“Eee, ne olacak şimdi ha?” Ben vardım, yani Alex, yanımda da üç kankam, yani Pete, Georgie ve Dim, ki Dim[1] cidden epey budalaydı ve Korova Sütbarı’nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk, arsız karanlık, buz gibi kış piçlik yapıyordu, ama yağmur yoktu. Korova Sütbarı, katkılı süt verilen bir mekândı ve sizler böyle mekânların nasıl olduğunu […]
Kategori: Mizah
Andy Marrifield – Eşeklerin Bilgeliği
Schubert’i düşünmekten kendimi alamıyorum. 20 numaralı piyano sonatını. Ben gökyüzüne doğru pedal çevirirken, hüzünlü melodisi zihnimde dönüp duruyor. Schubert’in yavaş, net, aralıklı akorları, benim aheste pedal çevirişimle, derin derin nefes alıp verişimle uyum içinde. Yeşilin müziğini dinliyorum, radyoya ne hacet. Öğle sonrasının güneşi altında, bu kasvetli melodiler öyle sevinç veriyor ki şaşırıyor insan. Fransa’nın Auvergne […]
Andrey Platonov – Çevengur
ESKİ TAŞRA ŞEHİRLERİ; viran ormanlıklarla bitişiktir. İnsanlar tabiatın içinden çıktıkları gibi yaşamaya gelirler buralara. İşte keskin gözleri ve insanın içini burkacak denli bitap yüzüyle bir adam çıkagelmişti böyle bir yere; her şeyi onarıp donatma becerisine sahipti, oysa kendi hayatını donatısız yaşıyordu. Tavadan çalar saate kadar her tür alet bu adamın elinden muhakkak geçmişti. Kunduraya yeni […]
Gülse Birsel – Yolculuk Nereye Kardeşim
Başbakanın davetindeydim, inanır mısınız? Topkapı Sarayı’nda veriliyor Tayyip’in partisi! Ayy, yani George’u da günahım kadar sevmem ama, ne yapayım. Fazla bir şey de söyleyemiyorum. Sonuçta işte böyle davetlerde, partilerde karşılaşıyoruz, yani aynı çevrenin insanı-yıZ- Yüz yüze baktığım adam bir yerde, ilişkileri belli bir medeniyet çerçevesinde tutmak lazım. Nihahahahıhahohoh. Geçtiğimiz hafta arkadaşlarla aramda şöyle tuhaf konuşmalar […]
Gülse Birsel – Yazlık
Tırsıyorum! Yerde ıslak bir bez. Yatak odasının önündeyim. İkilemim şu: Emine Hanım yatak odasını mı temizledi, salonu mu? Zira hangi taraf temizse, oraya girerken terliklerimi beze silmem gerekiyor. Aksi halde, yani altı ıslak terliklerle pis tarafa geçersem, “Çzamur yapiysun” şeklinde bir eleştiri almam kaçınılmaz! Emine Hanım Karadenizli. Bir gün bir Karadenizli oy-narsam katıksız Karadeniz şivesi […]
Guy De Maupassant – Güzel Dostlar
Kasiyer yüz meteliğinin üstünü verince Georges Duroy lokantadan çıktı. Yaradılış itibariyle ve eski bir astsubay oluşundan gelme fiyakası sayesinde yakışıklı bir adamdı, bedenini dikleştirdi, askeri ve alışıldık bir hareketle bıyığını burdu, yemek vaktini geciktirmiş insanların üzerinde hızla göz gezdirdi; atmaca bakışı gibi keskin, cazip delikanlı bakışlarından biriydi bu. Kadınlar başlarını ona doğru çevirmişti: Üç küçük […]
Guareschi – Don Camillo’nun Küçük Dünyası
1 Mayıs 1908’de başlamış hayatım, olaylar arasında sürüp gitmekte… Ben doğduğumda, annem dokuz yıldır ilkokul öğretmenliği yapıyormuş. 1949 yılının sonuna dek de sürdürdü bu işini. O zaman bölgenin papazı, bütün kasaba halkı adına, bir çalar saat armağan etti hizmetlerine karşılık. Elektriksiz, susuz, ama bol bol hamamböcekli, sivrisinekti okullarda elli yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, çalar saatinin […]
Gore Vidal – Golgota’dan Canlı Yayın
Başlangıçta karabasan vardı, bıçak Aziz Paul’un elindeydi, sünnetse bir Yahudi kavramıydı, kesinlikle benim değil. Ben Timoti’yim, Yahudi Eunice ile Yunan George’un oğlu. On beşimdeyim. Ailemin Lystra’daki evinin mutfağındayım. Tahta bir masa üzerine anadan doğma uzanmışım. Altın sarısı sümbül buklelerim, peygamber çiçeği mavisi, unutmabeni gözlerim var ve Küçük Asya’nın bizim tarafımızdaki en büyük çüküne sahibim. Karabasan […]
Giovanni Guaresci – Patates Şovalyeleri
Delfino, 1885 yılının 14 Mayıs günü, sabahın dokuzunda Nevaslippe Limanında demir alıyor, enginlere açılıyordu. Yarım saat sonra Filimario Duble kamarasının kapısının küt küt vurulduğunu duydu, hiç de gayri tabii olmadığı halde bu olay, içini bir hoş etti. Aslında Filimario, epeydir kapısının vurulacağı ânı bekliyordu, daha doğrusu biz, Filimario Duble’nin, altmış dakikadır bayan Clotilde Troll’ün gelmesini […]
Alper Canıgüz – Tatlı Rüyalar
Zeki Müren’in Zeki Müren rolünde olduğu filmlerde canlandırdığı karakterlerin gerçek Zeki Müren ile ilgisi ne kadarsa, bu kitapta sözü edilen kişi ve olayların gerçekle ilgisi o kadardır. HAYATIMI SATIYORUM! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilir […]
Alper Canıgüz – Oğullar ve Rencide Ruhlar
Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan […]
Alper Canıgüz – Gizliajans
Borges ile Kemalettin Tuğcu’nun aynı kişi olduğunu öğrendiğimde, hayatta bundan daha korkunç bir gerçekle karşılaşamayacağımı düşünmüştüm. Heyhat, ne kadar da yanılmışım. Dünyanın şahsıma karşı kurulmuş bir komplo olduğuna dair inancımın en güçlü dönemleriydi. İşsizdim, güçsüzdüm, çok fazla içki tüketiyordum ve galiba yapayalnızdım. Yine de birileri vardı tabii hâlâ. Mesela Şaban. O vardı. İlk önce asker […]
Alper Canıgüz – Alper Kamu Cehennem Çiçeği
Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür. Ben de beş yaşımın baharında, payıma düşen ölümlerden nasiplenerekten yaşayıp gitmekteydim işte. Aylardan hep kasım, günlerden hep perşembe olan ve saatin hep öğleden sonra üçü gösterdiği kasvetli dünyamda, yemek masasının altına büzüşmüş harakiri yapmanın inceliklerine dair resimli bir kitabın sayfalarını çevirirken, sevgili validem her zamanki gibi çamaşır yıkıyor […]
Samuel Beckett – Mercier ile Camier
Mercier ve Camier’in yolculuğunu anlatabilirim size, dilersem, onlarla hep birlikteydim çünkü. Ne aşılacak denizler var ne de sınırlar vardı, yer yer çölümsü ama az engebeli arazilerde hayli kolay bir yolculuk oldu. Evlerinde kaldılar, Mercier ve Camier; böyle paha biçilmez bir şansları oldu. Önce çocukluk, sonra gençlik, sonra da yetişkinlik yıllarının onları alıştırdıklarıyla pek az benzerlik […]
John Fante – Romanın Batısı
Aylardan ocaktı, soğuk ve yağmurlu bir gün; yorgundum, seϐildim, sileceklerim çalışmıyordu ve Tate Cinayetleri hakkında “Bonnie ve Clyde tarzında” zekice bir senaryo yazmamı isteyen milyoner bir yönetmenle sürekli içilip konuşulan uzun bir geceden sonra fena halde akşamdan kalmaydım. Para söz konusu değildi. “Ortak olacağız,” demişti yönetmen, “yarı yarıya.” Son altı ayda üç benzer teklif daha […]
Romain Gary – Kral Salomon’un Bunalımı – Emile Ajar
Haussmann Bulvarında binmişti benim taksiye. Çok yaşlı bir beyefendiydi, güzel bir bıyığı, ak bir sakalı vardı. Sonra birbirimizi daha iyi tanıdığımız bir dönemde kazıttı hepsini. Berberi yaşlı gösterdiğini söylemişti, o da seksen dört küsur yaşında bulunduğuna göre ne diye daha fazlasını ekleyecekti? Ama tanıştığımızda bıyığı tümüyle yerindeydi. İspanyol sakalı dedikleri, kısa sakalı da öyle. Bu […]