nin şehir, kasaba ve köylerinde Nurları yaymakla hayatı geçen bir kahramanın heyecanlı hatıra ve müdafaalarıyla sizleri baş başa bırakırken, bir kere daha bizleri bu yolda sabit-kadem kılıp, ebedde o nuranî kafileye refakatle şereflendirmesini Rabb-i Rahim’imizden niyaz ediyoruz.

Mühim Bir Not Bediüzzaman’ın dehasının bir güzel yönü, insan kabiliyetlerini keşfederek, onları yerli yerinde kullanması ve teşkil ettiği mütesanit bir cemaatle hizmetini geleceğe taşımasında görülür. Çünkü o; “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaate dayanmayan bir şahs-ı manevî bu zamanda hükmedemez” der. Bu tespitten hareketle hayatının son döneminde bir kısım dinamik ve genç ehl-i hizmeti yakınında bulundurup onları geleceğe hazırlarken, bir kısım yetişmiş bireysel kabiliyetleri de birer hudut bekçisi halinde, Anadolu’nun çeşitli bölgelerine sevk eder. Onlarla meydana getirdiği manevî bir sedd-i Kur’anî ile mütecaviz dinsizliğin hücumlarını durdurur. Bu cümleden olarak, Albay Hulusi Yahyagil’i, Elazığ merkezli Doğu illerinde görevlendirirken, alim-i mürşid kişiliğiyle Mehmed Feyzi Efendi’yi Kastamonu civarına bir hudut bekçisi olarak diker. Diyarbakır ve civarında, sindirilmiş insanların üzerindeki korkuyu kaldırmak üzere gözünü budaktan sakınmayan talebesi Yüzbaşı Mehmed Kayalar’ı görevlendirirken, Batı’nın ve Balkanların Siyonizm merkezi İzmir ve civarına da bir fesahat ve belağat ustası, muhataplarını ikna ve ilzam etmesiyle meşhur Ahmed Feyzi Kul’u görevlendirir. Bir başka sadık talebesi Abdullah Yeğin’i ise Urfa’ya yönlendirir. Zaman zaman bu talebelerine yazdığı mektuplarda, “Şayet siz oralarda olmasaydınız, benim gelmem gerekecekti. Siz orada benim vazifemi yapıyorsunuz” demesi manidardır. İşte Bediüzzaman, her biri ayrı sahada manevî bir komutan hükmündeki bu talebeleriyle irtibatını devam ettirerek, bir başkomutan edasıyla felaket ve helaket asrında iman sahasındaki yeniden diriliş hamlesini gerçekleştirir. Bu, son derece zor şartlar içinde, tarihte eşine rastlanmayan bir iman hamlesidir. İşte Ahmed Feyzi Kul, bu diriliş hamlesinin başında ve bir nevi çekirdeğinde yer alan öncülerden biridir. Mekânları cennet, makamları firdevs olsun ve Allah hepsinden ebediyen razı olsun. Âmin!

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir